Muhâzât - Muhbir-i sâdık - Muhdis - Muhît - Muhkem - Muhkemât

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
MUHÂZÂT:
Kadının aynı imâma uymuş olan erkeğin önünde veya hizâsında bulunması.
Muhâzât hâlinde erkeğin namazı bozulur. (Tahtâvî)


MUHBİR-İ SÂDIK:
Hep doğru söyleyici, doğru haber verici mânâsına Muhammed aleyhisselâm.
Muhbir-i sâdık aleyhi minessalevâti etemmühâ buyurdu ki: "Kıyâmet günü, şehîdlerin kanını, âlimlerin mürekkebi ile tartarlar. Mürekkeb ağır gelir." (İmâm-ı Nevevî)
Muhbir-i sâdık ne bildirdi ise ve Ehl-i sünnet âlimleri rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmâ'în kitablarında ne yazdı ise onları yapmağa canla-başla çalışmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)
Muhbir-i sâdık Muhammed aleyhisselâm; "Helekel müsevvifûn." buyurdu. Yâni; "Sonra yaparım diyenler helâk oldular." (İmâm-ı Rabbânî)

MUHDİS:
Namaz abdesti olmayan kimse.
Muhdisin Kur'ân-ı kerîmi tutması haramdır. Ezberden okuması câizdir, olur. Yatağa abdestli girmek sünnettir. (İbn-i Âbidîn)
Muhdisin Kur'ân-ı kerîmi yatakta, yatarak ezberden okuması câizdir ve sevâbdır. Fakat başını yorgandan dışarı çıkarmalı ve bacakları bitiştirmelidir. (Seyyid Alizâde)
Cünüb ve hayızlının câmiye girmesi harâmdır. Muhdisin girmesi mekrûhtur. (Molla Hüsrev)


MUHÎT (El-Muhît):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhâta eden, çeviren, ilmi her şeyi kuşatan.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allahü teâlânın ilmi ve kudreti her şeyi muhîttir. (Nisâ sûresi: 126)
Allahü teâlâ muhîttir, her şeyi ihâta etmiştir. Fakat bu ihâta, çevirmek, bizim anladığımız gibi değildir. (İmâm-ı Rabbânî)

MUHKEM:
Sağlam kılınmış, tahkîm edilmiş. İçinde hüküm bulunan, mânâsı açık olan âyet. Çoğulu muhkemâttır. (Bkz. Muhkemât)

MUHKEMÂT:
Kur'ân-ı kerîmdeki mânâsı açık, meydanda olan, anlaşılabilen âyet-i kerîmeler. Muhkemin çoğulu. (Bkz. Âyet)
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
(Ey Habîbim!) Sana Kur'ân'ı, Allahü teâlâ inzâl etti (indirdi). Onun bir kısmı muhkemât olup, bunlar Kur'ân'ın esâsıdır. Bir kısmı da müteşâbihtir (mânâsı açıkça belli değildir) . Fakat kalblerinde eğrilik bulunanlar (muhkem âyetleri bırakırlar da) fitne aramak (hakkı karıştırmak, halkı şüpheye düşürüp doğru yoldan saptırmak kastıyla) ve isteklerine göre te'vil etmek (asıl mânâsından başka mânâ vermek) için müteşâbih olan âyetlerine tâbi olurlar. Halbuki onun te'vilini Allahü teâlâdan başka kimse bilmez. İlimde rüsûh sâhibi (derin) âlimler: "Biz ona inandık, muhkemi, müteşâbihi her biri Rabbimiz Allahü teâlâ tarafındandır, hepsi haktır (doğrudur) " derler. Bunları kâmil (olgun) akıl sâhiplerinden başkası düşünemez. Yâhut bunlardan yalnız kâmil akıl sâhipleri öğüt kabûl eder. (Âl-i İmrân sûresi: 7)
Muhkemât; İslâm bilgilerinin ve ahkâmının (hükümlerinin) kaynağıdır. (Ahmed Fârûkî)
Kur'ân-ı kerîmdeki, helâl, haram, namaz, oruç, zekât ve hac gibi hükümlere âit kısımlar muhkemâttandır (İmâm-ı Süyûtî)
Muhkemâtı öğrenmeden ve muhkemâtın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmadan, müteşâbihâta mânâ vermeye kalkışan câhildir. Hem de kendi cehlini anlamayan kara câhildir. (Ahmed Fârûkî)
 
Üst Alt