Rabbimizin hitabına bakın

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
477611541_5b114cf58d_o.jpg


Rabbimizin hitabına bakın!

"Benim Kullarım" buyuruyor!



Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz zamanında her türlü kötülüğü işleyen, anarşi çıkaran bir gurup insan vardı. Bu anarşistler aralarında bir karara vardılar. Dediler ki:

"Bu yaptıklarımız doğru değil, biz nereye gidiyoruz? İnsanlara niçin kötülükte bulunuyoruz?.." Yaptıklarından dolayı pişmanlıklarını dile getirdiler. İçlerinden biri:

"Peki şimdi ne yapalım?" dedi. Bir diğeri de:

"İslâm'a girelim," dedi. İçlerinden bir başkası:

"Bu güne kadar bir tek doğru işimiz yok. Bu hâlimizle İslâm bizi kabul eder mi?" dedi. Aralarında anlaşarak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e bir mektup yazmaya karar verdiler. Mektuplarında şöyle diyorlardı:

"Biz yaptıklarımıza pişman olduk, İslâm'a girmek istiyoruz. Fakat Mekke'de duymuş olduğumuz şu ayet bizim Müslüman olmamızı engelliyor. "O kullar ki Allah ile beraber başka ilâha tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler, bunları yapan günahının cezasına kavuşur. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçak olarak ebedi kalır."(25/ 68–69) Biz Allah ile beraber başka ilâhlara taptık. Allah'ın haram kıldığı cana kıydık, zina da yaptık. Bu ayetler olmasaydı elbette sana uyardık,"

Bunun üzerine şu ayet–i celileler nazil oldu:

"Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner." (25/70–71)

Buraya dikkat edin! Mevlâ Tealâ onlara: "Defolun gidin, tövbeniz kabul olmadı yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz." demedi.

Bir hadis–i şerifte Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın." buyuruluyor.

Mevlâ Tealâ ne yaptı, pişman olup geleni kabul etti. Bütün insanlık bu noktaya bakmalı, burayı düşünmelidir.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu iki ayet–i celileyi onlara gönderdi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gönderdiği mesajı aralarında istişare ettiler. Dediler ki:

"Bizim için güzel, ama şartları çok ağır. Burada amel–i salih şartı var. Biz iman etsek de amel–i salih işleyip işlemeyeceğimizi bilemiyoruz."

Mevlâ Tealâ yine onları kovmadı. Bu defa Nisa suresinin 48. ayetini indirdi:

"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar…"(4/4

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu ayet–i kerimeyi onlara gönderdi. Bu defa da dediler ki:

"Bunda da şart var, mağfiret Allah'ın dilediklerine vaat edilmiş. Biz Allah'ın dilediklerinden olup olamayacağımızı bilmiyoruz" dediler.

Görüyor musunuz hadiseyi?

Biz olsak ne yaparız?

"Nedir, sizinle mi uğraşacağım. Yeter baş ağrıtmanız, ben söyleyeceğimi söyledim…" deriz. İnsan ağadır, paşadır ya…

Bakın Rabbimiz ne buyuruyor.

"Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."(39/53)

Mevla'mızı görüyor musunuz?

Böyle bir Mevla'mız var, insan O'na nasıl isyan, nankörlük eder.

Cenab–ı Hak "benim kullarım" buyurdu mu, tamamdır.







Yaşadığınız gibi ölecek...



Öldüğünüz gibi dirilecek...



Dirildiğiniz gibi haşrolunacaksınız...



Münafıkların haberine bakalım. Ne buyurmuştu Mevla'mız:

"Onlar: andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler."(63/

"Medine'ye dönersek elbette kuvvetli olanlar, zayıf olanları oradan çıkaracak" bu sözü münafıkların reisi olan Übeyy İbn–i Selûl söylemişti.

İbn–i Selûl bu ve benzeri sözleri Tebük seferi esnasında, ordu içinde bozgunculuk çıkarmak için söylemişti. Bu sözleri söylemesindeki amaç ordu içinde bozgunculuk çıkarmanın yanında, kendilerini "izzetli ve kuvvetli" müminleri de “zayıf ve hakir" göstermek istiyordu.

Übeyy İbn–i Selûl'un kim olduğunu biliyorsunuz… Bu adam Medine'deki münafıkların reisidir. Bu adamın Abdullah isminde mümin bir oğlu vardı. Abdullah babasının aksine Efendimizin dostudur. Görüyor musunuz? Baba düşman, oğlu dost. Aynı durumu Ebu Cehil'de de görmekteyiz. Baba düşman oğlu dost…



* * *

Munafikların reisi İbn–i Selûl'un sözleri ashab arasında duyulunca, en şiddetli tepki oğlundan geldi. Abdullah kılıcını kuşanarak babasının karşısına çıktı. İbn–i Selül şaşkındı. Abdullah babasına:

"İzzetin, Allah'ın, Resulü'nün ve Müminlerin olduğunu ikrar etmezsen, vallahi boynunu vuracağım" dedi.

Oğlunun kararlı hâli karşısında, başka çare olmadığını anlayan Übeyy İbn–i Selûl:

"Ben şahadet ederim ki izzet Allah'ın, Resulünün ve Müminlerindir." demek mecburiyetinde kaldı. Bunun üzerine Abdullah babasının yanından ayrıldı.

Haber Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaştığında şöyle buyurdular:

"Allah, seni Resulü ve müminler tarafından hayır ile mükâfatlandırsın."



* * *

Rabbimiz buyuruluyor ki:

"Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur…" (4/80)

İzzet ve şeref ancak Allah'a ve Resulullah'a itaat edenlerindir. Ebu Cehil ve bütün Ebu Cehiller cehennemde olacak. Ebu Cehil'in dünya hayatında aşağıladığı, Bilâl, Ammar, Suheyb gibileri cehennemde arayacak bulamayınca da:

"…Kendilerini dünyada iken kötülerden saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?" (38/62)

Ne zaman ki cennet ile cehennem arasındaki perde kalkacak. O zaman görecek ki Bilâl, Suheyb, Habbab ve diğerleri köşklerde oturuyor. Altlarından da billur gibi ırmaklar akıyor. Etraflarında hizmetçiler, saçılmış inciler gibi, taze kuş etleri, envaî çeşit nimetler...

Ne kadar beceriksiz insanlarız… Ebedi bir hayatı heba ederek, şu gelip geçici dünyanın peşinde koşuyoruz. Olacak iş mi?

Bakın Ebu Cehil, İbn–i Selûller gelip geçti bu dünyadan. Şimdi onların elinde pişmanlıktan başka bir şey yok. Ebedi bir hayat, ebedi bir azap ve pişmanlık…

Bu dünyada bir şey yok! Kısa dünya hayatının sonunda ölüm gelip kapıya dayanıyor. Kurtuluş yok… Ölüm, kabir ve diriliş…

Kimsenin kara kaşına kara gözüne bakmadan toprağın altına yatırıyorlar adamı. Ölüm ve toprak, defin işlemi bittikten sonra insanlar dağılıp gider, iki melek gelir ölüyü suale çeker. Dünya hayatında Rabbine kulluk etmediysen, orada sorulara cevap veremeyeceksin. Rabbin kimdir? Sorusuna "Rabbim Allah'tır" diyemeyeceksin.

Bir hadis–i şerifte şöyle buyuruluyor:

"Yaşadığınız gibi öleceksiniz, öldüğünüz gibi dirileceksiniz, dirildiğiniz gibi haşrolunacaksınız



________________________________

KaynaK:Ruhul Furkan Tefsiri
 
Üst Alt