- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Canlı bir varlığın hayatına son verme işlemi; bir kimsenin hayatını haklı veya haksız, hukukî ve hukuk dışı olarak silahla veya başka bir şeyle sona erdirme; katletme; idam etme.
Bazan insanlar zulmen ve başkalarına haksızlık ederek ölümlere sebep olurlar. Haksız yere yapılan öldürme bir kaç çeşittir. Kasden öldürme, kasda benzer öldürme, yanlışlıkla öldürme, hatayla öldürme ve ölüme sebebiyet verme.
1) Kasden öldürme: Öldürülmesi meşru olmayan bir insanı, kılıç, bıçak, mızrak, kurşun ve bomba gibi öldürücü bir silahla kasden öldürmektir. Keskinleştirilmiş taş ve tahta ile ateş ve iğne de silah hükmündedir. Kasıt unsuru, katilin iç halinde gizli bir durum olduğu için, bunu ancak dış belirtilerinden bir delille anlamak mümkün olur. Bu da ancak öldürücü âletin kullanılması ile anlaşılır. Böylece, yolculuk, güçlüğün varlığına sebep sayıldığı gibi, öldürücü alet de kasdın varlığına bir delil sayılır. Kasden öldürmenin cezası kısas ve Cehennem azabıdır.
2) Kasda benzer öldürme: Öldürülmesi caiz olmayan bir insanı, baston, sopa, taş ve büyük tahta gibi öldürücü olmayan bir aletle kasden vurup öldürmektir. Ağır bir cisimle vurup öldürmek de bu çeşide girer. Çünkü bunlar, çoğunlukla öldürücü olmaz ve terbiye etmek, korkutmak amacıyla kullanılmaları da muhtemeldir. Bu görüş Ebû Hanîfe'ye âittir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, büyük taş yahut büyük tahta gibi ağır cisimlerle cinayet, kasten öldürme sayılır. Kasda benzer öldürme, taş, küçük sopa, küçük baston, gibi çoğunlukla öldürücü olmayan cisimlerle kasden öldürmektir. Cezası diyet ve Şâfiîlere göre keffarettir.
3) Yanlışlıkla öldürme: Bir insanı, kasıt olmaksızın yanlışlıkla öldürmektir. İki kısma ayrılır:
a) Kasıtta veya zanda yanılma: Bir insana av zannederek ateş etmek yahut bir müslümanı düşman savaşçısı zannederek öldürmek gibi. Burada yanılma, kalbin fiiliyle ilgilidir. Bu da kasıttır.
b) Fiilde yanılma: Kişi bir hedefe veya bir ava ateş eder, fakat bir insana isabet eder; yahut, bir insana ateş eder, fakat başka birisine isabet eder ve onun ölümüne sebep olur. Burada yanılma atış fiili ile ilgilidir.
Cezası keffaret, akile üzerine diyet, miras ve vasiyyetten mahrumiyettir.
4) Hata yerinde sayılan öldürme: Bu, geçerli şer'î bir özrü kapsayan yanılmadır. Uyuyan kimsenin, başka birisinin üzerine düşüp onun ölümüne sebep olması gibi. Cezası, yanlışlıkla öldürenin cezası gibidir.
5) Ölüme sebebiyet verme: Bu, dolaylı yoldan bir vasıta ile ölüme sebep olmaktır. Bir kimse yetkili makamdan izin almaksızın umuma ait yolda ve kendi mülkü olmayan yerde bir çukur veya kuyu kazar ve buraya bir insan düşerek ölürse yahut yol kenarına taş veya odun yığar, bunların üzerine bir insan düşer ve ölürse, sebebiyet yoluyla öldürme söz konusu olur (el Kâsânî', Bedayius-Sanayi, V, 139). Cezası, yalnız akile üzerine diyettir.
Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri, kasden öldürme kasda benzer öldürme ve hata yoluyla öldürme olmak üzere yalnız üç çeşit katl kabul ederken, Mâlikî mezhebi kasda benzer öldürme çeşidini de kabul etmez.
Öldürme Çeşidine Göre Cezalar
İslâm'da bozulan toplum düzenini ıslah için cinayetlere birtakım cezalar öngörülmüştür. Bunlar haps, kısas, diyet, gurre, mirastan mahrumiyet ve katl keffareti gibi cezalardır. Buna uhrevî cezayı da eklemek gerekir. Bunları sırasıyla kısaca açıklayacağız.
1) Hapis: İslâm hukukuna göre idârî ve siyasî bir ceza olarak uygulanabilir. Bazı suçlardan dolayı yetkili makamların kararıyla sanık veya suçluların hapsedilmeleri mümkündür.
Hapsin meşru oluşu Kitap ve Sünnet delilleri ile sabittir.
Allah ve Resulüne harp açıp, yeryüzünde fesat çıkaranların cezalarından birisi de sürgün veya toplumdan tecrid etme cezasıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu gibi suçlular sayıldıktan sonra cezaları belirtilirken "...yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir" (el-Mâide, 5/33) buyurulur. Ebû Hanife'ye göre, bu ayetteki sürgünden maksat, hapistir. Çünkü bu câninin yer yüzünde dolaşıp yeni suçlar işlemesine, ancak bu şekilde engel olunabilir.
Hz. Peygamber (s.a.s), bir ithamdan ötürü bir kişiyi hapsetmiş; Hicaz halkından bir grup arasında çıkan kavgada, birisinin öldürülmesi üzerine, sanıkları tutuklatmıştı. Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir devirlerinde özel bir ceza evi yoktu. Suçlular, Mescid-i Şerif'te veya dehlizinde hapsedilirdi. Hz. Ömer Mekke'de dört bin dirheme bir bina satın alarak bunu ceza evi olarak kullanmıştır. Bir rivayete göre Osman (r.a) devrine kadar ceza evi yoktu. Hz. Ali'nin hilafeti zamanında kamışlardan bir hapishane inşa edilmiş; ancak bu yerin, hırsızlarca delinmesi ve ban mahkumların kaçması üzerine taş ve çamurdan daha sağlam bir hapishane yapılmıştır.
2) Kısas: Katili, maktûle bedel olarak öldürmek bir kısastır. Bu ceza, bir insanı haksız yere ve kasden öldürme halinde, katil hakkında söz konusu olur. Kısasın meşru oluşu Kitap, Sünnet ve icma delillerine dayanır.
Ayette şöyle buyurulur: "Kasden öldürmede kısas vardır" (İbn Ebî Şeybe ve İshak b. Râhüye nakletti) buyurmuştur.
Ancak şunu da ilave edelim ki, kâtil için kısas cezasını uygulamak mutlaka gerekli değildir. Çünkü bazı cinayetler istenilmeden işlenir ve katil çoğu zaman büyük pişmanlık duyabilir. Maktûlün varislerinden af isteyerek, sulh yapmayı talep edebilir. Onlar da katili affetmek isteyebilir. İki aile arasında barış husule geldikten ve bozulan toplum düzeni iade olduktan sonra artık katili cezalandırmanın bir anlamı kalmaz. İslâm hukukuna göre, asıl mağdur olan ve zarar gören kimseler zarar verenle anlaşır ve onu affederlerse, devletin re'sen ceza verme yetkisi bulunmaz. Cezayı uygulatma imkân ve yetkisinin maktûlün mirasçılarının elinde bulunması, suç işlemeyi önleyici tedbir olarak yeterlidir. Çünkü zulme ve haksızlığa uğrayan bu hasımların kısas veya yüklü bir maddi tazminattan vazgeçerek katile merhametli davranmaları her zaman beklenemez. Bununla birlikte İslâm, hislerin galeyana geldiği böyle bir zamanda onları affa ve insaflı davranmaya çağırmıştır. Yüce Allah buyurur: "Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Cezanın suçtan fazla olması caiz değildir. Hatta kim cezayı affeder ve arayı ıslah ederse onun ecri Allah'a aittir. Şüphesiz Allah zalimleri sevmez" (eş-Şurâ, 42/40).
Hz. Peygamber (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: "Sana, dünya ve ahiret ahlâkının en üstününü söyleyeyim mi? Sana gelmeyene gitmen, vermeyene lütuf ve ikramda bulunman ve zulmedeni affetmendir" (Taberâni).
3) Diyet: Kasda benzer öldürme ve yanlışlıkla öldürmelerde diyet cezası gerekir. Ancak diyet hakkına sahip olan varislerin bu haktan vazgeçmeleri veya daha az bir kan bedeli üzerinde anlaşmaları da mümkün ve caizdir (bkı. Diyet).
4) Gurre: Bir kimse, hamile bir kadının karnına, sırtına, yanlarına, başına veya bir uzvuna vurur -yahut onu vurmak veya öldürmekle korkutur- ve bunun sonucunda cenin ölü olarak düşerse, suçluya gurre cezası gerekir. Bu cezayı uygulamak ictihsan yoluyla vacibtir.
Gurre cezası Hz. Peygamber (s.a.s)'ın uygulaması ile sabittir. Muğîre b. Şu'be (r.a)'den rivayete göre; iki cariye kavga etmiş, birisi diğerine çadır direği ile vurarak ceninin ölü olarak düşmesine ve annesinin de ölümüne sebep olmuştur. Bunun üzerine Resul-u Ekrem (s.a.s) cariyenin akilesi üzerine hem diyetle, hem de cenin için gurre ile hükmetmiştir. Gurrenin miktarı, diyetin yirmide biri kadar bir malî cezadır. Ceninin varislerine, mirastaki hisseleri oranında verilir. Bu durumda cenin sağ olarak doğar, fakat darbe sebebiyle sonradan ölürse, suçlunun cezası tam diyettir. Önce anne ölür, daha sonra cenin ölü olarak doğarsa, cenin ölüm sebebi tam olarak bilinmediği için, suçluya yalnız anne için diyetle hükmedilir. Cenin için de devletin öngöreceği ta'zir cezası verilebilir.
5) Keffaret: Öldürme keffareti de bir çeşit cezadır. Bir günahı Allah'a affettirmek için verilen sadaka veya tutulan oruç gibi anlamlara gelir. Öldürme keffareti; bir mümin köleyi azat etmek, bu bulunmadığı takdirde, birbiri ardınca iki ay oruç tutmaktır. Ayet-i Kerime'de "Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine diyet vermesi gerekir... Eğer öldürülen, aranızda anlaşma olan bir toplumdan ise, o zaman ailesine bir diyet vermek ve bir de mümin bir köle azat etmek gerekir. Kim bunları bulamazsa, Allah'ın kendisini affetmesi için birbiri ardınca iki ay oruç tutması gerekir" (en-Nisa, 4/92).
Kur'an, diyetle ölenin ailesinin; bir köle azadı ile de, toplumun tesellisini amaçlamaktadır. Çünkü bir insanı öldürmek, toplumun bir ferdini eksiltmektir. Köle azadı ile de toplum hür bir fert kazanmaktadır.
6) Miras ve vasiyetten mahrumiyet: Prensip olarak katl, ittifakla miras engelidir. Ancak hangi çeşit öldürmenin miras engeli olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hz. Peygamber "Katil için miras yoktur" buyurmuştur.
İslâm hukukçularından Hanefi, Şâfiî ve Hanbelilere göre, haksız olarak, düşmanlıkla büluğ çağındaki akıllı kimseden vuku bulan öldürme; kasden veya yanlışlıkla olsun, miras engelidir. Fakat Hanefiler öldürmenin doğrudan olmasını, sebebiyet verme yoluyla olmamasını şart koşarlar. Şâfiî ve Hanbeliler ise bu ikisi arasında fark gözetmezler. Haklı bir sebeple yapılacak kısas, had, nefis savunması, hâkimin soyguncuyu öldürtmesi, baba, koca veya öğretmenin terbiye amacıyla vurup ölüme sebebiyet vermesi gibi öldürmeler miras engeli olmaz. Şâfiiler aksi görüştedir.
ŞAMİL İA
Bazan insanlar zulmen ve başkalarına haksızlık ederek ölümlere sebep olurlar. Haksız yere yapılan öldürme bir kaç çeşittir. Kasden öldürme, kasda benzer öldürme, yanlışlıkla öldürme, hatayla öldürme ve ölüme sebebiyet verme.
1) Kasden öldürme: Öldürülmesi meşru olmayan bir insanı, kılıç, bıçak, mızrak, kurşun ve bomba gibi öldürücü bir silahla kasden öldürmektir. Keskinleştirilmiş taş ve tahta ile ateş ve iğne de silah hükmündedir. Kasıt unsuru, katilin iç halinde gizli bir durum olduğu için, bunu ancak dış belirtilerinden bir delille anlamak mümkün olur. Bu da ancak öldürücü âletin kullanılması ile anlaşılır. Böylece, yolculuk, güçlüğün varlığına sebep sayıldığı gibi, öldürücü alet de kasdın varlığına bir delil sayılır. Kasden öldürmenin cezası kısas ve Cehennem azabıdır.
2) Kasda benzer öldürme: Öldürülmesi caiz olmayan bir insanı, baston, sopa, taş ve büyük tahta gibi öldürücü olmayan bir aletle kasden vurup öldürmektir. Ağır bir cisimle vurup öldürmek de bu çeşide girer. Çünkü bunlar, çoğunlukla öldürücü olmaz ve terbiye etmek, korkutmak amacıyla kullanılmaları da muhtemeldir. Bu görüş Ebû Hanîfe'ye âittir. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, büyük taş yahut büyük tahta gibi ağır cisimlerle cinayet, kasten öldürme sayılır. Kasda benzer öldürme, taş, küçük sopa, küçük baston, gibi çoğunlukla öldürücü olmayan cisimlerle kasden öldürmektir. Cezası diyet ve Şâfiîlere göre keffarettir.
3) Yanlışlıkla öldürme: Bir insanı, kasıt olmaksızın yanlışlıkla öldürmektir. İki kısma ayrılır:
a) Kasıtta veya zanda yanılma: Bir insana av zannederek ateş etmek yahut bir müslümanı düşman savaşçısı zannederek öldürmek gibi. Burada yanılma, kalbin fiiliyle ilgilidir. Bu da kasıttır.
b) Fiilde yanılma: Kişi bir hedefe veya bir ava ateş eder, fakat bir insana isabet eder; yahut, bir insana ateş eder, fakat başka birisine isabet eder ve onun ölümüne sebep olur. Burada yanılma atış fiili ile ilgilidir.
Cezası keffaret, akile üzerine diyet, miras ve vasiyyetten mahrumiyettir.
4) Hata yerinde sayılan öldürme: Bu, geçerli şer'î bir özrü kapsayan yanılmadır. Uyuyan kimsenin, başka birisinin üzerine düşüp onun ölümüne sebep olması gibi. Cezası, yanlışlıkla öldürenin cezası gibidir.
5) Ölüme sebebiyet verme: Bu, dolaylı yoldan bir vasıta ile ölüme sebep olmaktır. Bir kimse yetkili makamdan izin almaksızın umuma ait yolda ve kendi mülkü olmayan yerde bir çukur veya kuyu kazar ve buraya bir insan düşerek ölürse yahut yol kenarına taş veya odun yığar, bunların üzerine bir insan düşer ve ölürse, sebebiyet yoluyla öldürme söz konusu olur (el Kâsânî', Bedayius-Sanayi, V, 139). Cezası, yalnız akile üzerine diyettir.
Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri, kasden öldürme kasda benzer öldürme ve hata yoluyla öldürme olmak üzere yalnız üç çeşit katl kabul ederken, Mâlikî mezhebi kasda benzer öldürme çeşidini de kabul etmez.
Öldürme Çeşidine Göre Cezalar
İslâm'da bozulan toplum düzenini ıslah için cinayetlere birtakım cezalar öngörülmüştür. Bunlar haps, kısas, diyet, gurre, mirastan mahrumiyet ve katl keffareti gibi cezalardır. Buna uhrevî cezayı da eklemek gerekir. Bunları sırasıyla kısaca açıklayacağız.
1) Hapis: İslâm hukukuna göre idârî ve siyasî bir ceza olarak uygulanabilir. Bazı suçlardan dolayı yetkili makamların kararıyla sanık veya suçluların hapsedilmeleri mümkündür.
Hapsin meşru oluşu Kitap ve Sünnet delilleri ile sabittir.
Allah ve Resulüne harp açıp, yeryüzünde fesat çıkaranların cezalarından birisi de sürgün veya toplumdan tecrid etme cezasıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu gibi suçlular sayıldıktan sonra cezaları belirtilirken "...yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir" (el-Mâide, 5/33) buyurulur. Ebû Hanife'ye göre, bu ayetteki sürgünden maksat, hapistir. Çünkü bu câninin yer yüzünde dolaşıp yeni suçlar işlemesine, ancak bu şekilde engel olunabilir.
Hz. Peygamber (s.a.s), bir ithamdan ötürü bir kişiyi hapsetmiş; Hicaz halkından bir grup arasında çıkan kavgada, birisinin öldürülmesi üzerine, sanıkları tutuklatmıştı. Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir devirlerinde özel bir ceza evi yoktu. Suçlular, Mescid-i Şerif'te veya dehlizinde hapsedilirdi. Hz. Ömer Mekke'de dört bin dirheme bir bina satın alarak bunu ceza evi olarak kullanmıştır. Bir rivayete göre Osman (r.a) devrine kadar ceza evi yoktu. Hz. Ali'nin hilafeti zamanında kamışlardan bir hapishane inşa edilmiş; ancak bu yerin, hırsızlarca delinmesi ve ban mahkumların kaçması üzerine taş ve çamurdan daha sağlam bir hapishane yapılmıştır.
2) Kısas: Katili, maktûle bedel olarak öldürmek bir kısastır. Bu ceza, bir insanı haksız yere ve kasden öldürme halinde, katil hakkında söz konusu olur. Kısasın meşru oluşu Kitap, Sünnet ve icma delillerine dayanır.
Ayette şöyle buyurulur: "Kasden öldürmede kısas vardır" (İbn Ebî Şeybe ve İshak b. Râhüye nakletti) buyurmuştur.
Ancak şunu da ilave edelim ki, kâtil için kısas cezasını uygulamak mutlaka gerekli değildir. Çünkü bazı cinayetler istenilmeden işlenir ve katil çoğu zaman büyük pişmanlık duyabilir. Maktûlün varislerinden af isteyerek, sulh yapmayı talep edebilir. Onlar da katili affetmek isteyebilir. İki aile arasında barış husule geldikten ve bozulan toplum düzeni iade olduktan sonra artık katili cezalandırmanın bir anlamı kalmaz. İslâm hukukuna göre, asıl mağdur olan ve zarar gören kimseler zarar verenle anlaşır ve onu affederlerse, devletin re'sen ceza verme yetkisi bulunmaz. Cezayı uygulatma imkân ve yetkisinin maktûlün mirasçılarının elinde bulunması, suç işlemeyi önleyici tedbir olarak yeterlidir. Çünkü zulme ve haksızlığa uğrayan bu hasımların kısas veya yüklü bir maddi tazminattan vazgeçerek katile merhametli davranmaları her zaman beklenemez. Bununla birlikte İslâm, hislerin galeyana geldiği böyle bir zamanda onları affa ve insaflı davranmaya çağırmıştır. Yüce Allah buyurur: "Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Cezanın suçtan fazla olması caiz değildir. Hatta kim cezayı affeder ve arayı ıslah ederse onun ecri Allah'a aittir. Şüphesiz Allah zalimleri sevmez" (eş-Şurâ, 42/40).
Hz. Peygamber (s.a.s) de şöyle buyurmuştur: "Sana, dünya ve ahiret ahlâkının en üstününü söyleyeyim mi? Sana gelmeyene gitmen, vermeyene lütuf ve ikramda bulunman ve zulmedeni affetmendir" (Taberâni).
3) Diyet: Kasda benzer öldürme ve yanlışlıkla öldürmelerde diyet cezası gerekir. Ancak diyet hakkına sahip olan varislerin bu haktan vazgeçmeleri veya daha az bir kan bedeli üzerinde anlaşmaları da mümkün ve caizdir (bkı. Diyet).
4) Gurre: Bir kimse, hamile bir kadının karnına, sırtına, yanlarına, başına veya bir uzvuna vurur -yahut onu vurmak veya öldürmekle korkutur- ve bunun sonucunda cenin ölü olarak düşerse, suçluya gurre cezası gerekir. Bu cezayı uygulamak ictihsan yoluyla vacibtir.
Gurre cezası Hz. Peygamber (s.a.s)'ın uygulaması ile sabittir. Muğîre b. Şu'be (r.a)'den rivayete göre; iki cariye kavga etmiş, birisi diğerine çadır direği ile vurarak ceninin ölü olarak düşmesine ve annesinin de ölümüne sebep olmuştur. Bunun üzerine Resul-u Ekrem (s.a.s) cariyenin akilesi üzerine hem diyetle, hem de cenin için gurre ile hükmetmiştir. Gurrenin miktarı, diyetin yirmide biri kadar bir malî cezadır. Ceninin varislerine, mirastaki hisseleri oranında verilir. Bu durumda cenin sağ olarak doğar, fakat darbe sebebiyle sonradan ölürse, suçlunun cezası tam diyettir. Önce anne ölür, daha sonra cenin ölü olarak doğarsa, cenin ölüm sebebi tam olarak bilinmediği için, suçluya yalnız anne için diyetle hükmedilir. Cenin için de devletin öngöreceği ta'zir cezası verilebilir.
5) Keffaret: Öldürme keffareti de bir çeşit cezadır. Bir günahı Allah'a affettirmek için verilen sadaka veya tutulan oruç gibi anlamlara gelir. Öldürme keffareti; bir mümin köleyi azat etmek, bu bulunmadığı takdirde, birbiri ardınca iki ay oruç tutmaktır. Ayet-i Kerime'de "Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine diyet vermesi gerekir... Eğer öldürülen, aranızda anlaşma olan bir toplumdan ise, o zaman ailesine bir diyet vermek ve bir de mümin bir köle azat etmek gerekir. Kim bunları bulamazsa, Allah'ın kendisini affetmesi için birbiri ardınca iki ay oruç tutması gerekir" (en-Nisa, 4/92).
Kur'an, diyetle ölenin ailesinin; bir köle azadı ile de, toplumun tesellisini amaçlamaktadır. Çünkü bir insanı öldürmek, toplumun bir ferdini eksiltmektir. Köle azadı ile de toplum hür bir fert kazanmaktadır.
6) Miras ve vasiyetten mahrumiyet: Prensip olarak katl, ittifakla miras engelidir. Ancak hangi çeşit öldürmenin miras engeli olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hz. Peygamber "Katil için miras yoktur" buyurmuştur.
İslâm hukukçularından Hanefi, Şâfiî ve Hanbelilere göre, haksız olarak, düşmanlıkla büluğ çağındaki akıllı kimseden vuku bulan öldürme; kasden veya yanlışlıkla olsun, miras engelidir. Fakat Hanefiler öldürmenin doğrudan olmasını, sebebiyet verme yoluyla olmamasını şart koşarlar. Şâfiî ve Hanbeliler ise bu ikisi arasında fark gözetmezler. Haklı bir sebeple yapılacak kısas, had, nefis savunması, hâkimin soyguncuyu öldürtmesi, baba, koca veya öğretmenin terbiye amacıyla vurup ölüme sebebiyet vermesi gibi öldürmeler miras engeli olmaz. Şâfiiler aksi görüştedir.
ŞAMİL İA