- Katılım
- 28 Şubat 2011
- Mesajlar
- 318
- Tepkime puanı
- 13
Hepinizin bildiği gibi, özellikle gecelerin kısaldığı yaz aylarında kalkmanın zorlaştığı sabah namazı, namazların en mühimidir. Efendimiz (sas) Hazretleri, vakitlerin en eşrefi olan şafak vaktinde kılınan namazın önemini çarpıcı bir ifadeyle şöyle dile getirmişlerdir:
- Fecir vaktinde kılınan iki rekat namaz, dünyadan da, dünyanın içindekinden de hayırlıdır!..
- Neden dünyadan da, içindekinden de hayırlı?
- Çünkü dünya da, içindeki mal, mülk de ebedi hayatta geçer akçe olmayacaktır... Ancak, kılınan iki rekat namaz, dünyanın vermediği faydayı verecek, sahibini cehennem azabından kurtarıp cennetin nimetlerine de kavuşturabilecektir...
Bu sebeple burada dünyanın servetine sahip olan nice ibadetsizler, orada yoksulluk içinde kıvranırken, ibadetinde ihmale düşmeyen yoksullar da sahip oldukları cennet nimetleriyle orada mutluluklarını sürdüreceklerdir. Dünyada kalan servetleri sahiplerini kurtarmayacak, ama iki rekat namazları sahiplerini kurtarabilecektir...
Öyle ise özellikle kısa yaz gecelerinde akşam erken yatmalı, sabah erken kalkmalı, imsakla güneş doğması arasındaki geniş vakitte dünyadan da kıymetli olan sabah namazını vaktinde kılmalıdır.
Bunu sağlamak için önceden kendini ikaz etmeli, sabah namazına mutlaka kalkacağım, diyerek uykudan önce kesin niyet etmelidir. Bu vicdani hazırlık onu namaza vaktinde kaldıracak, dünyadan da hayırlı olan şafak vakti ibadetini zamanında yaptıracak, sonunda vicdan azabı çektirmeyecektir.
Bununla beraber, insanlık halidir bu. Hiç arzu edilmediği halde kalkamaz da, namazı güneşten sonraya kaldığı da olursa durum ne olacak?..
Bu takdirde artık her şey mahvoldu, bitti, öyle ise artık battı balık yan gider diyerek işi boş vermişliğe dökmek fevkalade yanlıştır...
Bu defa da yapılacak ilk iş: güneşin doğmasıyla başlayan (kırk beş dakikalık) kerahet vakti çıktıktan sonra öğlenin kerahet vakti girinceye kadarki geniş zaman içinde sünnetiyle birlikte farzı hemen kaza etmektir.
Bu durumda ne olur? Hiç olmazsa namazı vaktinde kılmama günahına maruz kalan insan, tehiri sürdürme günahına son vermiş, hemen kaza ettiği namazının borcuyla kalmaktan kurtulmuş olur...
Bu gibi hiç de arzu edilmeyen ihmallerde mühim bir nokta da şudur:
-Namazını vaktinde kılamayan insan, bundan derin üzüntü duymalı, sırtında dağ gibi bir yük ağırlığı hissetmelidir. Bir an evvel namazı kaza ederek bu ağır yükten kurtulma gayreti içinde olmalıdır. Burada en endişe edilecek bir durum da şudur:
- Vaktinde yapamadığı ibadetinden dolayı üzüntü duymamak, vicdan azabı çekmemek, tabiri caizse kılı bile kıpırdamamak..
Bu duyarsızlık hayra alamet değildir. Çünkü üzüntü duyan insan, kendisini üzen şeyle tekrar yüz yüze gelmek istemez. İbadetlerini vaktinde yapma azmi içinde olur. Üzüntü duymazsa bu gayreti de duymaz. Günahını basite almaya başlar. Günahını basite alan adam için Efendimiz'in (sas) çarpıcı bir ikazı şöyledir:
- Mümin, günahını üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür, tedbir alır. Münafık ise burnu ucuna konmuş sinek gibi basite alır, kayıtsız kalır!.
Günahını büyük görme duygusu, tekrar etmeme tedbirine sevk ederken, küçük görme duygusu da tekrar etmekten çekinmeme laubaliliğine iter..
Halbuki, tekrar edilmeyen büyük günah küçülür, devam edilen küçük günah büyür, küçük yağmur damlalarının birleşmesinden sel felaketi haline gelip sahibini günah bataklığına sürükler..
Bu mühim noktalar hiç unutulmamalı, ibadetleri vaktinde yapma titizliği ömür boyu sürdürülmelidir..
- Fecir vaktinde kılınan iki rekat namaz, dünyadan da, dünyanın içindekinden de hayırlıdır!..
- Neden dünyadan da, içindekinden de hayırlı?
- Çünkü dünya da, içindeki mal, mülk de ebedi hayatta geçer akçe olmayacaktır... Ancak, kılınan iki rekat namaz, dünyanın vermediği faydayı verecek, sahibini cehennem azabından kurtarıp cennetin nimetlerine de kavuşturabilecektir...
Bu sebeple burada dünyanın servetine sahip olan nice ibadetsizler, orada yoksulluk içinde kıvranırken, ibadetinde ihmale düşmeyen yoksullar da sahip oldukları cennet nimetleriyle orada mutluluklarını sürdüreceklerdir. Dünyada kalan servetleri sahiplerini kurtarmayacak, ama iki rekat namazları sahiplerini kurtarabilecektir...
Öyle ise özellikle kısa yaz gecelerinde akşam erken yatmalı, sabah erken kalkmalı, imsakla güneş doğması arasındaki geniş vakitte dünyadan da kıymetli olan sabah namazını vaktinde kılmalıdır.
Bunu sağlamak için önceden kendini ikaz etmeli, sabah namazına mutlaka kalkacağım, diyerek uykudan önce kesin niyet etmelidir. Bu vicdani hazırlık onu namaza vaktinde kaldıracak, dünyadan da hayırlı olan şafak vakti ibadetini zamanında yaptıracak, sonunda vicdan azabı çektirmeyecektir.
Bununla beraber, insanlık halidir bu. Hiç arzu edilmediği halde kalkamaz da, namazı güneşten sonraya kaldığı da olursa durum ne olacak?..
Bu takdirde artık her şey mahvoldu, bitti, öyle ise artık battı balık yan gider diyerek işi boş vermişliğe dökmek fevkalade yanlıştır...
Bu defa da yapılacak ilk iş: güneşin doğmasıyla başlayan (kırk beş dakikalık) kerahet vakti çıktıktan sonra öğlenin kerahet vakti girinceye kadarki geniş zaman içinde sünnetiyle birlikte farzı hemen kaza etmektir.
Bu durumda ne olur? Hiç olmazsa namazı vaktinde kılmama günahına maruz kalan insan, tehiri sürdürme günahına son vermiş, hemen kaza ettiği namazının borcuyla kalmaktan kurtulmuş olur...
Bu gibi hiç de arzu edilmeyen ihmallerde mühim bir nokta da şudur:
-Namazını vaktinde kılamayan insan, bundan derin üzüntü duymalı, sırtında dağ gibi bir yük ağırlığı hissetmelidir. Bir an evvel namazı kaza ederek bu ağır yükten kurtulma gayreti içinde olmalıdır. Burada en endişe edilecek bir durum da şudur:
- Vaktinde yapamadığı ibadetinden dolayı üzüntü duymamak, vicdan azabı çekmemek, tabiri caizse kılı bile kıpırdamamak..
Bu duyarsızlık hayra alamet değildir. Çünkü üzüntü duyan insan, kendisini üzen şeyle tekrar yüz yüze gelmek istemez. İbadetlerini vaktinde yapma azmi içinde olur. Üzüntü duymazsa bu gayreti de duymaz. Günahını basite almaya başlar. Günahını basite alan adam için Efendimiz'in (sas) çarpıcı bir ikazı şöyledir:
- Mümin, günahını üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür, tedbir alır. Münafık ise burnu ucuna konmuş sinek gibi basite alır, kayıtsız kalır!.
Günahını büyük görme duygusu, tekrar etmeme tedbirine sevk ederken, küçük görme duygusu da tekrar etmekten çekinmeme laubaliliğine iter..
Halbuki, tekrar edilmeyen büyük günah küçülür, devam edilen küçük günah büyür, küçük yağmur damlalarının birleşmesinden sel felaketi haline gelip sahibini günah bataklığına sürükler..
Bu mühim noktalar hiç unutulmamalı, ibadetleri vaktinde yapma titizliği ömür boyu sürdürülmelidir..