- Katılım
- 26 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 19,432
- Tepkime puanı
- 185
Namaz, Allah'la münasebetimizin temel direği ve çekirdeğidir. Tekbir (Allahu Ekber), tesbih (Sübhanallah), tahmid (Elhamdülillah), Fatiha ve Tahiyyat gibi hususi cümleler de namazın çekirdeği mahiyetindedir.
Aynı zamanda bu ifadeler, kulluğun da esaslarıdır.. ve bunlar, müminin tefekkür dünyası için çok önemli unsurlardır.
Bu zikirler ve sûreler, müminin tefekkürünü dillendiren çok mühim cümlelerdir. Ayrıca bu ifadelerden her biri, müminin kâinattaki hakikatler karşısındaki hayranlığını seslendirirler.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Namaz, müminin miracıdır." buyuruyor. Efendimiz, cismiyle ve ruhuyla semalara çıktı.
Mertebeler üstü zirvelere ulaştı. Allah'ın lütfuyla gerekli olan şeyleri gördü ve daha sonra da dönüp geldi.
Mümin bu ufku, -iyi konsantre olursa- her zaman hayalinde, ruhunda ve zihninde yakalayabilir ve hakiki miracın gölgesinde bu izafi miracı yaşayabilir.
İnsan, bahsini ettiğimiz bu fikrî ve ruhî miracını yaparken hem kâinat kitabındaki ayetleri hem de kendi iç dünyasındaki tecellîleri müşahede eder.
Kur'an'ın ayetleriyle bunlar arasında münasebetler bulur. Namazı yerde kılar ama başının sanki atmosferi aştığını, gidip ta ötelere ulaştığını duyar gibi olur.
"Sübhanallah!" sözleriyle haykırırsınız. Tekbiri alır almaz, "Sübhânekallâhümme ve bihamdik" diyerek hamd u tesbihi beraber yâd edip, "Bize onu duyurduğundan dolayı, Sana hamd olsun.
Seni tesbih u takdîs ve ilan ederiz ki, Sen varsın, şerikin yok ve Sen münezzeh ve mukaddessin!" dersiniz. Bunlar gönlün sesi ve solukları olarak çevrede tınladıkça insan kendini vecd ü istiğrak zemzemesi içinde sanır.
insan, durumuna göre Cenab-ı Hakk'ın gökten indirip yerden bitirdiği nimetleri düşünür, köpüren hamd ü sena hislerini "Elhamdülillâh" kelimesiyle dillendirir.
Verilen her nimeti verilecek yeni nimetlerin referansı sayar. Her an O'na doğru yol alıyor gibi bir ruh haletiyle sevinçle gürler.
Okuduğu hakikatlerle kendi hissiyatı arasında münasebetler kurar ve hislerini namazın münasip bir rüknünde ona uygun "kelimât-ı tayyibe" ile seslendirir ve daha da derinleşerek seyahatini devam ettirir.
Görüldüğü gibi namazın içinde çokça zikredilen Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber gibi mukaddes kelimeler, bizim miracımızın işaret taşlarıdır.
Biz Cenab-ı Hakk'ın karşısında kulluğumuzu îfa ederken bütün müşahede, duyuş ve hissedişlerimizi, tesbih, tahmid, tekbir şeklinde dile getiririz.
Vermiş olduğu maddî, manevî, cismanî ve ruhanî bütün nimetlerine karşı "Elhamdülillah" ile mukabele ederiz. Hiçbir şekilde şerikinin bulunmaması karşısında tesbih sadedinde "Sübhanallah" deriz. Küçüklüğümüzü teslim, O'nun büyüklüğünü ilan sadedinde "Allahu Ekber" nidasıyla umum Rububiyetine karşı külli bir ubudiyette (kulluk) bulunmaya çalışırız. Süleyman Sargın
Aynı zamanda bu ifadeler, kulluğun da esaslarıdır.. ve bunlar, müminin tefekkür dünyası için çok önemli unsurlardır.
Bu zikirler ve sûreler, müminin tefekkürünü dillendiren çok mühim cümlelerdir. Ayrıca bu ifadelerden her biri, müminin kâinattaki hakikatler karşısındaki hayranlığını seslendirirler.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Namaz, müminin miracıdır." buyuruyor. Efendimiz, cismiyle ve ruhuyla semalara çıktı.
Mertebeler üstü zirvelere ulaştı. Allah'ın lütfuyla gerekli olan şeyleri gördü ve daha sonra da dönüp geldi.
Mümin bu ufku, -iyi konsantre olursa- her zaman hayalinde, ruhunda ve zihninde yakalayabilir ve hakiki miracın gölgesinde bu izafi miracı yaşayabilir.
İnsan, bahsini ettiğimiz bu fikrî ve ruhî miracını yaparken hem kâinat kitabındaki ayetleri hem de kendi iç dünyasındaki tecellîleri müşahede eder.
Kur'an'ın ayetleriyle bunlar arasında münasebetler bulur. Namazı yerde kılar ama başının sanki atmosferi aştığını, gidip ta ötelere ulaştığını duyar gibi olur.
"Sübhanallah!" sözleriyle haykırırsınız. Tekbiri alır almaz, "Sübhânekallâhümme ve bihamdik" diyerek hamd u tesbihi beraber yâd edip, "Bize onu duyurduğundan dolayı, Sana hamd olsun.
Seni tesbih u takdîs ve ilan ederiz ki, Sen varsın, şerikin yok ve Sen münezzeh ve mukaddessin!" dersiniz. Bunlar gönlün sesi ve solukları olarak çevrede tınladıkça insan kendini vecd ü istiğrak zemzemesi içinde sanır.
insan, durumuna göre Cenab-ı Hakk'ın gökten indirip yerden bitirdiği nimetleri düşünür, köpüren hamd ü sena hislerini "Elhamdülillâh" kelimesiyle dillendirir.
Verilen her nimeti verilecek yeni nimetlerin referansı sayar. Her an O'na doğru yol alıyor gibi bir ruh haletiyle sevinçle gürler.
Okuduğu hakikatlerle kendi hissiyatı arasında münasebetler kurar ve hislerini namazın münasip bir rüknünde ona uygun "kelimât-ı tayyibe" ile seslendirir ve daha da derinleşerek seyahatini devam ettirir.
Görüldüğü gibi namazın içinde çokça zikredilen Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber gibi mukaddes kelimeler, bizim miracımızın işaret taşlarıdır.
Biz Cenab-ı Hakk'ın karşısında kulluğumuzu îfa ederken bütün müşahede, duyuş ve hissedişlerimizi, tesbih, tahmid, tekbir şeklinde dile getiririz.
Vermiş olduğu maddî, manevî, cismanî ve ruhanî bütün nimetlerine karşı "Elhamdülillah" ile mukabele ederiz. Hiçbir şekilde şerikinin bulunmaması karşısında tesbih sadedinde "Sübhanallah" deriz. Küçüklüğümüzü teslim, O'nun büyüklüğünü ilan sadedinde "Allahu Ekber" nidasıyla umum Rububiyetine karşı külli bir ubudiyette (kulluk) bulunmaya çalışırız. Süleyman Sargın