Sahabeyi Ağlatan Ayetler

Hasret

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
29 Mart 2011
Mesajlar
337
Tepkime puanı
16
Ebu Hureyre şöyle nakletmiştir: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İçinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çeker ve (sonra) dilediğini bağışlar, dilediğine ise azap eder. Allah her şeye kadirdir" [Bakara: 2/284] ayeti indiğinde, bu ayet sahabilere çok ağır gelmiş ve sormak için Hz. Peygamber'in yanına gidip:

"Ey Allah'ın Resulü! Bize şimdiye kadar namaz, oruç, cihat ve sadaka gibi güç yetirebildiğimiz ameller teklif edildi. Şimdi ise bu âyet-i kerime nazil olmuştur ki bizler buna güç yetiremeyiz!" dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Siz, sizden önceki iki kitap ehlinin dediği gibi "(Sözünü) dinledik ve (emrine) isyan ettik" [Bakara: 2/93] mi demek istiyorsunuz? Hayır! Bunun yerine 'İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz; nihayet dönüş sanadır' deyiniz!" buyurdular.
Ashab da Hz. Peygamber'in bu emirlerine uyarak bu sözleri söylemeye başladılar. Dilleri bu sözlere iyice alıştığında Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi inzal buyurdu: "Allah'ın Resulü kendisine Rabbi tarafından indirilene (Kur'an'a) iman etti; mü'minler de (iman ettiler). Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. 'Biz peygamberlerden hiç birinin arasında fark gözetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz; nihayet dönüş sanadır' dediler." [Bakara: 2/285]

Sahabiler bunu da tasdik ettiklerinde Allah Teâlâ baştaki ayeti neshederek şu ayeti indirdi: "Allah kişiye ancak gücünün yettiği kadarını yükler. Kazandığı iyilik lehine, yaptığı kötülük de aleyhinedir. "Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bizden önceki ümmetlere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma! Bizi bağışla! Bize merhamet et! Sen bizim Mevlâ'mızsın; kâfirlere karşı bize yardım et!" [Bakara: 2/286] [İbn Kesir, İmam Ahmed, Müslim]


'İşittik ve itaat ettik deyiniz!'

Mücâhid şöyle anlatıyor: İbn Abbas'ın huzuruna girdim ve "Ey İbn Abbas! İbn Ömer'in yanında bulunduğum bir sırada o bir âyet okudu ve ağladı" dedim. İbn Abbas'ın
"Hangi âyeti okumuştu?" diye sorması üzerine de: "İçinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi ondan ötürü hesaba çeker" [Bakara: 2/284] mealindeki ayeti" dedim.
Bunun üzerine İbn Abbas şunları söyledi: "Bu âyet-i kerime nâzil olduğunda sahabiler şiddetli bir hüzne kapıldılar ve "Ey Allah'ın Resulü! Biz helak olduk. Yaptıklarımızdan ve söylediklerimizden sorumlu tutulacağız. Ancak kalplerimiz elimizde değildir ki ondan da sorumlu tutulabilelim?" dediler.
Hz. Peygamber onlara: "İşittik ve itaat ettik!" deyiniz!" buyurdular. Onlar da: "İşittik ve itaat ettik!" dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti 285. âyetle neshetti. Böylece Müslümanlar kalplerinden geçen şeylerden sorumlu tutulmaktan kurtuldular ve sadece söylediklerinden ve yaptıklarından sorumlu tutuldular." [İbn Kesir, Müslim]


Örtü ayeti indiğinde mümin kadınlar ne yaptılar?


Safiyye binti Şeybe (ra) anlatıyor: Aişe validemizin yanında oturduğumuz bir gün söz Kureyş kabilesi kadınlarının faziletlerinden açıldı.
Bunun üzerine Aişe validemiz şunları söyledi: "Evet, Kureyşli kadınların bazı iyi vasıfları ve faziletleri vardır. Fakat yemin ederim ki ben Allah'ın kitabını tasdik etmek ve ona iman etmek bakımından Ensar kadınlarından daha üstününü görmedim. Nur Suresi'nin "(Ey Resulüm!) Mümin kadınlara söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar; ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Görünmesi zarurî olanlar (yüz ve el) hariç ziynetlerini (ziynetlerin takıldığı boğaz, baş, gerdan, kol, bacak ve kulaklar gibi yerlerini) göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar!" [Nur: 24/31] ayeti nazil olduğunda onların erkekleri mescitten evlerine dönüp bu âyetle indirilen hükümleri söylediler.

Bu ayetleri aktaran kişinin hanımı, kızı, kız kardeşi ve akrabalarından hiç bir kadın yoktur ki derhal süslü püslü yün elbiselerini çıkarıp başlarını örtmesinler. Bütün bunları Allah'ın indirdiğini tasdik edip ona iman etmek maksadıyla yapıyorlardı. Ertesi günü sabah namazında Ensar kadınları başlarında birer karga varmış gibi Hz. Peygamber'in arkasında, başları sımsıkı kapalı olduğu halde namaz kıldılar." [Ebu Davud, İbn Kesir]


Niçin ağlıyorsun ey Ebu Bekir?

Zilzal Suresi indiğinde Hz. Peygamber'in yanında oturmakta olan Ebu Bekir Sıddîk ağlamaya başladı. Ebu Bekir'in ağladığını gören Hz. Peygamber aleyhi vesellem: "Ey Ebu Bekir! Niçin ağlıyorsun?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir: "Beni bu sure ağlattı" diye cevap verince Efendimiz aleyhissalatu vesselam: "Eğer sizler affedilebilecek hata ve günahlar işlemeseydiniz, Allah Teâlâ sizlerin yerine kendilerini bağışlayabileceği hata ve günahlar işleyen bir ümmet yaratırdı" buyurdu. [İbn Kesir]


Kimsenin kimseyi hatırlamayacağı üç yer!


Hz. Aişe validemiz -Allah ondan razı olsun- şöyle anlatmıştır: Bir gün cehennemi düşünerek ağladım. Benim ağlıyor olduğumu gören Hz. Peygamber: "Ey Aişe! Niçin ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ey Allah'ın Resulü! Cehennemi düşündüm de onun için ağlıyorum. Acaba siz kıyamet gününde aile efradınızı hatırlayacak mısınız?" dedim.

Bu sorum üzerine Allah Resulü şöyle söyledi: "Kıyamet gününde insan şu üç yerde hiç kimseyi hatırlayamaz: Birincisi; kişi, mizanın (terazinin) başında tartısının hafif ya da ağır oluşunu öğreninceye kadar hiç kimseyi hatırlamaz. İkincisi kitaplar verilirken "Geliniz, kitabınızı okuyunuz!" denildiğinde sağından veya solundan ya da arkasından mı verileceğini öğrenmedikçe hiç kimseyi hatırlayamaz. Üçüncüsü ise cehennemin iki yakası arasında birçok çengelleri ve dikenleri bulunan köprü kurulduğunda ve Allah kullarından dilediğini burada alıkoyduğunda kişi kurtulup kurtulamadığını öğrenemedikçe ne aile efradından ve ne de başkalarından hiç kimseyi hatırlayamaz." [Hâkim]

 
Üst Alt