- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185

Korkuyorum.
Dilim kolayca dolanıyor süslü kelimelere. Büyük laflar damağımın her yanına yapışmış gibi.
Ayrılık sözleri dilimden eksik olmuyor. Ölümü sıkça anıyorum belki.
Hasret, hüzün, keder, sızı, sancı, ağrı, ölüm, ayrılık, özlem birer kelime sadece… Dile dokunduğunda acıtmıyor, kulağa vurduğunda can yakmıyor.
Bunlar sözler, sadece sözler, sadece sözler.
Ağzımda kolayca yankılanıyorlar...
Bir çok kulağa çarpıyorlar. Belki bir kaç kalbe de iniyor. Havada asılı duruyor sesler. Harflerin zincirine tutunuyor sözler. Dört harf “ölüm ve sadece iki hece. ..
“Ölüm” derken, kelimenin tam ortasında dil damağa değiyor. Bitirdiğinde dudak dudağa kavuşuyor. “Ölümmmm.. Buluşuyor dil ve damak. Isınıyor dudaklar, kavuşuyor...
Kolay ölüm… bu kadar kolay. Demesi kolay.. Ya olması ölümün. ..
Ya dudakları soğutması. Eşiğinde durmak son nefesin nasıl bir tükenmişlik. Nice bir yangındır ömrün bir nefese daha yetmemesi.. Ölümün kendisini ruhunla hecelediğin oldu mu?
Ayrılığı kıvrana kıvrana içtin mi hiç? Hasretin tam ortasında kala kalıp, zamanın kırık cam parçaları gibi gırtlağına battığını hissettin mi?
Sen sus ey ölüm...
Ben sana hece hece yaklaştıkça, sen bigâne kal. Ben kelimelerle yoluna tuzak kurdukça, sen suskunlukların ardına kaç. ..
Ben ele avuca sığdırmaya çalıştıkça seni, sen perdeler ardına saklan. Sen sus ki, bana söz söylemek kalsın.Yalan sözler. Kuru sözler. Ağız dolusu…