- Katılım
- 28 Mart 2011
- Mesajlar
- 2,123
- Tepkime puanı
- 26
selamünaleyküm
Sordular: Uyanık olmak için ne yapmalı? Cevap verdi: Ömrünü bitmiş say ve son nefesinin gelip iki dudağının arasından çıkmak üzere durduğunu düşün.
Ömür dediğin zaten iki nefeslik bir şey değil mi? Aldığın nefes Hayy olanın ikramıdır. Nefes göğsüne sokuldukça hayattan nasibini alırsın. Hayy'ın hayat vaadine kanarsın. Verdiğin nefes ise Kayyûm'a çağrındır. Hayatın için devam istersin verdiğin nefesle. Yeni bir nefese muhtaç olduğunu söylersin. Hayy'dan gelir nefesin ve Hû'ya gider. Sanki aldığın nefesle "yalnız Sana yalnız Sana kulluk ederim" demen istenir. Verdiğinin ise "yalnız Sen'den yalnız Sen'den yardım dilerim" yakarışının ruhu olması beklenir. Ömrünün bittiği anı uzakta sanma şimdi şu an geride bıraktığın ve senin adını verdikleri ölülerin başında duruyor gövden. Geride bıraktığın günlerde bitirdiğin mevsimlerde veda ettiğin yıllarda terk ettiğin anlarda yaşayıp artık hatırası kalmış "sen"ler var; hepsi öldüler. Yalnız sen varsın diye hatırlanıyor onlar. Sen onları hatırlatan bir mezar taşı gibi dikiliyorsun gövdenle. Aslında dudaklarının arasına kazınıyor doğum ve ölüm tarihlerin. Hüve'l Bâkî/Senai Demirci/Doğumu: aldığı ilk nefes-Ölümü: verdiği son nefes. İki dudağının arasında saklı ömrün. Şimdi aldın ve şimdi verdin. Şimdi verdiğin son nefestir. Uyan. Yan. An.
Sordular: Doğru sözlü kimdir? Dedi ki: Sözü kalpten söyleyen dili kalbiyle aynı olandır.
Kalbin dudaklarına yetişemiyor. Dudağının söylediğine elin katılmıyor. Yoksa sen söylediklerini yap(a)mayanlardan mısın? Yahut yap(a)mayacaklarını söyleyenlerden misin? Dudağını kalbine bandırarak söyleseydin bunca uzun söylemene gerek kalmazdı. Belki söylemene bile gerek kalmazdı. Söylediğini dinleyenler söyleyemediklerini de eşsiz bir çağıltı gibi kalplerine misafir ederlerdi. Dilini kalbine değdir ki söylediğin doğru olsun doğrultsun. Dilini kalbine değdirme kaygısı olmayanlar seni kalpsiz sanıyorlar yahut kalbini yok sayıyorlar. Aklını gözüne indirdikleri gibi kalbini de kulaklarına indirgiyorlar. Sen kalbin değdiği dudaklara kulak ol.
Sordular: Nasihat nasıl olur? Cevap verdi: Halktan daha üstün olduğunu ima etmek maksadıyla başını dik tutmadığın ve dünyaya karşı tamahkâr olmadığın halde yaptığın nasihattir.
Kendini başkalarından daha iyi bilerek öğüt veriyorsan öğütlerin aslını yitirmişsin demektir. Hatırla ki Mûsa [as] kavminden kavmin en iyisini yanına getirmelerini istemişti. Derken mahcup bir adamı getirmişlerdi de Mûsa [as] ondan da bu kavmin en kötüsünü bulup yanına getirmesini istemişti. Sonunda adam eli boş dönmüştü. Yine mahcuptu; "benden kötüsünü boş yere aradım!" demişti. Günahlarını en çok bildiği hatalarına en çok aşina olduğu adamı alıp gelmişti yanında. Kendisini getirmişti. "Bu kavmin en kötüsü benim!" demişti de işte o zaman Mûsa [as] "Sen sahiden bu kavmin en iyisiymişsin" demişti. Sen de kavmine "kavmin en iyisiyim" diye konuşuyorsan git kendine iyi bir öğütçü bul. Öğütlerin başını unutup kendini öğütçü bellemen ne kadar acı... Önce nefsini ıslah et. Islah etmen için de önce nefsini kötü bil. "Herkesin nefsinden kötüsü benimkidir" de... Öğütlerini içine yönelt.
Her şehrin bir kalbi olmalı. Yoksa o coğrafyada insanları bir arada ne tutabilir ki? Göçüp gitmek varken dağılıp çözülmek dururken neden bir arada durur insanlar? Neden özlem duyarlar memleketlerine? Nasıl olur da meselâ otobüsün buğulu camından "Kars: 20 km" levhasını okuyunca insanın içine tatlı bir ılıklık akar? Bir ay kadar önce Kars'a gittiğimde kalbimin bir kalbe değdiğini fark ettim. Kar tanelerinin ak bir sayfa gibi önüme açtığı Kars'ın karbeyaz kalbini tanıdım. Ebu'l Hasan Harakânî bin yıldan uzun bir süredir nabzımı dolduruyormuş da farkında değilmişim. Onu tanıyınca hayatlarıyla hakikati ihya edenlerin ölümlerinden sonra da nice diriden çok daha fazla diriltici olduğunu bir kez daha anladım. Yukarıda italik yazdıklarım Harakânî'nin diriltici sözleridir. Kars'a ve Ebu'l Hasan Harakânî'ye borcumun ilk taksididir bu yazdıklarım.
Kars'a gittiğinizde karların kalbinizi karmasına izin verin. Sarıkamış'ın hüznünü de göğsünüze soğuk bir hırka gibi giyin. Evliya Camii'ne doğru yürüyün Yavuz Selim hocanın elinden tutup Ebu'l Hasan Harakânî'nin kabrine ve kalbine varın. Emin olun kalbinizin yeniden yazıldığını fark edeceksiniz."
Sordular: Uyanık olmak için ne yapmalı? Cevap verdi: Ömrünü bitmiş say ve son nefesinin gelip iki dudağının arasından çıkmak üzere durduğunu düşün.
Ömür dediğin zaten iki nefeslik bir şey değil mi? Aldığın nefes Hayy olanın ikramıdır. Nefes göğsüne sokuldukça hayattan nasibini alırsın. Hayy'ın hayat vaadine kanarsın. Verdiğin nefes ise Kayyûm'a çağrındır. Hayatın için devam istersin verdiğin nefesle. Yeni bir nefese muhtaç olduğunu söylersin. Hayy'dan gelir nefesin ve Hû'ya gider. Sanki aldığın nefesle "yalnız Sana yalnız Sana kulluk ederim" demen istenir. Verdiğinin ise "yalnız Sen'den yalnız Sen'den yardım dilerim" yakarışının ruhu olması beklenir. Ömrünün bittiği anı uzakta sanma şimdi şu an geride bıraktığın ve senin adını verdikleri ölülerin başında duruyor gövden. Geride bıraktığın günlerde bitirdiğin mevsimlerde veda ettiğin yıllarda terk ettiğin anlarda yaşayıp artık hatırası kalmış "sen"ler var; hepsi öldüler. Yalnız sen varsın diye hatırlanıyor onlar. Sen onları hatırlatan bir mezar taşı gibi dikiliyorsun gövdenle. Aslında dudaklarının arasına kazınıyor doğum ve ölüm tarihlerin. Hüve'l Bâkî/Senai Demirci/Doğumu: aldığı ilk nefes-Ölümü: verdiği son nefes. İki dudağının arasında saklı ömrün. Şimdi aldın ve şimdi verdin. Şimdi verdiğin son nefestir. Uyan. Yan. An.
Sordular: Doğru sözlü kimdir? Dedi ki: Sözü kalpten söyleyen dili kalbiyle aynı olandır.
Kalbin dudaklarına yetişemiyor. Dudağının söylediğine elin katılmıyor. Yoksa sen söylediklerini yap(a)mayanlardan mısın? Yahut yap(a)mayacaklarını söyleyenlerden misin? Dudağını kalbine bandırarak söyleseydin bunca uzun söylemene gerek kalmazdı. Belki söylemene bile gerek kalmazdı. Söylediğini dinleyenler söyleyemediklerini de eşsiz bir çağıltı gibi kalplerine misafir ederlerdi. Dilini kalbine değdir ki söylediğin doğru olsun doğrultsun. Dilini kalbine değdirme kaygısı olmayanlar seni kalpsiz sanıyorlar yahut kalbini yok sayıyorlar. Aklını gözüne indirdikleri gibi kalbini de kulaklarına indirgiyorlar. Sen kalbin değdiği dudaklara kulak ol.
Sordular: Nasihat nasıl olur? Cevap verdi: Halktan daha üstün olduğunu ima etmek maksadıyla başını dik tutmadığın ve dünyaya karşı tamahkâr olmadığın halde yaptığın nasihattir.
Kendini başkalarından daha iyi bilerek öğüt veriyorsan öğütlerin aslını yitirmişsin demektir. Hatırla ki Mûsa [as] kavminden kavmin en iyisini yanına getirmelerini istemişti. Derken mahcup bir adamı getirmişlerdi de Mûsa [as] ondan da bu kavmin en kötüsünü bulup yanına getirmesini istemişti. Sonunda adam eli boş dönmüştü. Yine mahcuptu; "benden kötüsünü boş yere aradım!" demişti. Günahlarını en çok bildiği hatalarına en çok aşina olduğu adamı alıp gelmişti yanında. Kendisini getirmişti. "Bu kavmin en kötüsü benim!" demişti de işte o zaman Mûsa [as] "Sen sahiden bu kavmin en iyisiymişsin" demişti. Sen de kavmine "kavmin en iyisiyim" diye konuşuyorsan git kendine iyi bir öğütçü bul. Öğütlerin başını unutup kendini öğütçü bellemen ne kadar acı... Önce nefsini ıslah et. Islah etmen için de önce nefsini kötü bil. "Herkesin nefsinden kötüsü benimkidir" de... Öğütlerini içine yönelt.
Her şehrin bir kalbi olmalı. Yoksa o coğrafyada insanları bir arada ne tutabilir ki? Göçüp gitmek varken dağılıp çözülmek dururken neden bir arada durur insanlar? Neden özlem duyarlar memleketlerine? Nasıl olur da meselâ otobüsün buğulu camından "Kars: 20 km" levhasını okuyunca insanın içine tatlı bir ılıklık akar? Bir ay kadar önce Kars'a gittiğimde kalbimin bir kalbe değdiğini fark ettim. Kar tanelerinin ak bir sayfa gibi önüme açtığı Kars'ın karbeyaz kalbini tanıdım. Ebu'l Hasan Harakânî bin yıldan uzun bir süredir nabzımı dolduruyormuş da farkında değilmişim. Onu tanıyınca hayatlarıyla hakikati ihya edenlerin ölümlerinden sonra da nice diriden çok daha fazla diriltici olduğunu bir kez daha anladım. Yukarıda italik yazdıklarım Harakânî'nin diriltici sözleridir. Kars'a ve Ebu'l Hasan Harakânî'ye borcumun ilk taksididir bu yazdıklarım.
Kars'a gittiğinizde karların kalbinizi karmasına izin verin. Sarıkamış'ın hüznünü de göğsünüze soğuk bir hırka gibi giyin. Evliya Camii'ne doğru yürüyün Yavuz Selim hocanın elinden tutup Ebu'l Hasan Harakânî'nin kabrine ve kalbine varın. Emin olun kalbinizin yeniden yazıldığını fark edeceksiniz."