- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Gökten kar yerine çiçek yağıyor. Her kar tanesi diğerinden farklı. Tıpkı parmak izlerimiz gibi.
Öğretmenimiz anlatmıştı. Milyarlarca insan, milyarlarca parmak izi demekmiş. Hani suçluları parmak izinden tespit ediyorlar ya! Bu farklılıktan dolayı…
Kar taneleri de öyle. Hepsinde ayrı nakış… Hepsinde ayrı motif… Aynı olan, üzerlerindeki imza… İmza hep aynı…
Kar taneleri yere usul usul iniyor. Paraşütle iner gibi. Her kar tanesini bir melek indirirmiş yeryüzüne. Dedem öyle diyor.
Kar nasıl oluşuyor? Merak edip araştırdım. Birkaç kitap karıştırdım. Çok ilginç bir serüveni var kar tanelerinin. Hayret verici bir yolculuk.
Su damlası sıcaktan buharlaşıyor. Güneş ışınlarına binip göğe çıkıyor. Yukarıda hava öyle soğuk ki. Kuzey kutbu gibi. Bizim minicik su damlası çıktığına çıkacağına pişman oluyor. Saydam bilye gibi bir su damlasıyken donup kristal oluyor. Üşüyor yani. Üşüyünce de azıcık ısınmak için aşağıya inmek istiyor. Böylece kar tanesi olarak yere iniyor. Belki de aslına dönmek istiyor. Tekrar su damlası olmayı hayal ediyor.
İyi ki iniyor. Bizim için de eğlence oluyor.
Alper, Murat, Temel, Burak, Can... Yani biz, beş kafadar hemen toplanıyoruz. Önce yoruluncaya kadar kar topu oynuyoruz, sonra da dinlenmek için kardan adam yapıyoruz. Kardan adamın gövdesi, kafası tamamlanınca sıra giydirmeye, kuşatmaya, süslemeye geliyor.
Murat,
-Boyunbağı benden, diyor.
Alper atılıyor:
-Kalemi de benden. Şöyle sağ elinde bir tükenmez kalem olmalı.
-Tükenmez kalem mi? diyorum. Elinde kalem olan bir kardan adam hiç görmedim ben.
-İyi ya işte, diyor Alper. İlki bizimki olacak. Eli kalem tutan bir kardan adamımız olsa fena mı olur?
-Haklısın, diyorum. Okur yazar bir kardan adam olsun. Ne o süpürge filân? Bütün kardan adamlar çöpçü olmak zorunda mı?
-Cep telefonu da olmalı, diyor Burak.
-O kadar da değil, diyorum. Kardan adam cep telefonunu ne yapsın?
-Rica ederim, diyor Burak. İletişim çağındayız, unutmayalım. İletişimden uzak bir kardan adam olur mu?
-Oldu olacak kucağına bir de diz üstü bilgisayar verelim, diyorum.
-Harika! diye bağırıyor Murat.
-Ama nereden bulmalı? diye ekliyor.
Alper, “Beş dakikaya kalmaz gelirim.” deyip ayrılıyor. Biraz sonra elinde bir tükenmez kalem ve birkaç zeytin tanesiyle yanımıza dönüyor.
Bir dakika! Ama bu zeytinler siyah değil, yeşil.
-Siyah zeytin bulamadın mı, Alper? diyoruz.
-Bulamadığım için değil, diyor. Bütün kardan adamlar kömür gözlü olacak değil ya. Bizim kardan adamımız da yeşil gözlü olsun.
Bu da bir ilk olacak galiba.
Yeşil gözlü kardan adam
-Bir de gözlük takmalı diyor, Temel. O zaman resim tamamlanır işte.
Sonra heyecanla devam ediyor:
-Bakın aklıma ne geldi! Bizim kardan adamın okur yazar olması yetmez. Bence bilim adamı olmalı o. TUZAM’da çalışmalı.
-Abartmayalım istersen, diyor Burak. Bir kardan adam yapalım dedik, işi nerelere götürdünüz. Tükenmez kalemmiş, cep telefonuymuş, diz üstü bilgisayarmış. Bir de TUZAM çıktı şimdi. Söylesene TUZAM da ne demek oluyor?
-Türkiye Uzay Araştırmaları Merkezi.
-Öyle bir kuruluş olduğunu bilmiyordum.
-Olmalı, diyor Temel. Amerika’da NASA varsa bizde de TUZAM neden olmasın?
Bu çocuk uçuyor. Gökbilimleriyle kafayı bozmuş.
-Astronomi okuyacağım, diyor. Uzaya çıkan ilk Türk astronot ben olacağım. İlk Türk uzay mekiğini ben uçuracağım.
Konya ovasına bir uzay üssü kuracakmış. Füze fırlatma rampası için Konya-Karaman sınırı uygunmuş.
-Niçin Konya-Karaman? diyoruz.
-Araştırdım, diyor, deprem konusunda güvenli. Fay hattı may hattı yok. Allah korusun, tam fırlatma sırasında deprem olsa, felâket olmaz mı?
Her şeyi düşünmüş Temel. Ayrıntılara varıncaya kadar hepsini hesaplamış. İlk uzay mekiğinin adını bile koymuş: Birunî.
-Niçin Birunî? diye soruyor Alper.
Temel, bir bilim adamı ciddiyetiyle cevap veriyor:
-Bir sürü ansiklopedi karıştırdım. Birunî ilk Türk astronomi bilginlerinden biri. Bin yıl önce yaşamış. Dünyanın hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında döndüğünü ilk defa o ispatlamış. Yerin çapını da ilk defa o ölçmüş.
Kardan adamın boyunbağını düzeltirken,
-Aslında, diyor, kardan adama bir astronot elbisesi giydirebilseydik, ne hoş olurdu.
-Amma attın! diyoruz.
-Öyle demeyin diyor. Kardan adamların da astronot olmaya hakkı var.
-Onlar su damlasıyken buharlaşıp göğe çıkıyorlar, profesör, diyorum. Onların mekiğe filân ihtiyacı yok.
-O da doğru ya! diyor.
Öğleye doğru güneş iyiden iyiye kendini hissettiriyor. Kar yumuşuyor. Kardan adamımız kendinden geçiyor.
Yeşil gözlü, bilgin kardan adamımızı güneşin insafına terk edip evlerimize dağlıyoruz.
Öğretmenimiz anlatmıştı. Milyarlarca insan, milyarlarca parmak izi demekmiş. Hani suçluları parmak izinden tespit ediyorlar ya! Bu farklılıktan dolayı…
Kar taneleri de öyle. Hepsinde ayrı nakış… Hepsinde ayrı motif… Aynı olan, üzerlerindeki imza… İmza hep aynı…
Kar taneleri yere usul usul iniyor. Paraşütle iner gibi. Her kar tanesini bir melek indirirmiş yeryüzüne. Dedem öyle diyor.
Kar nasıl oluşuyor? Merak edip araştırdım. Birkaç kitap karıştırdım. Çok ilginç bir serüveni var kar tanelerinin. Hayret verici bir yolculuk.
Su damlası sıcaktan buharlaşıyor. Güneş ışınlarına binip göğe çıkıyor. Yukarıda hava öyle soğuk ki. Kuzey kutbu gibi. Bizim minicik su damlası çıktığına çıkacağına pişman oluyor. Saydam bilye gibi bir su damlasıyken donup kristal oluyor. Üşüyor yani. Üşüyünce de azıcık ısınmak için aşağıya inmek istiyor. Böylece kar tanesi olarak yere iniyor. Belki de aslına dönmek istiyor. Tekrar su damlası olmayı hayal ediyor.
İyi ki iniyor. Bizim için de eğlence oluyor.
Alper, Murat, Temel, Burak, Can... Yani biz, beş kafadar hemen toplanıyoruz. Önce yoruluncaya kadar kar topu oynuyoruz, sonra da dinlenmek için kardan adam yapıyoruz. Kardan adamın gövdesi, kafası tamamlanınca sıra giydirmeye, kuşatmaya, süslemeye geliyor.
Murat,
-Boyunbağı benden, diyor.
Alper atılıyor:
-Kalemi de benden. Şöyle sağ elinde bir tükenmez kalem olmalı.
-Tükenmez kalem mi? diyorum. Elinde kalem olan bir kardan adam hiç görmedim ben.
-İyi ya işte, diyor Alper. İlki bizimki olacak. Eli kalem tutan bir kardan adamımız olsa fena mı olur?
-Haklısın, diyorum. Okur yazar bir kardan adam olsun. Ne o süpürge filân? Bütün kardan adamlar çöpçü olmak zorunda mı?
-Cep telefonu da olmalı, diyor Burak.
-O kadar da değil, diyorum. Kardan adam cep telefonunu ne yapsın?
-Rica ederim, diyor Burak. İletişim çağındayız, unutmayalım. İletişimden uzak bir kardan adam olur mu?
-Oldu olacak kucağına bir de diz üstü bilgisayar verelim, diyorum.
-Harika! diye bağırıyor Murat.
-Ama nereden bulmalı? diye ekliyor.
Alper, “Beş dakikaya kalmaz gelirim.” deyip ayrılıyor. Biraz sonra elinde bir tükenmez kalem ve birkaç zeytin tanesiyle yanımıza dönüyor.
Bir dakika! Ama bu zeytinler siyah değil, yeşil.
-Siyah zeytin bulamadın mı, Alper? diyoruz.
-Bulamadığım için değil, diyor. Bütün kardan adamlar kömür gözlü olacak değil ya. Bizim kardan adamımız da yeşil gözlü olsun.
Bu da bir ilk olacak galiba.
Yeşil gözlü kardan adam
-Bir de gözlük takmalı diyor, Temel. O zaman resim tamamlanır işte.
Sonra heyecanla devam ediyor:
-Bakın aklıma ne geldi! Bizim kardan adamın okur yazar olması yetmez. Bence bilim adamı olmalı o. TUZAM’da çalışmalı.
-Abartmayalım istersen, diyor Burak. Bir kardan adam yapalım dedik, işi nerelere götürdünüz. Tükenmez kalemmiş, cep telefonuymuş, diz üstü bilgisayarmış. Bir de TUZAM çıktı şimdi. Söylesene TUZAM da ne demek oluyor?
-Türkiye Uzay Araştırmaları Merkezi.
-Öyle bir kuruluş olduğunu bilmiyordum.
-Olmalı, diyor Temel. Amerika’da NASA varsa bizde de TUZAM neden olmasın?
Bu çocuk uçuyor. Gökbilimleriyle kafayı bozmuş.
-Astronomi okuyacağım, diyor. Uzaya çıkan ilk Türk astronot ben olacağım. İlk Türk uzay mekiğini ben uçuracağım.
Konya ovasına bir uzay üssü kuracakmış. Füze fırlatma rampası için Konya-Karaman sınırı uygunmuş.
-Niçin Konya-Karaman? diyoruz.
-Araştırdım, diyor, deprem konusunda güvenli. Fay hattı may hattı yok. Allah korusun, tam fırlatma sırasında deprem olsa, felâket olmaz mı?
Her şeyi düşünmüş Temel. Ayrıntılara varıncaya kadar hepsini hesaplamış. İlk uzay mekiğinin adını bile koymuş: Birunî.
-Niçin Birunî? diye soruyor Alper.
Temel, bir bilim adamı ciddiyetiyle cevap veriyor:
-Bir sürü ansiklopedi karıştırdım. Birunî ilk Türk astronomi bilginlerinden biri. Bin yıl önce yaşamış. Dünyanın hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında döndüğünü ilk defa o ispatlamış. Yerin çapını da ilk defa o ölçmüş.
Kardan adamın boyunbağını düzeltirken,
-Aslında, diyor, kardan adama bir astronot elbisesi giydirebilseydik, ne hoş olurdu.
-Amma attın! diyoruz.
-Öyle demeyin diyor. Kardan adamların da astronot olmaya hakkı var.
-Onlar su damlasıyken buharlaşıp göğe çıkıyorlar, profesör, diyorum. Onların mekiğe filân ihtiyacı yok.
-O da doğru ya! diyor.
Öğleye doğru güneş iyiden iyiye kendini hissettiriyor. Kar yumuşuyor. Kardan adamımız kendinden geçiyor.
Yeşil gözlü, bilgin kardan adamımızı güneşin insafına terk edip evlerimize dağlıyoruz.