Yüreğini Yokla Ey Dost!

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
983
Tepkime puanı
16
<TABLE border=0 width="100%"><TBODY><TR><TD vAlign=center></TD><TD vAlign=center>Yüreğini Yokla Ey Dost!
</TD><TD style="FONT-SIZE: smaller" height=20 vAlign=bottom align=right></TD></TR></TBODY></TABLE>​
<HR class=hrcolor SIZE=1 width="100%">
<?XML:NAMESPACE PREFIX = FB /><FB:LIKE href="https%3A%2F%2Fwww.ebedi.com%2Fforum%2Findex.php%3Ftopic%3D9430.0" width=""></FB:LIKE>

Dur dostum, dur ve bak etrafına...
Ne görüyorsun?
Orada, karlar üzerinde yırtık pabuçlarıyla okula giden çocuklar var. Önlüksüz, deftersiz, kitapsız...
Orada dağ yollarında doğuran anneler var...
Orada annesinin memesinden süt yerine kan emen bebeler var...
Orada, gözleri hep bir iş umudunda sönen, evine her akşam ekmeksiz dönen, yüreği utanç mengenesine sıkışmış babalar var...
Orada çocuklarını avutmak için tenceresinde aş yerine taş kaynatan anneler var.
Orada kapısını soğuk rüzgarlardan başka kimsenin çalmadığı, açmadığı garipler var...
Yaşlılar, dullar, yetimler, yatalak hastalar var.
Doktorsuz, ilaçsız, mezar sessizliğindeki evlerinde kuşatılmış bir nice insan var orada...
Çöplüklerde ekmek arayanlar var...
Dur ve bak etrafına...
Isınamayanlar, aylarca et görmeyenler, bir lokma ekmek için çamurlara bulananlar var orada...
Gör onları...
Önce gör!
Görmezsen mes'ulsün çünkü...
Bir beldede açlıktan ölse bir kişi, tüm şehrin insanları sorumlu tutulur onun ölümünden... diyor Allah'ın Rasulü...
Gör, çünkü "komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir" diyor.
Gör ve ağla, Ömer bin Abdülaziz gibi:
"Ümmet içindeki açların, fakirlerin, hasta olup ilaç bulamayanların, sırtına giyecek elbisesi olmayanların derdine düşen, Ömer bin Abdülaziz.
Boynu bükük yetimlerin, yalnızlığa terkedilmiş dul kadınların, hakkını arayamayan mazlumların, küfür ve gurbet diyarlarındki Müslüman esirlerin acısını yüreğinde duyan,
Kendisini, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmaya takati olmayan muhtaç yaşlılardan, aile efradı kalabalık olan fakir aile reislerinden sorumlu hisseden...
Ömer bin Abdülaziz gibi ağla ve sor:
"Ya yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni sorguya çekerse, Rasululllah bunlar için bana serzenişte bulunursa ben nasıl cevap vereceğim."
Çünkü sorulacaksın!
Gör ve ulaş Fatih gibi kuytu sokaklarına şehrin...
Yıkılmış hanümanları bul, mahcub gönüllere var, vakıf vakıf tutuştur sönmüş ocakları...
Bezmi Alem, Gülnuş Sultan ol, kanat ger, fukara hastacıklara, sebil ol, susuzluktan dudağı çatlamışlara...
Gör onları, çünkü "Beni kalbi kırıkların yanında ara" diyor Rabbin!
Rabbine bir yakınlık bulmak için gör!
Gör ve paylaş!
Paylaşacak neyin varsa...
Mal, mülk toplayıp, üstüne oturanları kınıyor Yaratan...
"Yazıklar olsun" diyor toplayıp toplayıp sayanlara...
Karunlaşanlara yazıklar olsun!
Malını mülkünü putlaştıranlara!
Karunlaşanlar yerin dibine geçiyor Kur'anımıza göre...
Elini sıkıp yalayanlara yazıklar olsun!
Yetimi itip kakanlara...
Muhtaçlara hor bakanlara...
Yazıklar olsun!
Unutma:
Bir melek iner her gün göklerden
Dua eder paylaşanlar için... "İhsan et Rabbim, yenisini ihsan et" diye...
Ve bir melek yönelir Rezzak-ı Aleme, "telef et nesi varsa cimrilik edenin, telef et!" diye seslenir.
Kefenin cebi yok unutma...
Paylaş!
Hiç olmazsa tebessümünü paylaş!
Bir tebessüm bırak geride. Yüreklerde...
Cömertliğinden iz kalsın!
Sevinç taşı insanların yüreğine, ümid taşı!
Ekmeğini paylaş...
Sofranı paylaş!
Rızkı veren pay ayırmış sofrandan.
Mahrum için, yetim için, esir için, yolda kalanlar için, borçlu olanlar için, can pazarına çıkanlar için...
"Hepiniz fakirsiniz" diyor Yaratan...
Her şey bir varmış, bir yokmuş O'nun nazarında...
Yunus gibi bakarsan şayet
Mal da yalan mülk de yalan
Gel biraz da sen oyalan...
Sadece fakirler değil...
Herkes fakir... Sen, ben, o
Yaratan'ı unutmazsan!
Yaratan'a bak, kendine bak!
Bir kader tablosundan başka nedir yaşadığın?
Hayat imtihanında iki insan;
Ya sen muhtaç olsaydın, ve muhtaç sen olsaydı!
Paylaş ki yüreğin büyüsün.
Fakirliğe düşeceğim diye korkmadan paylaş.
Paylaş ki Rabbin "sevilenler" kervanına katılasın!
Ver!
Ver çünkü,
"Ver" diye sesleniyor Yaratan...
"Ver" diye sesleniyor Kur'an...
Ver çünkü, "Ver" dedi sana her şeyi veren... Nefes alıp vermeyi, görmeyi, tutmayı, tebessüm etmeyi... Canını, malını... şu nur yüzle bebeleri... şu bağ bahçeleri... şu saray yavrusu evleri, apartmanları, gökleri, yeri...
Kapat gözlerini, ne kadar fakirsin, gör!
Bir göz alabilir misin zenginliğinle, ya bir kalb, ya bir akıl, ya bir hafıza...
Nasıl bulursun eşinin ismini, nasıl tanırsın çocuğunun yüzünü, hafızan silinirse?
Ver çünkü "Allah bu dünyaya zayıfların duası sebebi ile yardım eder"diyor Rahmet Peygamberi...
Ver ve güzel ver!
Çünkü
"Sadakaları Allah alır" diyor Kelam-ı Kadim!
Sadakaları Allah alıyor, sakın unutma!
Yaratan'a vermek nasıl olursa öyle ver...
Edeble ver. Şükranla ver. Gözlerinin içi gülerek ver. Yüreklere sevinç taşıyarak ver.
Hakk'ın rahmet nazarına ma'kes olarak ver.
Sağ elin verdiğini sol elin duymayacak kadar...
Sadaka taşlarının o eşsiz nezaketi içinde...
Yağmur gibi ver, güneş gibi ver, toprak gibi ver...
Kibirsiz ol verirken..
Başa kakmadan ver!
Mihnet yüklemeden!
Aşağılamadan, hor görmeden ver!
Kendini onun yerine koyarak ver... Duygularını paylaşarak ver!
Allah'ın lütfunu paylaşan iki kul gibi ver.
Malının içinde saklanmış hakkı iade eder gibi...
Arınma duygusuyla ver!
Paran arınsın, buğdayın arınsın, malın mülkün arınsın, yüreğin arınsın!
Bir Müslümanın yufka yüreği ile kuşatırcasına ver!
Şefkatle, sevgiyle, çağlayanlar gibi ver!
Bir mü'minin edebi içinde ver!
Rabbin buyruğuna bütün kalbinle katılırcasına ver.
Yarım hurma ile olsun ateşten korunurcasına ver.
Sevdiklerinden ver.
Severek ver!
İyiliklerle, güzelliklerle, Rabbin rahmeti ile buluşma niyetiyle, yüz aydınlığı için ver, gönlünde sevinç pırıltıları ile buluşmak için ver...
Kazalara belalara zırh olsun diye ver.
Kurtlanmış fasulyeyi verme, çürümüş domatesi, kokmuş eti, atılacak elbiseyi verme...
Seni iğrendirecek olanı verme...
Yarın senin sofrana konulacak olanı, üzerine giyeceğin şeyleri ver...
Verdiklerin ahiret azığın olsun...
Cennet sofrana konsun.
Erteleme ver!
"Erteleyenler helak oldu" diyor Kutlu Önder'in...
Yarın verecek zamanın olmayabilir...
Bak nasıl da göçüp gidiyor ansızın kafileler...
Dağlar gibi malı mülkü bırakarak...
"Kısa bir süre ver Rabbim" diyeceğin anlar gelecek, "sadaka verecek kadar, iyiler defterine geçecek kadar bir süre ver..."
Oysa ecelde pazarlık yok.
Dar zamana bırakma hesabı, kitabı...
Derle, toparla, denkleştir ve gönder göndereceklerini...
Bak etrafına bir...
Gör...
Görmemekten sorumlusun.
Ver
Vermemekten sorumlusun...

Altına ve gümüşe kul olanlar helak oldu...
Unutma!


Ahmet Taşgetiren-Altınoluk Dergisi
 
Üst Alt