- Katılım
- 28 Mart 2011
- Mesajlar
- 2,123
- Tepkime puanı
- 26
Kadın olarak doğmayı ben seçmedim ama böyle bir seçme hakkı bugün bana verilmiş olsaydı yine kadın olmayı ve kendim olarak doğmayı seçerdim. Kız çocuğuna önem verilen bir ailede büyüdüm. Kadın olmanın alt sınıfa mensup olmak olarak algılanmadığı bir bölgede gençliğimi geçirdim. Kendi kızımın da aynı özel duyguları yaşayarak büyüdüğü bir aile ortamı kurmaya çalıştım elimden geldiğince.
Bugün gördüğüm o ki kadınla erkek arasında kim daha üstün, kim kimi eziyor, kim eziliyor, kim haklı, kim haksız savaşı iyice kızışmış durumda.
Feminizm akımları, karşıt akımlar. Erkek egemen söylem ve aynı şiddette kadın egemen söylem ve tarafların birbirlerine olan düşmanlıklarının daha da artması… Kazananın olmayacağı bir savaşın köpürtülmesi durmaksızın…Her tez güçlü bir antitezi doğurmuştur her zaman. Sonrasında sentez. Henüz bir senteze varamayışımızın nedeni ise tarafların tarafgirliklerinden dolayı diğer tarafı dinleyememeleri.
Bu savaşlar televizyon ekranlarında, internet sayfalarında, gazete köşelerinde devam ederken, bu yazılan ve söylenenlere taraf olan zihinler aynı evleri paylaşıyor. Ve işte olan da o zaman oluyor.
Kendi haklılığını daha bir pekiştirmiş ve “kadınların feminist söylemce bozulduğunu” bir kadın yazar tarafından (üstelik Müslüman bir kadın yazar tarafından) dillendirildiğini gören erkek, evde uyguladığı şiddetine bir haklılık zemini de sağlamış oluyor böylece…
Ya da erkek egemen söyleme karşı, feminizme hak vermiş bir başka kadın yazarın tarafına geçmiş bir kadın, kendini ezilmiş addederek “Kendimi ezdirmeyeceğim!” diye gardını alıyor. Erkeğe üstün gelmeye çalışırken, bir çok özelliğini ve özgünlüğünü kaybediyor.
Aslında insan Jung’ a göre çift cinsiyetlidir. Ancak başat olan cinsiyet hormonu ön plana geçer ve diğerini bastırır. Fizyolojik düzeyde erkek ve dişi hormonları birlikte salgılanır. Psikolojik düzeyde ise erkek ve kadın duyguları her iki cinste de görülür .
“Anima” ve “Animus”la açıklanan kadındaki erkek yönü ve erkekteki kadın yönü, tarafların birbirini daha iyi anlaması için verilmişken taraflar bu yönlerini unutarak yüzde elli birlik kısma izafen üstünlük ya da aşağılık duygularıyla ezmeye-ezilmemeye kilitlenerek bir “kör dövüşü” başlatıyorlar.
Kadın da erkek de farklıdır ve özeldir aslında. Ama bizi birleştiren şeyler ayıranlardan her zaman daha fazladır.Üstelik oyun bittiğinde herkes aynı toprak zeminde buluşacaktır. Toprağın çürütmek için cinsiyet ayırımı yaptığını sanmıyorum.
Ama gördüğüm bazı örnekler var. Mesela bu toplumda hala aldığı maaşı bilmeyen kadınlar var. Kocaları kartla çektiği için… Yirmi milyonla bir hafta geçinmek durumunda bırakılan kadınlar…
Aldatılan kadınlar… Dövülen, horlanan kadınlar ... Tacize uğrayan, en yakınları tarafından hayal kırıklığına uğratılan kadınlar var…Korunmasız bırakılan kadınlar…
Erkeğin kas gücüne karşı elinden bir şey gelmeyen kadınlar… Birilerinin çıkıp da “Bu dünyada bunları yaşayan kadınlar var. Bunların haklarını elinden alan erkeklere karşı, bu kadınlara yardım edelim!” demesi neden kötü olsun ki? İşleyişteki eksiklikler ayrıca konuşulabilir. Ama toptan yok etmeye çalışmanın mantığı nedir?
Bu kadınların varlığı, biz onları yok saydığımızda yok olmuyor ki! Onların kutu kutu antidepresanlarla hayata tutunmaya çalışmalarını değiştirmiyor ki. Siz sahip çıkmazsanız birilerinin sahip çıkma biçimini eleştirmekle bunların varlığını yok etmiş olmuyorsunuz.
Sahip çıkanlar külliyen erkekleri kötülüyorlar diye, “Yapmaya çalıştıklarının değeri yok, bizim anamız şöyle değerli, bacımız böyle değerli” demenin ne anlamı var?Sahip çıkmadıktan, korumaya çalışmadıktan sonra…
Diğer yandan bu toplumda horlanan erkekler de var tabii. Değersizleştirilen, psikolojik olarak sözel şiddete maruz bırakılan erkekler... Kendi ailelerine gidemeyen erkekler, eşleri tarafından aldatılan erkekler… Az da olsa, fiziksel şiddete maruz kalan erkekler…Boşanma sonrası çocuğundan mahrum bırakılan erkekler…
Şimdi biri çıkıp da onların varlığını bir sevinç meselesi olarak mı algılayacak? Kadınlar çekiyor erkeklerde çeksin mi diyecek? Onların acılarını yok mu sayacak? Birileri onlara sahip çıksa külliyen kadınlara karşı mı gelmiş olacak?
Dengeden uzak her duruşun alıcısı da satıcısı da her zaman çok olur. Bir taraf olur, karşı tarafın da tüm kötülüklerini ballandıra ballandıra anlatırsanız, arkanızdan gelen de destekleyen de çok olur.
Ama eğer iki tarafa da eksiklerini göstermeye talip olursanız, sesinize ses gelir mi, gelmez mi, bilmem.
Dar kapı, dengenin kapısıdır ve dar kapıdan girenler her zaman azdır.Biz dar kapının ve altın ortanın talibiyiz.
Kadın da erkek de önce insandır ve ölümlüdür. “Sen mi üstünsün, ben mi üstünüm” tartışması, insanın yaratılışından beri, şeytanla olan ilk diyalogdan beri vardır. Şeytanı şeytan yapan “üstünlük” iddiası, bugün hangi cins olursa olsun, onu da şeytana dönüştürmektedir.Zulmetmenin cinsiyeti yoktur.
Diğer tarafa zulmetmenin aracı olan tüm üstünlük iddialarına karşı, cinsiyetimiz ne olursa olsun, taraf olmamayı asli vazifemiz olarak bilmek durumundayız.
Sonrası insan olmanın, rollerin ve değerlerin ışığında zaten şekillenir. Fakat neye taraf olursanız bilin ki kaybeden olacaksınız, insan olana taraf olmadıkça. Ki insan olmanın da bir karşı tarafı yok zaten…
Bugün gördüğüm o ki kadınla erkek arasında kim daha üstün, kim kimi eziyor, kim eziliyor, kim haklı, kim haksız savaşı iyice kızışmış durumda.
Feminizm akımları, karşıt akımlar. Erkek egemen söylem ve aynı şiddette kadın egemen söylem ve tarafların birbirlerine olan düşmanlıklarının daha da artması… Kazananın olmayacağı bir savaşın köpürtülmesi durmaksızın…Her tez güçlü bir antitezi doğurmuştur her zaman. Sonrasında sentez. Henüz bir senteze varamayışımızın nedeni ise tarafların tarafgirliklerinden dolayı diğer tarafı dinleyememeleri.
Bu savaşlar televizyon ekranlarında, internet sayfalarında, gazete köşelerinde devam ederken, bu yazılan ve söylenenlere taraf olan zihinler aynı evleri paylaşıyor. Ve işte olan da o zaman oluyor.
Kendi haklılığını daha bir pekiştirmiş ve “kadınların feminist söylemce bozulduğunu” bir kadın yazar tarafından (üstelik Müslüman bir kadın yazar tarafından) dillendirildiğini gören erkek, evde uyguladığı şiddetine bir haklılık zemini de sağlamış oluyor böylece…
Ya da erkek egemen söyleme karşı, feminizme hak vermiş bir başka kadın yazarın tarafına geçmiş bir kadın, kendini ezilmiş addederek “Kendimi ezdirmeyeceğim!” diye gardını alıyor. Erkeğe üstün gelmeye çalışırken, bir çok özelliğini ve özgünlüğünü kaybediyor.
Aslında insan Jung’ a göre çift cinsiyetlidir. Ancak başat olan cinsiyet hormonu ön plana geçer ve diğerini bastırır. Fizyolojik düzeyde erkek ve dişi hormonları birlikte salgılanır. Psikolojik düzeyde ise erkek ve kadın duyguları her iki cinste de görülür .
“Anima” ve “Animus”la açıklanan kadındaki erkek yönü ve erkekteki kadın yönü, tarafların birbirini daha iyi anlaması için verilmişken taraflar bu yönlerini unutarak yüzde elli birlik kısma izafen üstünlük ya da aşağılık duygularıyla ezmeye-ezilmemeye kilitlenerek bir “kör dövüşü” başlatıyorlar.
Kadın da erkek de farklıdır ve özeldir aslında. Ama bizi birleştiren şeyler ayıranlardan her zaman daha fazladır.Üstelik oyun bittiğinde herkes aynı toprak zeminde buluşacaktır. Toprağın çürütmek için cinsiyet ayırımı yaptığını sanmıyorum.
Ama gördüğüm bazı örnekler var. Mesela bu toplumda hala aldığı maaşı bilmeyen kadınlar var. Kocaları kartla çektiği için… Yirmi milyonla bir hafta geçinmek durumunda bırakılan kadınlar…
Aldatılan kadınlar… Dövülen, horlanan kadınlar ... Tacize uğrayan, en yakınları tarafından hayal kırıklığına uğratılan kadınlar var…Korunmasız bırakılan kadınlar…
Erkeğin kas gücüne karşı elinden bir şey gelmeyen kadınlar… Birilerinin çıkıp da “Bu dünyada bunları yaşayan kadınlar var. Bunların haklarını elinden alan erkeklere karşı, bu kadınlara yardım edelim!” demesi neden kötü olsun ki? İşleyişteki eksiklikler ayrıca konuşulabilir. Ama toptan yok etmeye çalışmanın mantığı nedir?
Bu kadınların varlığı, biz onları yok saydığımızda yok olmuyor ki! Onların kutu kutu antidepresanlarla hayata tutunmaya çalışmalarını değiştirmiyor ki. Siz sahip çıkmazsanız birilerinin sahip çıkma biçimini eleştirmekle bunların varlığını yok etmiş olmuyorsunuz.
Sahip çıkanlar külliyen erkekleri kötülüyorlar diye, “Yapmaya çalıştıklarının değeri yok, bizim anamız şöyle değerli, bacımız böyle değerli” demenin ne anlamı var?Sahip çıkmadıktan, korumaya çalışmadıktan sonra…
Diğer yandan bu toplumda horlanan erkekler de var tabii. Değersizleştirilen, psikolojik olarak sözel şiddete maruz bırakılan erkekler... Kendi ailelerine gidemeyen erkekler, eşleri tarafından aldatılan erkekler… Az da olsa, fiziksel şiddete maruz kalan erkekler…Boşanma sonrası çocuğundan mahrum bırakılan erkekler…
Şimdi biri çıkıp da onların varlığını bir sevinç meselesi olarak mı algılayacak? Kadınlar çekiyor erkeklerde çeksin mi diyecek? Onların acılarını yok mu sayacak? Birileri onlara sahip çıksa külliyen kadınlara karşı mı gelmiş olacak?
Dengeden uzak her duruşun alıcısı da satıcısı da her zaman çok olur. Bir taraf olur, karşı tarafın da tüm kötülüklerini ballandıra ballandıra anlatırsanız, arkanızdan gelen de destekleyen de çok olur.
Ama eğer iki tarafa da eksiklerini göstermeye talip olursanız, sesinize ses gelir mi, gelmez mi, bilmem.
Dar kapı, dengenin kapısıdır ve dar kapıdan girenler her zaman azdır.Biz dar kapının ve altın ortanın talibiyiz.
Kadın da erkek de önce insandır ve ölümlüdür. “Sen mi üstünsün, ben mi üstünüm” tartışması, insanın yaratılışından beri, şeytanla olan ilk diyalogdan beri vardır. Şeytanı şeytan yapan “üstünlük” iddiası, bugün hangi cins olursa olsun, onu da şeytana dönüştürmektedir.Zulmetmenin cinsiyeti yoktur.
Diğer tarafa zulmetmenin aracı olan tüm üstünlük iddialarına karşı, cinsiyetimiz ne olursa olsun, taraf olmamayı asli vazifemiz olarak bilmek durumundayız.
Sonrası insan olmanın, rollerin ve değerlerin ışığında zaten şekillenir. Fakat neye taraf olursanız bilin ki kaybeden olacaksınız, insan olana taraf olmadıkça. Ki insan olmanın da bir karşı tarafı yok zaten…