Sekerat (Ölüm Anı) ve Ölüm Acısı!

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
“Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (iken) kardeşleri için: 'Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi' diyenler gibi olmayın.
Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı.

Dirilten ve öldüren Allah' tır. Allah, yaptıklarınızı görendir.”

(Al-i İmran; 156)

Ölüm sekeratından maksat, ölüme yakın sürede çekilen şiddetli acılar ve sıkıntılardır.
Dünya hayatının sonu bu sekeratı çekmektir.
Bu sekeratın şiddetinden sakınmak için, günahlardan kaçınmak ve salih amel işlemek zorunluluğu vardır.
Onun için Lokman Hekim oğluna: “Oğlum! Yaşarken sekeratı unutma.” diye nasihat etmiştir.
Yaşarken sekeratı unutmamak, oturup yas tutmak değil, sekeratın şiddetini artıran günahlardan sakınmak ve onu hafifletici amelleri işlemektir.
Hz. Peygamber (S.A.V) dualarında:
" Cehennem ateşinden ve kabir azabından Allah-u Zülcelal'e sığındığı gibi, sekerat azabından da O'na sığınır ve: 'Allah'ım! Ölüm sekeratımı kolaylaştır.' ” (Müttefekun Aleyh) derdi.
Sekeratın son aşaması da ruhun çekilmesidir.
Bu olay, iyi olan kimseler için oldukça kolay, kötü olanlar için ise son derece zordur.
Hasan (R.A.)' dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber (S.A.V.) ölümün elem ve acısını anlatırken:
“O, üç yüz kılıç darbesi kadardır.”
(İbn Ebi'd-Dünya) buyururdu.

Şeddad b. Evs şöyle demiştir:
“Mü'min için dünya ve ahirette en şiddetli acı ölümdür.
O, çengel ile çekip içini çıkarmaktan, makasla biçilmekten ve tencerede kaynamaktan daha da zordur.
Eğer bir ölü dirilip ölüm acısını haber verse, artık hayattakiler hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelirlerdi.”


ÖLÜM ACISI:
Allah-u Zülcelal, Hz. Musa (A.S)'nın ruhunu kabzettiği vakit ona: “Ölüm acısını nasıl buldun?”diye sorduğunda Musa (A.S) şöyle cevap verdi:'Tavada kaynatılan kuş gibi; uçamaz ki kurtulsun, ölemez ki rahat etsin.'

Başka bir rivayette ise: 'Canlı canlı kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi.' ” demiştir.
Şöyle denilmiştir: “İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.”

Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise, yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir.
Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler.
Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle terif etmiştir: “Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir.”

Hz. Ka'b şöyle demiştir: “Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır.”
Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür.
Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir.

Rivayete göre İbrahim (A.S) ölüm meleğine: “Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün.” dedi.
Melek:
“Sen bu sureti görmeye dayanamazsın.”
dedi ise de İbrahim (A.S.) ısrar ederek:
“Dayanırım.”
dedi.

Azrail (A.S.): “Yönünü dön.” buyurdu.
İbrahim (A.S.) döndü ve Azrail (A.S.)' i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü.
Buna dayanamayarak düşüp bayıldı.
Ayılınca Azrail (A.S.)' i eski suretinde gördü ve ona: “Bir günahkara, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir.” dedi.
İbrahim (A.S) bu sefer: “Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün.” dedi ve meleği güzel bir surette görünce de: “İyiler için mükafat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir.” demiştir.

İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır.
Allah-u Zülcelal' e itaat edenler Azrail (A.S)' i en güzel surette görürler.
Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler.
Ölen iyi kimse ise melekler ona:
“Allah-u Zülcelal seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin.” derler.


O kötü kimse ise, melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni şerle cezalan-dırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin.” derler.

Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz ni'met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez.”
(İbn Ebi'd-Dünya)

Bir kimsenin kendisini ölüm sekeratından selametli bir şekilde muhafaza edebilmesi için, o vakit gelip çatmadan önce, Allah-u Zülcelal' in emir ve nehylerini yerine getirmeye gayret ederse, inşallah rahat ve güzel bir şekilde bu dünyadan ayrılır.
Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alırlar.”
(Nahl; 32)
Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Mü'minin rahatlığı, ancak Allah-u Teala' ya mülaki (kavuşacağı) olacağı zamandır.”
Demek ki, mü'minin emin olduğu, neşeli ve en sevinçli günü, öldüğü günüdür….!

(alıntı.Kaynak:islamkent/NİSA)
 

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
Allah Razı Olsun Kardeşim.

Kaynaklarda, dünyada yaşarken iyi hal üzere olanların, yani iman edip emir ve yasaklara titizlikle riayet edenlerin ölümlerinin kolay olacağı ve ölüm meleğinin onlara rifk ile (yumuşaklıkla) muamele edeceği, bunun zıddı bir yaşayışa sahip olanların ise ölümlerinin şiddetli olacağı, ölüm meleğinin de hayatını küfür, isyan ve kötülükler peşinde koşarak geçirmiş olan bu insanlara sert muamele edeceği bildirilmiştir.

Ancak bu, değişmez bir kaide değildir. ölüm anında Allah'ın sevgili kullarının acı çektiği, Allah'a isyan ile ömür geçirmiş olanların ölümlerinin ise çok kolay olduğu da olur.
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Amiinn-Ecmainn Teşekkür ederim hacı anne

İslam alimleri, ölüm anında ızdırap çeken insanların ızdırap sebeplerinin farklı olduğunu haber vermişlerdir. (bk. Hasan İdvi, a.g.e., 40) Buna göre, sekerat-ı mevtin şiddeti şu dört gayeden biri içindir :

1- Manevi derecesini daha çok yükseltmek istediklerine Allah, ölümü anında ızdırap çektirir. Peygamberlerin ve Allah'ın salih kullarının sekerat-ı mevtlerinin şiddetli olması bu sebepledir. Onların ölüm anındaki ızdıraplara katlanmaları, Allah katındaki derecelerini daha fazla yükseltir. Onun için de bu büyük zatların hiçbiri ölüm acılarından ötürü hoşnutsuzluk göstermemişler, daima derecelerinin daha yüksek olması için Allah'a dua etmişlerdir.

2- Allah Teala, günahlarını affetmek istediği mümin kullarının günahlarına kefaret olsun diye sekerat-ı mevtlerini şiddetli eyler. Mümin, dünya hayatında iken çektiği her acı ve ızdıraba, hatta ayağına batan bir dikenin acısına bile karşılık alacağı ve bu ızdıraplara karşılık olarak bir günahının affolunacağı, günahı yoksa bir sevap yazılacağı için (Tirmizi, Cenaiz, 1), onun ölüm anında çektiği ızdırap ve acıları da karşılıksız kalmayacaktır.

Bu hakikati kavramış olan Hz. ömer şöyle diyordu: "Mü'minin üzerinde günahlarından hayatta iken -iyi amelleri ve tövbesiyle silinmemiş- bir şey kalacak olursa, Allah ona sekerat-ı mevti şiddetli kılar. Böylece ruhu Cennet'e ulaşır. Kafir de dünyada iyi bir iş yapmışsa, onun karşılığı olmak üzere, Allah ona ölümü kolaylaştırır ve yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almış olarak onu Cehennem'e atar."
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Kafirlerden kolay bir şekilde ölenler varsa onlara imrenmemeli, asıl ölümden sonraki hayatı huzur içinde olacak olanlara imrenmeli. çünkü kafirin göreceği mükafatın tamamı dünyada, müminin ki ise hem dünyada hem de ahirettedir. Allah Teala biz müslümanlara kafirlerin dünyadaki bolluk ve refahlarına hayret etmememizi, imrenmememizi emretmiştir. (Tevbe, 9/55) Biz onlardan ölümü kolay olanlara da imrenmeyiz ki, zaten bu pek nadir olur. Genellikle azapları ölüm anından itibaren başlar. Melekler onların ruhlarını alırken onlara azap ederler. İleride açıklanacağı üzere bu, onların azaplarının başlangıcıdır.

ölüm anındaki acı ve ızdırapların, müminin günahına kefaret olacağını kavramış olan ömer b. Abdulaziz (v. 101/720) de şöyle diyor: "Bana ölüm sekeratının kolaylaştırılmasını istemem, arzu etmem. çünkü o, müminin günahlarını örten ve derecesini yükselten son kefarettir." (İbn Hacer, Fetfu'l-bari, 11/365)

Mü'minin ölümü anında çektiği acı ve ızdıraplar günahlarına kefaret olmakla beraber, onun melekler tarafından müjdelenişi ve meleklerin onu Allah'a kavuşma sevincine gark ederek rifk ile muamele edişleri; müminin de Rabbine kavuşma sevinci içinde oluşu sanki hiçbir şey duymamışçasına kendisine ölüm acılarını kolaylaştırır. Bu dünyada bile böyledir. İnsan, çok büyük zorluklara katlanarak yaptığı bir işin karşılığını alınca, çektiği sıkıntıları hemen unutur, hiç çekmemiş gibi olur.

3- Sekerat-ı mevti şiddetli olanlardan bir kısmı da, baştan başa bir imtihan olan dünya hayatlarının sonunda bir kez daha denenir ve son imtihana tabi tutulurlar. Yani bunların elem ve ızdıraplarının gayesi de denemek ve tecrübe etmektir. Tabii neticede de ona göre karşılıklarını alırlar.

4- Ebedi cezanın başlangıcı olarak ölüm sekeratı şiddetli olanlar da vardır ki bunlar, dünya hayatlarında iman etme şerefine erişemeyip, hep kötülük peşinde koşan kafir ve zalimlerdir.

Bunların hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır: "ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zalimlere) : Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah'ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, dediklerinde sen o zalimleri bir görsen." (Enam, 6/93)

Bu ayet-i kerime, kafir ve zalim olanların ölürken azap göreceklerini beyan etmektedir. Ayette bildirilen, meleklerin ellerini uzatmalarından kasıt dövmeleridir ki, bu dövme, Bedir Gazvesi'ne katılan müşrikler hakkında inmiş olup (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri), hükmü umum kafirleri kapsayan şu ayet-i kerimede açıkça ifade edilmiştir : (Ya Muhammed Meleklerin, o kafirlerin canlarını yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: "Tadın Cehennem azabını !" diyerek alırken gözlerinle bir görseydin." (Enfal, 8/50)

Müfessirler, bu ayetteki dövmekten maksadın azap etmek olduğunu söylemişlerdir. Bu dövme şeklindeki azap, onların ruhları cesetlerinden çıkıncaya kadar sürer. "Haydi canlarınızı kurtarın" dan murat ise şudur: Kafiri ölümü anında melekler azapla, nekal (felaket ve ceza) ile, aglal (kelepçe ve susuzluk) ile, selasil (zincirler) ile, Cehennem ve kaynar su ile ve Allah'ın gazabı ile müjdelerler. O zaman ruhu cesedinde parçalara ayrılır ve cesetten çıkmaktan çekinir.

İşte o zaman melekler o kafirlere. ruhları cesetlerinden çıkıncaya dek: "Haydi canlarınızı kurtarın!" diyerek vururlar. Yani ruhlarınızı cesetlerinizden çıkarın, derler. Ve dünyada Allah'ı yalanladığınız, onun ayetlerine uymaktan ve Resullerine boyun eğmekten kibirlendiğiniz için bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, derler. Böylece onların şiddetli sıkıntıları kat kat artar, tıpkı suyun, suda boğulanı kapladığı gibi, onları da korkular ve dayaklar kaplar. (bk. Süleyman Toprak, ölümden Sonraki Hayat)

Sekerât (Ölüm) anı

"Sekr"hali, kişinin aklına hâkim olamayışı veya aklı gideren vaziyet ve hal, sarhoşluk hali anlamındadır.

Ölüm sekeratından maksat, ölüme yakın sürede çekilen şiddetli acılar ve sıkıntılardır. Dünya hayatının sonu bu sekeratı çekmektir. Bu sekeratın şiddetinden sakınmak için günahlardan kaçınmak ve salih amel işlemek zorunluluğu vardır.

Bu sebeple Lokman Hekim oğluna; "Oğlum! Yaşarken sekeratı unutma"diye nasihat etmiştir.
Yaşarken sekeratı unutmamak; oturup yas tutmak değil, sekeratın şiddetini artıran günahlardan sakınmak ve onu hafifletici amelleri işlemektir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem dualarında cehennem ateşinden ve kabir azabından Allah-u Zülcelal'e sığındığı gibi, sekerat azabından da O'na sığınır ve; "Allah'ım! Ölüm sekeratımı kolaylaştır"derdi.

Ruhun çekilmesi

Sekeratın son aşaması da ruhun çekilmesidir. Bu olay, iyi olan kimseler için oldukça kolay, kötü olanlar için ise son derece zordur. Hz. Hasan radıyallahu anhtan gelen bir rivayette Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ölümün elem ve acısını anlatırken: "O, üç yüz kılıç darbesi kadardır"(İbn Ebi'd-Dünya) buyururdu.

Şeddad b. Evs radıyallahu anh şöyle demiştir: "Mü'min için dünya ve ahirette en şiddetli acı ölümdür. O, çengel ile çekip içini çıkarmaktan, makasla biçilmekten ve tencerede kaynamaktan daha da zordur. Eğer bir ölü dirilip ölüm acısını haber verse, artık hayattakiler hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelirlerdi."

Ölüm acısı

Allah-u Zülcelâl, Musa aleyhisselamın ruhunu kabzettiği vakit ona: "Ölüm acısını nasıl buldun?"diye sorduğunda Hz. Musa şöyle cevap verdi: "Tavada kaynatılan kuş gibi; uçamaz ki kurtulsun, ölemez ki rahat etsin."

Başka bir rivayette ise, "Canlı canlı kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi"demiştir.

Şöyle denilmiştir: "İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibidir."

Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir. Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler.

Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle tarif etmiştir: "Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir."

Ka'b şöyle demiştir: "Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır."

Azrail aleyhisselamın ölüm anında görülmesi

Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür. Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir. Rivayete göre İbrahim aleyhisselam, ölüm meleğine, "Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün"dedi. Melek, "Sen bu sureti görmeye dayanamazsın"dedi ise de İbrahim aleyhisselam ısrar ederek, "Dayanırım"dedi. Azrail aleyhisselam, "Yönünü dön"buyurdu. Hz. İbrahim döndü ve Azrail'i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak düşüp bayıldı.

Ayılınca Azrail aleyhisselamı eski suretinde gördü ve ona: "Bir günahkâra, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir"dedi. İbrahim aleyhisselam bu sefer, "Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün"dedi ve meleği güzel bir surette görünce de "İyiler için mükâfat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir"demiştir.

İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır. Allah-u Zülcelal'e itaat edenler, Azrail aleyhisselamı en güzel surette görürler.

Yazıcı meleklerle görüşülmesi

Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler. Ölen iyi kimse ise melekler ona: "Allah-u Zülcelâl seni hayırla mükâfatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin"derler.

Kötü kimse ise melekler ona: "Allah-u Zülcelâl seni şerle cezalandırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin"derler.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Biriniz ni'met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez."(İbn Ebi'd-Dünya)

Bir kimsenin kendisini ölüm sekeratından selamete kavuşturabilmesi için, o vakit gelip çatmadan önce, Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerini yerine getirmeye gayret etmesi gerekir. Böyle yaparsa, inşallah rahat ve güzel bir şekilde bu dünyadan ayrılır.

Nitekim Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "O kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alırlar."(Nahl; 32)

Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Mü'minin rahatlığı, ancak Allah-u Teâlâ'ya mülaki (kavuşacağı) olacağı zamandır."

Demek ki, mü'minin (imanın hakikatine erişmiş müslümanın) emin olduğu, neşeli ve en sevinçli günü, öldüğü günüdür.
 
Üst Alt