Sevmeden evlenmek..

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
sevmeden evlilik, islamda sevmeden evlenmek, sevmeden evlenmenin sunu

Lafa nerden girip, kime açılsa? Annesi desen; kalbi var. Söyleyeceği şeyden kadına inme iner herhalde. Babasına hiç açılamaz, ortalığı birbirine katar. "Sen bizimle dalga mı geçiyorsun" olabilir en hafif tepkisi.

Utana sıkıla kardeşine çıtlatıyor durumu: "Ben atacağım bu nişanı." Haber bomba gibi düşüyor aileye.

Annesi, babası, kardeşleri, herkes pek bir beğenip seviyor nişanlısını. Birlik olup adama yükleniyorlar. "Nasıl olur da sevemezsin sen bu kızı?" diye çıkışıyorlar. "Onun kadar iyi, onun kadar güzel, onun kadar sana uygun başka birini nasıl bulacağız? Sen önüne gelen nimeti tepiyorsun."

Adam sus pus. Gerçekten önüne gelen nimeti tepiyor mu? Karışık olan kafası iyiden iyiye karışıyor. Nişanı atarsa nişanlısına haksızlık yapmış olur mu? Ama kalbinde zerre kadar bir sevgi hissedemiyor. Nişanlısı güzel mi güzel bir kadın olduğu halde. Kendisini çok sevdiğini gördüğü halde. Daha geçenlerde nişanlısının ona aldığı kravata gözü ilişiyor. Onu alırken nişanlısının hayallerini hayal ediyor. Bir kez bile kendini incitmedi nişanlısı.

Bir iyilik meleği olan, insanlığından, safiyetinden hiç şüphe taşımadığı nişanlısını ne özlüyor ne de görünce en ufak bir heyecan duyuyor. Bir kere bile arayası gelmiyor. Elinde telefon, kendini zorluyor. Olmuyor. Bir kere daha zorluyor. Arıyor nihayet. Birkaç laf edip kapatmak istiyor bir an önce. Nişanlısıysa uzun uzadıya düğün hazırlıklarını anlatıyor.

Adam en sonunda "nikâhta keramet vardır" darbı meselinden keramet umuyor. Ailesi adamın arkadaşlarını devreye sokuyor. Onlar da söz birliği etmiş gibi, evlenince her şeyin düzeleceğini telkin ediyor. Adam bu umuda sarılarak "gönülsüzce" evleniyor.

Kurguladığım bu hikâye üç aşağı beş yukarı şöyle devam ediyor: Bir yıldır beklediği keramet bir türlü gerçekleşmiyor. Adamın kendine yönelik kızgınlığı içinde birikip patlamalara dönüşüyor. Kendini suçlaya suçlaya yiyip bitiriyor. Kalbi bir türlü ısınmıyor karısına adamın. Yalvarıyor, yakarıyor Yaratıcı'ya. Ağlıyor, sızlıyor. Olmuyor.

Karısına içinden ne sarılası geliyor, ne şefkat gösteresi. Yanına yaklaşmasından bile hazzetmiyor. Yatakta sırtını dönüp yatıyor.

Karısı ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. "Ben sana ne yaptım, aramızda hiçbir sorun yok. Neden bana böyle davranıyorsun?" Adam yutkunuyor. "Sana içimde hiç muhabbet yok. Hiç olmadı" diyemiyor. Tüm soruları cevapsız bırakıp önüne bakıyor.

Bu hikâyede adamın karısına sevgi hissetmeye gayret edip bunu başaramaması normal mi? Normal, çünkü kadın erkek arasında olan muhabbet iradi değil. Kalpleri birbirine telif eden, kalpleri birbirine açan yalnızca O. Kimse iradesiyle ben şu kadının ya da erkeğin sevgisini kalbime koyacağım diyemez. Adamın "Neden karımı sevemiyorum?" diye kendini yiyip bitirmesi bu yüzden kendine yaptığı büyük bir haksızlık. Adamın bir diğer haksızlığı da karısını sevememesi değil, muhabbet beslemediği halde onunla evlenmiş olması.

Evlilikte, iki ayrı insanı bir arada tutacak en önemli bağ, kalplerdeki muhabbet ve kişiliğin içine gömülü olan şefkattir. Kadın ya da erkeğin birbirine şefkatini harekete geçirecek olan da kalpteki muhabbettir. İnsan başka varlıklara derin bir sevgi hissedemeden şefkat gösterebilir ama iş karı-koca ilişkisine gelince; şefkati üreten muhabbettir.

Adamın muhabbeti olmadığından karısına şefkatini de ortaya koyamamaktadır.

Adamın ailesi ve arkadaşları "evlenince düzelir" diyerek, onu evliliğe zorlamakla büyük bir hata yapmışlardır. Bu coğrafyada bu hata çok sık işleniyor. Hâlbuki evliliğin sorunları ne düzeltme gücü var ne kuvveti. Evlilik bizatihi sorunlar yumağıdır (bu evliliğin kötü olduğu anlamına gelmez). Evlilik kadın ve erkeğin kalbine muhabbet koyamaz. Aksine evlilik muhabbetle kaimdir.

Sevmeden evlenen kadın ve erkeklerin evlilikten sonra eşlerini sevmeleri çok çok çok düşük bir ihtimaldir. İhtimallere göre hüküm bina edilmez.

Bu yazı, bu tür evlilikler yapmış kadın ve erkeklerin ne yapması gerektiğine dair yazılmadı. Buna ancak kişilerin kendileri karar verebilir. Ben sadece kadın ve erkeklerin neden eşimi sevemiyorum suçlamalarıyla kendilerine haksızlık ettiklerinin altını çizmek istedim. Bir de "evlenince seversin"in ne boş bir umut olduğunun.
 

Allah'ın kulu

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
31 Mayıs 2013
Mesajlar
78
Tepkime puanı
2
Selamunaleykum hocam
Peki bir kadin kendisinden hoslandigini sevdigini iddia eden biriyle nisanlansa ve evlendikten sonra adamin kendisine gercek bir muhabbet duymadigini hissetse (gecmiste sevdigi birini unutamadigini ogrense) yuvasini da ayakta tutmak isteyen bu kadin ne yapmali hocam?
 

Halid

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
7 Ocak 2020
Mesajlar
95
Tepkime puanı
122
Konum
ankara
sevmeden evlilik, islamda sevmeden evlenmek, sevmeden evlenmenin sunu

Lafa nerden girip, kime açılsa? Annesi desen; kalbi var. Söyleyeceği şeyden kadına inme iner herhalde. Babasına hiç açılamaz, ortalığı birbirine katar. "Sen bizimle dalga mı geçiyorsun" olabilir en hafif tepkisi.

Utana sıkıla kardeşine çıtlatıyor durumu: "Ben atacağım bu nişanı." Haber bomba gibi düşüyor aileye.

Annesi, babası, kardeşleri, herkes pek bir beğenip seviyor nişanlısını. Birlik olup adama yükleniyorlar. "Nasıl olur da sevemezsin sen bu kızı?" diye çıkışıyorlar. "Onun kadar iyi, onun kadar güzel, onun kadar sana uygun başka birini nasıl bulacağız? Sen önüne gelen nimeti tepiyorsun."

Adam sus pus. Gerçekten önüne gelen nimeti tepiyor mu? Karışık olan kafası iyiden iyiye karışıyor. Nişanı atarsa nişanlısına haksızlık yapmış olur mu? Ama kalbinde zerre kadar bir sevgi hissedemiyor. Nişanlısı güzel mi güzel bir kadın olduğu halde. Kendisini çok sevdiğini gördüğü halde. Daha geçenlerde nişanlısının ona aldığı kravata gözü ilişiyor. Onu alırken nişanlısının hayallerini hayal ediyor. Bir kez bile kendini incitmedi nişanlısı.

Bir iyilik meleği olan, insanlığından, safiyetinden hiç şüphe taşımadığı nişanlısını ne özlüyor ne de görünce en ufak bir heyecan duyuyor. Bir kere bile arayası gelmiyor. Elinde telefon, kendini zorluyor. Olmuyor. Bir kere daha zorluyor. Arıyor nihayet. Birkaç laf edip kapatmak istiyor bir an önce. Nişanlısıysa uzun uzadıya düğün hazırlıklarını anlatıyor.

Adam en sonunda "nikâhta keramet vardır" darbı meselinden keramet umuyor. Ailesi adamın arkadaşlarını devreye sokuyor. Onlar da söz birliği etmiş gibi, evlenince her şeyin düzeleceğini telkin ediyor. Adam bu umuda sarılarak "gönülsüzce" evleniyor.

Kurguladığım bu hikâye üç aşağı beş yukarı şöyle devam ediyor: Bir yıldır beklediği keramet bir türlü gerçekleşmiyor. Adamın kendine yönelik kızgınlığı içinde birikip patlamalara dönüşüyor. Kendini suçlaya suçlaya yiyip bitiriyor. Kalbi bir türlü ısınmıyor karısına adamın. Yalvarıyor, yakarıyor Yaratıcı'ya. Ağlıyor, sızlıyor. Olmuyor.

Karısına içinden ne sarılası geliyor, ne şefkat gösteresi. Yanına yaklaşmasından bile hazzetmiyor. Yatakta sırtını dönüp yatıyor.

Karısı ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. "Ben sana ne yaptım, aramızda hiçbir sorun yok. Neden bana böyle davranıyorsun?" Adam yutkunuyor. "Sana içimde hiç muhabbet yok. Hiç olmadı" diyemiyor. Tüm soruları cevapsız bırakıp önüne bakıyor.

Bu hikâyede adamın karısına sevgi hissetmeye gayret edip bunu başaramaması normal mi? Normal, çünkü kadın erkek arasında olan muhabbet iradi değil. Kalpleri birbirine telif eden, kalpleri birbirine açan yalnızca O. Kimse iradesiyle ben şu kadının ya da erkeğin sevgisini kalbime koyacağım diyemez. Adamın "Neden karımı sevemiyorum?" diye kendini yiyip bitirmesi bu yüzden kendine yaptığı büyük bir haksızlık. Adamın bir diğer haksızlığı da karısını sevememesi değil, muhabbet beslemediği halde onunla evlenmiş olması.

Evlilikte, iki ayrı insanı bir arada tutacak en önemli bağ, kalplerdeki muhabbet ve kişiliğin içine gömülü olan şefkattir. Kadın ya da erkeğin birbirine şefkatini harekete geçirecek olan da kalpteki muhabbettir. İnsan başka varlıklara derin bir sevgi hissedemeden şefkat gösterebilir ama iş karı-koca ilişkisine gelince; şefkati üreten muhabbettir.

Adamın muhabbeti olmadığından karısına şefkatini de ortaya koyamamaktadır.

Adamın ailesi ve arkadaşları "evlenince düzelir" diyerek, onu evliliğe zorlamakla büyük bir hata yapmışlardır. Bu coğrafyada bu hata çok sık işleniyor. Hâlbuki evliliğin sorunları ne düzeltme gücü var ne kuvveti. Evlilik bizatihi sorunlar yumağıdır (bu evliliğin kötü olduğu anlamına gelmez). Evlilik kadın ve erkeğin kalbine muhabbet koyamaz. Aksine evlilik muhabbetle kaimdir.

Sevmeden evlenen kadın ve erkeklerin evlilikten sonra eşlerini sevmeleri çok çok çok düşük bir ihtimaldir. İhtimallere göre hüküm bina edilmez.

Bu yazı, bu tür evlilikler yapmış kadın ve erkeklerin ne yapması gerektiğine dair yazılmadı. Buna ancak kişilerin kendileri karar verebilir. Ben sadece kadın ve erkeklerin neden eşimi sevemiyorum suçlamalarıyla kendilerine haksızlık ettiklerinin altını çizmek istedim. Bir de "evlenince seversin"in ne boş bir umut olduğunun.
Enteresan bir durum değil aslında bu. Yani bu toplumda çok sık yaşanan bir hadise. Ama maalesef, diyorum. Keşke böyle yapmasalar ve insanların hür iradelerine, kalplerine saygı gösterseler. Kurgu dediğiniz şeye bir gerçek de ben ekleyeyim: “evlenince düzelir” diyenler, hiçbir şeyin düzelmediğini görünce bu kez de “çocuğunuz olunca düzelir” diyerek bir vebal daha yüklüyorlar insanın omuzlarına... Halbuki bir şey nasıl başlarsa öyle devam eder. Halbuki evlilik, şefkat kurumudur biraz da. Şefkat ise kalpten gelir.
Neticede, kimse kimseyi suçlamasın boşuna... Eşin iyi bir insan olsa dahi, aradan bin yıl geçse de bazı insanlara kalbiniz ısınmıyor. Zorlamayla olmuyor. Bire bir yaşadım bunları. İyi biliyorum.
 
Üst Alt