- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185

İlaç tedavisi gören insanların sayısı her geçen gün artıyor. Elbette hastalıklar karşısında insan tedavi olacak. Ancak benim bahsettiğimi ilaçlar fiziksel hastalıklar için kullanılan ilaçları değil.
Ruh hastalıkları, yada psikolojik rahatsızlıklar olarak tanımlanan hastalıklar yüzünden kullanılan ilaçlardan bahsediyorum.
ABD ve Avrupa’nın yıllardır gündeminde olan psikolojik hastalıklar, son yıllarda ülkemizde de gözle görülür biçimde arttı. Hem de her yaş grubunda.
“Nereye gidiyoruz?” diye sormamız gerektiğini düşünüyorum. “Niçin bu hale geldiğimizi?” araştırmak zorundayız. Daha da önemlisi hepimiz bunun üzerine düşünmek zorundayız.
“Dert insanı hasta eder” deriz hep. Ancak bu yanlış bir anlamadır.
Her derdi olan hasta olsa vay halimize! İçinizde derdi olmayan var mı? “Dünyada derdi olmayan iki insan varmış, biri henüz doğmamış, diğeri de rahmetli olmuş!”
Dert insanı hasta etmez! Derdini dert etmek insanı hasta eder. Bu ikisi arasındaki farkı anladığımız zaman, bizi hasta eden şeyin derdimiz değil kendimiz olduğunu daha iyi anlarız..
Peygamberlerin hayat hikayesini bilmeyen yoktur. Biliyor olmak başkadır, üzerine düşünmek başka…
Biz biliyoruz fakat düşünmüyoruz. Peygamberler tarihi tam anlamıyla çileler tarihidir. Her Peygamberin ayrı bir sıkıntıyla imtihan edildiğini anlamak zorundayız.
Kimi peygamberler oğluyla imtihan edilmiş, kimisi babasıyla, kimisi de eşiyle.
Bazılarının hayatında çok büyük hastalıklarla verilen mücadele dikkatimizi çekiyor, bazılarının ihanetle imtihan edildiğini görüyoruz.
Çile, acı, kazanma, kaybetme, horlanma, dışlanma, alay edilme gibi aklınıza dert adına ne geliyorsa hepsini Peygamberlerin hayatında göreceksiniz.
Alemlere rahmet olarak yaratıldığına inandığımız Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sas)’in hayat hikayesini hepimiz biliriz ama üzerine düşünmeyiz.
Dünyaya gelmeden babasını, kucuk yaşında annesini kaybetmiş. Hem öksüz hem yetim büyümüş.
Kendisine hem annelik hem babalık yapmaya çalışan dedesini de çocuk yaşta kaybetmiş.
Yaşadığı toplum tarafından dışlanmış, horlanmış taşlanmış. Eşini kaybetmenin acısını da yaşamış.
Bir anne veya babanın bu dünyada yaşayabileceği en büyük acı olarak tanımlanan evlat acısını da yaşamış. Hem de tam beş defa. Beş çocuğunun da ölümünü görmüş. Evlatlarını toprağa vermiş. Bahsettiğimiz kişinin yaratıcının en sevdiği kulu olduğunu hatırlamak zorundayız.
Bunları hepimiz biliyoruz. Ama dedim ya düşünmüyoruz!
Düşünmüyoruz ki Allah (c.c.) en sevdiği kulları olan Peygamberlerini bile acı ve çileyle imtihan ediyorsa beni / bizi niye imtihan etmesin?
Alemlere rahmet olarak yarattığı Peygamberine bile torpil yapmıyorsa bana / bize niye torpil yapsın?
Her sıkıntıda depresyona girer hale geldik. Dünyanın imtihan dünyası olduğunu unutuyoruz bazen. En ufak sıkıntı da depresyona giriyoruz....
İman, en büyük imkandır..unutmayiniz..
Allaha sığının. Allaha sığınmazsak kafayı sıyıranların sayısı her geçen gün daha da artacak.
Sıyırmamak için Allah cc. sığının!
Alinti.