Makam.

Denge_35

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
29 Nisan 2011
Mesajlar
269
Tepkime puanı
27
MAKÂM:
1. Yüksek dereceli me'mûriyet, me'mûrluk yeri, mevkî, mansıb.
Bir kimse şu on şeyi, kendine farz bilmedikçe, tam verâ ehli (dînimizde şüpheli olan şeylerden sakınan) olamaz: Başkalarını çekiştirmemeli. Mü'minlere sû-i zan (kötü zan) etmemeli, kötü bilmemeli. Kimse ile alay etmemeli. Yabancı kadınlara, kızlara b akmamalı. Doğru söylemeli. Kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın kendisine yaptığı ihsânları (iyilikleri), nîmetleri düşünmeli. Malını helâl yerlere harcayıp, haramlara vermemeli. Nefsi, keyfi için, mevki makâm istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli. Beş vakit namazı vaktinde kılmağı birinci vazîfe bilmeli. Ehl-i sünnet (Resûlullah efendimiz ve arkadaşlarının bildirdiği doğru yolda giden İslâm) âlimlerinin bildirdiği îmânı ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı. (Ahmed Fârûkî)
Emeli, arzû ve istekleri kısa yapmak lâzımdır. Makâm, mevkî kapmak için yarış etmek gibi hırs yoktur. (Ahmed bin Âsım Antâkî)
Makam ne kadar mühim olsa da, şahsiyetinizi vermeyin. Kendinizi küçültmeyin. (Ferîdüddîn Şeker Genç) Mal için makam için hep uğraştım, Sonsuz nîmetlerden oldum, âh yazık! Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan, Günâh ağır, ağlarım hep, âh yazık!
(Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
2. Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin bu yolda ilerlerken kazandığı mânevî derecelerden her biri.
Makâmı kazanmakta kulun gayreti lâzımdır. Bu bakımdan makâm ile hâl arasında fark vardır. Çünkü hâl, kulun gayreti olmadan kalbde meydana gelir. (Ali bin Hüseyin)
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kazandığı makâmın hükümlerini, îcâblarını yerine getirmeden, tamamlamadan, başka makâma geçmekte acelecilik yapmaması, sabırsızlık göstermemesi lâzımdır. Zîrâ, kanâati olmayan hırslı kimsenin tevekkülü, sıhhatli olma z. Tevekkülü tam olmayanın teslimiyetinde sıhhat bulunmaz. ( Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Makâm-ı İbrâhim:
Kâbe'de İbrâhim aleyhisselâmın, Kâbe'yi inşâ ederken veya insanları hacca dâvet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer.
Haccın farzlarından üçüncüsü, Kâbe-i muazzamayı tavaf etmektir. Tavaf, Mescid-i harâm içinde, Kâbe-i muazzama etrâfında dönmek demektir. Dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kerre dönülür. Zemzem kuyusunun ve makâm-ı İbrâhim'in dışından dolaşarak d a tavâf etmek câizdir. (İbn-i Âbidîn)
Yeryüzünde Cennet'e âit varlıklardan yalnız Hacer-ül-esved (Cennet'ten getirilen, Kâbe'nin duvarına konan kıymetli siyah taş) ile Makâm-ı İbrâhim bulunmaktadır. Eğer bunlara müşriklerin (Allah'a ortak, eş koşanların) elleri dokunmamış olsaydı, onlara dokunan derd sâhiblerine mutlaka cenâb-ı Allah şifâ verirdi. (İbn-i Abbâs)


Makâm-ı İlliyyîn:
Cennet.
Bir ma'sûm (günâhsız, suçsuz) çocuk hasta olup, ölüm döşeğine girdiğinde, makâm-ı İlliyyîn, onun makâmı olur. Oradan üç yüz altmış melek gelip, saf saf olup o çocuğun karşısında dururlar ve; "Yâ ma'sûm çocuk! Müjdeler olsun sana, bugün öyle bir gündü r ki, geçmiş olan, anaların ve dedelerinin ve cümle komşularının günâhlarının affı için Hak teâlâdan dile (iste)" derler. (İmâm-ı Gazâlî)

Makâm-ı Mahmûd:
Mahşer (kıyâmet) günü büyük bir sıkıntı ve ızdırab içerisinde bulunan mahlûkâtın hesaplarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâ tarafından Muhammed aleyhisselâma verilen şefâat izni. Buna Şefâat-i Kübrâ da denir.

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
(Ey Resûlüm!) Sana mahsus fazla bir namaz (ibâdet) olmak üzere, gece uykudan kalk da, onunla (Kur'ân-ı kerîm ile) , teheccüd (gece namazı) kıl. Umulur ki, Rabbin seni, bir makâm-ı Mahmûd'a gönderecektir. (İsrâ sûresi: 79)
Bu (makâm-ı Mahmûd) o makamdır ki, onda ümmetime şefâat edeceğim. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Allahü teâlâ insanları diriltecek. Bana da yeşil bir hulle (elbise) giydirecek. Ondan sonra Allahü teâlâ, neler söylemekliğimi dilerse söyleyeceğim; işte makâm-ı Mahmûd bu makamdır. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
 
Üst Alt