Peygamberimizin İkinci Hutbesi

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81

Resûli Ekrem Efendimiz, fethin ikinci günü, öğle namazından sonra Kabe kapısı merdivenine çıkıp, arkası Kabe'ye dayalı bir hâlde Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra halka şöyle hitab etti:

"Ey insanlar!..

"Şüphesiz, Allah, göklerle yeri, güneş ile ayı yarattığı gün Mekke'yi haram ve dokunulmaz kılmıştır; Kıyamet Gününe kadar da haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır.

"Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimse için, Mekke Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek helâl olmaz! Mekke'de kan dökmek benden önce hiçbir kimseye helâl olmadığı gibi, benden sonra da hiçbir kimseye helâl olmayacaktır!

"Bu söylediklerimi burada dinleyenler, hazır bulunmayanlara duyursun!

"Şu bulunduğum andan itibaren kim öldürülürse, öldürülenin ailesi için şu iki şeyden birini tercih etmek hakkı vardır: Ya öldürenin kısas olarak öldürülmesini ya da öldürülenin diyetini, kan bedelini ister.

"Muhakkak ki, insanların Cenâbı Hakk'a karşı en hürmetsizi, en taşkını ve azgını, Allah'ın Hareminde adam öldüren, yahut kendi katilinden başkasını öldüren, veya Câhiliyye intikamını almak için adanı öldürendir.

"İslâm'da, insanın babasından veya baba tarafından akrabasından başkasına intisab etmesi diye bir şey yoktur. Doğan çocuk, döşeğin sahibine aittir.

"İddiasını ispatlamak için delil getirmek davacıya, yemin de inkâr edene düşer!

"İslâmiyette, ne Câhiliyyet andlaşması vardır, ne de fetihten sonra hicret!.. Fakat, cihad ve cihada niyet vardır.

"Müslüman, Müslüman in kardeşidir; bütün Müslümanlar kardeştirler. Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara (düşmanlara) karşı tek bir eldirler, el birliğiyle harekete ederler!

"Müslümanların kanları birbirine eşittir. Zimmetlerini, onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirme gayretini gösterirler.

"İyi bilmelisiniz ki, ne bir kâfir için bir mü'min, bir Müslüman öldürülür, ne de onlardan taahhüd sahibi olanlar, taahhüdlerinden dolayı harbî olan kâfirler için öldürülürler.

"İslâm'da, değiş tokuş yoluyla mehirsiz evlenme yoktur.

"Kadın, ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikahlanıp bir araya getirilebilir.

"Kocasının izni olmadıkça, kadının onun malından bir şey dağıtması, vermesi helâl ve caiz değildir.

"Kadın, yanında bir mahremi bulunmadıkça üç günlük yola gidemez.

"İyi biliniz ki, vâris için vasiyete lüzum yoktur. Ayrı din sahipleri birbirlerine vâris olamazlar.

"Parmakların her birisinde diyet, 10'ar 10'ar devedir. Kemiği görünen derin yaralardan her birisinde diyet, beşer beşer devedir.

"Sabah namazı kılındıktan sonra güneş doğuncaya kadar başka namaz kılınmaz. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar da bir başka namaz kılınmaz.

"Sizi, iki günün orucundan nehyederim: Biri Kurban Bayramı günü, diğeri de Ramazan Bayramı günü orucudur.

"Ben size ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim!"836

SİKAYE VE HİCABE VAZİFELERİNİN AYNI ELLERDE BIRAKILMASI

Resûli Ekrem, Fetih Hutbesinde Sikaye ve Hicabe hizmetleri dışında kalan, Câhiliyye devresine âit bütün iş, muamele ve dâvaların ortadan kaldırıldığını beyan buyurmuştu.

Hacılara su dağıtma vazifesi olan Sikaye, o sırada Peygamberimizin amcası Hz. Abbas'ın uhdesinde idi.

Kabe'ye hizmet vazifesi olan Hicabe ise, Osman b. Talha'da bulunuyordu.

Hz. Abbas, Peygamberimize müracaat ederek, bu iki vazifenin de kendilerine verilmesini istedi. Ancak, Resûli Ekrem, eskiden olduğu gibi sâdece Sikaye vazifesinin kendilerinden kalmasını uygun gördü.

Resûli Kibriya, Kabe'nin anahtarını elinde tutuyordu. Birçok Müslüman bu şerefli vazifeyi üzerine almak arzusunu taşıyordu. Fakat Efendimiz, Osman b. Talha'yı huzuruna çağırdı ve, "Şüphe yok ki Allah size emanetleri ehil (ve erbab)ına vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder." mealindeki âyeti kerîmeyi okuduktan sonra, "Ey Osman!.. İşte anahtarın, al! Bugün, iyilik ve ahde vefa günüdür!"837 dedi ve Kabe'nin anahtarını yine ona teslim etti.838

Osman b. Talha anahtarı alıp giderken, Resûli Ekrem, "Sana zamanında söylemiş olduğum şey, vuku bulmadı mı?" diye sordu.

Hz. Osman b. Talha, aralarında geçen hâdiseyi hatırlayarak Resûlullah'ı tasdik etti.

"Evet, şehâdet ederim ki sen, şüphesiz Allah'ın Resulüsün!"839

Peygamber Efendimizin, Osman b. Talha'ya hatırlatmak istediği hâdise şuydu:

Hicret'ten önceydi. Osman b. Talha henüz Müslüman olmamıştı. Peygamberimiz bir gün Kabe'ye girmek istemiş, fakat Osman b. Talha buna mâni olmuştu. Mâni olmakla da kalmamış, Efendimize kaba, katı ve nahoş davranmıştı. Resûli Ekrem ise, bundan dolayı asla hiddete kapılmamış ve istikbâl semâlarında İslâm'ın gür sedasının pek yakında hâkim olacağını görür gibi sükûnet ve mülayim bir eda ile, "Ey Osman!.. Ümit ederim ki, bir gün gelecek sen, beni, bu anahtarı elde etmiş ve istediğim yere koymakta, arzu ettiğim kimseye vermekte serbest olacağım bir mevkide bulursun!" demişti. Osman b. Talha, "O zaman Kureyş kuvvetten düşmüş, yok olmuş demektir!" cevabını verince de, Peygamberimiz, "Hayır, ey Osman!.. Asıl o gün Kureyş hakikî kuvvet ve şerefe kavuşacaktır!"840 buyurmuştu

838 Bazı tefsirlerde Hz. Osman b. Talha'nın Mekke'nin fethi günü Müslüman olduğundan bahsedilir. Fakat bu, tarihçiler tarafından muteber sayılmamıştır. Kuvvetli rivayet, daha önce anlattığımız gibi, Hz. Osman b. Talha'nın Hicret'in 7. yılı Muharrem ayında Medine'ye gelerek Peygamber Efendimizin huzurunda Müslüman olduğuna dair olan rivayettir.

MEKKELİLERİN PEYGAMBERİMİZE BEY'ATI

Resûli Kibriya Efendimiz, umumî af ilân ettikten sonra, Safa Tepesine çıkıp orada Kureyşlilerin bîatını kabul etti. Seneler önce aynı tepede peygamberliğini açıktan ilân edip muhalefetle karşılaşırken, şimdi aynı tepe üzerinde aynı kimselerden İslâmiyet üzere bîat alıyordu.

Erkeklerin Allah'a îman, Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehâdet ederek İslâmiyet ve cihad üzerine yaptıkları bîatı, kadınların bîatı takib etti.

Kadınların Bîatı

Kadınlar, "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, kız çocuklarını öldürmemek, zina etmemek ve iffetini korumak, herhangi bir iyilik hususunda Allah Resulüne isyan etmemek"841 üzere Peygamber Efendimize bîatta bulundular.

Kadınlar Taifesinin başında, Hz. Ali'nin hemşiresi Hz. Ümmühanî, Âs b. Ümeyye'nin kızı Ümmü Habib, Attab İbni Esid'in halaları Erva, Ebû As kızı Âtika, Haris b. Hişam'ın kızı ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime'nin karısı Ümmü Hakim, Hâlid b. Velid'in kız kardeşi Fatiha gibi Kureyş kadınlarının meşhurları bulunuyordu. Aralarında Resûli Ekrem'in haklarında "Nerede görülürse görülsünler öldürülsünler." diye buyurduklarından biri olan, Ebû Süfyan'ın karısı Hind de vardı. Tanınmamak için kıyafet değiştirerek kadınlar arasına katılmıştı. Geçmişte, Peygamberimize ve Müslümanlara karşı giriştiği hareketlerden pişmanlık duyar hâli vardı. Yaptığı her şeye rağmen, Kâinatın Efendisi, İslâmiyetle şereflendiğini duyduğu Hind'i affetti ve onun da bîatını kabul etti.

Ebû Kuhafe 'nin Müslüman Olması!

Saadete kavuşan insan, sevdiklerinin de kendisiyle aynı saadet lezzetini paylaşmasını gönülden arzu eder. Bu, insanoğlunun mahiyetinde var olan bir duygudur.

Hz. Ebû Bekir, îman edip bu saadeti yaşayanlardan biri idi. Ama babası Ebû Kuhafe henüz bu saadetten mahrumdu. Mes'ud oğul, babasının da bu nimeti, bu huzur ve saadet lezzetini kendisiyle paylaşmasını istiyordu. Bu maksatla elinden tutarak onu Efendimizin huzuruna getirdi.

"Beni Rabbim terbiye etti. O ne güzel bir terbiyedir!" buyurarak Cenâbı Hakk'ın müstesna terbiyesi altında ahlaken kemâle erdiğini ifade eden Nebîyyi Muhterem Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'in ihtiyar babasını alıp yanına getirmesinden müteessir oldu ve, "İhtiyara, getirme zahmeti vermeseydin de, onu evinde ziyaret etseydik, olmaz mıydı?" buyurarak nezaket ve tevâzuunu izhar etti.

İlâhî terbiyeyle yetişen kaynaktan ders alan Hz. Ebû Bekir ise, "Yâ Resûlallah!.. Senin onun yanına gitmenden, onun senin yanına gelmesi daha muvafıktır!" dedi.

Bu kısa konuşmadan sonra Resûli Ekrem Efendimiz, mübarek ellerini âmâ Ebû Kuhafe'nin göğsüne koyup sığadıktan sonra, "Müslüman ol, ey Ebû Kuhafe!.." dedi.

Bu söze muhatab olan Ebû Kuhafe, derhâl Müslüman olup oğlunun saadetine saadet kattı.842

KANI HEDER EDİLENLERİN MÜSLÜMAN OLMALARI

İslâm'ın amansız düşmanlarından, Ebû Süfyan'ın karısı Utbe kızı Hind'in affedilmesi, nerede görülürlerse görülsünler öldürülecekler listesine alınanlar için bir ümit kapısı açtı. Vakit geçirmeden onlar da bu ümit kapısından girerek İslâmiyetle şereflendiler, Hz. Resûlullah'ın geniş affına uğradılar. İkrime b. Ebî Cehil, Abdullah b. Ebî Sarh (irtidat etmişti), Safvan b. Ümeyye, Süheyl b. Amr, Hz. Hamza'nın katili Vahşî, Şâir Abdullah b. Zebarî, Haris b. Hişam, Enes b. Züneym, bunlar arasında yer alıyorlardı.

Dünya tarihinde acaba, en amansız düşmanlarına karşı böylesine lûtufkâr ve merhametli davranıp onları affeden, onlara kalbinde yer verip safına alan bir başka şahsiyete rastlanabilir mi?

Bedevinin Titremesi

Mekke artık fethedilmişti.

Yüzlerde, gönüllerde sevinç vardı. Şehirde müstesna bir bayram havasının neşesi hâkimdi.

Bu sırada bir bedevinin Peygamberimizin yanına yaklaştığı görüldü. Bir peygamberin karşısında bulunmanın heyecan ve haşyeti altında bedevi tir tir titriyordu.

Durumu fark eden Resûli Kibriya, "Ne oluyor sana?.. Kendine gelsene! Ben bir hükümdar değilim; ben, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek geçinmiş olan Kureyşli bir kadının oğluyum."843 buyurdu.

Bu sözleriyle Peygamber Efendimiz, eşsiz bir tevazu örneği veriyordu. O, hükümdar bir peygamber olmak ile kul bir peygamber olmak arasında muhayyer bırakıldığında da "kul bir peygamber" olmayı tercih etmişti.844

Gönül deryasında her zaman hâkim olan, tevazu idi.

Resûli Kibriya'nın bu mübarek sözlerine muhatab olan bedevî, rahatladı ve titremesi geçti.

BİR ADALET ÖRNEĞİ

Mekke fethedilmişti; Resûli Ekrem ise, henüz bu mübarek beldeden ayrılmamıştı.

Her nasılsa, Mahzum Oğulları Kabilesinden Fâtıma binti Esved adındaki kadın, bir hırsızlık yapmıştı. Kadın, itibarlı, soylu biriydi ve Kureyş yanında da hatırı sayılıyordu.

Haliyle, Peygamberimiz durumdan haberdar oldu. Hırsızlıkta bulunanın elinin kesileceğini herkes biliyordu. Ama düşünüyorlar ve birbirlerine soruyorlardı: "Yüksek mevkiye sahip bu kadının eli nasıl kesilebilir?"

Aile halkı, Fâtıma'nın elini kesmeden kurtarmak için bir ümit ışığı arıyorlardı; birinin, Hz. Resûlullah katında şefaatçi olmasını istiyorlardı. Ne var ki, kimse buna cesaret edemiyordu.

Sonunda, Üsame b. 2'eyd Hazretleri bu vazifeyi üzerine aldı. Üsame, Peygamberimiz tarafından fazlasıyla sevilen bir sahabî idi. Bu sevgiye güvenmiş olacak ki, bu görevi üzerine almaya yanaşmıştı.

Hz. Üsame, kadının affedilmesini dileyince, Resûli Ekrem Efendimizin rengi birden değişti.

"Sen, kötülüğün önüne geçmek için Allah'ın koymuş olduğu cezalardan bir cezanın affedilmesi hakkında mı benimle konuşuyorsun?" diye buyurdu.

Hz. Üsame, üzgün bir eda içinde, "Yâ Resûlallah!.. Bu uygun olmayan hareketimden dolayı Allah'tan affım için dua et!" dedi.

Hz. Üsame'ye dersini veren Resûli Ekrem, akşam olunca da, ayağa kalktı ve Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra halka dersini şöyle verdi:

"Sizden evvelkileri şu davranışları mahvetmiştir:

"Onlar, asil, soylu birisi hırsızlık ettiği zaman onu serbest bırakırlardı; zaîf, güçsüz birisi hırsızlık edince de ona hemen ceza verirlerdi.

"Muhammed'in varlığı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Fâtima binti Muhammed, hırsızlık edecek olsaydı, muhakkak onun da elini keserdim!"

Bundan sonra, kadının elinin kesilmesini emretti. Kadının eli kesildi.

Kadın da güzelce tevbe etti ve evlendi. Ondan sonra sık sık Hz. Aişe'nin yanına gelir giderdi.845

Bu davranışıyla Peygamber Efendimiz, milletlerin bekası için vazgeçilmez bir şart olan adaletin eşsiz bir örneğini sergiliyordu.

MEKKE ÇEVRESİNİN PUTLARDAN TEMİZLENİŞİ

Peygamber Efendimiz, Kabe ve Mekke'nin içini putlardan temizlediği gibi, şehrin etrafındaki putları da yok etmek istiyordu.

Bu maksatla Hz. Hâlid b. Velid'in 30 kişilik bir birlikte Nahle mevkiinde bulunan Uzza putunu yıkıp parçalamaya gönderdi. Kureyş yanında en büyük put sayılan Uzza'yı Hz. Hâlid emir gereği gidip yıktı.846

Efendimiz, Müşellel adındaki dağın tepesinde bulunan Menat putunu yıkmak için de Sa'd b. Zeyd elEşhel'i gönderdi. Menat, Evs ve Hazreç Kabilelerinin putu idi. Emri alan Sa'd b. Zeyd, beraberindeki Müslümanlarla giderek Menafi yıkıp geri döndü.

Yine, müşriklerin taptıkları meşhur putlardan biri de Süva idi. Bu put, Mekke'ye üç mil uzaklıkta bir yerde bulunuyordu.

Kinane Oğulları, Hüzeyliler ve Müzeynelerin bu putunu yıkmak için Resûli Ekrem, Amr b. As Hazretlerini gönderdi. Amr, verilen vazifeyi yerine getirerek Mekke'ye geri döndü.847

Mekke'nin fethiyle böylece, hem Mekke'nin içi dışı putlardan temizlendi, hem de Kureyş'in gönlü şirkten kurtarılıp tevhid nuruyla tertemiz hâle geldi.



 
Üst Alt