Selamun Aleykum..Hayirli Bayramlar.. ve Hayirdir insallah..
Ruyada Eski sevgiliyi gormek: Eskiye özlem..
İnsanlar kaybettikleri ayrıldıkları eski eşlerini eski sevgililerini uzun bir süre unutamazlar ve sık sık rüyalarında görürler.
Bu rüyalar bir iç hesaplaşma vicdan muhasebesi çoğu zamanda pişmanlık veya onlari terk edenlerin terk edis sebeplerini sorgulama işareti veya
yeniden rüyaya kaldığınız yerden devam etmek istersiniz sanki... şu an içinizdeki duygu boşluğuna da delalettir..
Hiçbir şey,icimizdeki Boşluk duygusunu dolduramaz...Hiçbir şey, otobüsü dolduran onca insan düştüğünüz boşluğu dolduramıyor;
içinizde dolaşan bir sızıyla acılar çekiyorsunuz. Sızının dolaştığı yerde, bu sefer kan gibi, sızı gibi sorular beliriveriyor:
Ne yaptım ben?! Nereye gidiyorum böyle!? Niçin?!...
Pişman oluyorsunuz; sizi yollara düşüren o şey ne ise buna değmediğini düşünüyorsunuz.
Arabayı durdurmak, inmek, gerisin geri dönmek arzusuna kapılıyorsunuz... Bir şey sizi engelliyor, yapamıyorsunuz.
Bindiğiniz otobüs şehri geride bıraktığında, muavin o bildik uyarı ve duyurularına başlıyor: 'Sayın yolcularımız!... Hoş geldiniz!...
Yapacağımız beş yüz kilometrelik yolculuğumuza çıkmış bulunuyoruz. Hepinize hayırlı yolculuklar!...'
Bu sizi kendinize getiriyor; rüyada olmadığınızı, sahiden bir başka yere gittiğinizi acı da olsa farkediyorsunuz. Serde gurbet görünmektedir; anadan ayrı, babadan ayrı, ...
Muavin,bilet kontrollerine başlarken, vasıtanızın kaptanı tarafından ayarlanan radyodan hüzünlü bir şarkı duyulmaktadır.
Üçüncü sınıf bir sesin söylediği şarkının güftesi ve melodisi tam da sizi söylüyor, hüznünüze eşlik ediyor.
Gurbet duygusunun şimdiden sizi kavurmaya başladığına şaşırıyor, cismen olmasa da zihnen şehrinize, evinize, sevdiklerinizin arasına dönüyorsunuz.
Burası dolaştığınız, çocukluğunuzun geçtiği sokaklar... Sakız ve balonlar aldığınız, konu-komşunun, derdin ve dermanın konuşulduğu köşedeki bakkalı düşünüyorsunuz;
Aklınıza eviniz geliyor; babanız, anneniz, eski sevdiginiz...kardeşleriniz... En çok da odanız...
Onca yıl hüzünlerinize, kırgınlıklarınıza, uykusuz geçen gecelerinize mekân olan o mahrem dört duvar aranız...
Penceresinden baktığınız, yıldızları seyrettiğiniz,uzaktan duyulan sesler dinlediğiniz, mektuplar yazdığınız, ağladığınız, naif aşkların kırılganlıklarını yaşadığınız..
o çoğu kimseye kapalı, ama bütünüyle sizinle dolu odanız...
Muavinin,sesi ile sizi alıp götüren otobüsün içine geri dönüyor,
'Efendim!' diyorsunuz. 'Ne istersiniz?' deniliyor. Siz, iyi geleceğini düşünerek bir kahve istiyorsunuz.
Şimdi başka bir yerdesiniz!... Geldiğiniz yere; doğduğunuz, büyüdüğünüz, aşina olduğunuz, caddelerinde dolaştığınız şehrin havasına hiç benzemeyen
yabancı bir yerde yapayalnızsınız. Havasıyla, toprağıyla, insanıyla sürekli yabancı olduğunuzu hissettiren bu 'yeni' yerde,
'eski' yerinizin alışkanlıklarını ararken, omuzlarınıza çarpıp giden insanların ortasında kalıyorsunuz. Bir yabancı gibi...
Sahi, niçin buradasınız? 'Belki cahilliğimden, belki serüvenciliğimden, belki deliliğimden, belki kendimden kacisimdan..
belki kendime karşı takındığım vurdumduymazlıktan dolayı, bu şehrin caddelerinde yürürken onun bunun omuzuma çarparak geçmeyi bekliyorsunuz..
Biliyorum, sizin gurbetiniz bir başka... Adına şiirler yazılan, hasret türküleri yakılan gurbetlere pek benzemiyor.
Evet biliyorum, gurbetiniz bir başka... Daha yakıcı, daha trajik, daha da çözümsüz... Onun için 'sabırlı olun, bunlar 'eski'nin rahatından
'yeni'nin belirsizliğine düşen herkesin başına gelen şeylerdir' diyemiyorum. Sizi dinlemekle, acınızı yüreğimde hissetmekle yetiniyorum.
Hayat zor ve bu zorluğun ortasında tek başına mücadele ağır. Halimden şikâyet etmek değil niyetim.
Sadece, anlamadığım bir şey var. Kafama takılan; beynimi, yüreğimi, hücrelerimi yoran bir şey.
Ne zaman kendim gibi yaşayacağım? Ne zaman ben olacağım?
'Kaygı'lıyız; 'doğru'larımızdan ve 'değer'lerimizden olmaktan, 'ev'imizin başımıza yıkılmasından korkuyoruz.
Bu insafsız rüzgârın uğultusuyla korkutulan naif yüreklerimizde sorular ve acılar büyüyor.
Korku, acı ve sorularla iç içe yaşanan günlerin belirsizliğinde yer yer umutlanmıyor da değiliz.
Korkularımız bizi uyanık tutuyor; acılarımız hâl çarelerini aramaya sokuyor bizleri; sorularımız boşluklarımızı, gözardı ettiklerimizi, daha sağlıklı bir kimliği işaretliyor.
Her şey hayatımızın şiirini yazarken oldu. Hayatın şiiri gibi bir kaygımız olmasaydı; sorularımızın ardına düşmeyip, öylesine yaşayıp gitseydik;
başkalarının tekrarlayıp durduğu soluksuz cevaplarla yetinseydik, başımıza bunlar gelmeyecekti.
Ama pişman değiliz. Biliyoruz ki, 'Ancak büyük ağrı ruhun son kurtarıcısıdır, yalnız o bizi içimizin en derinlerine inmeye zorlar
ve her kim için öldürücü bir ağrı olmamışsa bu, o insan kendisi hakkında gurur verici şu sözü edebilir:
Ben hayatı kaybetmenin kıyısına çok kez yaklaştığım için hayatı daha iyi bilirim. Beni öldürmeyen şey, beni daha güçlü eder.'
derin boşluk sizi arayışlara iter...derin arayışlar, sizi cenk meydanında çarpışan ve kendince haklı soruların arasına çeker.
derin sorular, sizi herşeyin değerini yargılamaya yönlendirir...
derin yargılamalar, ruhani boşluğun hem doldurulması hem de daha da derinleşmesi gibi tezat bir durum ile beraberinde Allahi bulmayi getirir.
Hayirli Gunler..
duaa..