- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Fırına girdiğimde, ortalıkta tek bir ekmek bile görünmüyordu. Kasanın başında oturan adam:
— Hocam birkaç dakika dinlen, dedi. Şimdi çıkartıyoruz.
Bir tabureye oturup beklemeye koyuldum. Mis gibi ekmek kokusu her yana yayılmıştı. Dışarıdaki soğuktan kurtulunca, üstüme bir rehavet çöküverdi. İçim geçmek üzereyken içeriye yaşlı bir adam girdi. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parlıyor, yürürken hafifçe topallıyordu.
Selâm verdikten sonra, fırıncıya bir torba uzatarak:
— Her zamanki ekmeklerden alayım, dedi. İkizler acıkmıştır.
Fırıncıya göre her şey normaldi. Tezgâhın altına doğru yavaşça eğilerek şekli bozuk ekmeklerden üç tane koydu. Bunlardan birinin altı çok fazla kızarmıştı. Diğer ikisi de zaten yamuk yumuktu.
Yanına yaklaşarak:
— Neden ona taze ekmek vermedin? dedim. Biraz sonra çıkacak demiştin ya!
Yine umursamadan:
— Bayat ekmekleri kendi istiyor, dedi. Onlar bizde yarı fiyatına satılır. Altı yanmış ekmekler de buna dâhildir.
Meraka kapılmıştım.
“Kim bu garip ihtiyar?” diye sorduğumda:
— Bir Kore gazisi, dedi. Son depremde oğluyla gelini ölünce, ikiz torunlarını yanına almıştı. Şimdi onlara bakıyor, hem de az bir maaşla.
Fırıncıdan duyduklarıma üzülmüştüm.
Kendime göre bir çözüm yolu arayıp:
— Aradaki farkı vereyim, dedim. En azından bugün taze ekmek yesinler.
Fırıncıya göre bu da normal bir şeydi. Biraz sonra çıkardığı sıcacık ekmekleri adamın torbasına doldururken:
— Çok şanslısın gazi amca, diye tebessüm etti. Çocuklar için sana, bugün pasta gibi ekmekler vereceğim.
Yaşlı adam torbayı kucaklarken:
--Allah senden razı olsun evlâdım, dedi. Bugün onların doğum günü olduğunu nerden anladın?
— Hocam birkaç dakika dinlen, dedi. Şimdi çıkartıyoruz.
Bir tabureye oturup beklemeye koyuldum. Mis gibi ekmek kokusu her yana yayılmıştı. Dışarıdaki soğuktan kurtulunca, üstüme bir rehavet çöküverdi. İçim geçmek üzereyken içeriye yaşlı bir adam girdi. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parlıyor, yürürken hafifçe topallıyordu.
Selâm verdikten sonra, fırıncıya bir torba uzatarak:
— Her zamanki ekmeklerden alayım, dedi. İkizler acıkmıştır.
Fırıncıya göre her şey normaldi. Tezgâhın altına doğru yavaşça eğilerek şekli bozuk ekmeklerden üç tane koydu. Bunlardan birinin altı çok fazla kızarmıştı. Diğer ikisi de zaten yamuk yumuktu.
Yanına yaklaşarak:
— Neden ona taze ekmek vermedin? dedim. Biraz sonra çıkacak demiştin ya!
Yine umursamadan:
— Bayat ekmekleri kendi istiyor, dedi. Onlar bizde yarı fiyatına satılır. Altı yanmış ekmekler de buna dâhildir.
Meraka kapılmıştım.
“Kim bu garip ihtiyar?” diye sorduğumda:
— Bir Kore gazisi, dedi. Son depremde oğluyla gelini ölünce, ikiz torunlarını yanına almıştı. Şimdi onlara bakıyor, hem de az bir maaşla.
Fırıncıdan duyduklarıma üzülmüştüm.
Kendime göre bir çözüm yolu arayıp:
— Aradaki farkı vereyim, dedim. En azından bugün taze ekmek yesinler.
Fırıncıya göre bu da normal bir şeydi. Biraz sonra çıkardığı sıcacık ekmekleri adamın torbasına doldururken:
— Çok şanslısın gazi amca, diye tebessüm etti. Çocuklar için sana, bugün pasta gibi ekmekler vereceğim.
Yaşlı adam torbayı kucaklarken:
--Allah senden razı olsun evlâdım, dedi. Bugün onların doğum günü olduğunu nerden anladın?