Sevdayı Muhammedi (10)

makes

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
11 Mart 2011
Mesajlar
108
Tepkime puanı
4
Sevdayı Muhammedî
(sallallahü aleyhi ve sellem)
-devamı-
Büyük fıkıh âlimi, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe, ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğundan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:

-Ya imam, gemin battı!...
İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra
- Elhamdülillah dedi.
- Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:
- Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.
İmam bu yeni habere de:
- Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü:
- Ya imam, gemin battı diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasıl hamdetme böyle?
İmam-ı Azam izah etti:
- Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah´a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah´a şükrettim.


Hayatım boyunca, her insan gibi bir yaşam gereği birtakım mal sahibi olmuşsamda bunlara, bu dünyaya bağlanacak kadar aşırı değer vermedim. Aslında bu dünyanın süsü ve cazibesi beni olmazsa olmazmış gibi celbetmedi. Hayatımda dünyalık hiç bir zaman birinci öncelik, ilk başta gelen bir değer olmadı. Bu anlayışı veren, bu idrakı lütfeden Allah azze ve celle için her daim şükrettim. Veren de O, alan da O ''inna lillahi ve inna ileyhi raciun''...

Bir şeyh, müridine, bahçesine bir elma ağacı dikmesini söylemiş. Mürid kendisine söyleneni yapmış. Fidan kısa zamanda büyümüş, bol meyve vermiş. Müridi demiş ki:
"Bu şeyhimin kerametidir."
Bir gün şeyh o bahçeye gelmiş. Elmanın dallarını kırıp kırıp yere atmış. Müridi bu manzarayı dehşetle seyretmiş, şeyh, müridine:
"Elmayı bahçeye dik dedim, kalbine dik demedim." diye cevap vermiş.

Ne kadar ibret verici bir kıssa değilmi!? Rabbim Habibinin ve Zaatının sevgisinden başka sevgiyi hakiki ve ebedi bir sevgi olarak kalbimde var etmesin.
İzâfî sevgiyi değil, ilâhî sevgiyi yüreğimde ebediyete kadar var edip öylece haşreylesin inşallah...

Bu dünya bana göre olmadığını, bu dünyayı bir türlü sevemediğimi fakat Rabbimin bu aleme bir imtihan için gönderdiğini bildiğimden, bu dünyanın sıkıntılarını başım üzerinde kabülleniyor ve biz insanların kul olmamız hasebiyle kulluğun gereklerini Allah (celle celalühu)'ın buyruklarını yerine getirmemizin gereğinden dolayı nasibime düşen imtihanı vermeye devam ediyordum.
Bu şehadet aleminde kısa zaman aralıklarında o kadar çok şeyler yaşıyordumki, insan ömrüne ne sıkıntılar sığarmış!
Bir de kendi kendime benimkide imtihanmı ya filistinli kardeşlerim, ya islam coğrafyasında yaşanan kan zülüm! Aman Allahım! Dayanılacak gibi değil! Bir ümmet bilincinde olan insanların bunca zülme karşı hiçbir şey yapamaması ve bunun ezikliğini yüreğinde hissetmesi ne kadar dayanılmaz bir acı! Evet benim yaşadıklarımda bir imtihanmıydı...

Bir gece yine yüreğimdeki hissettiğim acılardan biri olan ümmetin karşı karşıya kaldığı bu zülümlere ağlıyor: Ey Rabbim onca dayanılmaz zülümler karşısında inleyen kardeşlerim varken ben sıcacık evimde sıcacık yatakta nasıl yatabilir ve rahat uyuyabilirim. Onların çektiklerini nefsimde hissetmeden nasıl geceleyebilirim, eğer uykuya yenik düşer de uyursam bu yatakta beni rahat yatırma!'' diye ağladım yalvardım.

O kadar duygu yüklüydüm, yüreğimde o kadar acı hissediyordumki, ama yinede bitkin bir şekilde uyuya kalmışım. Birden ceryana çarpılmış gibi bir şoklamayla ayağa fırladım. Bu şoklanmanın etkisiyle tüm vücudum tir tir titriyordu. Anladımki, uyuya kalmışım. Rabbim, adeta bana: ''Mademki ümmetin çektiği zülmü nefsinde hissetmek istiyorsun!, en basitini nefsinde yaşa!'' dercesine beni uykumdan şoklamayla kaldırmıştı. Gözüme artık uyku girermiydi...Ağladım ağladım, göz yaşı dökerek Rabbime ibadetle o geceyi sabahladım...

Artık bende kabe özlemi başlamış ve dayanılmaz bir hal almıştı. Kabeye gitmek istiyordum ama henüz hacc sezonu başlamamıştı ve daha çok zaman vardı. Bir gece teheccüd vaktinde gözyaşı dökerek Rabbime, hacca gitmeden beytullaha yüz sürmeden Efendimizi Ravzasında ziyaret etmeden canımı alma diye yalvarıyordum. Sabah namazını eda ettikten sonra uyuyakalmışım. Birden kulaklarımda dayanılmaz bir uğultuyla uyandım. Öyle bir uğultu duyuyordumki, kulaklarım sağır olacak gibi dayanılmaz çığılıklar geliyordu. Allaha yalvardım:
''YaRabbi dayanamıyorum, bu hali benden al!'' diye yalvarıyor ve bu sesler de nedir acaba diye düşünüyordum. O an bana bir ilham geldi ve bu sesler ruhların sesleridir deniyordu. Sanki kıyameti andırıyordu ve ben bu çığlıklara dayanamıyordum...

Bir müddet sonra çığlıklar kesilmişti ve birden kabe önümde gözüktü. Aman YaRabbi Mekke ve mekkedeki Kabe tüm ihtişamıyle karşımdaydı...


devam edecek...

Selamün aleyküm
Allah celle celalühu'ın Rahmeti, Bereketi ve Selamı üzerinize olsun kardeşlerim.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi vesellem Efendimize salavat okumak için her hafta pazartesi günleri akşam 20:00 -8- de salavat okumalarında aynı saatte buluşuyoruz.
Dünyanın neresinde olursanız olun sizleri de bizlerle aynı gün ve aynı saatte salavat okumaya davet ediyoruz.
 

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
Allah Razı Olsun

çok büyük ilgiyle ve merak ederek takip ediyoruz,okuyoruz..teşekkürler..
 

nurluhacı

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
21 Mart 2011
Mesajlar
61
Tepkime puanı
0
güzel paylaşım kardeşim''YaRabbi dayanamıyorum, bu hali benden al!'' diye yalvarıyor ve bu sesler de nedir acaba diye düşünüyordum. O an bana bir ilham geldi ve bu sesler ruhların sesleridir deniyordu. Sanki kıyameti andırıyordu ve ben bu çığlıklara dayanamıyordum.
 
Üst Alt