- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
SEBE' SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin otuz dördüncü sûresi
Sebe' sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Elli dört âyet-i kerîmedir On beşinci âyet-i kerîmede geçen Yemen'de yaşayan kabîlenin adı olan Sebe' kelimesinden dolayı, Sûret-üs-Sebe' denilmiştir Sûrede; Allahü teâlânın ilminin genişliği, Allahü teâlân ın Sebe halkına lütufları ve onların nankörlük göstermeleri yüzünden uğradıkları felâketler, güzel ve faydalı işlerden başka hiçbir şeyin insanı Allahü teâlâya yaklaştırmayacağı, âhirette izin verilenler hâriç kimsenin kimseye faydası dokunmayacağı bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Râzî, Kurtubî)
Allahü teâlâ Sebe' sûresinde meâlen buyuruyor ki:
(Ey sevgili Peygamberim!) Seni, dünyâdaki, bütün insanlara ebedî seâdeti müjdelemek ve bu seâdet yolunu göstermek için gönderiyorum (Âyet: 28)
Kim Sebe' sûresini okursa, hiçbir resûl ve nebî kalmaz ki, kıyâmet günü ona arkadaş olmasın ve müsâfeha etmesin (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
SEBEB:
Vâsıta Bir işte te'siri olmayan fakat o işin yapılmasını, vücûdunu, var olmasını îcâb ettiren şey
Allahü teâlâ, her şeyin yaratılması için belli şeyleri sebeb yapmıştır Belli maddeleri, belli şeylere sebeb yaptığı gibi, insanın maddî ve mânevî gücü, çeşitli enerjiler de, birçok şeylerin yaratılmasına sebebdirler Allahü teâlâ, bir kuluna bir şey ihsân etmek, iyilik vermek isterse, o kimseyi o şeyin sebebine kavuşturur ve o şey var olur O dilemezse hiçbir şey var olmaz Hikmetini, yaratmasını sebeblerle örtmüş, gizlemiştir Çok kimse, yalnız sebebleri görmekte, sebebler arkasındaki hikmeti, O'nun yaratmasını anlayamamaktadır Bu anlayışsızlığı da, onun felâketine sebeb olmaktadır (Abdülhakîm Arvâsî)
Allahü teâlâ, herkese lâyık olanı, umduğunu verirSebebleri görenin işlerini, arzûlarını sebeb ile yaratır Sebebleri değil de, bunların sâhibini görene sebebsiz verir Nitekim hadîs-i kudsîde; "Kullarım beni zannettikleri gibi bulur" buyurmaktadır Evliyâ (Allahü teâlânın sevdiği kulları) yalnız sebeblerin sâhibini, sebeblere kuvvet ve te'sir edeni görüp, sebebleri görmez (İmâm-ı Rabbânî)
Başkalarının günâh işlemelerine sebeb olmak, yalnız günah işlemekten daha çok günâhtır Başkalarının bu günâhı işlemelerinin günâhları da, kıyâmete kadar bunlara sebeb olana yazılır (M Hâdimî)
Vakt, namazın sebebidir Vakit girince namaz farz olur Vakt, namazın meydana gelmesinde doğrudan te'sirli olmayıp, sâdece namazın kılınması, onun var olmasını îcâbettirir (Serahsî)
Sebeb-i Nüzûl:
Kur'ân-ı kerîmin nüzûl (inme) sebebi (Bkz Esbâb-ı Nüzûl)
Sebeb-i Vürûd:
Hadîs-i şerîflerin buyurulma, söylenme sebebi
Âyet-i kerîmeleri tefsîr etmek için nüzûl sebeblerini bilmek lâzım olduğu gibi, hadîs-i şerîflerin de açıklanması, îzâhı için sebeb-i vürûdlarını bilmek lâzımdır (İmâm-ı Süyûtî)
Kur'ân-ı kerîmin otuz dördüncü sûresi
Sebe' sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) Elli dört âyet-i kerîmedir On beşinci âyet-i kerîmede geçen Yemen'de yaşayan kabîlenin adı olan Sebe' kelimesinden dolayı, Sûret-üs-Sebe' denilmiştir Sûrede; Allahü teâlânın ilminin genişliği, Allahü teâlân ın Sebe halkına lütufları ve onların nankörlük göstermeleri yüzünden uğradıkları felâketler, güzel ve faydalı işlerden başka hiçbir şeyin insanı Allahü teâlâya yaklaştırmayacağı, âhirette izin verilenler hâriç kimsenin kimseye faydası dokunmayacağı bildirilmektedir (İbn-i Abbâs, Râzî, Kurtubî)
Allahü teâlâ Sebe' sûresinde meâlen buyuruyor ki:
(Ey sevgili Peygamberim!) Seni, dünyâdaki, bütün insanlara ebedî seâdeti müjdelemek ve bu seâdet yolunu göstermek için gönderiyorum (Âyet: 28)
Kim Sebe' sûresini okursa, hiçbir resûl ve nebî kalmaz ki, kıyâmet günü ona arkadaş olmasın ve müsâfeha etmesin (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
SEBEB:
Vâsıta Bir işte te'siri olmayan fakat o işin yapılmasını, vücûdunu, var olmasını îcâb ettiren şey
Allahü teâlâ, her şeyin yaratılması için belli şeyleri sebeb yapmıştır Belli maddeleri, belli şeylere sebeb yaptığı gibi, insanın maddî ve mânevî gücü, çeşitli enerjiler de, birçok şeylerin yaratılmasına sebebdirler Allahü teâlâ, bir kuluna bir şey ihsân etmek, iyilik vermek isterse, o kimseyi o şeyin sebebine kavuşturur ve o şey var olur O dilemezse hiçbir şey var olmaz Hikmetini, yaratmasını sebeblerle örtmüş, gizlemiştir Çok kimse, yalnız sebebleri görmekte, sebebler arkasındaki hikmeti, O'nun yaratmasını anlayamamaktadır Bu anlayışsızlığı da, onun felâketine sebeb olmaktadır (Abdülhakîm Arvâsî)
Allahü teâlâ, herkese lâyık olanı, umduğunu verirSebebleri görenin işlerini, arzûlarını sebeb ile yaratır Sebebleri değil de, bunların sâhibini görene sebebsiz verir Nitekim hadîs-i kudsîde; "Kullarım beni zannettikleri gibi bulur" buyurmaktadır Evliyâ (Allahü teâlânın sevdiği kulları) yalnız sebeblerin sâhibini, sebeblere kuvvet ve te'sir edeni görüp, sebebleri görmez (İmâm-ı Rabbânî)
Başkalarının günâh işlemelerine sebeb olmak, yalnız günah işlemekten daha çok günâhtır Başkalarının bu günâhı işlemelerinin günâhları da, kıyâmete kadar bunlara sebeb olana yazılır (M Hâdimî)
Vakt, namazın sebebidir Vakit girince namaz farz olur Vakt, namazın meydana gelmesinde doğrudan te'sirli olmayıp, sâdece namazın kılınması, onun var olmasını îcâbettirir (Serahsî)
Sebeb-i Nüzûl:
Kur'ân-ı kerîmin nüzûl (inme) sebebi (Bkz Esbâb-ı Nüzûl)
Sebeb-i Vürûd:
Hadîs-i şerîflerin buyurulma, söylenme sebebi
Âyet-i kerîmeleri tefsîr etmek için nüzûl sebeblerini bilmek lâzım olduğu gibi, hadîs-i şerîflerin de açıklanması, îzâhı için sebeb-i vürûdlarını bilmek lâzımdır (İmâm-ı Süyûtî)