Muhterem üye @omer_ömer, #52 numaralı mesajınızda değindiğiniz HZ. ALLAH'IN ZÂTİ-FİİLÎ-SUBUTÎ SIFATLARI çok önemli bilgilerdir, hatırlattığınız için teşekkürler. Hemen akabinde ifade ettiğiniz
Maksadım, Hz. Allah 'ın subuti ve fiili sıfatlarını yalnızca hatırlatmak değil, bu sıfatları müşahede etmekten aciz olana, Din-i İslam 'ı anlamaktan, idrak etmekten uzak, yalnızca kelam ilmi ile satırlara kendi anladığı ve kendi inandığı gibi manalar vermek olduğunu fark ettirmektir.
Tartışma konusu olan şey, kişilerin bu ameli kendi başlarına yapamayacakları ve mutlaka bir mürşit kişiye biat etmeleri gerektiği iddiasıdır ki, siz de derviş Yunus Emre örneği ile bunu belirtmek istemektesiniz. Fakat bu durumun #49 numaralı mesajımda belirttiğim gibi Peygamberin Veda hutbesinde söylediği Kur'an ve Sünnetin dışında kaldığı gerçeğine karşı ne söylenebilir?
İşte tartışmaların asıl kaynağı tam da burasıdır. Bu bir iddia değil, maneviyatın ihtiyacı, olmazsa olmazıdır. İnsan, bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir ki, biz millet olarak her konuda hüküm yürütmeyi seven insanlarız. Her ilim dalının kendine has eğitimi, öğretimi mevcuttur. Mimarlık fakültesi avukat yetiştiremez, veya mezun olan bir kimse avukatlık yapamaz.
Aynı şekilde hukuk fakültesi doktor yetiştiremez ve mezun olan bir kimse doktorluk yapamaz. Her ilim dalı kendi branşında şahıslar yetiştirir. Ustasız sanat haramdır buyrulmuş. Hz. Peygamber s.a.v veda hutbesinde, Kuran ve Sünnet vurgusu yapmıştır ancak, kendisinden sonra Evliya veya Mürşit gönderilmeyeceğine dair hiç bir açıklama yapmamıştır.
Bu ifademden, Evliya yahut Mürşit vurgusu yapılmamasına rağmen böyle bir kabulün olmazsa olmaz olduğu manasına varılamaz. Bu kabul, kişinin İslam 'ı anlayış ve idraki ile orantılıdır.
Hz. Mevlana der ki;
''Ey hak yolun yolcusu.!
Akıllı ve kâmil bir mürşidin gölgesine sığın da, gizli gizli savaşan, sinsi bir düşman olan nefsin elinden kurtul. Mürşidi bulunca, aklını başına al da, ona teslim ol. Musa peygamber gibi, Hz. Hızır’ın buyruğu altına gir.
Günümüz insanlığı namaz kılmasa da, oruç tutmasa da, ''
Müslümanım elhamdülillah'' dediğinde, bu kişiye sen namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun, Müslüman değilsin diyemezsiniz.
Namaz kılan, ancak hacca gitmemiş bir kimseye de aynı şekilde sen Müslüman değilsin diyemezsiniz. Kendimizi bir sorgulayalım. Karşı çıktığımız konuda bizler işin neresindeyiz.? Allah inancımız var fakat, ''
bilinmekliğimi murad ettim'' buyuran Hz. Allah 'ı ne kadar biliyoruz.? Hakikatte Allah 'ı biliyor muyuz.? Onun sıfatlarının şahidi miyiz, sıfatlarını müşahede edebildik mi.?
''
Eşhedüenlailahe illallah'' kelimesini inanç ve imanımız gereği kullanıyoruz ama, bu ifadesinin ne kadar şahidiyiz.?
Gerçekte şahidi olduğumuz bir Allah inancına mı sahibiz, yoksa yalnızca varlığını kabul ettiğimiz bir Yaratıcı inancına mı.?
İlk cümlenizdeki hükmün delili olan kişi Hz. Peygamberdir ve zamanındaki müminler tarafından ona biat edilmiştir. Biatın konusu ise Resulün tebliğ ettiğine iman ve tasdiktir, yâni hepimizin mükellef olduğu din-i İslam. Sayısız kişiler ise bu biatı genişleterek Peygamberden sonrası için de ve onun varisleri hükmündeki diğer evliyaullah için de geçerli olduğunu söyleyegelmiştir. Peki bu evliyaullah -hâşâ dine ekleme veya eksiltme anlamında Allah'tan yeni teblğler almışlardır da onları mı kullara ileteceklerdir? Elbette hayır. Bu evliyaullah zatların asıl amacı, kullara kötü ahlâkı yok edip iyi ahlâkı onun yerine koymak ve müttakî olmak tavsiyesi vermek değil midir? Cenab-ı Allah'ın müminlerden istediği, kulların müttakî olmaları değil midir? Eğer evliyaullah zatlara biat edilecekse amacı zaten bu değil midir?
Hürmetler.
Bize karşı kullanılan kelimelerin ne maksatla kullanıldığına değil, bizim iman ve inancımıza ne kadar uyuyor, ne kadar uymuyor o yönüne bakıyoruz. Halbuki Evliyaullah ile veda hutbesi arasında, ne Evliyayı kabul eden, ne de reddeden kimse açısından doğrudan bir bağ kurmak mümkün değildir. Bunun fark edilmesi için, Hz. Allah 'ın, ''bilinmekliğimi murad ettim'' buyurduğu halde, neden elçiler göndermiştir, buna bakmak gerekir.
Hz. Allah 'ın Kuran 'da,
Peygamber, Resul, Elçi, Uyarıcı, Mürşit, Evliya, Veli, Yol gösterici gibi ifadeler kullandığını, bu ifadelerin ne anlam taşıdığını araştırmak, içeriğini anlamak gerekir.
Peygamber, Resuldür, Elçidir, Uyarıcıdır.! Fakat
Evliya, Peygamber, Resul değil, ancak,
uyarıcıdır, yol göstericidir. Ve bu manada kıyamete kadar Peygamber varislerinin, kainatta hiç bir zaman, bir an da olsa yokluğu düşünülemez. Yok inancına sahip olmak ise, Hz. Allah 'a noksan sıfat isnat etmek olur. Evliya, vesiledir, amaç değil, araçtır. İbadetlerin Allah 'ı bilmede amaç değil, araç olduğu gibi. Vesileden gayrı görmemek gerekir.
Evliya, Mürşit..! Bu kimseler, Peygamber efendimizin veda hutbesindeki ifadesine mugayir bir hal ile mi iştigal ediyor ki, Kuran ve sünnet dışında görülsünler.! İşin sahtelerinden bahsetmiyorum. Her işin sahtesi de, sahtekarı da mevcuttur. İstisnalar kaideyi bozamazlar. Bir çuval darı içerisinden çıkan bir kaç çürük tane, bütün çuvaldaki darıyı çürük hükmüne sokamaz. Madem ki Kuran ve sünnet terazisi bizlere sunulmuş, bu teraziyi kullanabilmeyi de becerebiliyor olmak gerekir.
Günümüz, camiye sol ayakla girdin, namazdan sonra solundan döndün, tahta kaşık yerine demir kaşık kullanıyorsun, misvak yerine diş fırçası kullanıyorsun, boydan elbise yerine pantolon, sarık yerine şapka, takunya yerine spor ayakkabı giyiyorsun gibi absürt eleştirilerde bulunanlarla dolu dolu. Sanki bütün sünnetler yerine getirildi, bir bunlar eksik.
Sünnet olarak şalvarı, sarık ve asayı, cübbeyi göstermeye çalışanların elinde son model telefon, altında son model araba, evlerinde teknolojinin her türlüsünden barındıranlar olduğu göz ardı edilmemeli. Peygamber efendimizin hasır üzerinde yattığını, çekmiş olduğu sıkıntıları sahte göz yaşları ile anlatanların, baza üzerinde gaz tüyü yastık ve yatakta yatmaları unutulmamalı.
Hele ki günümüzde ayetlerin yerini neredeyse hadisler almakta, soru veya sorunlara, ayetle cevap vermek yerine hadisler, rivayetler kullanılmakta. Evliya denilince de yer yerinden oynamakta. Falanın kitabı, filanın yazısı Evliya 'dan daha fazla alıcı bulmakta. Bunların her birisi de iman ve inançla orantılıdır. Kişi kimin kayığına binerse, onun türküsünü söyler.
Mürşit, illa ki değil.! Bu ifadem Mürşidin gereksizliği manasına değil, kişinin kendi inancını, dilediği gibi yaşama özgürlüğü olduğu içindir. Çünkü Hz. Allah kulu için bir kader belirlese de, kul bu kader içerisinde ''
talebena vecedena'' ile Allah 'tan talep ederek kurtulma ümidinin olduğu inancını hep taşır.
Birisi Allah 'ın bütün emirlerini yerine getirmeye çalışıyor, bir başkası dervişliği kabul etmiyor. Bir diğeri İslam 'ın temel ibadet ve taatlarını yerine getirmeye çalışıyor, bir başkası yalnızca Allah inancının kendisine yeterli olduğunu savunuyor veya bu yönlü inanıyor. Hepsi de yerli yerince, her şey taktir edildiği kadardır.
Neden mi.? Çünkü o kişinin yaratılışının ezeli ervah ile alakalı olduğu unutulmamalı. Her yaratılmışın, Hz. Allah 'ın belirlemiş olduğu bir kaderi, kazası, bir yazısı olduğu unutulmamalı. Allah 'ın bütün yaratılmışlar için tertip ettiği, taktir ettiği, tanzim ettiği gerçeği göz ardı edilmemeli. Bu yüzden her şey yerli yerinde. Kul kendi iradesi ile bu tertibin dışına çıkamaz. Al abdestini, kıl namazını bu yerelidir demek, Allah 'ın rahmet sıfatını küçümsemektir.
Hiç bir ilim kişinin anladığı, bildiği, gördüğü kadarla sınırlı değildir. Allah 'ın ilminde sınır yoktur. Fakat akıl, her şeyi gördüğü, hissettiği kadarla sınırlı zanneder. Beş duyunun ötesine geçemez. Veda hutbesi ve sünnetler ile, Evliyayı anlamaya mümkün değildir. ''
Nefsini bilen, Rabbını bilir'' hitabı, belli bir zümre için değil, bütün insanlık için kullanılmıştır.
Biliyorum ki, bal yememiş bir insana balın lezzetini, tadını, kokusunu anlatmaya çalışıyorum. Sizin yaptığınız, bal bal demekten öte değil. Balın adını anıyor olmak, insana ne tadını verir, ne kokusunu. İlla ki yemek lazımdır.
İşte akıl, maneviyatı anlamakta bu kadar mahirdir ''
söyleyegelmiştir''dediniz ve iş bitti..! Müttaki olmak..! Kime göre.? Nefsin bütün şubelerinden geçtiniz ve bir anda müttaki olmaya hak kazandınız.! Yok böyle bir inanış.
İlk önce Hz. Allah 'ın subuti ve fiili sıfatlarını müşahede edeceksiniz, sonrasında nefsin şubelerinden geçeceksiniz.. Bu da yetmez seyr-ü sülûk şubelerinden de geçmeniz gerekecek. Bu da yetmez bunların tümünü de Hz. Allah onaylayacak..
Biat, hayatta olan kişiye yapılır. Taklidi biat olmaz. Peygamberin tebliğini yerine getiriyor olmak, peygambere biat ettiğin manasını taşımaz. Biat ettiğin şahsın zamanında yaşıyor olmak gerekir. Zamanında yaşamadığınız bir peygambere biattan bahsedilemez. Ancak tebliğine iman ediyor olabilirsiniz.
Evliyaullah, Allah 'ın emrine ne ilave ne de eksiltme yetkisine sahiptir. Allah ile kul arasında elçidir, uyarıcıdır, vesiledir.
Seni sana bildiren vesile. Satırdan kurtaran, sadra yönelten vesile. Allah 'ı bilmeyi öğreten, Allah 'ı bildiren vesile. Başkaca sebeplere takılı kalmaktan Allah kurtarsın.