Kâbe’de zaman sıfırlanıyor

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26


Prof. Dr. Ümit Meriç: Hacı olmak sosyologluk kalıplarımı da kırdı !

Bir sosyolog olan Ümit Meriç, haccı bize farklı anlatıyor. Ümit Meriç’in gördükleri ve yaşadıkları ilginç sonuçlarıyla dikkat çekiyor. Meriç’in tecrübeleri bizlere yol gösterecektir.

Cenabı ALLAH’ın daveti üzerine O’nun evini ziyaret etmek, hac ibadetini yerine getirmek mü’minlerin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır.
Herkes bilgi ve bilinç seviyesine göre, kalp hanesinin genişliği nispetince nasibine düşeni alır bu yolculukta.
En yoksul kişi dahi evine gelen misafire tebessümle bile olsa bir ikramda bulunmadan göndermezken, âlemlerin Rabb’inin evinden gönül sandıkları boş dönmek ne mümkün!

2000 yılında ilk kez umreye, 2002’de de hacca giden sosyolog Prof. Dr. Ümit Meriç de her mü’min gibi yeni kazanımlarla döndü bu ziyaretlerinden. Hac deneyimini AİLEM ile paylaşan Ümit Meriç, konuşurken sanki birebir tekrar yaşıyordu kutsal mekânları.
Hacı olmanın sosyologluk kalıplarını kırdığını, hac sayesinde sosyologluk kimliğini çok aşan bir Müslümanlık idraki kazandığını anlattı Meriç. Haccı ,
‘içimdeki cehennemden içimdeki cennete bir yolculuk’ ifadesiyle tanımladı.

Haccın hayatta bir kere yapılan bir farz değil, manevi olarak her namazda yeniden gerçekleştirilmesi gereken bir görev olduğu kanaatini taşıyan Ümit Meriç, gerçekten namaz kılan her mü’minin günde beş vakit en azından umre yapmış sayılacağını düşünüyor.

Hacı olmanın bir idrak meselesi olduğunu belirten Meriç;
“Namazımızı her seferinde Kâbe’nin huzurunda gibi, kendimizi maddi ve manevi olarak donatarak kılıyorsak o namazlar da birer küçük umre sayılmalıdır. Zaten namaz bu şuurla kılınmalıdır. Hacca gidip gelen biri için bunu yapmak daha kolay; ama karıncanın dediği gibi haccın yolunda olmaya niyet etmek önemli.” diyor.

Meriç, bu düşünce ile umreye gitmeden önce bir kimlik çoğalması yaşamış ve sanki varlığındaki ben’lerden birçoğunun kendisinden önce umreye gittiğini hissetmiş. Dönerken de varlığının bir kısmını orada bırakmış. Döndükten sonra da orada kalmış aslında. Namazın insanı bu duyguya hazırlayan günlük manevi bir jimnastik olduğunu ifade eden Meriç, bazen dostlarına ‘giderseniz orada bana rastlayabilirsiniz’ diye şaka bile yapıyormuş. Hatta haccın sonunda Kâbe’ye veda ederken Kâbe’nin şahs-ı manevisinden görünmeyen bir sesin ‘veda etme, yine geleceksin’ dediğini aktarıyor.



KÂBE’DE ZAMAN SIFIRLANIYOR


Prof. Dr. Ümit Meriç, Kâbe’nin insanoğlunun yeryüzündeki var oluşundan başlamak üzere bugüne gelene kadar beşer tarihi için en önemli sıfır noktası olduğu kanaatinde.

Kâbe’nin Cennet’ten düştükten sonra Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Arafat’ta buluşması hasebiyle dünyadaki varlığımızın sıfır noktası olduğunu düşünen Ümit Meriç, hac yaparken zamanın farklı katmanlarında kendi varlığını nasıl bulduğunu şöyle anlatıyor:

“Kâbe, ilk babamızın gördüğü ilk mekân. Orada evvela Hz. Âdem ile aynı mekânda olmanın getirdiği bir zaman sıfırlanması yaşadım. Zamanı aştım ve onunla adeta çağdaş oldum. İlk annemizle ilk babamızın buluştuğu, beşeriyetin ilk evinin olduğu yer orası. Sonra Hz. İbrahim (as)’in Hacer validemizi getirmesi, Hz. İsmail’in oradaki var oluşu, zemzemi çıkarmış olması ve benim hâlâ o sudan içmekte oluşum Hz. İsmail’den bu zamana kadar bütün beşeriyetin beslendiği ana kaynaklardan birisi olarak beni tekrar Kâbe’ye ve zemzeme bağlıyor. “



KENDİMİ EFENDİMİZ’İN ARKASINDA HİSSEDİYORUM



“Asıl benim için zirve olay Hz. Peygamber’in orada dünyaya şeref vermiş olması. Evi Kâbe’nin çok yakınında. Vahiy öncesi dönemde Hacerül Esved taşının O’nun (sas) mübarek eliyle oraya konmuş olması beni bu sefer asr-ı saadete taşıyor, Hz. Peygamber ile buluşturuyor ve kendimi ashaptdan birisi olarak hissediyorum. Hz. Ebu Bekir ile, Hz. Âişe ile görüşüyorum. Hz. Ömer’in adaletli tavrını tadıyor, Hz. Osman’ın hilmiyle rahatlıyor, Hz. Ali’nin ilmiyle cömertleşiyorum. Bütün ashabla bir arada yaşadığımı hissediyorum ve tavafımı onlarla yapıyorum. Hz. Peygamber’in hemen arkasında bir tavafa katılmış oluyorum. Hz Peygamber’in yaşadığı yerler hakkında bilgimiz var; ama mübarek adımlarının değdiğinden emin olduğumuz asıl mekân Kâbe’nin çevresidir. Bu bakımdan tavafı yaparken Hz. Peygamber’in mübarek ayak izlerine adımlarımı atmak gibi cesaretli bir şerefe layık görüldüğüm için Cenabı Hakk’a şükretmekten kendimi çok âciz hissettim. Şu halde asr-ı saadet de dahil kendimi var oluşun zaman yelpazesine yerleştiriyorum. Kâbe mekânında bulunmak benim için asr-ı saadete kadar yaşayan bir insan olma gibi yıllarımı binlere katlatıyor. Ömrüm uzuyor. Yaşamış olduğum zaman dilimi birdenbire bereketleniyor ve ben var oluştan asr-ı saadetin içine kadar gelen zamanı birden yaşamış olarak kendimi hissediyorum.”



MÜSLÜMAN OLUŞUM SOSYOLOGLUĞUMU AŞTI



Asr-ı saadetten sonraki zaman dilimi içinde de oradaki Osmanlı izleriyle karşılaşmak çok etkilemiş Ümit Meriç’i. Bir de hacı olan dedelerinin tavafta adeta tecessüm ettiklerini, torunları ile beraber yeniden tavafa katıldıklarını hissetmiş. Bu mülahazalarla, hem insanlık ailesinin bir ferdi olarak, hem Osmanlı Devleti’nin bir tebaası olarak, hem de kendi küçük ailesinin bir ferdi olarak bütün bu geniş halkaları kucaklayan tek bir mekân olarak değerlendiriyor Kâbe’yi. Böyle bir şuurla tavaf yapınca kendi için dua etmeye haya ettiğini dile getiren Ümit Meriç şöyle konuşuyor:

“Ama kendim için de dua ettim. İnsanlık ailesinin bir ferdi olduğum için kendimi de dua etmeye layık gördüm. Beşeriyet ailesinin bir ferdi olduğumu hissettim. Bütün beşeriyet adına dua ettim. İslam ailesi içinde yaşamış olan Müslümanların günahlarının affı ve sevaplarının ind-i İlahi’de kabul olması için, yaşayan bütün İslam dünyası için dua ettiğim gibi yaşamakta olan 6,5 milyar insan kardeşim için de dua ettim. Demek ki hacca ve umreye gitmiş olmak bende çok geniş bir tarih ve coğrafya yayılmasına sebep oldu. Tarihi ve coğrafyayı orada sıfırlayarak Cenab-ı Hakk’ın yaratmış olduğu bütün coğrafyalardaki ve tarihlerdeki insanlık için dua ettim. Bu tecrübeyi yaşamadan önce böyle bir zenginleşme ve idrak açılımına erişeceğimi de tahmin etmiyordum. Demek ki bazı şeyleri yaşamak için belli zamanlarda belli mekânlarda olmak lazım. Bu bakımdan hac tecrübesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hac, yaşayan her insanın, her Müslüman’ın tecrübe etmesi gereken bir zenginleşmeyi getiriyor.”

Ümit Meriç’e hacda dünyanın farklı yerlerinden farklı ırk ve kimliklere sahip mü’minlerin bir araya gelmesini sosyolog olarak değerlendirmesini soruyoruz; ama o “Müslüman oluşum sosyologluğumu aştı.” diyerek şunları söylüyor:

“Sosyolog olarak bu idrake hiçbir zaman gelemezdim. Dar bir sosyologluktan geniş bir sosyologluğa sıçramama yol açtı. Bütün beşer tarihi ve bütün beşer coğrafyası için düşündüm ve dua ettim. Benim sosyologluk kalıplarımı da kırdı hacı olmak. Hem bugün yaşayan Müslümanlarla tanışmak itibarıyla hem daha önce yaşamış olanlar için dua etmek dolayısıyla hem de benden sonra kıyamete kadar yaşayacak olan ve oraya gelecek olan Müslümanlar dolayısıyla tarih ve coğrafya eksenlerim sonsuza kadar uzamış oldu. Dolayısıyla sosyologluk kimliğini çok aşan bir Müslümanlık idraki kazanmış oldum hac sayesinde.”


KÂBE’YE EN UZAK YERLERDEN SECDE EDİYORUM


Hacca bir kere gidenin tekrar gitmek için can attığı bilinir. Hacdan sonra Kâbe’ye veda ederken tekrar geleceğini hisseden Ümit Meriç, Kâbe’ye en uzak noktalarda namaz kılarak Kâbe’nin farklı yüzlerine secde etmenin zevkini tadıyor. Bogota’dan, İstanbul’dan, Ümit Burnu’ndan, Tayland’dan secde yaparken mutlu olduğunu belirten Meriç

“En uzak noktalardan Kâbe’nin farklı yüzlerine secde ederek adeta ışık hızıyla Kâbe’ye yaklaşıyorum. Mesafe ne kadar çok olursa o kadar zevk alıyorum. Bu psikoloji bir gün bitecek ve ben Kâbe’ye yine koşacağım. Bu, ayrılıktan sonra sevgiliye kavuşmanın mazoşist zevkine benziyor. İnşALLAH ALLAH nasip etsin.” diyor.


Hac, içimdeki cehennemden içimdeki cennete yolculuk
İki duam var:

İlki, “Müslüman doğdum, beni İslam’a layık eyle yâ Rabbi.” Bir de, kendi hayatımda secde öncesi ve secde sonrası tecrübesi yaşadığım için, beşeriyetin de secde sonrası tecrübesini yaşamasını çok istiyorum. 6,5 milyar dünyalının da hac ve umre tecrübesini yaşamasının, onların hem kendi hayatlarına hem de beşeriyet tarihine ve yaşamakta olduğumuz bu güzel mavi baloncuk dünyamızla ilgili fikirlerine çok beklenmedik açılımlar getireceği kanaatindeyim. Yaşadıklarını idrak edecekler. İnsan yaşadığını gerçekten idrak ederse ölümü de aşıyor. Ölümü ve ölümsüz taraflarının ayrımını yapıyor. Bu manada haccı bir yolculuk olarak tanımlıyorum. Coğrafyadaki yolculuk içimizdeki yolculuk ile beraberlik arz etmezse çok da anlamlı olamıyor. Bu bakımdan ben, hac;

İçimdeki cehennemden içimdeki cennete yolculuk !


ŞEMSİNUR ÖZDEMİR
 
Üst Alt