- Katılım
- 11 Nisan 2012
- Mesajlar
- 140
- Tepkime puanı
- 1
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleykum
Konu : Aileni Neslini Koru
Son yıllarda maalesef ailemizi ve geleceğimizi ahlaki yönde koruma altına almamız okadar zorlaşmıştır ki tüm ebeveynler bu konuda kesinlikle duyarsız kalamazlar.
Görüyoruzki terörde olduğu gibi bu hususlarda da provokatörler karşımaza çıkıyor Yani bu konuda provokatör dediğimiz figüranlar dışarıdan yönetilen veya içimizdeki fasık kişilerdir. Bunlar her fırsatta İslam dinini hedef alıp onu çürütmeyi ve aşağılamayı kendine vazife edinenlerdir.
Hatta öyleleri de vardır ki ; metropollerin kalabalık yerlerinde veya yaya geçitlerinde öpüşmenin, sevişmenin her türlüsünü pervasızca sergileyerek sözlerinde ve eylemlerinde gençlere şu mesajı veriyorlar; Artık böyle davranışlar ayıp veya günah olmaktan çıktı. Devir değişti sizde rahatlıkla çekinmeden yapabilirsiniz.
Örnek verecek olursak; Yaklaşık 50 yıl önce Yalova vapurundan galata köprüsüne indiğimde ilk defa ne göreyim! İki güzel kız, mini mini eteklerle o kalabalığın içinde bir oraya bir buraya gidip geliyorlar.
Millet şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Neler olduğunu düşünmeye, anlamaya çalışıyorlardı. Bende ne yalan söyleyeyim onlara bir süre baktım. Aradan 6 ay geçmedi ki mini etek moda oldu.
Tabi bu eteği ilk giyen iffetli kızlar eteklerini sık sık çekiştiriyor, zaman zamanda mahcup oluyorlardı. Her şeyin ilki zordur. Hiç kimse ceza evine düşmek istemez ama alışır. Hiç bir kadın kötü olmak istemez. Hiç bir kız yol kenarlarında beklemek istemez.
Artık günümüzde mini eteğin lafı bile edilmiyor. Dar kot pantolonlar, üzerlerindeki badiler, bellerini ince ve basenlerini güzel ve çekici gösteren giysiler, çeşit çeşit yapılmış saçlar, yarı çıplak kıyafetleri ile iç çamaşırlarının belli olması veya görünmesi de aksesuar olarak kabul ediliyor.
Bütün bunlar modanın arkasına sığınarak; bana daha çok baksınlar, daha çok ilgi çekeyim, vay ne güzelmiş desinler ve bütün gözlerinde üzerinde olmasını isteyenlerdir. Yoksa zavallı, masumane, istemeyerek, tesadüfen açılmış değildir, bunlar bilerek yapılan ve bilinçli bir şekilde ortaya çıkan eylemlerdir.
Bu sergileme ve gösteri yarışı devam ederken, genç erkek çocuklarımızın hiçbir şey olmuyormuş gibi gözleri önüne bakarak onları görmezlikten geldiklerini mi sanıyorsunuz? Arz olursa talep olmaz mı? Tabi ki bazı gençler öylelerine ilk fırsatta sahiplenme arzusu taşırlar.
Bunlardan iyi aile terbiyesi almış olanları hariç tutarsak, bazıları kolaylıkla flört etmeyi, gezmeyi, ailesinin ilgisizliği yani okula devam konusunu kale almadığı için veya ailesinden saklı kendi isteği ile beraber olmayı kabul ediyor. Sevgi yolları, parklar, mesire yerleri ve deniz sahilleri genç kız ve genç çocuklarla doluyor. Kol kola, eller omuzlarda, sorumsuzca dolaşıyorlar. Beğenirse devam ediyorlar beğenmez bıkarsa başkasını buluyor.
Önceden de konu ettiğimiz aile ve evlilik müessesesini, gerek içeriden gerekse dışarıdan yıpratarak yok etmeye çalışanlar gayelerine ulaşsınlar diye cinsel yaşamın bir şekilde dışarıda giderilmesi gerekiyor. Nikahlı mı nikahsız mı? belli değil. Bir müddet birisiyle bir müddet diğeriyle… Adı arkadaşlık, beraber kalma, beraber oturma gibi tatlı uyduruk kelimelerle cinsel ihtiyaçlarını gidermek .
İşte bütün bu uğraşlar insanlar, evlenmesinler, aile kurmasınlar, dolayısıyla helâl olanı bırakıp harama yönlensinler, ülkede de yaşlılar çoğunlukta olsun . Sonuçta Türkiye’nin Avrupa gibi genç nüfusu olmayan, çoğunluğu 50 yaş üstü, yaşlı bir Türkiye olması onların programları gereğidir.
Konumuzla ilgili Kuran’ı Kerimde Cenâbı Allah nikahsız olarak gerek kadın olsun gerekse erkek olsun birbirleriyle yakın ilişki kurmak isteyenleri şöyle uyarmaktadır ;
“Zinaya yaklaşmayın, zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(İsrâ sûresi 32. âyet)
“İnsanlar arasında ahlâksızlığın, edepsizliğin (fuhşun) yayılmasını isteyenlere, gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir.” (Nur sûresi 19. âyet)
Yaklaşmayın buyruğu da çok önemlidir. Yaklaştıktan sonra artık geri dönüş çok zordur. Böyle tehlikeli yaklaşımlardan uzak durulması Allah emridir. Erkek veya kadın nikahsız olarak bu türlü ilişkilere girmesi kesinlikle haramdır. Derhal tövbe edip tövbesinden geri dönmemelidir. Nikahlısının dışında kişi kimse ile temas kuramaz.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadisi şerifinde ;
“ Kadın evde yalnız ise yabancı erkek (tekbaşına)sakın içeri girmesin.”
(Faydul kadir hadis no 2905)
İçerideki kadına nikâh düşmeyen, örneğin; kadının babası, annesi, kardeşleri, amcaları gibi yani bu kadınla evlenmesi dinen caiz olmayan akrabalardan biri yanında olmadan yabancı bir erkeğin tek başına içeri girmesi haramdır.
Bu konular ile ilgili Kuran’ı kerim şöyle buyuruyor :
“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara. Temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır.” (Nur sûresi 26. âyet)
Bundan dolayı çocuklarımızı vakitli evlendirmenin yararı büyüktür. Dışarıdaki fuhuştan, kötülüklerden ve ahlaksızlıktan korumuş oluruz. Şeytanın oyununa gelmeyelim. Bize yakışan edepli giyinip, hayalı yaşamaktır. Bu da Allah ve peygamberin rızasını kazandırır.
Yavrularımıza gerekli dini ve kültürel eğitimlerini birlikte verip onları yanlış davranışlardan korumamız gerekir. Biz çocuklarımızla ilgilenmez isek İslâm dinini alaya alanlar ilgilenir. Bu konuda geç kalırsak bu kişilerin verdikleri bilgiler doğru bizim verdiğimiz bilgiler ise yanlış olur ve Allah indinde suçlu ve sorumlu biz oluruz.
Eğer Kura’nı Kerim yüce Allah’ın yani bizi yaratanın kitabı ise ve bu kitabın bize bildirdiklerinin hepsi yaklaşık on beş asırdan bu yana gerçek çıktı ise Allah’ta bu emaneti İnsanoğluna yüklendi ise, dünyada doğum var ise, ölüm de var ise, ve biz ondan geldik çok yakında ona dönecek isek, eğer biz Müslüman’ız diyor isek, ilâhi kanunları kayıtsız ve şartsız uygulamak zorundayız.
Gençliği yok edilmiş, saf dışı kalmış bir ülkenin dünyada başarışansı olmadığı gibi iç ve dış tehlikelere de açık olacağı muhakkaktır.
Bizim temel hedefimiz, helâl evlilik yaparak Allah yolunda, ailemize, ülkemize hayırlı yararlı evlâtlar yetiştirmek olmalıdır. Eğitim, öğrenim ve din eğitimi ise kanıtları ile birlikte mükemmel olmalıdır.
Kuran’ı Kerimde bu konu ile ilgili âyetler şöyledir;
“Fakirlik korkusu nedeni ile çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizin de onların da rızkını biz veririz.” (Enam sûresi 151. âyet)
“Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın, biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsrâ sûresi 31.âyet)
Çoğu gençlerimiz İslâm ve iman kültüründen uzak kaldıkları için beş duyu ile baş başa kalmışlardır. Bunların kulakları ise öğütlere karşı kapalı hale gelmiştir. Din eğitiminden uzak kalan gençlerimizin okul disiplinini, aşk hayatı, Internet kafeler, gazinolar, barlar, sevgi parkları ve futbol büyük çapta engellemektedir. Burada şeytanın ve dış güçlerin esas gâyesi gençlerin enerjilerini ve düşüncelerini ülkeye yararlı olmayan başka yerlere kanalize etmektir.
Allah c.c. ve peygamberi unutturmak için gösterilen türlü çabalar sonucunda yanlış bilgilerin etkisi altında kalanlar ben yalnız gördüğüme inanırım diyen ve Allah’a karşı saygısızca davranan bazı zavallılar, haşa ben Allah’a inanmam Melek, cin gibi şeyler yoktur, olsaydı görürdüm derler. Böylece kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Halbuki bilmiyorlar mı? Dünya üzerinde yaşayan insanların bazılarının baş aşağı, bazılarının yan ve bazılarının da dik pozisyonda durduklarını ve böylece yaşamlarına devam ettikleri halde bunun farkında bile değiller.
Biz kâinatta Allah’ın yaratmış olduğu tüm varlıkların çok az bir bölümünün isimlerini biliyoruz ve tanıyoruz, oysa büyük bir bölümünün ne ismini biliyoruz ne tanıyoruz, nede teşhis edebilecek güce sahibiz, bu gerçek ortada iken bu yaratıklar halen varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.
İşte hava, havadaki oksijen, ışık, elektrik akımı ve diğerleri de aynen böyledir. Gözlerimizle görmediğimiz halde bu olaylar dünya var olduğu müddetçe devam edecektir. Çünkü onlar madde değildir, ama var oluşları bir gerçektir.
Bizim beklentimiz ; zeki, uyanık ve her alanda başarılı, Allah’ına, peygamberine, ailesine saygılı, milleti ve memleketi için yararlı faaliyetlerde bulunan gençleri görmektir. Hem genel kültür hem din eğitimi noksanlığı gençlerimizin çoğuna varlık nedenini unutturmuştur.
Oysa din eğitimini gereği kadar okullarımızda verebilseydik okullardaki şiddet olayları olmazdı. Çocuklarımızın beyinlerinin tahribat görmesini önler, her türlü provokatif eylemlerden uzak kalmaları sağlanırdı. Böylece ilk öğretim kapılarına kadar dayanan uyuşturucu ve diğer ahlâki çöküntülerden korurduk. Art niyetli kişiler de buralardan gayrı meşru kazanç elde edemezlerdi.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki;
Bazı gençlerimiz ve inanç nedir bilmeyen insanlarımız ailede, çevrede ve okulda, din Kuran ve İslâmiyet adına hiç bir şey öğrenmedikleri için, Allah ve peygamber buyrukları olan güzel değerlerden uzak kalmışlardır.
İslâm’ın temiz hasletleri, davranışları, yaşam şekli, konuşma tarzı ve giyim biçimleri artık onlara fazlasıyla yabancı gelmektedir. Böylece dünyanın süslü, konforlu ve tatlı yaşamı da onların vazgeçilmezi olur ve ilk sırada yerini alır.
İslâm dininin ise yaşantılarında hiç yeri yoktur. Ezan sesleri de onları rahatsız edecektir. Her fırsatta Allah ve peygambere isyan etmeyi de başarı sayarlar. Bu yüzden belki de İslâm dinini kendi istek ve arzularına göre uygulayacaklar veya Müslümanları karalayacaklar yada alay konusu ederek psikolojik olarak rahatlamaya çalışacaklardır.
Bazı Anne ve babalar ise İslâmiyet’i ve ibadeti kendilerine göre yorumlayarak doğru yolda olduklarını sananlar, hayır sever, yardım sever olarak geçinirler. Dindarlığı kimseye bırakmazlar. Mevlit okuttururlar, lokma tatlısı döktürürler, Hatim duasını yaptırırlar, bayram namazlarını da kılarlar, en yakınlarının cenaze namazlarını da cami dışına bekledikten sonra kılarlar, sonra da Allah’a karşı görevlerini yerine getirdiklerini zan ederler.
Yukarıdaki hususlar çok güzeldir ama bunları yapmış olmakla kişi Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş olmaz. Bu anlayışa sahip olan bazı insanlar, Yüce Allah’ın ve peygamberin buyruklarını yerine getirmekten imtina ederek İslâm’a aykırı olan yaşamlarına aynen devam ederler.
Bazılarının ise davranış biçimleri şöyledir :
Bilinçli olarak baş örtüsü yasağını savunurlar, bazıları ramazan ayında ellerinde sigara ile oruca saygısızlık yaparlar, Allah’ın buyruklarını inkâr edenleri de kendilerine dost edinirler. Makyajlarından ve giyinik çıplak kıyafetlerinden de vaz geçmezler, hangi devirde yaşıyoruz! Doğru olanda budur derler, İnananları yeren eylemlere de, her fırsat bulduklarında alkış tutarlar, yıl başını da en güzel şekilde kutlayarak, ellerinde kadehlerle yeni yıla girerler, böylece yeni yılın ülkemiz için hayırlı ve bereketli olmasını beklerler. Sonrada elhamdülillah Müslüman’ız derler. Sen kâlp temizliğine bak doğruyu görmek yeterlidir mantığı ile kendilerini avuturlar.
“Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.”(Araf sûresi 30.âyet)
“Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.” (duhan sûresi 16. âyet
Yukarıdaki hususlar : Hangi devirde yaşıyoruz? bu devirde Oruç tutulur mu? Namaz kılınır mı? Baş örtüsü takılır mı? Veya Allah buyruklarından her hangi birini inkâr ederek bu olmasa da olur demek suretiyle uygulanmasına mani olanlar ve onlara uyanlar için geçerlidir.
Ben inanıyorum Allah ve peygamber emirlerinden, bir bölümünü yapıyorum bir bölümünü yapamıyorum Allah affetsin ileride yapmayı nasip etsin diyenler için geçerli değildir. Bu anlayışa sahip kişiler yukarıdaki Allah c.c. buyruklarına inanıyorlar da uygulamıyorlar ise günah işlemiş olurlar. Eğer tövbe edip Allah’u teâlâ’nın hidâyetine mazhar olurlar ise günahlarını affedebilir.
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer sûresi 53. âyet)
Annelerin, babaların, öğretmenlerin bu konuda ihmalleri vardır ve Allah indinde sorumludurlar. Özellikle öğretmenler bu konuda çok ağır sorumluluk ve vebal üslenmektedirler.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadisi şerifinde ;
“ Hepiniz raidir (koruyucudur)hepiniz sahip olduğunuz her şeyden ve elinizin altındakilerden sorumlusunuz: Başkan raidir halkından sorumludur, erkek ailesinin raisidir koruması altındakilerden sorumludur, kadın kocasının evinde raidir riayeti altındakilerden sorumludur, hizmetkar beyinin evinde raidir onun malından sorumludur, erkek babasının malının raisidir oda riayetinden sorumludur ve hepiniz raisiniz hepiniz de riayet ettiklerinizden sorumlusunuz.” ( Faydul kadir hadis no 6370 )
Cenabı Allah müminleri Kuran ve peygamber yolundan ayırmasın. Hepimize Dünyanın ve ahiretin güzellikleri nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v. me Cennette komşu eylesin.
Sevgiler ve saygılar… Hoşçakalın… Mekkavi…
Esselamu aleykum
Konu : Aileni Neslini Koru
Son yıllarda maalesef ailemizi ve geleceğimizi ahlaki yönde koruma altına almamız okadar zorlaşmıştır ki tüm ebeveynler bu konuda kesinlikle duyarsız kalamazlar.
Görüyoruzki terörde olduğu gibi bu hususlarda da provokatörler karşımaza çıkıyor Yani bu konuda provokatör dediğimiz figüranlar dışarıdan yönetilen veya içimizdeki fasık kişilerdir. Bunlar her fırsatta İslam dinini hedef alıp onu çürütmeyi ve aşağılamayı kendine vazife edinenlerdir.
Hatta öyleleri de vardır ki ; metropollerin kalabalık yerlerinde veya yaya geçitlerinde öpüşmenin, sevişmenin her türlüsünü pervasızca sergileyerek sözlerinde ve eylemlerinde gençlere şu mesajı veriyorlar; Artık böyle davranışlar ayıp veya günah olmaktan çıktı. Devir değişti sizde rahatlıkla çekinmeden yapabilirsiniz.
Örnek verecek olursak; Yaklaşık 50 yıl önce Yalova vapurundan galata köprüsüne indiğimde ilk defa ne göreyim! İki güzel kız, mini mini eteklerle o kalabalığın içinde bir oraya bir buraya gidip geliyorlar.
Millet şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Neler olduğunu düşünmeye, anlamaya çalışıyorlardı. Bende ne yalan söyleyeyim onlara bir süre baktım. Aradan 6 ay geçmedi ki mini etek moda oldu.
Tabi bu eteği ilk giyen iffetli kızlar eteklerini sık sık çekiştiriyor, zaman zamanda mahcup oluyorlardı. Her şeyin ilki zordur. Hiç kimse ceza evine düşmek istemez ama alışır. Hiç bir kadın kötü olmak istemez. Hiç bir kız yol kenarlarında beklemek istemez.
Artık günümüzde mini eteğin lafı bile edilmiyor. Dar kot pantolonlar, üzerlerindeki badiler, bellerini ince ve basenlerini güzel ve çekici gösteren giysiler, çeşit çeşit yapılmış saçlar, yarı çıplak kıyafetleri ile iç çamaşırlarının belli olması veya görünmesi de aksesuar olarak kabul ediliyor.
Bütün bunlar modanın arkasına sığınarak; bana daha çok baksınlar, daha çok ilgi çekeyim, vay ne güzelmiş desinler ve bütün gözlerinde üzerinde olmasını isteyenlerdir. Yoksa zavallı, masumane, istemeyerek, tesadüfen açılmış değildir, bunlar bilerek yapılan ve bilinçli bir şekilde ortaya çıkan eylemlerdir.
Bu sergileme ve gösteri yarışı devam ederken, genç erkek çocuklarımızın hiçbir şey olmuyormuş gibi gözleri önüne bakarak onları görmezlikten geldiklerini mi sanıyorsunuz? Arz olursa talep olmaz mı? Tabi ki bazı gençler öylelerine ilk fırsatta sahiplenme arzusu taşırlar.
Bunlardan iyi aile terbiyesi almış olanları hariç tutarsak, bazıları kolaylıkla flört etmeyi, gezmeyi, ailesinin ilgisizliği yani okula devam konusunu kale almadığı için veya ailesinden saklı kendi isteği ile beraber olmayı kabul ediyor. Sevgi yolları, parklar, mesire yerleri ve deniz sahilleri genç kız ve genç çocuklarla doluyor. Kol kola, eller omuzlarda, sorumsuzca dolaşıyorlar. Beğenirse devam ediyorlar beğenmez bıkarsa başkasını buluyor.
Önceden de konu ettiğimiz aile ve evlilik müessesesini, gerek içeriden gerekse dışarıdan yıpratarak yok etmeye çalışanlar gayelerine ulaşsınlar diye cinsel yaşamın bir şekilde dışarıda giderilmesi gerekiyor. Nikahlı mı nikahsız mı? belli değil. Bir müddet birisiyle bir müddet diğeriyle… Adı arkadaşlık, beraber kalma, beraber oturma gibi tatlı uyduruk kelimelerle cinsel ihtiyaçlarını gidermek .
İşte bütün bu uğraşlar insanlar, evlenmesinler, aile kurmasınlar, dolayısıyla helâl olanı bırakıp harama yönlensinler, ülkede de yaşlılar çoğunlukta olsun . Sonuçta Türkiye’nin Avrupa gibi genç nüfusu olmayan, çoğunluğu 50 yaş üstü, yaşlı bir Türkiye olması onların programları gereğidir.
Konumuzla ilgili Kuran’ı Kerimde Cenâbı Allah nikahsız olarak gerek kadın olsun gerekse erkek olsun birbirleriyle yakın ilişki kurmak isteyenleri şöyle uyarmaktadır ;
“Zinaya yaklaşmayın, zira o bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(İsrâ sûresi 32. âyet)
“İnsanlar arasında ahlâksızlığın, edepsizliğin (fuhşun) yayılmasını isteyenlere, gerek dünyada ve gerekse ahirette acıklı bir azap beklemektedir.” (Nur sûresi 19. âyet)
Yaklaşmayın buyruğu da çok önemlidir. Yaklaştıktan sonra artık geri dönüş çok zordur. Böyle tehlikeli yaklaşımlardan uzak durulması Allah emridir. Erkek veya kadın nikahsız olarak bu türlü ilişkilere girmesi kesinlikle haramdır. Derhal tövbe edip tövbesinden geri dönmemelidir. Nikahlısının dışında kişi kimse ile temas kuramaz.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadisi şerifinde ;
“ Kadın evde yalnız ise yabancı erkek (tekbaşına)sakın içeri girmesin.”
(Faydul kadir hadis no 2905)
İçerideki kadına nikâh düşmeyen, örneğin; kadının babası, annesi, kardeşleri, amcaları gibi yani bu kadınla evlenmesi dinen caiz olmayan akrabalardan biri yanında olmadan yabancı bir erkeğin tek başına içeri girmesi haramdır.
Bu konular ile ilgili Kuran’ı kerim şöyle buyuruyor :
“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara. Temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır.” (Nur sûresi 26. âyet)
Bundan dolayı çocuklarımızı vakitli evlendirmenin yararı büyüktür. Dışarıdaki fuhuştan, kötülüklerden ve ahlaksızlıktan korumuş oluruz. Şeytanın oyununa gelmeyelim. Bize yakışan edepli giyinip, hayalı yaşamaktır. Bu da Allah ve peygamberin rızasını kazandırır.
Yavrularımıza gerekli dini ve kültürel eğitimlerini birlikte verip onları yanlış davranışlardan korumamız gerekir. Biz çocuklarımızla ilgilenmez isek İslâm dinini alaya alanlar ilgilenir. Bu konuda geç kalırsak bu kişilerin verdikleri bilgiler doğru bizim verdiğimiz bilgiler ise yanlış olur ve Allah indinde suçlu ve sorumlu biz oluruz.
Eğer Kura’nı Kerim yüce Allah’ın yani bizi yaratanın kitabı ise ve bu kitabın bize bildirdiklerinin hepsi yaklaşık on beş asırdan bu yana gerçek çıktı ise Allah’ta bu emaneti İnsanoğluna yüklendi ise, dünyada doğum var ise, ölüm de var ise, ve biz ondan geldik çok yakında ona dönecek isek, eğer biz Müslüman’ız diyor isek, ilâhi kanunları kayıtsız ve şartsız uygulamak zorundayız.
Gençliği yok edilmiş, saf dışı kalmış bir ülkenin dünyada başarışansı olmadığı gibi iç ve dış tehlikelere de açık olacağı muhakkaktır.
Bizim temel hedefimiz, helâl evlilik yaparak Allah yolunda, ailemize, ülkemize hayırlı yararlı evlâtlar yetiştirmek olmalıdır. Eğitim, öğrenim ve din eğitimi ise kanıtları ile birlikte mükemmel olmalıdır.
Kuran’ı Kerimde bu konu ile ilgili âyetler şöyledir;
“Fakirlik korkusu nedeni ile çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizin de onların da rızkını biz veririz.” (Enam sûresi 151. âyet)
“Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın, biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsrâ sûresi 31.âyet)
Çoğu gençlerimiz İslâm ve iman kültüründen uzak kaldıkları için beş duyu ile baş başa kalmışlardır. Bunların kulakları ise öğütlere karşı kapalı hale gelmiştir. Din eğitiminden uzak kalan gençlerimizin okul disiplinini, aşk hayatı, Internet kafeler, gazinolar, barlar, sevgi parkları ve futbol büyük çapta engellemektedir. Burada şeytanın ve dış güçlerin esas gâyesi gençlerin enerjilerini ve düşüncelerini ülkeye yararlı olmayan başka yerlere kanalize etmektir.
Allah c.c. ve peygamberi unutturmak için gösterilen türlü çabalar sonucunda yanlış bilgilerin etkisi altında kalanlar ben yalnız gördüğüme inanırım diyen ve Allah’a karşı saygısızca davranan bazı zavallılar, haşa ben Allah’a inanmam Melek, cin gibi şeyler yoktur, olsaydı görürdüm derler. Böylece kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Halbuki bilmiyorlar mı? Dünya üzerinde yaşayan insanların bazılarının baş aşağı, bazılarının yan ve bazılarının da dik pozisyonda durduklarını ve böylece yaşamlarına devam ettikleri halde bunun farkında bile değiller.
Biz kâinatta Allah’ın yaratmış olduğu tüm varlıkların çok az bir bölümünün isimlerini biliyoruz ve tanıyoruz, oysa büyük bir bölümünün ne ismini biliyoruz ne tanıyoruz, nede teşhis edebilecek güce sahibiz, bu gerçek ortada iken bu yaratıklar halen varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler.
İşte hava, havadaki oksijen, ışık, elektrik akımı ve diğerleri de aynen böyledir. Gözlerimizle görmediğimiz halde bu olaylar dünya var olduğu müddetçe devam edecektir. Çünkü onlar madde değildir, ama var oluşları bir gerçektir.
Bizim beklentimiz ; zeki, uyanık ve her alanda başarılı, Allah’ına, peygamberine, ailesine saygılı, milleti ve memleketi için yararlı faaliyetlerde bulunan gençleri görmektir. Hem genel kültür hem din eğitimi noksanlığı gençlerimizin çoğuna varlık nedenini unutturmuştur.
Oysa din eğitimini gereği kadar okullarımızda verebilseydik okullardaki şiddet olayları olmazdı. Çocuklarımızın beyinlerinin tahribat görmesini önler, her türlü provokatif eylemlerden uzak kalmaları sağlanırdı. Böylece ilk öğretim kapılarına kadar dayanan uyuşturucu ve diğer ahlâki çöküntülerden korurduk. Art niyetli kişiler de buralardan gayrı meşru kazanç elde edemezlerdi.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki;
Bazı gençlerimiz ve inanç nedir bilmeyen insanlarımız ailede, çevrede ve okulda, din Kuran ve İslâmiyet adına hiç bir şey öğrenmedikleri için, Allah ve peygamber buyrukları olan güzel değerlerden uzak kalmışlardır.
İslâm’ın temiz hasletleri, davranışları, yaşam şekli, konuşma tarzı ve giyim biçimleri artık onlara fazlasıyla yabancı gelmektedir. Böylece dünyanın süslü, konforlu ve tatlı yaşamı da onların vazgeçilmezi olur ve ilk sırada yerini alır.
İslâm dininin ise yaşantılarında hiç yeri yoktur. Ezan sesleri de onları rahatsız edecektir. Her fırsatta Allah ve peygambere isyan etmeyi de başarı sayarlar. Bu yüzden belki de İslâm dinini kendi istek ve arzularına göre uygulayacaklar veya Müslümanları karalayacaklar yada alay konusu ederek psikolojik olarak rahatlamaya çalışacaklardır.
Bazı Anne ve babalar ise İslâmiyet’i ve ibadeti kendilerine göre yorumlayarak doğru yolda olduklarını sananlar, hayır sever, yardım sever olarak geçinirler. Dindarlığı kimseye bırakmazlar. Mevlit okuttururlar, lokma tatlısı döktürürler, Hatim duasını yaptırırlar, bayram namazlarını da kılarlar, en yakınlarının cenaze namazlarını da cami dışına bekledikten sonra kılarlar, sonra da Allah’a karşı görevlerini yerine getirdiklerini zan ederler.
Yukarıdaki hususlar çok güzeldir ama bunları yapmış olmakla kişi Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş olmaz. Bu anlayışa sahip olan bazı insanlar, Yüce Allah’ın ve peygamberin buyruklarını yerine getirmekten imtina ederek İslâm’a aykırı olan yaşamlarına aynen devam ederler.
Bazılarının ise davranış biçimleri şöyledir :
Bilinçli olarak baş örtüsü yasağını savunurlar, bazıları ramazan ayında ellerinde sigara ile oruca saygısızlık yaparlar, Allah’ın buyruklarını inkâr edenleri de kendilerine dost edinirler. Makyajlarından ve giyinik çıplak kıyafetlerinden de vaz geçmezler, hangi devirde yaşıyoruz! Doğru olanda budur derler, İnananları yeren eylemlere de, her fırsat bulduklarında alkış tutarlar, yıl başını da en güzel şekilde kutlayarak, ellerinde kadehlerle yeni yıla girerler, böylece yeni yılın ülkemiz için hayırlı ve bereketli olmasını beklerler. Sonrada elhamdülillah Müslüman’ız derler. Sen kâlp temizliğine bak doğruyu görmek yeterlidir mantığı ile kendilerini avuturlar.
“Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.”(Araf sûresi 30.âyet)
“Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.” (duhan sûresi 16. âyet
Yukarıdaki hususlar : Hangi devirde yaşıyoruz? bu devirde Oruç tutulur mu? Namaz kılınır mı? Baş örtüsü takılır mı? Veya Allah buyruklarından her hangi birini inkâr ederek bu olmasa da olur demek suretiyle uygulanmasına mani olanlar ve onlara uyanlar için geçerlidir.
Ben inanıyorum Allah ve peygamber emirlerinden, bir bölümünü yapıyorum bir bölümünü yapamıyorum Allah affetsin ileride yapmayı nasip etsin diyenler için geçerli değildir. Bu anlayışa sahip kişiler yukarıdaki Allah c.c. buyruklarına inanıyorlar da uygulamıyorlar ise günah işlemiş olurlar. Eğer tövbe edip Allah’u teâlâ’nın hidâyetine mazhar olurlar ise günahlarını affedebilir.
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer sûresi 53. âyet)
Annelerin, babaların, öğretmenlerin bu konuda ihmalleri vardır ve Allah indinde sorumludurlar. Özellikle öğretmenler bu konuda çok ağır sorumluluk ve vebal üslenmektedirler.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadisi şerifinde ;
“ Hepiniz raidir (koruyucudur)hepiniz sahip olduğunuz her şeyden ve elinizin altındakilerden sorumlusunuz: Başkan raidir halkından sorumludur, erkek ailesinin raisidir koruması altındakilerden sorumludur, kadın kocasının evinde raidir riayeti altındakilerden sorumludur, hizmetkar beyinin evinde raidir onun malından sorumludur, erkek babasının malının raisidir oda riayetinden sorumludur ve hepiniz raisiniz hepiniz de riayet ettiklerinizden sorumlusunuz.” ( Faydul kadir hadis no 6370 )
Cenabı Allah müminleri Kuran ve peygamber yolundan ayırmasın. Hepimize Dünyanın ve ahiretin güzellikleri nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v. me Cennette komşu eylesin.
Sevgiler ve saygılar… Hoşçakalın… Mekkavi…