Mutlaka Okuyun ve Kur'an Okurken Hatırlayın..

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16



Kur'ân Oku'yan Korunur!

Renan, Kur'ân okuyan kadife gibi sesi işitince "Kim okuyor acaba?" diye iyice kulak kabarttı. Hayatında ömründe duyduğu en güzel sesti bu! Ruhunun derinliklerine kadar işliyordu sanki..

O kadar etkilenmişti, ki adeta ayakları yerden kesiliyordu. Tuhaf bir huşu halinde bir girdaba kapılmışçasına sesin geldiği yöne doğru çekildiğini hissetti. Gıcırdayan tahta merdivenlerin basamaklarını çıkarken kendine geldi.

Burası dedesinin eviydi. İki katlı eski bir konaktı Renan'ın dede evi... Nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Kur'ân sesi üst kattan geliyordu. Yavaş yavaş merdivenlere tırmandı. Yaklaştıkça gül suyu kokuları gelmeye başladı. "Herhalde konu komşu toplandı, Kur'ân okuyorlar" diye geçirdi içinden...

Son basamağa vardığında konağın geniş misafir salonunun ağzına kadar tıka basa dolu olduğunu görüp şaşırdı. Ancak bu kişilerin bir kısmı insan, bir kısmı ise insan değildi. Manzarayı görünce, bir bilim kurgu film setine adım attığını düşündü bir an...

Konukların hemen hemen yarısı daha önce hiç görmediği türden mahluklardı. Her biri değişik tipte tuhaf yaratıklardı. Sessizlik ve huşu içinde oturdukları yerde okunan Kur'ân'ı dinliyorlardı.

Kur'ân'ı kimin okuduğunu görememişti. Konağın salona açılan tüm oda kapıları açıktı ve hepsi de ağzına kadar misafirle doluydu. Gözlerini bu garip misafirlerden ayıramıyordu.

"Kim bunlar?" diye geçirdi içinden, "Neler oluyordu böyle?!" Şaşkın şaşkın etrafa bakınırken, yengesi telaşla yanına geldi.

"Çabuk aşağı in ve misafirlerini karşıla Renan, daha gelecekler var" dedi...

Dönüp, "Bunlar benim misafirlerim mi?" dedi. "Evet, tabii ki senin misafirlerin, evrenin dört bir yanından akın akın geliyorlar. Ağırlayacak yer bulamıyoruz. Okunan Kur'ân'ı işiten geliyor", dedi.

Yengesi de bu işin içindeydi belli ki ve belki de ailecek bir şeyler olmuştu hepsine... Çok şaşkın ve neler olduğunu anlayamamış olmasına rağmen, sankiyengesinden komut almışçasına robot gibi aşağı kata inip, yeni gelenleri karşılamak için merdiven başında beklemeye başladı.

Hâlâ o enfes ses Kur'ân okumaya devam ediyordu. Önde konağın giriş kapısı, arkada da avluya açılan bir kapı vardı. Avlu büyük bir meyve bahçesine açılırdı. Bu avluda çocukluğunda yeğenleri ve kardeşleriyle ne güzel oyunlar oynarlardı. Sanki o günlerde attıkları sevinç çığlıklarını ve kahkahaları işitir gibi oldu bir an...

Sonra ön kapıdan gelenler olduğunu görünce eski hatıralardan sıyrılıp gelenlere "Hoş geldiniz, yukarı buyurun!" dedi. Bu sefer gelenler insandı. "Allah'ım kimdir bu insanlar? Hiç birini tanımıyorum, neden bana misafir geliyorlar?" diye sızlandı içinden..

Aynı anda arka kapıdan kalabalık bir grup içeri girdi. Fakat gözlerine inanamadı. Çünkü çok yakından tanıdığı ve daha önce vefat etmiş önemli bir şahsiyet de vardı aralarında...

Şaşkın bir şekilde; "Hoş geldiniz, yukarı buyurun!" dedi ama korkmaya başladı.

"Öldüm mü yoksa?!!" diye düşündü. Bu arada ön kapıdan gelen bir konuk yanına yaklaştı ve "Hayır, henüz değil" dedi tebessüm ederek...

"Allah'ım aklımı mı kaçırıyorum yoksa?!! Bu insanlar benim aklımı da okuyor!!" diye ağlamaklı oldu.

Ön kapıdan gelen ve hiç tanımadığı o konuk konuşmaya devam etti: "Şaşkınsın biliyorum, ama sakin ol, korkma! Her şey okunan bu güzel Kur'ân yüzünden" dedi ve merdivenin basamaklarına tırmanmaya başladı.

Sonra arka kapının açıldığı avludan bir kargaşa sesi gelmeye başladı. Koşup baktığında içeri girmek isteyen, bir grup mahluk daha gördü. Fakat onların pek de pozitif varlıklar olmadığını hissetti. O zaman arkadan gelen konuklarla, önden gelen konukların farklı boyutlara ait olduğunu anladı.

Burada garip bir şeyler olmuştu ya da oluyordu. "Yok yok, galiba öldüm ve haberim yok!!" diye geçirdi içinden Renan...

Ama az önceki misafir "Henüz değil!" demişti. "Yarabbi ben nerdeyim böyle, burası dedemin evi ama değil, neler oluyor böyle?!" dedi kendi kendine...

Her şey bilim kurgu filmi gibiydi. Bu arada avluda gürültü eden mahlukat da onu rahatsız etmeye başlamıştı. Çok gürültü ediyorlar ve Kur'ân dinlemeye gelen misafirlerin huzurunu kaçırıyorlardı.

Allah'tan içeri girmiyorlardı. Sanki evrende kim var kim yok Renan'na misafirliğe gelmişti. Renan bir yandan misafirleri karşılıyor, öte yandan avludaki bu kalabalığın çıkardığı gürültüye engel olmaya çalışıyordu.

Böylece çabalarken, tam bir antika sayılabilecek büyük ön kapının her iki kanadı da sanki güçlü bir rüzgarın etkisi ile açılmış gibi aniden iki yana açıldı.

Gelenler her kim ise, içeri girmeden güçlü bir pozitif enerji alanı yaratmışlardı. Enerjilerinin yoğunluğunu herkes hissediyordu.

Daha önce gelen hiç bir konuk bu kadar yoğun enerjiye sahip değildi. "Acaba kim geldi?" diye merak etti.

Tam o sırada, nerdeyse beyaza yakın açık tenli, yüzünden etrafa nur gibi parlak bir ışık yayıldığı izlenimi bırakan, çok uzun boylu, heybetli ve saçsız biri ve yine kendisine benzer yardımcıları olduğu izlenimini bırakan iki kişi de arkada olmak üzere hızlı adımlarla içeri girdiler.

Henüz yukarı çıkmamış misafirler onları görünce hep birlikte başlarını eğdiler. Herkesin tanıdığı ve hürmet ettiği birileriydi belli ki.. Renan "Hoş geldiniz" diyecekti, ki daha ağzını açamadan öndeki yabancı hızla geçip arka avluya gitti.

Bu arada arkasından gelen diğer iki kişi merdivenin yanında onu beklemeye başladılar. Onlara dönüp, "Hoş geldiniz, gelen misafirlerin hepsi yukarıda, neden yukarı çıkmıyorsunuz?" diye sordu. Cevap vermediler.

Renan bu sefer onlara avluya gidenin kim olduğunu sordu. Hâlâ sessiz duruyorlardı. Renan "Aaa, yetti artık ama!" dedi içinden ve daha yüksek bir ses tonuyla, kararlı bir şekilde;

"Neler oluyor burada ve kimsiniz siz?" dedi. İçlerinden biri yavaşça Renan'a dönüp "sakin ol ve bekle lütfen" dedi..

Bu arada diğeri, avludaki mahlukatı bir bakışı ile oradan uzaklaştırmıştı. Şimdi garip bazı dualar okuyordu. Sonra hiç konuşmadan hızlı adımlarla geri dönüp ön kapıya yöneldi. Onu bekleyen arkadaşları da ona katıldılar, çıkmak üzereydiler ki Renan birini kolundan yakaladı.

"Olan bitenden hiç bir şey anlamadım, bana bir açıklama yapın lütfen!" dedi.

Kolundan yakaladığı kişi biraz isteksiz bir yüz ifadesiyle "O, seni korumakla görevlendirildi. Bundan sonra seni başına gelebilecek tüm tehlikelerden ve kötülüklerden korumak O'nun görevidir" dedi...

"Peki siz kimsiniz, nereden geldiniz?" diye sordu Renan..

"Biz onun arkadaşlarıyız. Buraya çok uzaklardan, yüksek burçlardan geliyoruz. Bundan sonra ne zaman yardıma ihtiyacın olursa O seni koruyacak, merak etme!.." dedi..

Renan iyice şaşırmıştı."Burçlardan geliyorlarmış, ama nasıl?" diye düşündü. Fakat onlara şaşkınlığını belli etmek istemedi.

"Sizlere zahmet vermek istemem, o kadar uzaklardan benim için yorulmasaydınız" dedi. Burçlardan gelen yabancı;

"Evrende insanlardan çok farklı, sayılamayacak kadar mahluk yaşar Renan. Siz insanlar bundan haberdar değilsiniz. Bu sayısız mahlukatın hepsi de insanlara dost değildir. Bu sebeple başına gelebilecek her türlü tehlikeden korunman gerekiyor." dedi.

Renan işittiklerine inanamıyordu; "İyi ama neden ben? Tüm insanları koruyor musunuz böyle?" dedi.

Verilmemesi gereken çok fazla bilgi vermiş olmanın sıkıntısıyla isteksiz cevap verdi yabancı;

"Okunan Kur'ân'ın sesi evrenin en uzak köşelerinden bile duyuluyor. Bu güzel okuma evrendeki herkesi sana doğru çekiyor ve Kur'ân oku'yan korunur!" dedi.

Diğer arkadaşı geri dönüp, eliyle "hadi" diye işaret etti arkadaşına... Renan arkalarından "Peki koryucumun bir adı var mı? Lütfen bana O'nun ismini söyleyin" diye seslendi.

İkisi arkalarına bakmadan uzaklaşırken kendi aralarındaki fısıldaşma Renan'ın kulağına kadar ulaştı.

"O'nun Müheymin olduğunu anlamalıydı, ama bilmiyor, halinden belli. Aslında bizim de söylemememiz gerekiyordu, fakat çok soru soruyor" diyorlardı.

Sonra hızla uzaklaşıp gözden kayboldular. Renan "Müheymin" ismini daha önce duymuştu, ama mânâsını bilmiyordu. Esma-ül Hüsnâ'dan biriydi hatırladığı kadarıyla...

Bir mânâsı olmalıydı, ama daha önce ilgisini çekip okumamıştı. Yüksek burçlardan gelen O yabancı kendisini korumakla görevliydi demek ki.. İçini bir güven ve rahatlama duygusu kapladı. Fakat yabancı bir kere olsun Renan'ın yüzüne bile bakmamıştı. Hâlâ o güzel Kur'ân sesi yankılanıyordu etrafta...

"Kim okuyor bu Kur'an'ı? Kur'ân'ı başkası okurken neden beni koruyorlar?" diye aklına takıldı yine...

Böylece düşünürken, birinin omuzlarından tutup kendisini sarstığını farketti.

"Renan uyan, uyan! Burada Kur'ân okurken uyuyakalmışsın güzelim!" diyordu sevgili eşi...

Bir anda nerede olduğunu anlayamadı. Kanepede kucağında açık Kur'ân-ı Kerîm ile uyuyakalmıştı. Demek gördükleri bir rüya idi, oysa gerçek gibiydi.

Eşi; "Kendine gel güzelim, hadi.. Seni uyandırmadan çay yaptım, kahvaltıyı da hazırladım" dedi. Renan, "Tamam, elimi yüzümü yıkayıp geliyorum" dedi ve elindeki Kur'ân-ı Kerîm'i kütüphaneye bıraktı.

Son günlerde geceleri Kur'ân okumaya başlamıştı. Dün gece de yine ayetler üzerinde derin düşüncelere dalmışken uyuyakalmıştı herhalde...

Fakat gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamıyordu bir türlü...

Elini yüzünü yıkadı ve çayını içmeye gitmeden Esma-ül Hüsnâ kitabını yanına aldı ve kahvaltı masasına kitapla birlikte oturdu.

Eşi; "Hayrola!? Akşam okuduklarınla doymadın bakıyorum" dedi..

Renan; "Tuhaf bir rüya gördüm Mehmet, Allah hayra getirsin. Bir ismin mânâsına bakmak istiyorum. Rüyada bu isim geçiyordu da" dedi...

Sayfaları çevirdi ve El-Müheymin ismini buldu.

Mânâsını okuyunca çok şaşırdı. Şöyle yazıyordu:

El- Müheymin: Gözetici ve koruyucu. Evrenin bütün işlerini düzenleyen, gözeten ve yöneten. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur.

Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, O'nun bu lûtuf ve âtifetinden boş değildir. Kullarını devamlı himayesi altında bulundurandır.

O, yaratmış olduğu mahlukatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder.

Her muhafaza ile memur olana "müheymin" derler.

Bir şeye göz kulak olan kişi o şeyin koryucusu ve müheymini demektir.

Bu sebepledir ki bu isim tüm kadim kitaplarda da Allah'ın isimlerinden sayılmıştır. Bu isim Kur’ân’da sadece Haşr Sûresi 23. ayette geçer.

* Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz. *

O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen bağışlayandır. *

O, öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, müheymin'dir( emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır), üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. * O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır. (Haşr Sûresi/21, 22, 23, 24)

Renan okuduklarının ve gördüğü rüyanın şaşkınlığı ile titriyor ve bir yandan da ;

"Ya rabbi! Kur'ân ne büyük bir rahmet kitabı?!..

O'nu OKU'yan, O'nunla haşır neşir olan, Sana yaklaşıyor ve himayene giriyor demek ki..

Çok şükür ya rabbi, çok şükür!.. Bu büyük bir müjde!" dedi gözyaşlarıyla...

A.S

 
Üst Alt