- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Yirmi Dört Altın (Mahir ŞAHİN)
Eski zamanlardan birinde bir ülkede büyük bir hükümdar yaşamaktaymış.
Bu hükümdarın, başşehre epeyce uzaklıkta bir yerde güzel bir çiftliği varmış.
Bir gün emrindeki adamlardan ikisini bir süre kalmaları için bu çiftliğe göndermek istemiş.
Fakat adamların bu yolculuğu birlikte çıksalar da herkes kendinden sorumlu olacakmış. Birbirlerine yardım etmeleri de yasakmış.
Adamlar yola çıkmadan önce, hükümdar her birine ayrı ayrı yirmi dörder altın lira vermiş.
Onlara da:
“Bu para sizin yol masrafınızı karşılayacak sermayenizdir. İhtiyaçlarınız için kullanırsınız.” demiş.
Ayrıca:
“Burayla çiftliğin arası yaya olarak yaklaşık iki ay kadardır. Hem buraya bir günlük uzaklıkta, bir istasyon var. Bu istasyonda hem araba, hem gemi, hem tren, hem de uçak bulunur. Herkes bütçesine göre bunlardan birine biner.” demiş.
Sonra da iyi yolculuklar dilemiş.
O iki adam, hükümdarı dinledikten sonra saraydan ayrılmış, yolculuk için hemen hazırlık yapmaya girişmişler.
Ardından da buluşup yola koyulmuşlar.
*
Adamlardan birisi iyi bir kimseymiş. Yolculuk boyunca akıllıca hareket etmiş.
İstasyona varıncaya kadar bir miktar masraf etmiş. Fakat o harcadığı paralarla hükümdarın hoşuna gidecek çok güzel alışverişler yapmış. Böylelikle para kaybetmek şöyle dursun sermayesini kat kat artırmış.
Diğer adamsa, kötü bir kimseymiş.
İstasyona varıncaya kadar altınlarından yirmi üç lirasını harcamış. Hemen tamamını içki, kumar gibi geçici ve yasak eğlencelere harcayıp tüketmiş.
Sonunda kala kala elinde sadece bir tek altını kalmış.
Rastladığı bir yerde onun halini gören yol arkadaşı bu adama:
“Arkadaşım! Kalan şu son paranla bir bilet al. Hiç olmazsa bu kadar uzun bir yolu aç ve yaya gitmek zorunda kalmayasın!” diye uyarıda bulunmuş.
Ayrıca:
“Hem bizim hükümdarımız merhametlidir. Belki sana acıyıp kusurlarını affeder.
“Bakarsın seni de uçağa bindirirler. Sen de hedefine çabucak ulaşırsın.
“Yoksa bu iki ay boyunca çölde aç, yaya ve yalnız gitmeğe mecbur olursun.” diye tavsiyelerde bulunmuş.
Peki adam ne mi yapmış?
Orası bilinmiyor.
Ama zaten iki ihtimal var!
Eğer o noktadan sonra aklı başına gelip de bir bilet aldıysa bu da bir şeydir. Diğer adamla kıyaslanmasa ve basit bir araçla uzun bir yolculuk da yapsa yine de kötü sayılmaz.
Ama eğer bu adam arkadaşının sözlerine rağmen yine de inat edip kalan o bir lirasını da bir bilete vermeyerek geçici bir zevk için harcasa; herhalde herkesin onun aptal bir adam olduğundan şüphesi kalmaz.
***
Şimdi bu masalın arkasında nasıl bir anlam gizli? Ona bakalım:
Sevgili dostum!
O hükümdar, Rabbimiz; yaratıcımızdır.
O iki yolcu ise, her ikisi de Müslüman kimselerdir. Sorumlu oldukları halde birisi kulluk bilincine sahip, dindar, namazını kılan bir kimse; diğeri ise kulluk bilincine sahip olmayan, gafil, namazsız bir insandır.
Aslında her ikisi de bu iki tip insanın bir örneğidir.
O yirmi dörder altın ise, her gün akıp gideduran yirmi dört saatlik ömür süremizdir.
Uzaklardaki o güzel çiftlik ise, Cennet’tir.
O istasyon ise, insanın ölümden hemen sonraki mekanı olan kabirdir.
O seyahat ise, dünyaya gönderilmiş olan insanın kabir ve büyük mahkemeden geçip sonsuzluğa uzanan yolculuğudur.
O uzun yolculuğumuz, o bir günlük sürede yaptığımız işlere; ibadetlere ve ibadetlerdeki içtenliğe göre belirlenir. Bu sayede de çeşitli konfor ve sürelerde kat edilir.
Bir kısım insanlar, bu yolu sürünerek, emekleyerek, yürüyerek uzun ve perişan bir halde alır.
Kimisi, basit de olsa bir araçtan faydalanır.
Bir kısmının durumlarına göre biraz daha iyi araçları olur.
Bazı kimseler
Ama öyle insanlar vardır ki, şimşek gibi bin senelik yolu bir günde giderler.
Hatta bazıları hayal gibi elli bin senelik mesafeyi bir günde kat eder.
Yolculuk için alınan o bilet ise namaz ibadetidir. Bu seyahat rahat bir şekilde ancak o biletle mümkündür.
Akıllı ve sorumlu bir insan için günde sadece bir tek saatlik süre bile, hazırlığıyla beraber beş vakit namaza ayeter.
Acaba her gün yirmi üç saatini şu kısacık dünya hayatına harcayıp da bir tek saatini bile o sonsuz ahiret hayatı için kullanmayan kimsenin, ne kadar zarar ettiğini varın siz düşünün...
Bu hükümdarın, başşehre epeyce uzaklıkta bir yerde güzel bir çiftliği varmış.
Bir gün emrindeki adamlardan ikisini bir süre kalmaları için bu çiftliğe göndermek istemiş.
Fakat adamların bu yolculuğu birlikte çıksalar da herkes kendinden sorumlu olacakmış. Birbirlerine yardım etmeleri de yasakmış.
Adamlar yola çıkmadan önce, hükümdar her birine ayrı ayrı yirmi dörder altın lira vermiş.
Onlara da:
“Bu para sizin yol masrafınızı karşılayacak sermayenizdir. İhtiyaçlarınız için kullanırsınız.” demiş.
Ayrıca:
“Burayla çiftliğin arası yaya olarak yaklaşık iki ay kadardır. Hem buraya bir günlük uzaklıkta, bir istasyon var. Bu istasyonda hem araba, hem gemi, hem tren, hem de uçak bulunur. Herkes bütçesine göre bunlardan birine biner.” demiş.
Sonra da iyi yolculuklar dilemiş.
O iki adam, hükümdarı dinledikten sonra saraydan ayrılmış, yolculuk için hemen hazırlık yapmaya girişmişler.
Ardından da buluşup yola koyulmuşlar.
*
Adamlardan birisi iyi bir kimseymiş. Yolculuk boyunca akıllıca hareket etmiş.
İstasyona varıncaya kadar bir miktar masraf etmiş. Fakat o harcadığı paralarla hükümdarın hoşuna gidecek çok güzel alışverişler yapmış. Böylelikle para kaybetmek şöyle dursun sermayesini kat kat artırmış.
Diğer adamsa, kötü bir kimseymiş.
İstasyona varıncaya kadar altınlarından yirmi üç lirasını harcamış. Hemen tamamını içki, kumar gibi geçici ve yasak eğlencelere harcayıp tüketmiş.
Sonunda kala kala elinde sadece bir tek altını kalmış.
Rastladığı bir yerde onun halini gören yol arkadaşı bu adama:
“Arkadaşım! Kalan şu son paranla bir bilet al. Hiç olmazsa bu kadar uzun bir yolu aç ve yaya gitmek zorunda kalmayasın!” diye uyarıda bulunmuş.
Ayrıca:
“Hem bizim hükümdarımız merhametlidir. Belki sana acıyıp kusurlarını affeder.
“Bakarsın seni de uçağa bindirirler. Sen de hedefine çabucak ulaşırsın.
“Yoksa bu iki ay boyunca çölde aç, yaya ve yalnız gitmeğe mecbur olursun.” diye tavsiyelerde bulunmuş.
Peki adam ne mi yapmış?
Orası bilinmiyor.
Ama zaten iki ihtimal var!
Eğer o noktadan sonra aklı başına gelip de bir bilet aldıysa bu da bir şeydir. Diğer adamla kıyaslanmasa ve basit bir araçla uzun bir yolculuk da yapsa yine de kötü sayılmaz.
Ama eğer bu adam arkadaşının sözlerine rağmen yine de inat edip kalan o bir lirasını da bir bilete vermeyerek geçici bir zevk için harcasa; herhalde herkesin onun aptal bir adam olduğundan şüphesi kalmaz.
***
Şimdi bu masalın arkasında nasıl bir anlam gizli? Ona bakalım:
Sevgili dostum!
O hükümdar, Rabbimiz; yaratıcımızdır.
O iki yolcu ise, her ikisi de Müslüman kimselerdir. Sorumlu oldukları halde birisi kulluk bilincine sahip, dindar, namazını kılan bir kimse; diğeri ise kulluk bilincine sahip olmayan, gafil, namazsız bir insandır.
Aslında her ikisi de bu iki tip insanın bir örneğidir.
O yirmi dörder altın ise, her gün akıp gideduran yirmi dört saatlik ömür süremizdir.
Uzaklardaki o güzel çiftlik ise, Cennet’tir.
O istasyon ise, insanın ölümden hemen sonraki mekanı olan kabirdir.
O seyahat ise, dünyaya gönderilmiş olan insanın kabir ve büyük mahkemeden geçip sonsuzluğa uzanan yolculuğudur.
O uzun yolculuğumuz, o bir günlük sürede yaptığımız işlere; ibadetlere ve ibadetlerdeki içtenliğe göre belirlenir. Bu sayede de çeşitli konfor ve sürelerde kat edilir.
Bir kısım insanlar, bu yolu sürünerek, emekleyerek, yürüyerek uzun ve perişan bir halde alır.
Kimisi, basit de olsa bir araçtan faydalanır.
Bir kısmının durumlarına göre biraz daha iyi araçları olur.
Bazı kimseler
Ama öyle insanlar vardır ki, şimşek gibi bin senelik yolu bir günde giderler.
Hatta bazıları hayal gibi elli bin senelik mesafeyi bir günde kat eder.
Yolculuk için alınan o bilet ise namaz ibadetidir. Bu seyahat rahat bir şekilde ancak o biletle mümkündür.
Akıllı ve sorumlu bir insan için günde sadece bir tek saatlik süre bile, hazırlığıyla beraber beş vakit namaza ayeter.
Acaba her gün yirmi üç saatini şu kısacık dünya hayatına harcayıp da bir tek saatini bile o sonsuz ahiret hayatı için kullanmayan kimsenin, ne kadar zarar ettiğini varın siz düşünün...