Müteşabih ayetleri nasıl anlamamız gerekir?

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
Değerli kardeşimiz;
Sizin sorduğunuz bu soru, asırlarca İslam alimleri tarafından tartışılmış ve müzakere edilmiştir. İmam-ı Azam mütekaddimin ulemasından olduğu için, bu görüşü kendi zamanında daha fazla itibar görmüştür. Ama müteahhirin dediğimiz sonradan gelen alimler bu fikri değil, teşabühün akla uyanını tercih etmişlerdir.

Selefi alimler mütaşabih olan Kuran ayetlerinin üzerinde yorum yapmamışlardır. Zamanla bu ayetler hakkında yanlış anlayışlar çıktığında mütaşabih ayetler izah edilmişlerdir. Ehli sünnet alimlerinin görüşü Allahın zamandan ve mekandan münezzeh olmasıdır.

Fetih suresinin onuncu âyetinde, “Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir” buyrulur. Akıl, bütün madde ve mânâ âlemlerinin yaratıcısı olan Allah’ın, el sahibi olmaktan münezzeh olduğuna hükmeder. Nakilde ise elden söz edilmektedir. İşte burada akıl ile nakil tearuz etmişlerdir. Bu durumda, akıl esas alınarak naklin tevili cihetine gidilecektir.

Tefsir âlimleri bu gibi müteşabih âyetlerin tevili konusunda iki guruba ayrılmışlardır. Mütekaddimîn denilen önceki müfessirler, müteşabih âyetleri tevil etmemiş, “bununla ne murat edildiğini en iyi bilen Allah’tır” diyerek susmayı tercih etmişlerdir. Müteahhirîn üleması ise, “akıl ve nakil tearuz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur.” Kaidesinden hareketle, bu gibi âyetlerin tevili yoluna gitmişler ve “el”den maksadın “kudret” olduğunu ifade etmişlerdir. Bu bir tevildir ve bu tevili yapmaya da tefsir âlimleri yetkilidir.



Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Bediüzzaman'ın Kur'ân ilimleri arasında en fazla önem verdiği hususlardan birinin müteşâbihât olduğu söylenebilir. Onun izah etmeğe çalıştığı müteşâbihler, izafi müteşâbihler dediğimiz kısımdandır. O izafi vasfını kullanmasa da, yaptığı açıklamalardan bu durum ortaya çıkmaktadır. Zira Kur'ânın bütün nesillere ve çok farklı seviyelere hitap edip müfessirlerin ilmi kapasitelerine göre âyetlerin külli mânâlarının cüz'iyâtlarını anlayabileceklerini, bütün o mânâların umumen murad ve maksud olup, âyetin hakiki veya mecazi mânâları olduğunu bildirir.

Müteşabihlerin kesin mânâlarını bilmek, onlardan "murad-ı ilâhi budur" demek doğru değildir. Yoksa onlar âlimlerin o âyetleri te'vil etmeye teşebbüs etmeleri doğru değildir, o âyetlerden hiçbir şey anlamamız mümkün değildir." demek istememişlerdir. Zira bu kabil âyetler hakkında kendileri tarafından yapılmış izahlar nakledilmiştir. Müteşabihleri bir itibarla, hakiki müteşabih ve izafî müteşabih olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Hakiki müteşabihleri anlamak hayli zor, âdeta imkânsızdır. Bazı sûrelerin başındaki hurûf-u mukatta'a bu kısma girer. Buna rağmen müfessirler bunlar hakkında bile izah getirmeye çalışmışlardır.
 
Üst Alt