Filistin'deki Islâmi Hareketin Gelisme Süreci ve Bugün Geldigi Nokta

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Giris

Filistin'deki Islâmi hareketin kökleri oldukça derinlere dayanir. Bu, Hz. Ömer (r.a.) tarafindan fethedildikten sonra, haçli isgal dönemi disinda, Ingilizlerin o topraklari ele geçirmesine kadar Filistin topraklarina sürekli Islâmi havanin hâkim olmasinin dogal bir sonucudur. Ingiliz isgaline ve onun gölgesinde güç kazanan siyonist teröre karsi mücadele edenler de hep Islâmi anlayis sahipleri olmuslardir. Israil isgal devletinin kurulmasindan sonra Islâmi hareket idare noktalarini ve mücadele karargâhlarini siyonistlerin ele geçirdigi topraklarin disina tasimak zorunda birakildi. Bunda Arap ordularinin siyonist isgalcilerin hareket imkânlarini artirip mücâhitlerin harekât alanlarini daraltmalarinin önemli rolü oldu.

Filistin'de 1948 sonrasinda yeniden filizlenen Islâmi hareketin tohumlari Misir'da Hasan el-Bennâ'nin kurmus oldugu Müslüman Kardesler hareketi tarafindan atilmistir. Imam Hasan el-Bennâ, 1948'de siyonist isgalcilerin çikardigi savasta Filistinli Müslümanlarin yaninda çarpismalari üzere bazi gençlerini cepheye gönderdi. Müslüman Kardesler'e mensup gençler bu savasta birkaç cephede cihad ettiler. Imam el-Bennâ bunun disinda Filistin'e teblig yapmalari üzere de bazi gençleri gönderdi. Hasan el-Bennâ'nin gönderdigi gençler, Filistinli gençleri çesitli askeri kamplarda egittiler ve bu gençler daha sonra Filistin'deki Islâmi hareketin çekirdegini olusturdular.

Bunun yani sira Filistin'de daha önce Ingiliz isgali döneminde yürütülen cihadin ve Islâmi egitim çalismalarinin da 1948 sonrasi Islâmi hareketinin olusmasinda önemli rolü olmustur.

Filistin halki arasinda Islâmi uyanisin hizlanmasi ve gençligin daha çok Islâm'a yönelmesiyle Islâmi hareket halk tabaninda önemli bir güç elde etmistir. Buna paralel olarak Islâmi hareketin isgal karsisinda etkinlik göstermesiyle birlikte bagimsizlik yanlisi gençlerin bu harekete ilgi ve yakinliklari artti.

Isgal altindaki topraklarda 1981'de ortaya çikarilan "Cihad Ailesi" Islâmi harekete mensuptu. Yine 1984'te Gazze bölgesinde ele geçirilen ve Seyh Ahmed Yasin'le bazi arkadaslarinin hapse atilmalarina yol açan silahlar bu hareket mensuplarina aitti. Bütün bunlar Islâmi hareketin gittikçe güçlendigine ve yayildigina isaret ediyordu. Islâmi hareketle ilgili olarak, Israil istihbaratinin hazirladigi raporlarda bu hareket mensuplarinin eylemlerini süratle, dikkatlice ve basariyla gerçeklestirdikleri, Israil istihbarat elemanlarinin harekete ait hücreleri kolay kolay tespit edemedigi ifade ediliyordu.

Islâmi hareket çalismalarini, hayir kurumlari, ögrenci dernekleri, saglik kuruluslari, yardim kurumlari, zekât komiteleri vs. gibi çesitli sosyal kurumlar vasitasiyla da sürdürdü. Bu sosyal kurumlar verdikleri sosyal hizmetlerin yani sira ayni zamanda halki Islâmi yönden suurlandirmaya çalisiyorlardi. Bunun yani sira bu hareketin hareket ve egitim merkezleri genellikle camiler ve mescitler olmustur. Bu yolla camiler ve mescitler ayni zamanda asil fonksiyonuna kavusturulmus oluyordu.

Bunun yani sira üniversitelerde de özellikle seksenli yillarda Islâmi hareket gittikçe güçlenmeye ve etkisini göstermeye basladi. Gazze'deki Gazze Islâm Üniversitesi, bu hareketin bir kalesi haline geldi. Bati Yaka üniversitelerinden el-Halil Üniversitesi'nde en güçlü hareket Islâmi hareketti. Beir Zeit, Necâh ve Beyt Laham üniversitelerinde ise tedrici bir sekilde güçlenmistir.

Islâmi hareket söz konusu üniversitelerdeki faaliyetlerinin yani sira çesitli özel okullar açarak da egitim alaninda agirligini hissettirmeye çalismistir.



Intifadayla Yildizi Parlayan Islâmi Direnis Hareketi (HAMAS)
 

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Kurulusunu Hazirlayan Etkenler

Filistin Islâmi Direnis Hareketi (HAMAS), genelde 1948'deki ilk felaketin ve özelde Haziran 1967 yenilgisinin ardindan Filistin halkinin içine düstügü durumun ve sartlarin dogal bir sonucu olarak ortaya çikmistir. Bu hareketin ortaya çikmasina vesile olan etkenleri iki eksende degerlendirmek mümkündür: a) 1987 yilina kadarki Filistin meselesiyle baglantili siyasi gelismeler b) Filistin'deki Islâmi uyanisin gelismesi ve bunun seksenli yillarin ortasindan buyana geldigi nokta.

a.Filistin Meselesiyle Baglantili Siyâsi Gelismeler Ekseni: Filistin halki, kendisine göre bir ölüm kalim meselesi veya Müslümanlarla siyonistler arasinda süre giden bir uygarlik mücadelesi anlami tasiyan davasinin 1948 felâketinden sonra sadece bir mülteciler meselesine, 1967 yenilgisinden sonra da düsman saldirilarinin geride biraktigi izleri silme, karsiliginda da Filistin topraklarinin üçte ikisinden taviz verme oyununa dönüstügünü görmeye basladi. Bu durum Filistin halkini davasina dört elle sarilmaya yöneltti. Bunun sonucunda da Filistin Kurtulus Örgütü (FKÖ) ve çesitli halk direnis gruplari ortaya çikti.

Ancak Filistin Kurtulus Örgütü'nde kendini gösteren ve sekillenen Filistin devrimi programi seksenli yillarda içten ve distan birtakim yipranmalara ve bozulmalara maruz kaldi. Bu durum söz konusu programin zayif ve etkisiz hâle gelmesine sebep oldu. Yetmisli yillarda Filistin Milli Misaki'nin üzerinde durdugu çözümlerin disinda da birtakim orta çözümlerin kabul edilmesini mümkün gören çesitli degerlendirmeler ortaya konmustu. Bu degerlendirmeler özellikle Camp David anlasmasinin imzalanmasindan, ardindan siyonist yönetimin Güney Lübnan'i ve 1982'de de Beyrut'u isgal etmesinden sonra Filistin tarafinin açik önerileri seklini aldi. 1982 isgali 1967 yenilgisinden sonra Arap kavmi için en yüz karasi olay olmustu. Filistin'in içindeki tarihi direnise ragmen, söz konusu olayda bir Arap baskenti (Beyrut), Araplar tarafindan gelen hiçbir gerçek fiili tepkiyle karsilasilmadan üç ay süreyle isgal altinda tutulmustu. Bu olayin sonucu Filistin Kurtulus Örgütü'nün zayif düsürülmesi ve Lübnan'dan çikarilmasi oldu. Bu sonuç örgüt içindeki siyâsi çözüm yanlilarinin daha da güçlenmelerine yol açti.

Ödün vererek siyâsi çözüm bulma önerileri iki tehlikeli sart içeriyordu. Filistin halki bu sartlari, Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçeklestirilen fethin verdigi ruhla baslattigi cihadinin baslangicindan bugüne kadar sürekli reddetmisti. Bu iki sart da sunlardi:

-Siyonist hâkimiyeti ve onun Filistin topraklari üzerindeki varlik hakkini resmen tanimak,

-Filistin topraklarinin bir kismindan hatta büyük bir kismindan ödün vermek.

Bu sartlar ve onlara dayali öneriler FKÖ'nün ileri gelenlerince kabul görünce silahli mücadele stratejisi de gerilemeye basladi. Buna paralel olarak Arap dünyasinin Filistin davasina verdigi önem de azaldi. Artik bu dava da diger rutin meseleler gibi sadece uluslararasi toplantilarin ve sempozyumlarin gündem dosyalarina konan bir mesele haline geldi.

Iran-Irak Savasi'nin patlak vermesinden sonra gerek uluslararasi platformda ve gerekse Arap dünyasinda Filistin meselesi ikinci derecedeki meseleler durumuna düstü. Buna paralel olarak siyonist yönetimin politikasi daha güçlü ve etkili bir hale gelmeye basladi. Siyonist yönetim artik kendini biraz daha yüksekte görmeye basladi. 1981'de ABD ile Israil arasinda imzalanan stratejik yardimlasma anlasmasinin ardindan ABD'nin bu ülkeye yardim ve desteginin artmasiyla birlikte Israil daha da ileri gitti. Söz konusu anlasmada Golan tepelerinin ilhak edildiginin açiklanmasi ve Irak'in nükleer santrallerinin bombalanmasi da karara baglanmisti.

Uluslararasi alanda ABD etki alanini genisletme ve yaptirim gücünü artirma konusunda hayli ilerleme kaydetmis ve Sovyetler Birligi'ni epey geride birakmisti.

b.Islâmi Uyanis Ekseni: Diger Arap topraklarinda oldugu gibi Filistin'de de Islâmi uyanisin hizli bir sekilde gelistigi ve yayildigi gözlendi. Bu durum Islâmi hareketin hem fikri hem de örgütsel açidan güçlenmesine ve gelismesine imkân sagladi. Bu gelisme hem 1948'de isgal edilmis olan topraklarda hem de Gazze ve Bati Yaka bölgelerinde gerçeklesti.

Filistin'deki Islâmi akim iki sebebe dayanan ciddi bir olumsuzlukla karsi karsiya oldugunu anlamaya basladi. Bu olumsuzlugun kaynagini olusturan iki sebep de sunlardi:

Birincisi: Filistin meselesinin Arap ülkelerinin öncelikli konular listesinin en altina düsmesi.

Ikincisi: Filistin devriminin programinda isgal son buluncaya kadar silahli mücadelenin yerini, Filistin halkina zorla kabul ettirilecek siyâsi bir çözüm arayisinin almasi.

Iste bu iki geri adimin ve siyonist isgalin Filistin halkina lâyik gördügü baskici, gaddar uygulamalarin etkisiyle, disarida degil de Filistin topraklari içinde yasayan Filistin halki arasindaki direnis hamurunun da olgunlasmasiyla birlikte Filistin için cihad anlayisina dayali Islâmi bir programin ortaya konmasi zorunluydu. Bunun ilk tohumlari da 1981'de olusturulan Cihad Ailesi, 1983'te Seyh Ahmed Yasin'in olusturdugu cemaat ve daha baska olusumlarla atilmis oldu.

1987'de Filistin'in kurtulusu için yeni ilkeler üzerine yeni bir program ortaya koymak için sartlar olusmustu. Böylece kurulusunda, Filistin'deki Müslüman Kardesler cemaatinin özel bir rolü olan Filistin Islâmi Direnis Hareketi (HAMAS) ortaya çikti.
 

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
HAMAS'in Olusumu

Filistin halkindaki genel suurun ve Filistin'de ortaya çikan Islâmi akimin özel suurunun, ilk temelleri seksenli yillarin basindan itibaren atilmaya baslanan Filistin Islâmi Direnis Hareketi'nin programinin sekillenmesine katkisi olmustur. Bu katkinin sayesinde direnis kollarinin olusturulmasi imkâni dogdugu gibi, 1986'dan itibaren siyonist isgale karsi toplu direnis hareketine baslamak için pratik hazirliklarin yapilmasiyla birlikte Islâmi akimin halk tabani da olusmaya baslamistir. Necâh, Beir Zeit üniversitelerinde ve Gazze Islâm Üniversitesi'nde siyonist isgale karsi gerçeklestirilen ögrenci hareketlerinin, isgale karsi genis çapli bir halk direnisinin ortaya çikmasi için sartlarin olusmasinda katkisi olmustur. Özellikle isgal yönetiminin zâlim tutumlari, baskici uygulamalari, halki ezmeyi amaçlayan metotlari kitlelerdeki tepkinin, isgale karsi durma yönündeki cesaretin artmasina ve direnis ruhunun güçlenmesine yol açmistir.

Cibâliyâ'da bir siyonistin kamyonetiyle Filistinli isçilerin arasina girerek dört kisinin sehid edilmesine yol açmasiyla patlak veren olaylar Filistin halkinin yeni bir cihad dönemine girdiginin ilani anlami tasiyordu. Bu olaydan sonra halkin direnisine öncülük eden ilk hareket Filistin Islâmi Direnis Hareketi olmustur. 14 Aralik 1987 tarihinde, Filistin halkinin baskici siyonist isgalciler karsisindaki cihadinda yeni bir dönemin basladigi duyuruldu. Bu da intifada olarak adlandirilan kutsal halk hareketi dönemiydi.

Intifadanin ikinci ayindan itibaren Hareket periyodik bir sekilde halk kitlelerine hitab eden ve halk direnisini yönlendiren, direnisi sürdürenler için belirli programlar ortaya koyan bildiriler yayinlamaya basladi. Hareket bir yandan da siyonist düsman karsisinda sürdürülmesi gereken mücadelenin mahiyetiyle ilgili görüslerini ve Filistin'in çesitli ulusal meseleleriyle ilgili siyâsetlerini ve tutumlarini ortaya koyan bildiriler yayinlamaya basladi.

Isgal Yönetiminin HAMAS Karsisindaki Tutumu

HAMAS'in etkili bir sekilde ortaya çikmasi siyonist düsmani son derece rahatsiz etti. Dolayisiyla siyonist istihbarat örgütleri HAMAS'in faaliyetlerini ve liderlerini gözetlemek amaciyla bütün organlarini harekete geçirdiler. Isgal yönetimi Agustos 1988'den itibaren kalabalik halk kitlelerinin HAMAS hareketinin boykot çagrilarina uydugunu ve Hareketin bir misakinin yayinlandigini görünce birbirini izleyen tutuklama kampanyalari baslatti. Bu tutuklamalar o tarihten itibaren Hareketin mensuplarini ve destekçilerini hedef aliyordu.

Bu harekete karsi ilk genis çapli tutuklama kampanyasi Mayis 1989'da baslatildi. Bu kampanyada Hareketin kurucu önderi ve sembolü durumundaki Seyh Ahmed Yâsin de tutuklandi. Ancak bu baski uygulamalari HAMAS'in baslattigi mücadeleyi durduramadi. Aksine zaman içerisinde hareketin direnis metotlari gelisti. 1989 kisindan itibaren siyonist askerlerin rehin alinmasi ve isgal kuvvetlerinin askerlerine biçakla saldirilar düzenlenmesi de direnis eylemleri arasina girdi. Aralik 1990'dan itibaren büyük bir tutuklama kampanyasi daha baslatildi. Isgal kuvvetleri bu tarihte hareketin ileri gelenlerinden ve liderlerinden dört kisiyi sinir disi etti. Ayrica sadece bu harekete mensup olmayi bile agir cezalarla cezalandirilmayi gerektiren suç saymaya basladi.

Silahli Mücadelenin Baslatilmasi

HAMAS, 1991 sonunda Izzettin Kassam Birlikleri adiyla askeri kanadini kurdugunu açiklamasiyla birlikte yeni bir tutum içine girdi. Bu gelismenin ardindan düsmana agir kayiplar verdiren çesitli askeri eylemler gerçeklestirmeye basladi. Üstelik düsman, eylemleri gerçeklestiren mücahitlerin üslendigi yerleri belirleyemiyordu.

Tolidano operasyonundan sonra siyonist yönetim HAMAS'a karsi son derece insafsiz bir tutuklama kampanyasi baslatti. Rabin, bu hareketi cezalandirmak amaciyla HAMAS'in ileri gelenlerinden 415 kisiyi sürgün etme karari aldi. Bu, ilk toplu sürgün karari oluyordu.

HAMAS'in Siyâsi Kimligi

Filistin Islâmi Direnis Hareketi, Filistin topraklarinin tamaminin kurtulusu için mücadele eden ve kurtulusun gerçeklesmesi için tek yol olarak cihadi gören bir halk hareketidir. Temel dayanak olarak Islâm'in ilkelerine ve fikhi esaslarina dayandigini bildirmistir. Bir parti örgütü veya dar tabanli bir grup çalismasi degil, genis tabanli bir halk hareketidir.

Mücadeleye Bakisi

HAMAS Filistin'deki Müslümanlarla ve genelde Araplarla siyonistler arasindaki mücadelenin bir uygarlik ve varlik mücadelesi olduguna inanmaktadir. Ona göre bu mücadeleyi hazirlayan sebepler ortadan kalkmadan bu mücadelenin son bulmasi mümkün degildir. Sebeplerin basta geleni ise siyonistlerin Filistin topraklarina yerlestirilmesidir. HAMAS siyonistlerin bölgeyi vatan edinme çabalarinin önüne geçmenin ancak genis çapli bir cihadla mümkün olabilecegine ve silahli mücadelenin de bu cihadin temel unsuru olduguna inanmaktadir.

HAMAS siyonist düsman karsisinda verilecek mücadeleyi yönetmenin en güzel yolunun kalabalik halk kitlelerini cihad bayragini tasimaya, mümkün olan her yolla siyonist varliga karsi savasmaya yöneltmek, özelde Arap toplumlarini ve genelde bütün Islâm ümmetini ayaga kaldirmak suretiyle düsmana karsi topluca mücadele edilmesi için gereken sartlari olusturmak, mücadele atesini her zaman alevli tutmak, mevcut enerjileri harekete geçirmek ve devreye sokmak suretiyle kuvvet üstünlügü için gereken sebeplere basvurmak, hareket ve siyâsi karar birligi saglamak oldugu görüsündedir. Ona göre, Filistin'in kutsalligina ve onun Islâm'daki yerine inanarak, siyonistlerin Filistin'le ilgili projelerinin tehlikesini kavrayarak bu belirtilenler gerçeklesinceye kadar çaba harcamak gerekir. HAMAS Filistin topraginin en ufak bir parçasindan bile taviz verilmesinin veya onun üzerindeki siyonist isgali mesru görmenin caiz olmadigina, Filistin halkinin ve onlarin disindaki tüm Müslümanlarin, siyonistleri geldikleri gibi Filistin'den çikmaya zorlamak için savasmak üzere gerekli hazirliklari yapmalarinin gerektigine inanmaktadir.
 

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Genel Stratejisi

HAMAS, siyonist isgalciler karsisinda verecegi mücadelesinde izleyecegi stratejinin genel özelliklerini su sekilde belirlemistir:

1.Siyonistlerin Filistin'e yerlesme çabalarinda ilk hedef Filistin halkidir. Dolayisiyla isgalciler karsisinda verilecek mücadelede en agir yük de bu halkin üzerindedir. Bu itibarla gasbedici düsman karsisindaki direnis ve mücadele için bu halkin sahip oldugu gücü öncelikle devreye sokmak gerekir.

2.Düsmana karsi direnis alani Filistin'dir. Diger Islâm topraklari ise Filistin'deki halka yardim ve destek alanlaridir. Özellikle bu alanlardan verilecek yardim ve desteklerin siyasi alanda, iletisim alaninda ve mali alanda yogunlasmasi gerekir. Siyonist düsmana karsi verilecek fiili mücadelenin ise çaglar boyunca sehitlerin temiz kanlariyla sulanmis olan kutsal Filistin topraklarinda yürütülmesi gerekir.

3.Filistin'de düsmana karsi verilecek mücadelenin ve direnisin zafere ve o topraklarin kurtarilmasina kadar sürmesi gerekir. Düsman karsisindaki direniste yapilabilecek en üstün sey ise Allah yolunda cihaddir.

4.Siyasi çalisma siyonist düsman karsisinda yürütülecek mücadele tarzlarindan biridir. Bu çalismanin amaci da Filistin halkinin siyonist düsman karsisindaki cihad ve direnisine destek saglamak, onun ve bütün Müslüman halklarin güçlerini Filistin davasina destek için devreye sokmak, Müslümanlari Filistin halkinin haklarini savunmalari ve hakli davasini dünya kamuoyunun önüne koymalari için harekete geçirmektir.

Genel Görüs ve Tavirlari

1.HAMAS, degisik görüs ve düsüncelerle, siyonist isgal karsisindaki ulusal Filistin direnisinin faaliyet alaninin genisledigine inanmaktadir. Ayni sekilde buradaki ulusal faaliyetlerde birligi saglamanin bütün gruplarin, güçlerin ve çalisanlarin gerçeklestirmesi gereken bir amaç olduguna, bu amaca ulasmak için çalismak gerektigine inanmaktadir.

2.Filistin alaninda faaliyet yürüten bütün güçlerle, gruplarla ve çalisanlarla isbirligi ve organizasyon içine girmek için çaba harcamaktadir. Bu konuda: "Üzerinde görüs birligine vardigimiz konularda yardimlasir, görüs ayriligina düstügümüz konularda ise birbirimizi mazur görürüz" ilkesini esas almaktadir.

3.Filistin'de ortak bir ulusal faaliyetin güçlendirilmesi için çaba harcamakta ve yürütülecek ortak faaliyetin uslubunun Filistin'in kurtarilmasi için çalisma ve siyonist düsmanin hâkimiyetini tanimama yahut ona Filistin'in hiçbir parçasi üzerinde varlik hakki vermeme ilkesine dayanmasinin gerektigini düsünmektedir.

4.Ulusal faaliyet alanindaki degerlendirmelerde ne kadar büyük görüs ayriliklari ortaya çiksa da, kisisel görüsler ne kadar birbirinden farkli olsa da, hangi sartlarda ve hangi gerekçeyle olursa olsun, tartismalari önlemenin veya görüs ayriliklarini çözmenin zorunluluguna yahut kendi görüs ve degerlendirmelerini kabul ettirmek için güç ve silah kullanma yoluna gidilmemesi gerektigine inanmaktadir.

5.Islâmi cemaatleri ve faaliyet gruplarini birlestirmeye öncelik vermekte ve bu gruplar arasindaki ortak degerlerin ayrilmaya sebep olan etkenlerden çok daha fazla olduguna inanmaktadir.

6.Filistin halkinin haklarini, herhangi bir din, soy ve grup ayrimina gitmeden savunmaktadir. Filistin halkinin topragini ve vataninin kurtulusunu savunurken degisik grup ve kollariyla bu halkin tümünün hakkini kabul etmekte ve Müslümanlariyla hiristiyanlariyla Filistin halkinin tek bir halk olduguna inanmaktadir.

7.Siyasi meselelerdeki farkli tutumlarin ancak, Filistin halkinin baskici siyonist isgalciler karsisindaki direnis ve mücadelesine destek vermege hazir olan taraflardan biriyle baglanti kurulmasi ve yardimlasilmasi yoluyla giderilecegine inanmaktadir.

8.Islâm ümmetinin birligine inanmakta, bu birligin saglanmasi yolunda sarf edilen bütün çabalari desteklemektedir.

9.Dini inancina, ulusal kimligine ve siyâsi yapisina bakmaksizin bütün yönetimlerle, siyasi partilerle ve uluslararasi güçlerle diyalogun önemine inanmaktadir. Ona göre, bunlardan biriyle, Filistin halkinin hakli davasina ve onun mesru haklarini elde etme çabasina destek olmak, yahut siyonist isgalcilerin tutumlari, Filistin halkina reva gördügü insanlik disi baski uygulamalari hakkinda dünya kamuoyunu bilgilendirmek amaciyla yardimlasmaya girmek için herhangi bir engel söz konusu degildir.

10.Filistin halkinin vataniyla ve topragiyla ilgili haklarini, vatanini isgalden kurtarincaya kadar cihad ve kendi gelecegini belirleme gibi mesru haklarini elinden almadigi veya bu haklarina ters düsmedigi sürece uluslararasi örgütlerin ve heyetlerin Filistin davasiyla ilgili kararlarina saygi duyacagini bildirmektedir.

11.Siyonist isgale karsi mücadele alanini Filistin'den buranin disinda bir baska alana tasima niyetinde olmadigini bildirmektedir.

12.Ülkeleri, uluslararasi örgütleri ve heyetleri, uluslararasi bagimsizlik hareketlerini Filistin halkinin hakli davasinin yaninda yer almaya, siyonist isgalcilerin izledigi, her türlü uluslararasi kanunlara, kurallara, insan haklarina aykiri baski politikalarini kinamaya, Filistin topraklari ve Filistinlilerin kutsal degerleri üzerindeki haksiz isgale son vermesi için siyonist yönetime baski yapmaya çagirmaktadir.

Filistinlilere Yönelik Stratejisi

HAMAS, isgal kuvvetlerine karsi direnise ve isgalci askerleri zor durumda birakmaya önem verirken Filistinlilerin cephesinde de birligin korunmasi için büyük çaba harcadi. Bu çabalariyla, Filistinliler arasinda fitne çikarmayi, onlari kendi aralarinda bir kavgaya sürüklemeyi amaçlayan pek çok ugrasiyi bosa çikardi.

Baris Görüsmeleri Karsisindaki Tavri

FKÖ liderleri, 1991 Ekim'inde gerçeklestirilen Madrid Konferansi'yla birlikte, Filistin davasi aleyhine bir temel üzere kurulan uzlasmacilik yoluna girince HAMAS da bütün halk kitlelerini bu uzlasmaci tutuma karsi tavir sergilemeye çagirdi. Bunun sonucunda on Filistinli grup arasinda söz konusu tavira karsi bir isbirligi anlasmasi yapildi. Arkasindan Filistinli Güçler Birligi anlasmasi saglandi.
 

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Siyâsi Çözüm Konusundaki Tutumu

HAMAS siyasi çözüm konusundaki tutumunu belirlerken iki etkene dayanmaktadir:

Birincisi: Siyonizmin kimligi, onun, kaynagini Tevrat, Telmud ve siyonist hareketin kurucularinin yazilarindan alan fikri arka plani hakkindaki bilgilere dayanan degerlendirmesi. Bu degerlendirmeye göre siyonistler vaadedilmis topraklar hurafesine, kendilerinin Allah'in seçilmis halki olduklari inancina, topraksiz halk - halksiz toprak ilkesine ve Büyük Israil düsüncesine sikica sarilmaktadirlar. Bunun yani sira 1949 anlasmasinda, 1978'de imzalanan Camp David anlasmasinda, 1993'te FKÖ ile siyonist düsman arasinda gerçeklestirilen ilkeler beyâninda ve daha baska anlasmalarda hileye basvurulduguna ve siyonizmin gerçek yüzünün gizlendigine inanmaktadir. Siyonist düsmanin siyâsi çözümler yoluyla, isgal ettigi topraklari genisletme ve oralara yerlesme planini gerçeklestirme yolunda yeni bir merhaleye giris projesini devreye sokmak istedigi inancindadir.

Ikincisi: Kaynagi ne olursa ve ne gibi maddeler içerirse içersin siyâsi çözümün siyonist düsmana Filistin topraklarinin çogu üzerinde varlik hakki taniyacagi inanci. Böyle bir seyse milyonlarca Filistinlinin yurtlarina geri dönmeleri imkâninin tamamen ortadan kaldirilmasi; ayni zamanda Filistin topraklarinin tamami üzerinde Filistinlilerin kendi yasayis tarzlarini belirleme, bagimsiz devletlerini ve ulusal kurumlarini kurma haklarinin bütünüyle ellerinden alinmasi anlami tasiyacaktir. Buna yol açmak ise bütün uluslararasi ve insani degerlere, ilkelere ve geleneklere aykiri oldugu gibi Islâm fikhi açisindan da yasak edilmis fiiller arasina girer. Dolayisiyla böyle bir seyi kabul etmek caiz degildir. Filistin topragi kutsal bir Islâm topragidir. Siyonistler burayi baski yoluyla gasbetmislerdir. Müslümanlarin burayi geri almak ve isgalcileri oradan çikarmak için cihad etmeleri farzdir.

Iste bu sebeplerden dolayi HAMAS, siyâsi çözüm planlarini, Filistin meselesinin baris görüsmeleri yoluyla çözüme kavusturulabilecegi görüsünü ve bu görüs dogrultusunda ortaya atilan tüm planlari reddetmistir. HAMAS bugüne kadar ortaya atilmis olan siyâsi çözüm planlarinin en tehlikelisinin de, 13 Eylül 1993'te FKÖ ile siyonist yönetim arasinda Vasington'da imzalanmis olan Gazze-Eriha anlasmasi ve taraflarin karsilikli olarak birbirlerini tanimalarini öngören vesika (Oslo Ilkeler beyannamesi) olduguna inanmaktadir. Ona göre bunun tehlikesi sadece, siyonist düsmana Filistin topraklarinin tamami üzerinde hâkimiyet hakki taniyan içeriginden ve siyonist yönetimle Arap ülkeleri arasinda uzlasmaya kapi açmasi dolayisiyla siyonistlerin bölgeye hâkimiyet elini uzatmasina imkân saglamasindan kaynaklanmiyor. Ayni zamanda, Filistin halkini gerçek anlamda temsil hakkina sahip olmamasina ragmen Filistin tarafi diye ortaya çikan bir grubun buna muvafakat etmesi ve razi olmasi açisindan da tehlike arz etmektedir. Çünkü bu, Filistin dosyasinin kapatilmasi ve Filistin halkinin kendi mesru haklarini isteme yahut bu haklarini elde etmek için mesru yollara basvurma imkânindan mahrum edilmesi anlami tasimaktadir. Buna ek olarak Filistinlilerin çogunun kendi vatanlarinda ve topraklarinda yasama imkânlarinin ellerinden alinmasi anlami da tasimaktadir. Bütün bunlarin doguracagi sonuçlar sadece Filistin halkini etkilemekle kalmayacaktir. Aksine bütün Arap toplumlarini ve diger Islâm toplumlarini da etkileyecektir.



Islâmi Hareketin Bir Diger Kanadi: Islâmi Cihad Hareketi



Filistin'deki Islâmi mücadelenin bir diger kanadi durumundaki Islâmi Cihad Hareketi veya bir diger adiyla Filistin'in Kurtulusu Için Islâmi Cephe Dr. Fethi Sikâki'nin öncülügünde 1986 yilinda kurulmustur. Daha önce Islâmi anlayislari dolayisiyla el-Fetih'ten ayrilan bazi gruplar, Islâmi Cihad Hareketi'ne katilmislardir. Ayrica 1970'li yillarda Müslüman Kardesler'in Filistin kanadi niteligi tasiyan ve "Islâmi Hareket" adiyla faaliyet yürüten kitleyle ayriliga düserek bu hareketten ayrilmis olan Abdulaziz Udeh de Islâmi Cihad Hareketi'ne katilmistir. Hareketin kurucusu Dr. Fethi Sikâki kendisi de Islâmi Hareket'le bazi konularda ihtilafa düserek ayrilanlardandi. Sikaki ve Udeh hareketin kurulus merhalesinde iki lider konumunda olmuslardir.

Islâmi Cihad Hareketi, en çok Gazze bölgesinde teskilatlanmistir. Bununla birlikte Bati Yaka bölgesinde de az sayida da olsa taraftar edinebilmistir.

Islâmi Cihad Hareketi'nin kuruculari ideolojik yapilanmalarinda en çok Imam Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub ve Izzettin Kassam'in fikirlerinden etkilenmislerdir. Imam Hasan el-Bennâ'nin Islâm dünyasinda yeniden dirilis hareketini baslatmis önemli bir lider oldugunu, Seyyid Kutub'un da fikirleriyle ümmeti karsi karsiya oldugu sapmalara karsi uyardigini ve inanç konusunda aydinlattigini söylüyorlardi. Ancak Müslüman Kardesler'de Imam Hasan el-Bennâ ve Seyyid Kutub'dan sonra fikri bir degisim sürecinin basladigini ileri sürüyorlardi.

Islâmi Cihad hareketi kurulus merhalesinde Iran devriminden de etkilenmistir. Hatta hareketin kurucularinin basinda gelen ve sehid edildigi tarihe kadar da liderligini yürüten Dr. Fethi Sikâki, Iran'da Imam Humeyni'nin öncülügünde genis tabanli bir halk hareketinin basladigi dönemde: "Humeyni, Islâmi Çözüm ve Alternatif" adli bir kitap yazmistir. Sikaki kendisinin bu kitabi Iran devriminden önce yazdigini ifade etmistir. Ancak kitap Iran'da Müslümanlarin yönetimi ele geçirmelerinden sonra piyasaya çikmistir.

Islâmi Cihad Hareketi ve Filistin Davasi

Islâmi Cihad Hareketi, Filistin davasini ümmetin temel davasi olarak görmekte ve Filistin sorununun öncelikle çözülmesi gerektigine inanmaktadir. Ancak çözüm konusunda basvurulmasi gereken yolun baris görüsmeleri metodu degil isgale karsi dogrudan mücadele metodu oldugu görüsünü savunmaktadir. Bunun yani sira Filistin topraklarinin bir bütün oldugu ve hiçbir parçasindan taviz verilemeyecegi, Israil'in bu topraklar üzerindeki varliginin tamamen gayri mesru oldugu inancindadir. Bütün bu temel konularda HAMAS'la ayni düsüncelere sahiptir.

Islâmi Cihad'in kurucularindan Abdulaziz Udeh söyle diyordu: "Ben Filistinli bir Müslümanim ve Filistin'i Islâm dünyasinin en önemli yurt parçasi olarak görüyorum. Bu topraklar üzerinde bir Islâm devletinin kurulmasini ümit ediyorum." Islâmi Cihad'in diger ileri gelenleri de Filistin yarasinin Islâm dünyasinin kalbinde ortaya çikmis bir yara oldugunu dile getirmislerdir.

HAMAS gibi Islâmi Cihad Hareketi de Filistin sorununun ulusal bir sorun degil temel Islâmi bir sorun oldugu dolayisiyla sadece Filistinlileri degil bütün Islâm ümmetini ilgilendirdigi görüsünü savunmaktadir. Dolayisiyla bu sorunun çözümü ümmet suuruyla verilecek bir mücadeleyle ve Israil isgalinin tamamen ortadan kaldirilmasiyla mümkün olabilecektir.

Islâmi Cihad Hareketi de Israil isgal rejiminin mesrulastirilmasini saglama amacina yönelik görüsmelere basindan itibaren karsi çikmistir.

Islâmi Cihad'in Intifada Öncesindeki Eylemleri

Islâmi Cihad Hareketi'nin kurulus merhalesinde bu hareketle Müslüman Kardesler'in Filistin kolunu olusturan "Islâmi Hareket" arasindaki ayriligin temel noktasini askeri eylemlere geçis konusu olusturuyordu. Islâmi Cihad mensuplari askeri eylemlere derhal geçilmesi gerektigini, Islâmi Hareket ileri gelenleri ise bunun için henüz erken oldugu dolayisiyla egitim çalismalarina agirlik verilmesi gerektigini savunuyorlardi. Islâmi Cihad Hareketi'ni kuranlarin böyle ayri bir olusum olusturmalarinda birtakim fikri ayriliklarin yani sira bu konunun da önemli etkisi olmustu. Bundan dolayi Islâmi Cihad mensubu gençler hareketin ortaya çikmasindan kisa bir süre sonra fiili eylemleri baslattilar. Bu dönemde gerçeklestirilen askeri eylemlerden bazilari sunlardir:

* 15 Ekim 1986'da Kudüs'te Magribliler kapisi yakininda Israil askerlerinin üzerine üç el bombasi atilmasi eylemi. Askerlerin Aglama Duvari etrafinda bir tören düzenledikleri sirada gerçeklestirilen bu eylemde yetmis asker yaralandi, ayrica askerlerden birinin babasi hayatini kaybetti.

* 25 Mayis 1987'de Galil Celusi adinda bir siyonist Gazze'nin Suca'iyye mahallesinde Islâmi Cihad mensubu mücâhidlerin kursunlariyla öldürüldü.

* 2 Agustos 1987'de Gazze Merkezi Cezaevi'nden kaçan Islâmi Cihad Hareketi mensubu alti mücâhid Israil askeri polisinin komutanlarindan Kaptan Ron Tal'i öldürdüler.

* 16 Agustos 1987'de mücâhidler tarafindan bir Israil aracinin taranmasi sonucu iki yolcu yaralandi.

* 6 Ekim 1987'de Gazze'nin Suca'iyye mahallesinde Islâmi Cihad mensubu dört mücâhidle Israil askerleri arasinda çikan çatismada bir Israil subayi öldürüldü. Çatismada söz konusu dört mücâhid de sehid oldu.

Hareketin o dönemde bunlarin disinda da bazi eylemleri oldu.

Intifada ve Islâmi Cihad Hareketi

Islâmi Cihad Hareketi, intifada öncesinde de birtakim eylemler gerçeklestirdiginden mensuplarini bu halk hareketine hazirlamis durumdaydi. Bu hareketin gerçeklestirdigi eylemler ayni zamanda Filistinli halkin da takdirini kazanmis, dolayisiyla halkla Islâmi Cihad arasinda bir sevgi ve yakinlik bagi olusmustu. Hatta Islâmi Cihad mensubu alti mücâhidin Israil hapishanelerinden kaçmasi ve hiçbirinin Israil kuvvetleri tarafindan yakalanamamasi halk nezdinde olumlu yankilara vesile olmustu. Halk bu hareketin intifada öncesinde gerçeklestirmis oldugu eylemlere destegini çesitli vesilelerle gündeme getirmisti.

Intifadanin baslamasindan sonra Islâmi Cihad Hareketi de kendisini bu genis çapli halk hareketinin içinde buldu. Çünkü onun gayeleriyle intifadanin gayeleri arasinda bir fark yoktu. Bundan dolayi Islâmi Cihad Hareketi mensuplari intifadaya ilk katilanlar arasinda yer aldilar. Baslangicinda intifadaya ilk katilanlar arasinda yer aldiklari gibi sonrasinda da bu halk hareketinin devami için en çok çaba harcayanlardan olmuslardir. Ancak bu hareketin mücâhidlerinin intifada da etkin rol oynamaya çalistiklarini gören Israil isgal rejimi harekete büyük darbeler vurabilmek için yogun bir seferberlik baslatti. Bu, Hareket'in mücadeledeki etkinligini olumsuz yönde etkiledi. Özellikle fiili egitimden geçmis elemaninin azliginin da bunda rolü oldu.

Intifada süresince Islâmi Cihad Hareketi de HAMAS gibi bildiriler dagitarak halki bilinçlendirmeye ve isgal karsisindaki mücadelelerini sürdürmeleri için çagrilarda bulunmaya çalisti.

Intifadanin baslamasindan yaklasik kirk gün sonra ortaya çikan ve FKÖ'nün öncülügünde olusturulan Birlesik Yönetim'e HAMAS gibi Islâmi Cihad da girmedi. Ancak bu yönetimin programlarina ters ve sürtüsmeye yol açabilecek herhangi bir hareket içine de girmedi.

Son yillarda gerçeklestirilen istishadi eylemlerin bazilarini Islâmi Cihad mensubu mücâhidler gerçeklestirmislerdir. Bunun yani sira Israil askerlerine yönelik biçakli ve bombali saldirilarin bazilari da bu hareketin mensuplarinca gerçeklestirilmistir.

Isgal yönetiminin intifada karsisinda baski uygulamalarinda Islâmi Cihad Hareketi'nin mensuplari da hedef alindi. Ayrica hareketin bazi ileri gelenleri Israil ajanlari tarafindan faili meçhul cinayetlerde sehid edildiler. Hareketin Gazze'deki lideri Hâni el-Abid 2 Kasim 1994 tarihinde MOSSAD ajanlarinin düzenledigi bir faili meçhul cinayette sehid edildi. Yine Gazze'deki ileri gelenlerinden olan Mahmud Arafat Ibrahim Havaca da 22 Haziran 1995 sabahi bir baska suikastla sehid edildi.

HAMAS - Islâmi Cihad Iliskileri

HAMAS'la Islâmi Cihad arasindaki ayrilik inançla veya ideolojik ilkelerle ilgili bir temele dayanmaz. Ayriliklar birtakim temel ilkelerin yorumlanmasi ve yapilacak faaliyetlerde nelere öncelik verilecegi konusundadir. Islâmi Cihad'in kuruculari, Müslüman Kardesler'in kurucusu Imam Hasan el-Bennâ'yi örnek bir önder, yeniden Islâm'a dönüs hareketinin temel ilkelerini belirleyen bir sembol olarak kabul ediyor, ancak Müslüman Kardesler'de daha sonra onun fikirlerini yorumlama konusunda yanlisliklar yapildigini ileri sürüyorlardi. Ayrica Islâmi Cihad'in kuruculari fiili mücadeleye öncelik verilmesi fikrini savunuyorlardi. Bunun yani sira Müslüman Kardesler'in Islâmi kavramlari ve degerleri topluma tedrici bir sekilde kabul ettirerek genis bir kitle tabani hazirlama metodunu benimsemediklerini, bunun yerine devrimci metoda agirlik verilmesi gerektigini savunuyorlardi. Ancak bu ve benzeri görüs ayriliklari bu iki hareket arasinda herhangi bir fiili sürtüsmeye ve kavgaya yol açmamistir.

HAMAS'la Islâmi Cihad arasindaki iliski hakkinda, HAMAS resmi sözcüsü Ibrahim Gose'nin yaptigi su açiklamayi vermekte yarar görüyoruz: "Islâmi davet ve cihad yolunun bir oldugunda süphe yoktur. Çünkü Islâm hem bir inanç sistemidir hem de cihaddir. Gerçekte Islâmi hareket de bu iki temele göre hareket etmektedir. Bölgesel veya dis güçlerin baskilarini artirmalarindan kaynaklanan zor sartlarda bile bu iki temele göre hareket eder. Islâmi Cihad Örgütü'nün de HAMAS'in da ana Islâmi hareketten dogdugu bir gerçektir. Sahneye çikmalarinin degisik zamanlarda olmasi ise mücadeleyi baslatma konusundaki degerlendirmelerinin farkliligindan ileri gelmektedir. Islâmi Cihad Örgütü yapilmasi gereken isler siralamasinda fiili cihadi birinci siraya koyuyordu. HAMAS ise egitim, hazirlik ve uygun sartlari gözetmenin fiili cihaddan önce geldigi kanaatini tasiyordu. Bu konuda farklilik söz konusu olsa da bugün her iki hareket de ayni merhalenin içerisindedir. Bu iki hareketin birlestirilmesi için uzun süreden beri ciddi çalismalar yürütülmektedir. Birkaç merhaleden sonra organizeli çalisma baslatilacak sonra ortak cephe hareketine geçilecek sonra Allah'in izniyle tam bir birlesme saglanacaktir."

2 Nisan 1995'te Gazze'nin Seyh Ridvan mahallesinde bir suikast sonucu sehid edilen HAMAS mensubu 6 kisinin sehid edilmesi üzerine hem HAMAS'in Izzettin Kassam birliklerine mensup mücâhidlerin, hem de Islâmi Cihad Hareketi mücahidlerinin intikam eylemleri düzenlemeleri de bu iki hareket arasinda siki münâsebetlerin ve dayanismanin oldugunu gösteriyordu. Bu iki hareket zaman zaman çesitli sosyal kurumlarda ve üniversitelerdeki ögrenci meclislerinin belirlenmesinde ortak listeler göstermektedirler. Örnegin Arap Muhasebeciler ve Hukuk Danismanlari Dernegi'nin seçimlerinde Islâmi Hareket listesi adiyla ortak bir liste gösterildi. Bunun örnekleri çogaltilabilir. Islâmi Cihad lideri Dr. Fethi Sikâki'nin sehid edilmesi üzerine HAMAS tarafindan yayinlanan bildiride su ifadelere yer verilmisti: "Biz Filistin Islâmi Direnis Hareketi olarak her bakimdan Islâmi Cihad Hareketi'ndeki kardeslerimizin yaninda oldugumuzu vurgularken, Fethi Sikâki (rh. a.)'nin sehid edilmesinin, Prof. Dr. Musa Ebu Merzuk'un ABD zindanlarinda tutulmasinin ve siyonist düsmanin binlerce insanimizi, halkimizin ileri gelenlerini tutuklamasinin ayni planin birer parçalari olduguna dikkat çekiyoruz. HAMAS, bu çirkin cinayete karsi da, cihad ve sehadet yolunu izlemeye devam edecegini, alternatifi olmayan direnis ve mücadele yolunda ilerleyecegini bir kez daha vurgulamaktadir."

Gerçekten bir kusun iki kanadi gibi Filistin cihadinin iki kanadini olusturan bu iki hareket arasinda gipta edilecek bir dayanismanin oldugu göze çarpmaktadir. Bundan dolayidir ki, siyonist isgal yönetiminin ve onun güdümündeki birtakim ihanet çevrelerinin bütün fitne çabalari daha ilk adimindan itibaren dumura ugramistir.
 

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Islâmi Cihad'in FKÖ Ile Iliskileri

Islâmi Cihad, intifada öncesinde el-Fetih disindaki FKÖ gruplariyla dogrudan bir isbirligi veya siki iliski içine girmemistir. Islâmi Cihad mensuplari FKÖ içindeki laik ve özellikle marksist gruplardan uzak durmaya çalisiyorlardi. Islâmi Cihad, FKÖ'nün Filistin topraklari üzerinde laik ve demokratik bir devlet kurma hedefini Filistin'in tarih boyunca tasidigi Islâmi kimlige ters bir hedef olarak gördügünü dile getiriyordu. Bununla birlikte FKÖ'yle veya bu örgüte bagli gruplardan herhangi biriyle fiili sürtüsmeye girmekten de kaçiniyordu.

el-Fetih'in kurulusunda bazi Islâmi anlayis sahipleri de bulunmuslardi. Bu kisilerin birçogu uzun süre bu hareketin içinde kalmislardir. Bu yüzden Islâmi Cihad'la FKÖ gruplarinin basta gelenlerinden olan el-Fetih arasinda daha özel bir iliski vardi. Bunda el-Fetih'in, özellikle Madrid görüsmeleri süreci öncesinde, Filistin davasiyla ilgili fikirlerinin ve önerilerinin Islâmi Cihad'la HAMAS'in fikir ve önerilerine yakin olmasinin da etkisi vardi. Ancak yine de ideolojik platformda bir ayrilik vardi ve Islâmi Cihad bu açidan zaman zaman el-Fetih'i tenkid ediyordu. Islâmi Cihad, el-Fetih'in kurulusunda Islâmi etkenlerin önemli rol oynadigini söylüyor ve bu örgütü vakit kaybetmeden yeniden Islâmi kimligine dönmeye çagiriyordu. Öte yandan el-Fetih tarafindan da Islâmi Cihad'a yakinlik gösterenler ve bu hareketin fiili eylemlerine destek verilmesini isteyenler olmustur. Bunlar arasinda Tunus'ta MOSSAD ajanlari tarafindan düzenlenen bir suikastta öldürülen Ebu Cihad (Halil el-Vezir)'in adini anabiliriz.

Islâmi Cihad ve Baris Görüsmeleri

Islâmi Cihad esas itibariyle Filistin davasiyla ilgili olarak bir uluslararasi kongrenin toplanmasina karsi degildi. Ancak siyonist isgal rejiminin resmen taninmasina ve bu rejimle anlasmaya gidilmesine karsi çikmistir. Bundan dolayi FKÖ'nün BM'in 242 sayili kararini tanidigini açiklamasi üzerine yayinladigi bildirisinde FKÖ'yü bu hareketinden dolayi siddetle tenkit etmistir. Islâmi Cihad'in bu konudaki tutumu HAMAS'in tutumuyla aynidir.

Islâmi Cihad'in Ilk Lideri Dr. Fethi Sikaki

Filistin Islâmi Cihad Hareketi'nin kurucularindan olan ve sehid edilmesine kadar liderligini yapan Dr. Fethi Sikâki 1952'de Filistin'in Gazze bölgesinde bulunan Rafah mülteci kampinda, Remle'den buraya iltica etmis olan bir Filistinli ailede dünyaya geldi. Ilk ve orta ögrenimi dogum yeri olan Rafah'ta tamamladiktan sonra 1968'den itibaren Bati Yaka bölgesinde bulunan Beir Zeit Üniversitesi'nde ögrenim görmeye basladi. Buradan mezun olduktan sonra Kudüs'te dört yil süreyle ögretmenlik yapti. 1974'te tip ögrenimi görmek üzere Misir'a gitti ve burada Zekâzik Üniversitesi'nde tip ögrenimi gördü. Buradaki ögrenimi sirasinda, Fethi Abdulaziz müstear adiyla yazdigi "Humeyni, Islâmi Çözüm ve Alternatif" adli kitabi yüzünden bir süre hapiste yatti. 1980'de buradan mezun olarak Kudüs'e döndü ve doktor olarak çalismaya basladi. 1983'te isgal yönetimi tarafindan tutuklandi ve bir yil hapiste kaldi. 1986'da yeniden tutuklandi ve dört yil hapis cezasina çarptirildi. Ancak 1988'de Lübnan'a sürgün edildi. Orada bir yil kaldiktan sonra Suriye'nin baskenti Sam'a yerlesti.

Dr. Fethi Sikaki, Filistinlilerin sinir disi edilmesi isleminin durdurulmasi için Kaddafi'yle görüsmede bulunmak üzere gittigi Libya'dan dönerken ugradigi Malta adasinda, 26 Ekim 1995 tarihinde, Israil rejiminin cinayet sebekesi MOSSAD'in parali katilleri tarafindan sehid edildi. Sikaki, Kudüslü bir hanimla evliydi ve dört çocuk sahibiydi.

Dr. Fethi Sikâki'nin sehid edilmesinden sonra Filistin Islâmi Cihad Hareketi'nin liderligine Ramazan Abdullah Sallah getirildi.



1948 Topraklarindaki Islâmi Hareket

Toprak Hakkinda

Siyonistler Filistin topraklarinin bir bölümünü 1948'de bir bölümünü de 1967 Hazirani'nda isgal ettiler. BM teskilati daha sonra 1948'de isgal edilen kismi "Israil" olarak kabul etti. Israil isgal yönetimi de 1948'de isgal edilen topraklarla 1967'de isgal edilen topraklar arasina "yesil hat" adini verdigi bir sinir koydu.

Insanlarin Statüsü

1948'de isgal edilen topraklarda yasayan Filistinlilere isgal rejimi tarafindan Israil kimligi ve pasaportu verilmekte, bu itibarla onlar "Israil vatandasi" olarak gösterilmektedir. Dolayisiyla bu kesimdeki Filistinlilere Israil seçimlerinde de seçme ve seçilme hakki taninmaktadir. 1967 topraklarinda yasayan Filistinlilere "özerk yönetim vesikasi" adiyla bir kimlik ve pasaport verilmektedir.

Kudüs'ün Durumu

Kudüs'ün bati kesimi 1948'de dogu kesimi 1967'de isgal edildi. Ancak Israil isgal rejimi BM'in bu sehirle ilgili kararlarini tanimayarak Dogu Kudüs'ü de güya "kendi topraklari (!)" olarak gösterdigi kesime ilhak etti. Böylece Kudüs'ün tamami "yesil hat" içine alinmis oldu. Dogu Kudüs normalde Israil isgal rejimi tarafindan "yesil hat" içinde gösterildigi halde burada yasayan Filistinlilere farkli muamele yapilmaktadir. Bundaki amaç Dogu Kudüs'teki Müslümanlari göçe zorlamak ve Kudüs'ün tamaminda "yahudilestirme" programini gerçeklestirmektir.

Islâmi Hareket

HAMAS ve Islâmi Cihad Hareketi, daha çok 1967'de isgal edilmis topraklarda faaliyet göstermektedir. 1948'de isgal edilmis topraklarda faal olan Islâmi olusum ise "Islâmi Hareket" adiyla faaliyette bulunan olusumdur. Aslinda bu kesimde faaliyette bulunan "Islâmi Hareket" de HAMAS gibi Müslüman Kardesler cemaatinin bir koludur ve bu hareketin temeli de Imam Hasan el-Bennâ'nin 1948'de cihad etmek üzere Filistin'e gönderdigi mücâhidler ve davetçiler tarafindan atilmistir. Fakat "yesil hat" içinde gösterilen topraklarla bu hattin disinda kalan topraklar arasindaki statü farkliligindan dolayi böyle iki farkli isimle faaliyet yürütülmektedir. "Yesil hat" içinde kalan kesimde faaliyette bulunan "Islâmi Hareket" daha çok egitim, sosyal hizmet, yardim, hukuki hizmet vs. gibi legal faaliyetlere agirlik verirken, HAMAS bütün bu faaliyetlerinin yani sira fiili eylemleri yani fiili cihadi da sürdürmektedir. "Yesil hat" içinde kalan bölgede "Islâmi Hareket" disinda etkin bir Islâmi olusum yoktur. Bunun disinda kalan Islâmi faaliyetler cemaat faaliyetleri degil genellikle küçük çapli dernek faaliyetleri veya herhangi bir olusuma bagli görünmeyenler tarafindan yürütülen kisisel faaliyetlerdir.

Islâmi Hareket - HAMAS Iliskisi

Dedigimiz gibi bu iki hareketin her ikisi de ayni ana bünyenin; BM, ABD ve diger sömürgeci güçlerce gerçeklestirilen oyunlar sonucunda farkli statüye sokulan iki ayri bölgedeki parçalaridir. Dolayisiyla birbirinden ayri iki cemaat seklinde algilanmamasi gerekir. Bu durum ne yazik ki, son yüzyilda Islâm cografyasinin parçalanarak küçük devletçiklere bölünmesinin dogurdugu durumdur. 1948'de isgal edilmis topraklarda faaliyet yürüten "Islâmi Hareket"le, 1967'de isgal edilmis topraklarda faaliyet yürüten HAMAS arasinda siki bir baglanti ve yardimlasma oldugu ise bir gerçektir. Bu konuda Israil iç istihbarat örgütü SABAK tarafindan hazirlanan bir raporda yer alan bazi bilgilere isaret etmek istiyoruz: Söz konusu raporda Israil açisindan oldukça tehlikeli görülen bir gelismeye dikkat çekilmis ve bu gelismenin "yesil hat" içinde kalan Filistinlilerle bu hattin disindaki Filistinliler arasinda isbirligi oldugu dile getirilmisti. Raporda "yesil hat" içinde kalan Filistinlilerin HAMAS gibi Israil'in varligina karsi hareketlerle isbirligi içine girmelerinin Israil'in gelecegi açisindan büyük tehlike arz ettigi vurgulanmisti. Konuyla ilgili olarak Maarif gazetesinde yer alan bir habere göre, Sâbâk yetkilileri, özerk yönetimin olusturulmasindan sonra kendilerinin koruyucu istihbarat için her tarafa ulasmakta zorluk çektiklerini vurguladilar ve "yesil hat" içindeki Filistinlilerle digerleri arasindaki isbirliginin gelecekte daha da artacagindan endise duyduklarini ifade ettiler.

Öte yandan Filistinli kaynaklarda, "yesil hat" içinde kalan Filistinlilerden "Islâmi Hareket"i destekleyenlerin üzerindeki baskinin son zamanlarda iyice arttigi bildirildi. Istihbarat elemanlari, camiye devam ettikleri bilinen Filistinlileri de zaman zaman sorguya çekiyorlar. Yapilan açiklamaya göre sorgulama esnasinda bu Filistinlilere caminin içinde neler yapildigi, dini derslerde nelerin ögretildigi ve namaz kildiran kisilerin nelerden söz ettikleri soruluyor. Bütün bu sorusturmalarin ve baskinin sebebi ise "yesil hat" içinde kalan "Islâmi Hareket"le bu hattin disinda kalanlar arasindaki isbirligi ve yardimlasmadan kaynaklanan endisedir.

"Islâmi Hareket"in "Israil" Seçimleri Karsisindaki Tutumu

"Islâmi Hareket" normalde Filistin topraklarinin Islâmi kimliginin tartisilamayacagi ve Israil'in bu topraklar üzerindeki hâkimiyetinin mesru olmadigi görüsündedir. Ancak yukarida da belirttigimiz gibi 1948'de isgal edilmis bölgedeki faaliyetlerle 1967'de isgal edilmis bölgedeki faaliyetler birbirinden farklidir. Bu da bu iki kesimin statüsü arasindaki farkliliktan kaynaklanmaktadir.

"Islâmi Hareket" Israil'in mesruiyyetini reddettiginden dolayi Knesset (Israil parlamentosu) seçimlerine katilmayi da reddetmistir. Ancak belediye seçimleri konusundaki tutumu farklidir. Bu seçimlerde aday olmanin ve oy kullanmanin Israil'in mesruiyyetini kabullenme anlami tasimayacagi, belediyelerde dogrudan halki temsil ve halkla muhatap olmanin söz konusu olacagi görüsünü tasidigindan bu seçimlere katilmaktadir. Hatta Ummu'l-Fahm adli sehrin belediyesi "Islâmi Hareket"in elindedir. Ummu'l-Fahm belediye baskani Râid Salah, "Islâmi Hareket"in etkili ve faal elemanlarindan biridir.

Ancak isgal yönetimi Kudüs konusunda farkli bir uygulamaya basvurdugundan ve Kudüs'teki Filistinli halki yukarida da ifade ettigimiz gibi "yabancilar" muamelesine tabi tuttugundan bu sehirde belediye seçimlerine katilmayi ve seçimlerde oy kullanmayi reddetmektedir. Kudüs'teki Filistinli halk arasinda "Islâmi Hareket" oldukça güçlü oldugundan bu sehirdeki belediye seçimlerine Filistinlilerden katilan pek olmamaktadir.

Knesset'te "Islâmi Hareket" Üyesi Var mi?

Israil parlamentosu (Knesset) seçimlerinde daha önce "Islâmi Hareket"le iliskisi olan üç kisi seçimi kazandigindan Türkiye'deki bazi Islâmi gazetelerde bile "Islâmi Hareket Knesset'te" gibi basliklarla haberler verildigini, Israil hükümetinin kuruldugu günlerde de Knesset'teki "Islâmi Hareket" üyesi parlamenterlerle bazi yahudi partileri arasinda isbirligi oldugu yolunda haberlere yer verildigini gördük. Bu isin gerçek yönünü açikliga kavusturmakta yarar görüyoruz.

Son Israil seçimlerinde: "Knesset seçimlerine katilmanin hükmü nedir? Katilmanin ve katilmamanin Filistinliler açisindan olumlu ve olumsuz sonuçlari neler olacaktir?" gibi sorular gündeme getirildi. Bu sorular "Islâmi Hareket"in ileri gelenlerinin önlerine de sürüldü. Hatta bazi kisiler hileye basvurarak, Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi'nin Knesset seçimlerine katilmanin caiz olduguna dair fetva verdigini ileri sürdüler. Ancak Kardavi daha sonra yaptigi açiklamalarla Knesset seçimlerine katilmanin caiz olmadigini dile getirerek hakkinda uydurulan yalan haberleri tekzip etti.

Bazi "Islâmci"larin Knesset'e girmeleri olayina gelince: Yukarida sözünü ettigimiz sorularin tartisildigi günlerde 1948'de isgal edilmis topraklardaki muhafazakâr ve milliyetçi kitlenin ileri gelenleri Israil parlamento seçimlerine katilma karari aldi ve bu amaçla "Arap-Islâm Listesi" adinda bir seçim grubu olusturdular. Grubun baskanligina Atif el-Hatib, baskan yardimciligina da Ahmed el-Havaca seçildi. Bu liste tipki bir siyâsi parti gibi faaliyette bulunacakti. Ancak bu listenin olusturulmasi "Islâmi Hareket"in ileri gelenlerinin seçime katilmama kararlarini açiklamalarindan sonra gerçeklesti. Arap-Islâm Listesi'nin baskanligina seçilen Atif el-Hatib'in "Islâmi Hareket"e üyeligi de iki yil önce dondurulmustu. Arap-Islâm Listesi baskanligina seçilen Atif el-Hatib, "Islâmi Hareket"in seçimlere katilmama karari almasinin Arap çevrelerde bir ümit kirikligina yol açtigini ileri sürdü ve: "Araplarin geneli "Islâmi Hareket"in Israil parlamentosu (Knesset) seçimlerine katilma yönünde bir karar almasini ve kendi ekseni etrafinda bütün Arap kitleler arasinda bir uzlasma saglamak için çaba harcamasini arzuluyordu" dedi. el-Hatib "Islâmi Hareket"in seçimlere katilmama karari almasinin 1948'de isgal edilmis topraklardaki Arap kitle arasinda büyük bir siyâsi bosluga yol açtigini ileri sürerek kendilerinin bu boslugu doldurmayi amaçladiklarini ifade etti. el-Hatib kendi listelerinin yapacagi çalismanin "Islâmi Hareket"e herhangi bir zararinin olmayacagina dikkat çekerek: "Çünkü biz kendimizi Islâmi Hareket'le ayni meydanda görüyoruz. Kur'an ve sünnet bizi birlestiriyor. Knesset'te (Israil parlamentosunda) alacagimiz sandalyenin ürününün Islâmi güçlere ve Islâmi Hareket mensuplarina yansiyacagini düsünüyoruz" dedi.

Ancak "Islâmi Hareket" bu konuda prensip karari aldigindan söz konusu liste adina çalisma yapanlarin ve bu listeden Knesset'e girmek için aday olanlarin bu hareketi temsil etme haklari yoktu. Zaten "Islâmi Hareket" daha sonra adi geçen listeden aday olanlari cemaatten ihraç etti. Ancak bu listeden üç kisi Knesset'e girmeyi basardi. (Abdulvehhab Deravise ve Abdullah Nemir Dervis bunlardan ikisi) Simdi Israil isgal rejimi bu kisileri "Islâmi Hareket"in temsilcileri gibi göstermeye çalisiyor. O kisiler de kendilerini öyle göstermek istiyorlar. Ancak isin gerçeginde bu kisilerin "Islâmi Hareket"i temsil yetkileri yoktur. Çünkü hareketin temel bir prensibine muhalefet ettiklerinden ihraç edilmislerdir. Dolayisiyla bu kisilerin bazi Israil partileriyle isbirligi yapmalari Islâmi Hareket'le söz konusu partiler arasinda ittifak saglandigi anlamina gelmez.

Ayni sey daha önce HAMAS'a yakinliklariyla bilinen ancak daha sonra HAMAS'in boykot kararina ragmen özerk yönetim seçimlerine katilarak bu yönetimin parlamentosuna giren Imad el-Faluci gibi kisiler için de geçerlidir. Bu kisiler HAMAS'tan ihraç edildiklerinden özerk yönetim parlamentosunda ve hükümetinde bu hareketi temsil etme yetkileri yoktur.

@ Ekrem Yolcu

Kaynak: Ahmet Varol'un Sitesi
 
Üst Alt