Kurann-ı kerimi herkes anlar mı?

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Kur’ân-ı kerimdeki herhangi bir âyetin ma’nâsını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette, ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan kimse, Allahü teâlânın murâdını değil, tercüme edenin, anladığını öğrenir. Nakli esas almayan bütün tercümeler, Allahü teâlânın dediği değil, tercüme edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğidir.
Köylüye âit bir kanûnu, hükûmet, doğruca köylüye göndermez. Çünkü köylü okuyabilse bile, anlayamaz. Bu kanûn önce, vâlîlere gönderilir. Vâlîler, iyi anlayıp, îzâhını ekleyerek, kaymakamlara, bunlar da dahâ açıklayarak, muhtârlara anlatır. Muhtâr, yalnız okumakla anlayamaz. Muhtâr da, ancak, köylü dili ile, köylüye söyler. İşte, Kur’ân-ı kerîm de, ilâhi hükümlerdir, kanûn-ı rabbânîdir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde kullarına saâdet yolunu göstermiş ve kendi kelâmını insanların en yükseğine göndermiştir. Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını, yalnız Muhammed aleyhisselâm anlar. Başka kimse, tâm anlayamaz. Eshâb-ı kirâm, ana dili olarak Arabî bildikleri, edîb ve belîğ oldukları hâlde, bâzı âyetleri anlayamaz, Resûlullah efendimize sorarlardı.
Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını yalnız Muhammed aleyhisselâm anlamış ve hadîs-i şerîfleri ile bildirmiştir. Kur’ân-ı kerîmi tefsîr eden Odur. Doğru tefsîr kitâbı da, Onun hadîs-i şerîfleridir.

RESÛLULLAHA SORARLARDI
Eshâb-ı kirâm, hattâ Cebrâîl aleyhisselâm dahî, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını, sırlarını, Resûlullah efendimize sorardı. Resûlullah efendimizin, Kur’ân-ı kerîmin hepsinin tefsîrini Eshâbına bildirdiğini imâm-ı Süyûtî hazretleri haber vermektedir.
Din âlimlerimiz, uyumayarak, dinlenmeyerek, istirâhatlerini fedâ ederek, Peygamber efendimizin açıklamaları olan bu hadîs-i şerîfleri toplayıp, tefsîr kitâplarını yazmışlardır. Beydâvî tefsîri bunların en kıymetlilerindendir. Bu tefsîr kitâplarını da anlayabilmek için, otuz sene durmadan çalışıp, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek lâzımdır. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Ana ilimlerden biri, Tefsîr ilmidir. Bu ilimlerin ayrı ayrı âlimleri ve çok kitâpları vardır. Bugün kullanılan ba’zı Arabî kelimeler, fıkıh ilminde başka ma’nâya, tefsîr ilminde ise dahâ başka ma’nâya gelmektedir. Hattâ aynı bir kelime, Kur’ân-ı kerîmdeki yerine, aldığı edâtlara göre, başka ma’nâlar bildirmektedir. Bu geniş ilimleri bilmeyenlerin, bugünkü Arapçaya göre, yaptıkları Kur’ân tercümeleri, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsından bambaşka bir şey olmaktadır.
Seksen ilmi iyi bilenler, tefsîrleri anlayıp, bu konuları bilmeyenlere bildirmek için, çeşitli derecedeki insanlara göre, binlerle kitâp yazmışlardır. Mevâkib, Tibyân ve Ebülleys gibi, Türkçe kıymetli tefsîrler, bu kitâplardandır. Yeni yazılan Türkçe tefsîrlerin ve ilmihâllerin, en kıymetlisi sanılanlarında bile, şahsî düşünceler bulunmakta, okuyanlara zararı, faydasında çok olmaktadır. Hele din düşmanlarının, bid’at sâhiplerinin, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını bozmak için yaptıkları tefsîr ve tercüme kitâpları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, birtakım şüpheler, itirâzlar hâsıl oluyor. Din bilgisi az olanların, İslâmiyyeti öğrenmek için, tefsîr ve hadîs-i şerîf okuması uygun değildir. Çünkü Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfi yanlış anlamak veyâ şüphe etmek, insanın îmânını giderir.

ARAPÇA BİLMEK YETMEZ!..
Yalnız Arapça bilmekle, tefsîr ve hadîs anlaşılmaz. Arapça bilenleri, din âlimi sanan, aldanır. Beyrut ve başka yerlerde ana dili Arapça olan, Arap edebiyâtını iyi bilen, çok papaz var. Fakat, hiçbirinin İslâmiyyetten haberi yoktur.
Netice olarak, Kur’ân-ı kerîmin hakîkî ma’nâsını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelâm, fıkıh ve ahlâk kitâplarını okumalıdır. Bu kitâpların hepsi, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden alınmış ve yazılmıştır. Kur’ân tercümesi diye yazılan kitâplar, doğru ma’nâ veremez. Okuyanları, bunları yazanların fikirlerine, düşüncelerine ve maksatlarına esîr eder ve dinden ayrılmalarına sebep olur.
 

Müslüman

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
15 Mayıs 2012
Mesajlar
116
Tepkime puanı
0
Kur’ân-ı kerimdeki herhangi bir âyetin ma’nâsını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette, ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan kimse, Allahü teâlânın murâdını değil, tercüme edenin, anladığını öğrenir. Nakli esas almayan bütün tercümeler, Allahü teâlânın dediği değil, tercüme edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğidir.

Yazının sahibi konuyu tamamen çarpıtmış. Sahabiler ve onları izleyen ilk müslüman nesiller, önce bizzat kendileri anlamak için Kuranı okuyorlar ve bilmedikleri bir ayetle karşılaştıklarında ise bir bilene soruyorlardı. Bu demek değildir ki hiç birşey anlamıyorlardı. Haşa Allah anlayamayacağımız bir kitap göndermekle bize zulüm mü ediyor? Hem anlamayacağımız bir kitap gönderecek hem de "O'dan sorumlu tutulacaksınız" diyecek öyle mi? Bu durum Allah'a çelişki izafe etmek olmaz mı?

"Senin için ve senin kavmin için Kuranı indirdik.Sen ve Kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız..." Zuhruf 44

**

Kuranı herkes anlayamaz diyenleri Rabbimiz bir çok ayetinde yalanlıyor;

"Biz onları anlayasınız diye indirdik" (Yusuf,2)
"Akledesiniz diye indirdik" (Zuhruf,3)
"Güçlük çekesiniz diye indirmedik" (Taha, 2)
"Öğüt alasınız diye kolaylaştırdık" (Kamer,17,22,32,40)

"And olsun ki Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?"

Allah-u Teala Kuran'ı "kolaylaştırdığını" ifade ederken; bugün "Sen Kuran'ı anlayamazsın, avam anlamaz" demek İslam'a hakarettir, Allah'a iftiradır.

"Bunlar Kuran'ın apaçık bir Kitab'ın ayetleridir". Allah-u Teala böyle buyururken indirilen vahye "apaçık" derken bazılarına ne oluyor da; Kuran'ı "anlaşılamaz" "kavranılmaz" bir kitap olarak sunuyor?

Sahabilerin anlamadıkları hususları Peygamberimize sorması meselesine dönecek olursak;

“Bilmiyorsanız zikir (ilim) ehline sorun.” (Nahl: 43)

Ama biz bilmeye talip olmadan Kuran ne diyor Rasül ne diyor bakmadan her bir meseleyi alimlere sorar olduk. Bizler Kuranı okuyup anlamaya gayret edeceğimiz yerde, önce Kuran ayetleri hakkında nelerin söylendiğini okur olduk. Yani Kuran yerine insanların kitaplarını okuduk ve inanç sistemlerimizi de bunlara göre oluşturduk. Yani Kuran okumadık.

Elbette Kuran sadece ilk ve açık manadan ibaret değil. Bir ayette sayısız mana ve hikmet var.Yani açık ve ilk manasını herkes anlıyabilir fakat bundan sonra gelen kapalı manalarını ve hikmetlerini ve gizli sırlarını elbette peygambere sorulacak veya ondan sonra gelen peygamberin mirasçıları olan alimlere sorulacak. Biz demiyoruz ki alimlere hiç sormuyalım onların kitaplarını okumayalım. Mesele şu; Önce kuranı okuyacaz arapçası ve türkçesiyle, ilk ve açık manasını iyice bir belleyeceğiz sonrada sıra alimlerin sözlerine gelecek.

Ebu Derda rivayet ediyor: " Peygamberimizin yanındaydık. Göğe baktı ve bir olayı zikrederek dedi ki: "İlim ayrılıp gittiğinde olacak." Ziyad b. Lebid Ensari sordu: "Biz Kuran'ı okurken, çocuklarımıza öğretirken, onlar da diriliş gününe kadar çocuklarına öğretecekken nasıl olur da ilim bizi bırakır?" Peygamberimiz: "Sana şaşırıyorum Ziyad. Ben seni Medine'de en bilgili adam sanıyordum. Yahudiler ve Hıristiyanlar Tevrat ve İncili bir şey anlamadan okumuyorlar mı?" (Tirmizi )

Demek ki Kuranı anlamadan okursak Ehl-i Kitab'ın durumuna düşer, birtakım kuruntuları din zannederiz. Allah bizleri bu duruma düşmekten korusun.
 
Üst Alt