- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
tarihi eserleri nasıl koruyabiliriz kültürel varlıklarımızı nasıl koruruz tarihi eser ve kultürel varlıklarımızı koruma
Halkımıza tarihi eserlerin talan edilmesi gereken bir miras değil de korunması gerekli bir ecdat yadigarı olduğunu anlatmalıyız. Onların korunmasının neden önemli olduğunu ve şehrimize olan kazançlarını anlatarak eserlerin korumasına halkımızı da ortak etmeliyiz. Unutmamalıyız ki Kültür Turizmi kapsamında çarpık, düzensiz ve çok katlı yapılaşma, görüntü, ses ve çevre kirliliği bakımından günümüz şehirlerinin görülmeye değer bir yönü kalmamıştır. Şehri ziyaret edenlerin ilgilendiği tek şey tarihe tanıklık eden tarihi eserlerimizdir.
Kültür varlıklarının korunmasındaki en önemli görev ülkemiz insanının kültürel geçmişini benimsemesi, eserlerin önemlerini algılamaları, bunlara sahip olmaktan gurur duymalarını sağlamakla olacağı gibi, Ülkemizi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların da aynı bilinci paylaşmalarıyla gerçekleşecektir.
Kültür varlıkları, bir toplumun geçmişinin somut belgeleri olup, hem tarihsel hem de bölgesel değerleri söz konusudur. Onlar salt fiziksel bir varlık olmaktan öte, içerdiği ve günümüz toplumuna aktardığı bilgiler nedeniyle birinci derecede korunması gerekli son derece önemli varlıklarımızdır.
Anadolu, stratejik konumunun bir gereği olarak binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip yer altında, yer üstünde ve su altında kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu özel bir coğrafyadır. Tarihsel sürece bir göz attığımızda; M.Ö. 30-M.S. 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu Anadolu’da şehirler kurmuş, tiyatrolar, hamamlar, su kemerleri, köprüler ve Anadoluyu bir uçtan bir uca kat eden yollar inşa etmiştir. 395–1453 yılları arasında Anadolu’da hüküm süren Bizans İmparatorluğu; hipodromlar, saraylar, kaleler, askeri ve sosyal tesisler kurmuşlar, manastırlar, kiliseler yaparak içlerini mozaik, fresko ve ikonalarla süsleyerek Hıristiyan dini yapılaşmasının temsilcisi olmuşlardır. 1071 yılından günümüze kadar; Anadolu Beylikleri, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde ise Külliyeler, Camiler, Medreseler, Kervansaraylar, Türbeler, Köprüler, Hamamlar, Çeşmeler ve Geleneksel Türk Ev mimarisi ile kendi mühürlerini vurmuşlar; halı, kilim, çini, minyatür, hat, tezhip, ebru, gibi eserlerle de Türk-İslam Sanatının imzasını atmışlardır.
Kültür ve doğa varlıklarının korunması, yüzyıllar boyunca tüm ülkelerin tartıştığı, zaman içinde değişen tanım ve koruma ilkelerinin geliştirildiği bir konu olagelmiştir. Avrupa’da 1975 yılı “Avrupa Mimari Miras Yılı“ olarak kabul edilmiş, her ülkenin sahip olduğu kültürel ve mimari değerlerin bütün ülkelerin ortak değeri olarak benimsenmesi, tarihi çevre olgusunun tüm dünya ülkelerinin üzerinde önemle durduğu bir kapsam kazanması sağlanmıştır. Özellikle 20. yüzyıl, bilimsel koruma kuramlarının tartışıldığı bir dönemdir. Bu süreçte yapılan uluslararası çalışmalar ve toplantılar ile bunların sonucunda üretilen belgeler, Türkiye’nin de kabul ettiği kuramsal çerçeveleri oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO)’nun XVII. Genel Kurulu tarafından 16 Kasım 1972 tarihinde kabul edilmiş bulunan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme”ye Türkiye Cumhuriyeti de katılmıştır. 1931 yılında Carta Del Restauro, 1964 yılında Venedik Tüzüğü, 1974 yılında Amsterdam Bildirgesi, 1994 Nara Bildirgesi ile evrensel boyutta insanlık tarihinin çok önemli kalıntıları koruma altına alınmıştır. Acaba tüm bu sözleşmelere rağmen eserlerimizi layıkıyla koruyabilmiş ve onları insanlığın hizmetine sunabilmişmiyiz?
Dünyada genel durum incelendiğinde geçtiğimiz kırk yılın en büyük olgularından birisinin kitle turizmindeki artış olduğunu söylemek isterim. Eğer Turizmden beklentimiz sadece döviz ise Kültürel turizmin birçok açıdan vazgeçilemez olduğu, öncelikle bu turizme değer veren turistlerin ziyaret ettikleri ülkeye daha çok döviz bıraktıkları istatistiklerle tespit edilmiştir. Şehirlerimizin en önemli yüzü tarihi eserlerle yansıtılan yüzüdür. Yaz aylarında Doğu Anadolu’yu ziyaret eden turistlerin neredeyse tamamına yakınını 50 yaş ve üzerinde çok okuyan, tarihi bilgiye sahip, Anadolu efsanelerini bilen ve okuduklarını Anadolu’da görmeye gelen turistler oluşturmaktadır. Kültür Varlıklarımızı Turizm vitrinine sunarken nasıl korumalıyız ve nelere dikkat etmeliyiz? Karşılaştığımız sorunları sizlerle paylaşmak isterim:
- Öncelikle çağdaş koruma yaklaşımları bugün artık kültür varlıklarını tekil mimari yapılar olarak değil ait oldukları çevre ile bir bütün olarak görmekte, koruma müdahaleleri bu bütünsellik içerisinde biçimlendirilmektedir. Çünkü hiçbir yapı tek başına var olamaz, her mimari bir bütünün parçasıdır.
- Ülkemizde kent planlama olgusu ile tarihi çevre koruma olgusunun uzlaştırılması gerekmektedir. Genellikle son yıllarda eski şehir dokularında yeni yapılaşmalardan kaynaklanan büyük bir tahribatın varlığını gözlemlemekteyiz. Unutulmamalıdır ki dönüşü olmayan kararlarda aceleci davranmak, telafisi olmayan hatalı uygulamaları beraberinde getirecektir.
- Kültür varlıklarımız başlı başına bir değerdir; onların ne birer çöplük olarak bırakılması ne de koruma adına tanımsız objelerle donatılması ile doğru sonuçlara ulaşılamaz. Önemli olan bu varlıkların değerlerini anlayarak onları öne çıkaracak nitelikli tasarımların yapılmasıdır.
- Her şeyden önce tarihi eserlerin çevre ve iç mekan temizliği son derece önemlidir. Eserlere giden yolların tanzim edilmesi ve temiz tutulması gerekmektedir. Çevrelerinin açılarak yeşillendirilmesi önemli düzenlemelerden biri olacaktır.
- Tarihi eserlerimizin tanıtım levhalarındaki eski ve yanlış yazılmış bilgileri kaldırarak, yeni, doğru ve anlaşılır şekilde tanıtım levhaları yazmalıyız, levhalarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın standartları sağlanmalı ve eserler üzerine tek ama estetik görünüme sahip levhalar koymalıyız, standart dışı birden çok tabela ile oluşan görüntü kirliliğinden şehrimizi ve tarihi eserlerimizi arındırmalıyız.
- Eserlerin fotoğraf çekimine elverişli hale getirilmesi için yapıların çevresinde görüntüyü engelleyen yüksek ağaçların kesilmesi, yakınlarındaki elektirik telleri ve direklerin kaldırılarak görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi son derece önemlidir.
- Gece ışıklandırma yaparak, tarihi eserlerimizin görsel etkisini artırmalıyız.
- Yöre evlerinden özelliklerini koruyan Geleneksel Evlerin orijinal özellikleri ile turistlerin ziyaretine açılması son derece önemlidir. Çünkü yerli ve yabancı turistlerin arzularından biri de yöresel özellikler taşıyan Geleneksel Evleri görebilmektir. Günümüzde süratle yok olan eserlerimizin başında tarihi evlerimiz gelmektedir.
- Kent imar planlarının hazırlanmasında kültür varlıklarının korunmasına ağırlık verilmelidir. Hazırlanacak plan ile bu amacın daha kolay gerçekleşmesi sağlanabilir.
- Halkımıza tarihi eserlerin talan edilmesi gereken bir miras değil de korunması gerekli bir ecdat yadigarı olduğunu anlatmalıyız. Onların korunmasının neden önemli olduğunu ve şehrimize olan kazançlarını anlatarak eserlerin korumasına halkımızı da ortak etmeliyiz. Unutmamalıyız ki Kültür Turizmi kapsamında çarpık, düzensiz ve çok katlı yapılaşma, görüntü, ses ve çevre kirliliği bakımından günümüz şehirlerinin görülmeye değer bir yönü kalmamıştır. Şehri ziyaret edenlerin ilgilendiği tek şey tarihe tanıklık eden tarihi eserlerimizdir.
- Kültür varlıklarının korunmasındaki en önemli görev ülkemiz insanının kültürel geçmişini benimsemesi, eserlerin önemlerini algılamaları, bunlara sahip olmaktan gurur duymalarını sağlamakla olacağı gibi, Ülkemizi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların da aynı bilinci paylaşmalarıyla gerçekleşecektir.
- Tarihi eserlerimizin en kısa sürede restorasyonu yapılmalı, mümkün olamadığı yapılarda tahribatın önüne geçilebilmesi için konservasyon işlemlerinin yapılması gereklidir. Son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ülke genelinde başlatılan restorasyon çalışmaları umut verici olup, devam etmesini diliyoruz.
-Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının uyum içerisinde hareket ederek eserlerin korunmasınından bir sonuç alınabilir. Bunun içinde koruma amaçlarına uygun bir planlama, korumanın gerekliliğine inanmış yöneticiler, çalışmaları koordine edip, denetleyen bir örgüt, bu çalışmayı destekleyen halk ve kurumların olması ve sağlıklı finansman kaynaklarının oluşturulması koruma programlarının vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.
Bilinmelidir ki şehirlerimiz sadece bir kurumun ya da bir derneğin korumakla görevli olduğu yerler değildir. Şehirlerimiz insanımızın gerçek aynasıdır.
Halkımıza tarihi eserlerin talan edilmesi gereken bir miras değil de korunması gerekli bir ecdat yadigarı olduğunu anlatmalıyız. Onların korunmasının neden önemli olduğunu ve şehrimize olan kazançlarını anlatarak eserlerin korumasına halkımızı da ortak etmeliyiz. Unutmamalıyız ki Kültür Turizmi kapsamında çarpık, düzensiz ve çok katlı yapılaşma, görüntü, ses ve çevre kirliliği bakımından günümüz şehirlerinin görülmeye değer bir yönü kalmamıştır. Şehri ziyaret edenlerin ilgilendiği tek şey tarihe tanıklık eden tarihi eserlerimizdir.
Kültür varlıklarının korunmasındaki en önemli görev ülkemiz insanının kültürel geçmişini benimsemesi, eserlerin önemlerini algılamaları, bunlara sahip olmaktan gurur duymalarını sağlamakla olacağı gibi, Ülkemizi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların da aynı bilinci paylaşmalarıyla gerçekleşecektir.
Kültür varlıkları, bir toplumun geçmişinin somut belgeleri olup, hem tarihsel hem de bölgesel değerleri söz konusudur. Onlar salt fiziksel bir varlık olmaktan öte, içerdiği ve günümüz toplumuna aktardığı bilgiler nedeniyle birinci derecede korunması gerekli son derece önemli varlıklarımızdır.
Anadolu, stratejik konumunun bir gereği olarak binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip yer altında, yer üstünde ve su altında kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu özel bir coğrafyadır. Tarihsel sürece bir göz attığımızda; M.Ö. 30-M.S. 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu Anadolu’da şehirler kurmuş, tiyatrolar, hamamlar, su kemerleri, köprüler ve Anadoluyu bir uçtan bir uca kat eden yollar inşa etmiştir. 395–1453 yılları arasında Anadolu’da hüküm süren Bizans İmparatorluğu; hipodromlar, saraylar, kaleler, askeri ve sosyal tesisler kurmuşlar, manastırlar, kiliseler yaparak içlerini mozaik, fresko ve ikonalarla süsleyerek Hıristiyan dini yapılaşmasının temsilcisi olmuşlardır. 1071 yılından günümüze kadar; Anadolu Beylikleri, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde ise Külliyeler, Camiler, Medreseler, Kervansaraylar, Türbeler, Köprüler, Hamamlar, Çeşmeler ve Geleneksel Türk Ev mimarisi ile kendi mühürlerini vurmuşlar; halı, kilim, çini, minyatür, hat, tezhip, ebru, gibi eserlerle de Türk-İslam Sanatının imzasını atmışlardır.
Kültür ve doğa varlıklarının korunması, yüzyıllar boyunca tüm ülkelerin tartıştığı, zaman içinde değişen tanım ve koruma ilkelerinin geliştirildiği bir konu olagelmiştir. Avrupa’da 1975 yılı “Avrupa Mimari Miras Yılı“ olarak kabul edilmiş, her ülkenin sahip olduğu kültürel ve mimari değerlerin bütün ülkelerin ortak değeri olarak benimsenmesi, tarihi çevre olgusunun tüm dünya ülkelerinin üzerinde önemle durduğu bir kapsam kazanması sağlanmıştır. Özellikle 20. yüzyıl, bilimsel koruma kuramlarının tartışıldığı bir dönemdir. Bu süreçte yapılan uluslararası çalışmalar ve toplantılar ile bunların sonucunda üretilen belgeler, Türkiye’nin de kabul ettiği kuramsal çerçeveleri oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO)’nun XVII. Genel Kurulu tarafından 16 Kasım 1972 tarihinde kabul edilmiş bulunan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme”ye Türkiye Cumhuriyeti de katılmıştır. 1931 yılında Carta Del Restauro, 1964 yılında Venedik Tüzüğü, 1974 yılında Amsterdam Bildirgesi, 1994 Nara Bildirgesi ile evrensel boyutta insanlık tarihinin çok önemli kalıntıları koruma altına alınmıştır. Acaba tüm bu sözleşmelere rağmen eserlerimizi layıkıyla koruyabilmiş ve onları insanlığın hizmetine sunabilmişmiyiz?
Dünyada genel durum incelendiğinde geçtiğimiz kırk yılın en büyük olgularından birisinin kitle turizmindeki artış olduğunu söylemek isterim. Eğer Turizmden beklentimiz sadece döviz ise Kültürel turizmin birçok açıdan vazgeçilemez olduğu, öncelikle bu turizme değer veren turistlerin ziyaret ettikleri ülkeye daha çok döviz bıraktıkları istatistiklerle tespit edilmiştir. Şehirlerimizin en önemli yüzü tarihi eserlerle yansıtılan yüzüdür. Yaz aylarında Doğu Anadolu’yu ziyaret eden turistlerin neredeyse tamamına yakınını 50 yaş ve üzerinde çok okuyan, tarihi bilgiye sahip, Anadolu efsanelerini bilen ve okuduklarını Anadolu’da görmeye gelen turistler oluşturmaktadır. Kültür Varlıklarımızı Turizm vitrinine sunarken nasıl korumalıyız ve nelere dikkat etmeliyiz? Karşılaştığımız sorunları sizlerle paylaşmak isterim:
- Öncelikle çağdaş koruma yaklaşımları bugün artık kültür varlıklarını tekil mimari yapılar olarak değil ait oldukları çevre ile bir bütün olarak görmekte, koruma müdahaleleri bu bütünsellik içerisinde biçimlendirilmektedir. Çünkü hiçbir yapı tek başına var olamaz, her mimari bir bütünün parçasıdır.
- Ülkemizde kent planlama olgusu ile tarihi çevre koruma olgusunun uzlaştırılması gerekmektedir. Genellikle son yıllarda eski şehir dokularında yeni yapılaşmalardan kaynaklanan büyük bir tahribatın varlığını gözlemlemekteyiz. Unutulmamalıdır ki dönüşü olmayan kararlarda aceleci davranmak, telafisi olmayan hatalı uygulamaları beraberinde getirecektir.
- Kültür varlıklarımız başlı başına bir değerdir; onların ne birer çöplük olarak bırakılması ne de koruma adına tanımsız objelerle donatılması ile doğru sonuçlara ulaşılamaz. Önemli olan bu varlıkların değerlerini anlayarak onları öne çıkaracak nitelikli tasarımların yapılmasıdır.
- Her şeyden önce tarihi eserlerin çevre ve iç mekan temizliği son derece önemlidir. Eserlere giden yolların tanzim edilmesi ve temiz tutulması gerekmektedir. Çevrelerinin açılarak yeşillendirilmesi önemli düzenlemelerden biri olacaktır.
- Tarihi eserlerimizin tanıtım levhalarındaki eski ve yanlış yazılmış bilgileri kaldırarak, yeni, doğru ve anlaşılır şekilde tanıtım levhaları yazmalıyız, levhalarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın standartları sağlanmalı ve eserler üzerine tek ama estetik görünüme sahip levhalar koymalıyız, standart dışı birden çok tabela ile oluşan görüntü kirliliğinden şehrimizi ve tarihi eserlerimizi arındırmalıyız.
- Eserlerin fotoğraf çekimine elverişli hale getirilmesi için yapıların çevresinde görüntüyü engelleyen yüksek ağaçların kesilmesi, yakınlarındaki elektirik telleri ve direklerin kaldırılarak görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi son derece önemlidir.
- Gece ışıklandırma yaparak, tarihi eserlerimizin görsel etkisini artırmalıyız.
- Yöre evlerinden özelliklerini koruyan Geleneksel Evlerin orijinal özellikleri ile turistlerin ziyaretine açılması son derece önemlidir. Çünkü yerli ve yabancı turistlerin arzularından biri de yöresel özellikler taşıyan Geleneksel Evleri görebilmektir. Günümüzde süratle yok olan eserlerimizin başında tarihi evlerimiz gelmektedir.
- Kent imar planlarının hazırlanmasında kültür varlıklarının korunmasına ağırlık verilmelidir. Hazırlanacak plan ile bu amacın daha kolay gerçekleşmesi sağlanabilir.
- Halkımıza tarihi eserlerin talan edilmesi gereken bir miras değil de korunması gerekli bir ecdat yadigarı olduğunu anlatmalıyız. Onların korunmasının neden önemli olduğunu ve şehrimize olan kazançlarını anlatarak eserlerin korumasına halkımızı da ortak etmeliyiz. Unutmamalıyız ki Kültür Turizmi kapsamında çarpık, düzensiz ve çok katlı yapılaşma, görüntü, ses ve çevre kirliliği bakımından günümüz şehirlerinin görülmeye değer bir yönü kalmamıştır. Şehri ziyaret edenlerin ilgilendiği tek şey tarihe tanıklık eden tarihi eserlerimizdir.
- Kültür varlıklarının korunmasındaki en önemli görev ülkemiz insanının kültürel geçmişini benimsemesi, eserlerin önemlerini algılamaları, bunlara sahip olmaktan gurur duymalarını sağlamakla olacağı gibi, Ülkemizi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların da aynı bilinci paylaşmalarıyla gerçekleşecektir.
- Tarihi eserlerimizin en kısa sürede restorasyonu yapılmalı, mümkün olamadığı yapılarda tahribatın önüne geçilebilmesi için konservasyon işlemlerinin yapılması gereklidir. Son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ülke genelinde başlatılan restorasyon çalışmaları umut verici olup, devam etmesini diliyoruz.
-Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının uyum içerisinde hareket ederek eserlerin korunmasınından bir sonuç alınabilir. Bunun içinde koruma amaçlarına uygun bir planlama, korumanın gerekliliğine inanmış yöneticiler, çalışmaları koordine edip, denetleyen bir örgüt, bu çalışmayı destekleyen halk ve kurumların olması ve sağlıklı finansman kaynaklarının oluşturulması koruma programlarının vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.
Bilinmelidir ki şehirlerimiz sadece bir kurumun ya da bir derneğin korumakla görevli olduğu yerler değildir. Şehirlerimiz insanımızın gerçek aynasıdır.
Doğal ve Tarihi Varlıklarımızı Nasıl Koruruz
Doğal Kaynaklarımız Nasıl Korunur,türkiyemizin dogasını nasıl koruyalım Doğayı Nasıl Koruruz - Doğayı Korumak İçin Neler Yapmalıyız,Kültürel Varlıklarımızı Nasıl Koruruz, kültürel varlıklar, doğal varlıklar doğal kaynaklar niçin dikkatli tüketilmelidir Doğayı nasıl koruyabiliriz Koruma konusunda...
www.islamiforumlar.net