- Katılım
- 26 Şubat 2011
- Mesajlar
- 503
- Tepkime puanı
- 10
NİŞANLILIK DÖNEMİ - islama göre nişanlılık süresi - nişanlı olmanın zorlukları _ nişanlılara tavsiyeler
Ortak yaşam hususunda çok önemli bir role sahip olan konulardan biri de, nişanlılık dönemidir.
Bu dönem güzel bir şekilde geçirilir ve özel sorumlulukları da yerine getirilirse, sonraki dönemlerin daha sağlam ve daha verimli olması konusunda çok derin etkiler bırakacaktır.
Halk arasında şöyle söylenmektedir: “Nişanlılık döneminin bir günü; düğünden sonraki dönemin bir yılından daha güzeldir.” Bu söz abartılı bir söz olsa da, önemli bir gerçeği beyan etmektedir. Gerçekten de nişanlılık dönemi; düğünden sonraki dönemden daha önemli, daha tatlı, daha verimli, daha lezzet verici ve daha yapıcıdır. Bu dönemde, gelecekte yaşanacak olan hayatın temellerini atmak mümkündür.
Dördüncü bölümde, özel bir açıdan (askerlik ve tahsil dönemi için) çözüm yolu olan nişanlılık hakkında açıklamalarda bulunulmuştu.
Ancak şimdi nişanlılık dönemini bağımsız ve geniş bir şekilde incelemeye çalışacağız.
Nişanlılık dönemi ile kast ettiğimiz şey; nikâh ile düğün arasındaki süreçtir. Yani nikâh kıyılmış olmalıdır. Eğer nikâh için hazır değillerse ve uygun bir zamanda özel bir törenle nikâh kıymak istiyorlarsa; sürekli nikâhtan önce, geçici nikâh kıyabilirler.
Geçici nikâhın uyulması gereken bazı özel şartları bulunmaktadır. Bu şartlardan biri şudur: (Sürekli nikâhta da olduğu gibi) Kesinlikle kızın babasının izni olması gerekir. Bu bakımdan, burada nikâhsız bir nişanlılık hakkında konuşmadığımıza dikkat çekmek zorundayız.
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN GEREKLİLİĞİ
Birkaç açıdan, nikâh ile düğün arasında belli bir süre zaman dilimi olması gerekir:
1- Yıllarca bir aile içinde yaşamış ve adı geçen aile bireylerini (özellikle anne ve baba gibi) çok sevdiği için ayrılması zor olan bir kızı, aniden ailesinden ayırmak doğru değildir. Çünkü ruhsal bakımdan zarar görebilir. Ayrılığın doğal bir şekilde gerçekleşmesi için yavaş yavaş hazır hale gelmesi gerekir.
2- Şimdiye kadar yaşam sorumlulukları annelerinin ve babalarının omuzlarında olan kız ve erkek, bir anda hayatın bütün sorumluluklarını omuzlarına alma hazırlıkları yoktur. Bu bakımdan, ortak bir yaşamın sorumluluklarını kabul edebilmeleri için kendilerini hazırlayabilecek bir fırsatları olması gerekir. Bu konuda kuşların yaşam şekli, çok harika ve hikmet doludur. Anne kuş, yavrularını özgür bir şekilde uçabilmeleri için alıştırır. Kendilerini idare edebilmeleri için hazırlar. Yavruları hazır bir hale gelmedikçe, anne kuş onları kendinden uzaklaştırmaz.
3- Kısa bir süre öncesine kadar birbirlerine yabancı olan kız ve erkeğin, hazırlıksız bir şekilde bir anda bir arada bulunmaları ve bağımsız bir yaşama başlamaları zor olabilir. Birbirlerine ilgi duyabilmeleri ve birlikte yaşamaya hazır bir hale gelebilmeleri için, belli bir sürenin geçmesi gerekir.
4- Kız ve erkek (dördüncü bölümdeki tahsil ve askerliğin sürdürülmesi konusunda da açıklandığı gibi) bazı nedenlerden dolayı bağımsız ortak bir yaşama hazır olmayabilirler. Ancak nişanlı olmaya hazır olabilirler. Bu açıdan, adı geçen nedenler giderilinceye kadar nişanlı olmalı ve sonra evlenmelidirler.
5- Gelin ile damadın anneleri ve babaları da, çocuklarının düğününü yapabilmeleri için belli bir hazırlığa ihtiyaç duymaktadırlar. Nişanlılık dönemi, bu hazırlığı yapmak için onlara gerekli fırsatı sağlayacaktır.
Ve…
Nişanlılık Döneminin Faydaları
Bu Dönemde Kız ile Erkeğin Görevleri
Nişanlılık döneminin gerekliliği bölümünde açıklanan faydalara ve önceki bölümlerde beyan edilen nişanlılık döneminin evlilik için yararlarına ilave olarak; başlıca birçok faydaları da bulunmaktadır. Kız ile erkek, bu dönemde bazı görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Şimdi onlardan bazısını açıklamaya çalışacağız:
1- Daha İyi Anlaşabilmek İçin Birbirlerini Daha İyi Tanımaya Çalışmak
Kız ve erkek, seçim aşaması (altıncı bölümde açıklanmıştır) bölümünde birbirlerini yeteri oranda tanımış olsalar da, yine de nişanlılık döneminde, birbirlerini daha iyi, daha net ve daha özel bir şekilde tanımak zorundadırlar. Birbirlerinin huylarını, dünya görüşlerini ve ruhsal yapılarını daha güzel öğrenmeleri gerekir.
Gerçekte nişanlılık dönemindeki tanıma, seçim aşamasındaki tanımanın tamamlayıcısıdır. Bu yakın tanıma sayesinde, kendilerini ortak yaşam konusunda anlaşmak ve uzlaşmak için hazırlayacaklardır. İlk tanıma, seçim için idi. Bu tanıma ise, anlaşmak ve uzlaşmak içindir.
2- Düzeltmek ve Eğitmek
Bir kimse nişanlısında hoşuna gitmeyen bir özellik görüp düzeltmek isterse veya onda özel bir nitelik oluşturmaya çalışırsa; bu konular için en iyi dönem, nişanlılık dönemidir. Çünkü ilişkileri henüz normal bir hale gelmemiştir. Bu bakımdan birbirlerine karşı olağan üstü bir saygı ve bir sevgi duymaktadırlar. Sonuç olarak; birbirlerinin önerilerini kabul etmeleri daha ön planda gelir. Düzeltme ve değişiklik yapma alt yapıları, daha uygun bir haldedir.
3- Sevgi Artışı
“Aşk - Hayat Ekseni” bölümünde de açıklandığı gibi; mutlu bir evlilik yaşamının temel şartlarından biri de sevgidir. Sevginin alt yapısı, nikâhtan önce hazır hale getirilmelidir. Ancak nişanlılık dönemi, sevginin sağlamlaşması ve artması için çok iyi bir fırsattır. Nişanlı kişilerin davranışları, sözleri ve öteki tavırlarının tamamı sevginin artması ve azalması konusunda çok etkilidir. Bundan dolayı kız ve erkek, kesinlikle davranışlarına dikkat etmek zorundadırlar. Sevginin artmasına neden olan güzel davranışları yapmaktan çekinmemelidirler. Aynı zamanda sevginin azalmasına ve nefrete yol açan kötü davranışlardan da kaçınmalıdırlar.
4- Gelecek Yaşam İçin Umut Oluşturmak
Umut, mutlu ortak bir hayat konusunda çok önemli bir role sahiptir. Nişanlı kişiler, ümit dolu sözler ve güven dolu davranışlarla birbirlerinin umutlarını güçlendirmeye çalışmalıdırlar.
5- Gelecekteki Yaşamın Bağımsızlık Temellerini Atmak
Kız ve erkek evlenmeden önce, genellikle annelerine ve babalarına bağımlıdırlar. Bu bağımlılık, bağımsızlığa dönüştürülmelidir. Nişanlılık dönemi, bağımsızlığın temellerini atmak için çok uygun bir fırsattır.
Nişanlı kişiler, gelecek için plan yapmalıdırlar. Gelecekteki yaşamın hedeflerini ve ufuklarını belirlemelidirler. Bunlara ulaşabilme yollarını değerlendirmelidirler.
6-Birbirlerinin Duygularına Değer Vermek
Nişanlı kişiler, birbirlerinin duygularına dikkat etmek zorundadırlar. Birbirlerinin duygularına değer vererek uygun cevaplar vermelidirler. Bazı nişanlı kişiler, nişanlısının duygularına gerekli olan değeri vermemektedirler. Onu önemsememektedirler. Bu tür davranışların da, kendilerini daha üstün kılacağını sanmaktadırlar. Hâlbuki kesinlikle tam tersinedir.
Bu tür davranışlar, nişanlısının hislerinin incinmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak kin beslemesine yol açmaktadır. Belki de bu durum, yaşamlarına ağır darbeler vuracaktır.
Nişanlılık dönemi anıları, genellikle ömrün sonuna kadar unutulmamaktadır. Bu açıdan gelecekteki yaşam konusunda çok etkileri bulunmaktadır.
Sonuç olarak, nişanlı kişilerin davranışları kesinlikle hesaplanmış olmalıdır. Birbirlerinin kişiliklerine ve onurlarına zarar verecek tavırlardan kaçınmalıdırlar. Nişanlısına önem vermemek, ona karşı kırıcı davranmak ve kibirli olmak; onun kişiliğine ve duygularına ağır darbeler vurmak demektir.
Kız, nişanlısı karşısında değil, namahrem karşısında çok gururlu ve ağır başlı olmak zorundadır.
Nişanlısının, kendisine ağır başlı ve ilgisiz davranışından dolayı kalbi kırık birçok genç delikanlı görülmüş olması çok üzücüdür. (Örnek olması bakımından) Kalbi kırık gençler şöyle söylemektedirler: “Nişanlım için bir hediye almıştım. Bin bir çeşit umutla ve arzuyla onu görmeye gitmiştim. Ancak o, ilgisiz davranarak saygısızlık etti. Beni hoş karşılamadı. Kırık bir kalple evlerinden çıkıp gittim…”
Dindar ve iffetli kızlar, bu tür davranışların din ve iffetle ilgisi olmadığını, hatta haram bile olduğunu bilmek zorundadırlar.
Bir kızın, kendisine mahrem olan ve gerçekte kocası olan nişanlısı karşısında ilgisiz davranmasının ve kendini gizlemesinin hiçbir anlamı yoktur. Evet, iffetli ve namuslu kızların, nişanlılık dönemlerinin başlangıcında utandıklarını; nişanlılarına karşı sevgiyle ve samimiyetle davranamadıklarını; erkeklerin de bu konuya dikkat etmeleri gerektiğini; kesinlikle kabul ediyoruz.
Ancak bu durum çok çabuk bir şekilde giderilmedir. İlişkileri içtenlikle, sevgiyle ve aşkla dopdolu olmalıdır. Aynı zamanda birbirlerine de saygı göstermelidirler.
7-Hediye Vermek
Hediye vermenin; kalpleri kazanma ve sevgiyi artırma konusunda çok ilginç bir rolü vardır. Nişanlı kişilerin, bu harika ve önemli noktayı unutmamaları gerekir.
Hediyenin çok pahalı olması gerekmiyor. Yalnızca karşı tarafın hoşuna gidecek güzel bir şey olması yeterlidir. Bundan daha önemli olan konu ise; nazik bir şekilde vermektir. Hediye vermek, özel bir zevk ve incelik ister.
Şu konunun da unutulmaması gerekir: Hediye vermek, yalnızca erkeğin kıza vermesi şeklinde değil, iki taraflı olmalıdır. Yani kız da hediye vermelidir. Kuşkusuz erkek daha çok hediye vermelidir.
8- Sevgi Dolu Mektuplar Yazmak
Aşk ve sevgi dolu samimi mektuplar yazmak; nişanlı olan kişiler arasındaki sevginin artması ve ilişkilerinin sağlamlaşması konusunda çok güzel bir etkiye sahiptir. Hatta nişanlı olan kişiler, birbirlerine yakın olsalar ve birbirlerini sürekli görseler bile, yine de mektup yazmanın ayrı bir etkisi olacaktır.
Önce mektupları yazmalıdırlar. Görüştükten sonra ayrılacakları zaman, mektupları birbirlerine vermelidirler. Eğer yolculuğa çıkmak gerekir ve birbirlerinden uzaklaşırlarsa, mektuplar daha çok ve daha uzun olmalıdır. Evliliklerinin üzerinden yıllar geçmesine karşın; kendilerine mutluluk verdiği için nişanlılık dönemine ait mektupları saklayan ve onları okuyan birçok evli çift tanımaktayız.
9- Samimi Görüşmeler
Nişanlı olan kişiler, bu tatlı ve güzel dönemde, aşk ve sevgi dolu görüşmeler yapmak zorundadırlar. Bu görüşmeler, iki tarafın da umutlarını ve ilgilerini güçlendirecektir. Bu görüşmeler, namus kurallarına aykırı olmamakla birlikte, iki tarafın da namusunu güçlendirmeye neden olacaktır. Bu görüşmelerde, birbirleriyle sevgi dolu sohbetler yapmalıdırlar. Birbirlerine sevgi ve ilgi göstermelidirler. Gelecekteki yaşamları konusunda sohbetler yapmalıdırlar. Birbirlerine umut ve güven vermelidirler. Birlikte yolculuğa ve gezintiye çıkmalıdırlar. Bu dönemde yolculuk yapmak, çok önemli bir role sahiptir.
10- Kısa Yolculuklar
Kız ve erkek, nikâh ve düğün arasındaki bu çok değerli dönemde, daha iyi anlaşabilmeleri ve daha güzel uyum sağlayabilmeleri için; birbirlerini daha çok tanıma arzusuyla, yolculuğa çıkabilirler. Yolculuk kısa olsa da, insanın olumlu ve olumsuz yönlerinin ister istemez ortaya çıkacağı uygun bir ortam oluşturmaktadır. Sonuç olarak, daha iyi tanımak için çok iyi bir yöntemdir.
Bu dönemde yolculuk yapmanın çok önemli nedenlerinden biri de şudur: Henüz doğal yaşam başlamamıştır. Bu bakımdan her iki taraf da, eşinin yapıcı önerileri ve eleştirileri karşısında kendini düzeltmek için hazır bir konumdadır. Bu dönemdeki yolculuklar, kız ve erkeğin birbirlerinin ruhsal ve ahlaki yapılarını daha iyi tanımaları konusunda çok faydalı olmakla birlikte, çok harika, huzur verici ve romantiktir.
Bu tür yolculukların, anne ve babanın izni olmaksızın gerçekleştirilmeyeceği konusu ise, çok açıktır.
11- Birlikte Manevi Ortamlara Gitmek
Eşler arasındaki ruhsal, ahlaki ve duygusal anlaşmanın gelişmesine yardımcı olan ve bu dönemdeki coşkuya coşku katan yapıcı programlardan biri de; nişanlı kişilerin birlikte dini, ahlaki ve bilimsel toplantılara katılmalarıdır.
12- Evlilik Yaşamını İdare Etmenin İnceliklerini Öğrenmek Ve Bu Konudaki Kitapları Okumak
Bütün önemli işlerde olduğu gibi; bir kimseye eş olmak, yaşamı idare etmek ve çocuk yetiştirmek konuları da eğitim ve öğretim gerektirmektedir. Eğitim ve öğretim, evlenmeden önce başlamalı ve hayatın sonuna kadar sürmelidir.
Anneler ve babalar, çocuklarını çocukluk dönemlerinden başlayarak yavaş yavaş eğitmelidirler. Hayatın sorumluluklarıyla tanıştırmalıdırlar. Gelecek için gerekli olan alt yapıyı oluşturmalıdırlar.
Bazı anne ve babalar, sevgi unvanıyla çocuklarına ev işlerini yaptırmaktan ve gelecekteki yaşamda ihtiyaçları olan konuları tanıtmaktan kaçınmaktadırlar. Hâlbuki bu tür davranışlar; onlara duyulan sevgiyi gösterme yöntemi olmamakla birlikte, çok büyük zararlar da vermektedir.
Çünkü insan, doğasının çeşitli eğitim ve öğretimleri almaya hazır olduğu çocukluk ve gençlik dönemlerinde, gelecekteki yaşamda ihtiyaç duyacağı konuları öğrenmez ve kendisinde var olması gereken alt yapıları oluşturmazsa; sosyal hayata atıldığı ve hayatın sorumluluklarını omuzlandığı zaman, kendisini kaybedecektir. Anne ve babanın elleri onun üzerinden kaldırıldığı ve hayatın gerçekleriyle yüzleştiği zaman, umutsuzluğa kapılarak bunalıma girecektir. Kendisine olan güvenini yitirerek aşağılık kompleksine kapılacaktır.
Birçok genç, çeşitli meseleler konusunda, birçok bilgiye sahip olmakla birlikte, gelecekteki yaşamı ve evlilik konusunda hiçbir şey bilmemekte veya çok az şeyler bilmektedir. Günümüzdeki gençlerin, çeşitli meslek dallarını öğrenmek için övülmeye değer çaba sarf ediyor olmaları gerçekten de sevindiricidir. Bu bakımdan, geleceğe daha da umutla bakmaktayız.
Bütün meslek dalları hakkında çeşitli eğitim ve öğretim programları bulunmaktadır. Bu konular için birçok kitap ve öğretmene ulaşabilmek de mümkündür. Ancak nişanlı olmak, evlilik yapmak, yuva kurmak, hayatı idare etmek, çocuk yetiştirmek, kadın ile erkek arısında anlaşma sağlamak vb. gibi bir toplumun oluşumunun temeli ve hayatın gül bahçesi sayılan meselelere yeteri kadar önem verilmemesi çok üzücüdür. Bu konuları hafife almak ve onlara önem vermemek; (birçok konuda) telafisi olmayan sosyal bozukluklara neden olmaktadır.
Toplumumuz içinde (ve diğer toplumlar içinde) çeşitli bilimsel ve akademik konularda tahsil diploması olan birçok genç bulunmaktadır. Ancak sıra evlilik hayatını oluşturma konusuna geldiği zaman, şaşıp kalmaktadırlar. Yaşam merkezini oluşturmak, hayat fidanını dikmek ve varlık gülistanının bahçıvanlığını yapmak için; gerekli olan alt yapıları ve ilimleri bilmemektedirler. Onların elinden tutarak, kendilerini girdaplardan kurtaracak ve sahile çıkaracak kılavuzlar da çok azdır!
Bu bakımdan eş seçmek, evlilik yapmak ve hayatı yönetmek gibi konuların aslını bilmeyen gençler, kendi öz benliklerinde de bir eşin varlığına şiddetli bir şekilde ihtiyaç duydukları için; evlenmek ve yuva kurmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla denizin ortasına zorunlu olarak atlayan bir insanın durumuna düşmektedirler. Böylece “Nasıl olursa olsun” sözlerine benzer ifadelerle evlilik hayatına adım atmış olmaktadırlar.
İşte o zaman olacak olanlar oluyor: Bir tarafta perişan olmuş aileler, diğer tarafta çok acı verici tartışmalar! Rezil edici küfürler, onur kırıcı dayaklar… Yıpranmış sinirler, bunalımlı ruhlar, kırık kalpler, bozuk sindirim sistemleri… Yıkıcı fesatlıklar, boşa gitmiş yetenekler, berbat olmuş arzular, umutsuzluğa dönüşmüş umutlar, sinmiş istekler, ulaşılamamış hedefler, yenilgiye uğramış çabalar, üst üste yığılmış eziyet verici kederler, hasret uyandıran yasaklamalar, yaralanmış duygular, katılaşmış kalpler ve…
Bu gül bahçesinin dikenlerinin sonraki ürünleri de; edepsiz, terbiyesiz, ahlaksız, üzüntülü, yeteneksiz, hasta, zayıf, geri kalmış, uyumsuz, kötü vb. özelliklere sahip çocuklardır.
Allah’ım! Güçlü ve sihirli elini, gayb âleminden çıkararak, bizi içinde bulunduğumuz şaşkınlıklar ve sapıklıklar deresinden kurtar!
Bundan dolayı kız ve erkek, evlenmeden önce, gelecekteki yaşamı idare etmek için gerekli olan ilim ve bilimleri öğrenmelidirler. Bu konu hakkında ders veren merkezlere (varsa) başvurmalıdırlar. Bu konu hakkında yazılan kitapları okumalıdırlar.
Nikâh ile düğün arasında gerçekleşen nişanlılık dönemi; hazırlıkları tamamlayarak hedefe ulaşmak için çok uygun bir fırsattır.
Nişanlılık töresini toplum içinde canlandırmalıyız. Sosyal bir bilinç ve genel bir töre haline gelmesi için, modern iletişim araçları yardımıyla bilimsel değerlerini anlatmalıyız… Eğer her gencin hayatın gül bahçesinden bir gül koparmaya hakkı varsa; daha çiçek iken ve ergin bir hale gelmeden önce seçmesine izin verin. Eğer bir insan helal olan peynir ve ekmekle doymasını bilirse; insanlık şerefi, onu başkalarının sofrasına saldırmaktan alıkoyacaktır.
Eğer kendi çocuğumuz için bir bağ üzüm satın alıp kilidini de eline verirsek; hiçbir zaman hırsızlık yapmak için başkalarının bağına gitmeyecektir. Ancak susuzluğa ne kadar sabredilebilir?
Nişanlılık Döneminin Değeri:
1- Psikolojiye göre; doğal istemleri önlemek, ruhsal problemlere (komplekse) neden olmakta, insanın tabii dengesini bozmaktadır. Cinsel istemleri önlemek ise, bunların en zarar vericilerden biridir. Bazı psikologlara göre ise; ahlaki ve sosyal bozuklukların hepsinin nedeni, cinsel istemleri önleme sonucu oluşan problemlerdir.
Cinsel İstemlerden Yoksun Kalmanın Yansımaları:
Yoksun kalma dönemi geçildikten sonra, insan bu defa da onun yansımalarının etkisi altında ezilir. Bunlar, bazen zamparalık ve çok evlilik şeklinde ortaya çıkıyor. Bu bakımdan kadınların, kocalarına karşı güvensizlik duygusuna kapılmalarına neden oluyor. Bu da ailevi bozuklukların alt yapısını oluşturmaktadır. Bu tür sorunları çözmenin tek çaresi ise; cinsel ihtiyacı zamanında gidermektir.
Bu açıklamaları göz önünde tutarak şöyle sormak gerekir: Sosyal ve ahlaki bozukluklarla mücadele etmek için; silahlı kuvvetlere, yargı organlarına ve komitelere yatırım yapmak daha mı uygundur? Yoksa nişanlanmayı yaygınlaştırarak cinsel ihtiyaçları zamanında ve meşru yoldan gidermek mi daha uygundur?
Dolayısıyla “Nişanlılık, genç kuşağın ruhsal dengesinin garantisi ve ahlaki bakımdan toplumsal bozuklukları önleme etkenidir.”
2- Çocukluk döneminde anne kucağında, onun şefkatli öpücükleriyle tatmin olan sevme duyguları; gençlik döneminde genç kuşak için daha önemli ve daha baskın bir hale gelmektedir.
Genç kız ve delikanlı erkeğin, kaybettikleri bir şey bulunmaktadır. Bunu bulmadıkça da yalnızlık hissederler. Onlar, baştan aşağı sevgi ve aşkla dolu bir kalp peşindedirler. Daha açık bir ifadeyle; yanında huzur bulabilecekleri manevî bir sığınak aramaktadırlar. Hayat denklemlerini çözebilmek ve yok edici etkenler karşısında mücadele edebilmek için duygusal bir kalp aramaktadırlar. Bu ihtiyacın baskısı, cinsel ihtiyaç baskısından daha az değildir. Nişanlılık programı; bu ihtiyacı en güzel bir şekilde giderecek ve genç kuşağın ruhsal bakımdan sakinleşmesini sağlayacaktır.
Aile, iki insanın iki farklı kültüre ve iki farklı görüşe sahip oldukları küçük bir merkezdir. İnsanlar genellikle ulaşamadıkları arzularına erişmek için evlenirler. (Anne ve baba vasıtasıyla ulaşılamayan arzular.)
Böyle bir merkezde zıtlıkların olması çok doğaldır. Ayrılıkların ve boşanmaların genel nedeni ise; işte bu zıtlıklardır.
Nişanlılık dönemi, bu tür zıtlıkları çözmek için en uygun dönemdir. Çünkü zıtlıklar, aşk sayesinde uzlaşı haline dönüşecektir. Böylece kalıcı ve tatlı bir yaşamın alt yapısı hazırlanmış olacaktır.
Eğer ailevi zıtlıkların etkisini çocuklar üzerinde düşünecek olursak, insaflı bir şekilde nişanlılık döneminin mutluluk nedeni olacağını onaylarız.
3- İnsanlık şerefi ve kimliği, insanı kötü işleri yapmaktan alıkoyan etkenlerdir. Ancak karşısında sabretmenin mümkün olmadığı tatmin edilmemiş doğal ihtiyaçların baskısı, insanlık şeref ve kimliğini ayaklar altına alır. Genç kuşağın doğal ihtiyaçları zamanında meşru yoldan giderilirse, sosyal ve ahlaki bozuklukların çoğu ortadan kalkacaktır.
4- Gençlerin akıllarını tehdit eden bozuk fikirler, büyük bir tehlikedir. Eğer ülkemiz neşeli ve çalışkan akıllar istiyorsa, gençlerin cinsel sapkınlıklara düşmemesi için gerekli önlemleri almalıdır.
Sizler, kendinizi bir an olsun inançlı ve takvalı gençlerin yerine koyun. Bu susuzluğa kaç yıl sabredilebilir? Veya tahrik edici etkenler karşısında kaç yıl tahammül edilebilir? Laubali gençler kendilerini meşru olmayan yoldan tatmin etmektedirler. Ancak günah işlemek istemeyen bir kişiyi, sapık fikirler yalnız bırakacak mıdır?
Psikolojik deneyler; üzerinde bir saat düşünülen sapık fikirlerin (özellikle cinsel fikirler) aklın bütün güçlerini yok edebileceğini sabit kılmıştır. Sonuç olarak; dikkat etme, neşeli olma, konsantrasyon, ahlaki yücelikler, yenilikçi düşünceler ve keşfedici fikirler gibi özellikler yok olup gidecektir.
Nişanlılık dönemi, bütün bu hastalıkların ilacı olmasına karşın; anneler ve babalar yine de onu yasaklamaya devam mı edecekler?
Yalnızca slogan yeterli değildir. Modern iletişim araçlarının tamamı bu konuda seferber olmalıdır. Televizyon yayınlarında abuk-subuk ve zararlı programların yerine iki nişanlının tanıştıkları, birbirlerini seçtikleri ve gezmeye çıktıkları anı yayınlasalar kötü mü olur?
Nişanlanma töreni her türlü israftan uzak ve çok sade bir şekilde yayınlanırsa çok mu kötü olur? Anneler ve babalar, kızlarının ve oğlanlarının ellerini birbirlerine verdiği zaman hoca efendinin onlar için dua ettiği saati gösterseler fena mı olur?
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN SÜRESİ
Nişanlılık dönemi için belli bir süre tayin edilemez. Çünkü bu konu, bireylerin zevklerine ve isteklerine bağlıdır.
Ancak şöyle söylenebilir: Tahsili tamamlamak, askerliği bitirmek vb. özel durumlar olmazsa; kız ile erkeğin aileleri gerekli olan hazırlığı yapmışlarsa; 6 ile 9 ay arası, bu dönem için uygun bir zaman olarak görünüyor.
Yine ısrarla şöyle söylüyoruz: Bu dönem için özel bir zaman yoktur. Bu konuda önemli olan, daha öncede açıklanan gerekli hazırlıkların yapılmış olması ve bu dönemden en güzel şekilde yararlanılmasıdır.
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN AFETLERİ
Bu dönemde, bazı afetlerin ortaya çıkma olasılığı vardır.
Bu tür olası afetler, çeşitli toplum ve aile yapılarına göre değişkenlik gösterebilir. İnsanların töreleri, ahlaki değerleri, edep ilkeleri, gelenekleri ve inançları farklı olduğu için; nişanlılık dönemi afetleri (genel olarak aile yaşamının afetleri) de farklıdır. Çünkü bu tür afetlerin; insanların ahlaki değerlerine, geleneklerine ve inançlarına bağımlılığı vardır.
Gerekli önlemin alınması için bu afetlerden bazılarını burada açıklayacağız:
1-Bahaneler Üretmek
İnsanın özelliklerinden biri de şudur:
Hayal kuşu çok yükseklerden uçar. Onu kontrol altına alıp dengelenmezse, hiçbir sınırla yetinmez. Hakikatlerin üzerinden rahat bir şekilde geçer. Gerçek olmayan rüyalar âlemine dalar gider…
Öte taraftan insanın kıyaslama yeteneği de çok güçlüdür. Kendisinin sahip olduğu şeyi, başkalarının sahip olduğu şeyle veya hayal âlemi sayesinde kendisine ulaşan şeyle kıyaslar.
Bu kıyaslamalarda genellikle hayale kapılarak yanlış yapar. Gerçekleri olduğu gibi görmez. Kendisinin sahip olduğu şeyi küçük sanır. Başkalarının sahip oldukları şeyleri veya hayal âleminde kurduğu şeyleri ise büyük sanır.
İnsanın çeşitlilik isteyen ruhsal yapısı da, bu konunun böyle olması için ona yardım eder. Sonuç olarak; üzüntüler, hasretler ve umutsuzlukların pençesine düşer. Kendisinin sahip olduğu şeyi, başkalarının sahip olduğu şeylerle veya hayal âleminde kurduğu şeylerle değiştirmek ister.
İnsanda üçüncü bir durum daha bulunmaktadır. O da şudur: Kendisine helal olan, sahip olduğu şeye karşı fazla ilgisi olmaz. Ancak kendisine haram olan sahip olmadığı şeye karşı ise, çok hırslanır. “İnsan, yasaklandığı şeye karşı hırslıdır.”
Örnek olarak; normal bir zamanda herhangi bir yemeğe karşı fazla ilgisi olmadığını kabul edelim. Günler geçse ve o yemek de evde olsa, yine de onu yemez. Ancak eğer hastalanır ve doktor aynı yemeği ona yasaklarsa, ona karşı şaşırtıcı bir istek duymaya başlar. Ya da oruçlu olduğu ve yemek yemenin yasak olduğu günlerde, yiyecek ve içeceklere karşı olağan üstü bir şekilde ilgi duymaya başlar. Ancak yasağın kaldırıldığı iftar vaktinde ise; artık eski ilgisi kalmaz…
Bu aslında; “hayal gücü”, “var olan şeylere kanaat etmeme durumu”, “yasaklara karşı hırslı olmak” ve “insanın çeşitliliği sevmesi” gibi konulardır. Bu hususların da başka bir kitapta incelenmesi gerekir. Ancak biz, “Nişanlılık Döneminin Afetleri” başlıklı konumuzu özellikle incelemeye devam edeceğiz. Lütfen dikkat ediniz:
İnsan, birçok konuda, yanlış tanımaya ve algılamaya duçar olmaktadır. Örnek olarak; eşyaları uzaktan gördüğünde, aklı onların resmini çekmektedir. Sonra onları kendi belleği içine göndermektedir. Daha sonra inceleme ve analiz etmeye koyulmaktadır. Netice olarak, onlardan elde etmiş olduğu sonuç (genellikle) eşyaların hakikatiyle fark etmektedir. Ancak onları yakından açık ve net bir şekilde görüp inceleme ve analiz etme olanağı gerçekleştiği zaman; uzaktan görüp değerlendirdiği şeyle farklı olduğunu anlayacaktır.
Renkli filmlerde gördüğümüz kişilerin ve manzaraların görüntüleri, bu konuya örnektir. Eğer kişileri ve manzaraları önce görmüş olsaydık veya sonra görecek olursak; gerçek durumlarının filmde göründüğü şeyle farklı olduğunu anlarız. Özellikle film görüntüleri büyük ve renkli olursa, aynı zamanda uzaktan da görmüş olursak; farklılık daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Bu konuya başka bir örnek de şudur: Projektörlerin aydınlattığı tiyatro sahnesinde oyun oynayan kişileri, epeyce uzaktan görmekteyiz. Eğer onları önce görmüş olsaydık veya sonra görecek olursak ve onlarla sohbet edersek; uzaktan renkli ışıklar altında görülen yüzle yakından ışık olmaksızın görülen yüz arasında çok fark olduğunu anlarız.
Aynı şekilde kendisine çok ilgi duyduğumuz elimizde olmayan bir şey veya bir kimseye, ulaşıp elimize geçirdiğimiz zaman; çok önemli bir konu olmadığını anlarız.
Bütün insanlar yaşamlarında buna benzer olayları tecrübe etmişlerdir. Bu tür farklılıklara şahit olmuşlardır. Hakikati fark etmişlerdir.
Şimdi, eğer insan (kadın ya da erkek) heves ve şehvet gözlüğünü takar, cinsel konulara heves ve şehvet dolu renklerle bakar ve onları “yükseklerden uçan hayal gücü” ile de yorumlarsa; benliği üzerinde ne tür yalancı resimlerin rol oynayacağı çok açıktır.
Musibetler, yalancı resimleri gerçekteki eşiyle kıyasladığı zaman başlayacaktır. Eşi çok güzel ve çekici olsa bile, yine de adı geçen resimlere ulaşamayacağı çok açıktır. İşte o zaman; soğukluklar, umutsuzluklar ve bahanelerin başlayacağı zamandır. (Fesat, edepsizlik, rezalet, alçaklık vb. şeyleri seks filmleriyle yaymaya çalışanlara Allah lanet etsin! Bu tür sahnelerin (ister film, ister fotoğraf, ister canlı bir şekilde olsun) genç-yaşlı bütün insanlarımızın başına ne belalar getirdiğini yüce Allah daha iyi bilmektedir!) Eşler arasında umutsuzluğa ve pişmanlığa neden olan en önemli etkenlerden biri; kendi eşini başka kızlarla ya da başka erkeklerle kıyaslamaktır. Bu kıyaslamalarda genellikle şu yanlış sonuca varılmaktadır: “Başkaları, kendi eşlerinden daha iyidir.”
Halk arasında meşhur olan çok eski bir atasözü vardır. “İnsan komşusunun tavuğunu, kaz görürmüş.” İşte bu atasözü yanlış kıyaslama, kanaatsizlik, boş hayal ve yasak olan şeye hırslanmak konularını çok güzel bir şekilde açıklamaktadır.
Eğer insan mutluluk ve huzur istiyorsa; bu tür kıyaslardan uzak durmalı ve kendi eşiyle kanaat etmesini bilmelidir. Kanaat hakkında açıklanan faziletler, ekonomik alanın yanı sıra, “kendi eşiyle kanaat etme” konusunu da içine almaktadır. Hatta bu konuda kanaat etmek, ekonomik konularda kanaat etmekten daha önemlidir.
Aile hayatının zarar gördüğü konulardan biri de (ister erkek olsun, ister kadın olsun) cazip ve çekici olan şeylere ilgiyle bakmaktır. Yani insan yüzlerce kız ve erkeği, çeşitli elbiseler içinde ve çeşitli boylarda görmektedir. Görüntüleri aklının bir köşesinde yer etmektedir. Hayal kuşu bu görüntülerin uçmasını sağlayarak çok süslü bir hale getirmektedir. Eşine bakıp adı geçen görüntülerle kıyasladığı zaman; eşinin onlardan daha alt seviyede olduğunu ve onların daha çekici olduklarını sanmaktadır… İşte o zaman umutsuzluklar, hasretler, pişmanlıklar ve belalar baş göstermektedir.
İslam önderleri, insanların harama bakmalarını defalarca yasaklamışlardır. Lütfen bunlardan birine dikkat edelim:
“Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından biridir. Küçük bir bakışın, çok uzun bir hasreti ve üzüntüsü vardır.”
Göz kaçamağı ve harama bakma konuları, yalnızca erkeğe has konular değildir. Bu konular kadınlar için de geçerlidir.
(Kız ve erkek) Kardeşlerim! Mutlu ve huzurlu olmak istiyorsanız; gözlerinizi, fikirlerinizi ve hayallerinizi yabancı erkek ve kadınlardan uzak tutunuz. Yalnızca kendi eşinizle ilgileniniz. Eşinizi hiçbir kimseyle kıyas etmeyiniz. Eşinizle yetinmesini biliniz. Başkalarının, eşinizden daha üstün olduklarını sanmayınız. Hayır, onlar da birer insandırlar. Bu bakımdan bazı eksiklere, noksanlara ve özelliklere sahiptirler.
Eğer eşinde bazı eksikler görüyor ve bütün yönleriyle mükemmel bir kimse olarak bulmuyorsan; başkalarının da böyle olduklarını ya da biraz daha eksik olduklarını veya biraz daha fazla olduklarını bilmelisin. Nitekim kendin de bu şekildesin. Yani sen de mükemmel ve olağan üstü değilsin.
Aslında yüce Allah insanları bazı hikmetlerden dolayı çeşit çeşit yaratmıştır. Terbiyeleri, eğitim yerleri ve kalıtsal etkenler de farklıdır. Bu bakımdan insanların ruhsal yapıları ve ahlakları da değişiktir. Vesveseye kapılma. Mükemmel olan bir kimseyi asla bulamazsın.
Bütün insanların (uygulama alanında kabul etseler de) batıl bildikleri ve yalnızca batıl törenlere has olmayan rekabet konusunun, bizim konumuzla da ilgisi bulunmaktadır. İnsanın eşini, başkalarıyla kıyaslaması gerçekte bir tür rekabettir.
Dikkat!
İnsan eşini başkalarıyla yalnızca cinsel çekicilik ve dış görüntü konularında kıyaslayıp kanaat etmemektedir. Bu tür “batıl kıyaslamalar”, “kanaatsizlikler” ve “sahip olunmayan şeye hırslanmak” konuları; manevi, ahlaki ve ilmi meselelerde de görülmektedir. Yani şöyle söylemektedir: “Eşim, falanın eşinden veya falan kızdan ya da falan erkekten ilmi, ahlaki ve manevi bakımdan daha düşüktür… İmanlı ve mükemmel olan falan kız veya falan erkek, keşke benim eşim olsaydı… O benim eşimden daha anlayışlıdır. Daha deneyimlidir. Daha imanlıdır. Daha bilgilidir. Daha hünerlidir. Daha hamarattır…”
Bu tür kıyaslamalar batıldır. Hasret, üzüntü ve umutsuzluktan başka bir sonucu da bulunmamaktadır. Belki de hayal kuşu, komşunun tavuğunu kaz göstermiştir. Gerçekten eşinin manevi bakımdan yükselmesini istiyorsan, bu konuda ona yardım et. Gelişimi için gerekli olan alt yapıları hazırla. Onu kınamak ve ona hakaret etmek, ahlaki kurallara aykırıdır.
Bu hususta, yani; bahaneler üretmek, yanlış kıyaslamalar yapmak, hırslı olmak ve kanaat etmemek konuları hakkında birçok örnekler bulunmaktadır. Şimdi biz burada bunlardan birini aktarmaya çalışacağız:
Dikkat Edilmeye Değer Bir Örnek
Cevat, iş kurumlardan birinde kadınlar bölümüne bakmaktaydı. Her gün yüzlerce kızla ve kadınla yüz yüze gelmekteydi. Bir gün yanıma gelerek şöyle dedi: “ Eşimden razı değilim. İstediğim özelliklere sahip değil. Bu konudan oldukça rahatsızım. Hayata karşı umutsuzluğa kapıldım…” Sonra da eşinin eksiklerini ve noksanlarını saydı. Razı olmamasının nedenlerini açıkladı. Ben, onun yaşam şeklinden haberdardım ve eşini yakından tanıyordum. O, aslında çok iyi bir insandı. Cevat’ın sözlerini inceleyip üzerinde düşündükten sonra şöyle dedim:
Evlilik sorunlarını ve hoşnutsuzluklarını çözebilmen için sana bir önerim var. Önce onu uygulamalısın. Sonra öteki çözüm yollarına geçelim. Önerim şudur: Hemen çalıştığın bölümden ayrıl. Kızlarla ve kadınlarla yüz yüze gelmeyeceğin başka bir bölümde çalışmaya başla.
Cevat şaşırarak şöyle dedi: “Bu konunun, benim sorunumla ne alakası var?”
Ona şöyle dedim: Sen, her gün birçok kızla ve kadınla karşı karşıya gelmektesin. Onlarla çalışmaktasın. Belki onların her birinde eşinde olmayan bazı özelliklere şahit olmaktasın. Bu özellikler, imanlı ve takvalı biri olmana karşın; ister gerçek olsun ister hayal ürünü olsun, senin üzerinde etkiler yapmaktadır. Farkında olmadan etkilenmektesin. Sonra eşini onlarla kıyaslamaktasın. Onların eksiklerinden haberdar olmadığın ve yalnızca iyi özelliklerini gördüğün için; bunlara ilave olarak eşinin de eksiklerini bildiğin için; eşinin onlardan eksik olduğu sonucuna varıyorsun. Bu bakımdan üzüntü ve umutsuzluklara kapılıyorsun. Belki de kendin bu olayın farkında bile değilsin. Ancak nefsin, işini yapmaktadır. Hiçbir kimse, karşı cinsle veya namahremle yüz yüze geldiği zaman etkilenmediğini iddia edemez.
Hz. Yusuf bile yüce Allah’a şöyle söylemiştir: “Eğer onların düzenini benden savmazsan, onlara meylederim ve cahillerden olurum.” Bu bakımdan, sen de kendini etkilenmekten uzak sanmamalısın. Hayatın alt üst olmadan önce, o bölümden ayrılmasın. Öte taraftan, senin bunca kızla ve kadınla yüz yüze gelmen, eşinin kıskançlık duygularını etkilemektedir. Eşinin genç namahrem kızlarla ve kadınlarla sürekli temas halinde olması, onun için çok zordur. Diline getirip söylemese de, bu konu onun üzülmesine ve rahatsız olmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı, belki de hayatı sana ve kendisine zehir etmektedir.
İlk başta Cevat’ın bu öneriyi kabul etmesi çok zor olmuştu. Ancak onu, denemek için de olsa bir süre işi terk etmesi konusunda ikna etmiştim.
Cevat, işinden istifa ederek erkekler bölümünde çalışmaya başlamıştı… Yaklaşık iki ay sonra yanıma geldi. Sevinçli ve hoşnut bir şekilde şöyle dedi: “Bu deney çok iyi bir şekilde sonuçlandı. Evlilik hayatımın güzelleşmesi konusunda çok etkili oldu…”
Ona şöyle dedim: Eğer evlilik hayatının huzurlu ve mutlu olmasını istiyorsan, eşini hiçbir zaman başkalarıyla kıyaslama.
Sonra öteki sorunlarını da inceledik. Şimdi açıklanan olayın üzerinde birkaç yıl geçmesine karşın; çok mutlu ve çok güzel bir evlilik hayatı geçirmektedir.
(Kız ve erkek) Kardeşim! Allah’tan kork, kanaatkâr ol ve eşini sıkı tut. “Eşini yanında tut ve Allah’tan kork.” Eşini bütün dünya bile olsa değiştirme. Bu arzu ettiğin eşin ta kendisidir. İşte budur ve bundan başka da yoktur.
Kuşkusuz gelişme ve kalkınma potansiyeli her zaman bulunmaktadır. Eşinin gelişmesi konusunda çaba sarf et. Ancak onun gücünün üstünde olan şeyleri isteme. Çünkü onun kapasitesi sınırlıdır. Nitekim kendin de böylesin. Sen, gül bahçesindensin ve bu gül de sana nasip olmuştur. Onu koru. Solmasına ve kurumasına izin verme. Sen başkalarının noksanlarından haberdar değilsin ve yalnızca uzaktan iyi yönlerini görmektesin. Eğer sahnenin arka yüzünü de görebilseydin; eşinin arzu ettiğin öteki eşlerin birçoğundan daha güzel ve daha iyi olduğunu anlardın.
Dikkat!
Kuşkusuz karı ve koca, kalplerinde başkalarının yer bulmaması için; birbirlerine karşı içlerini ve dışlarını süslemelidirler. Birbirlerine çekici görünmelidirler. Birbirlerinin gözünü doyurmalıdırlar. Süslenmek, temizlik, dış güzellik ve övülmüş manevi sıfatlarla bezenmek; kalpleri kazanma ve sevgi oluşturma yolunda atılabilecek çok önemli adımlardır. Dış güzellik ve iç güzellik konuları; insanı cezbeden çekici etkenlerin başında gelir. Bu konuların olmaması ise, itici ve tiksindirici etkenlerin başında gelir.
2-Yersiz Beklentiler
Bazen şu tür beklentilere şahit olunması çok üzücüdür: Kız ve erkek veya aileleri, birbirlerinden olmayacak şeyleri istemektedirler. Birbirlerine ağır yükler yüklemektedirler. Bu bakımdan tatlı günleri, acı günlere dönüştürmektedirler. Genellikle maddi yaklaşımın ürünü olan ve hiçbir akli mesnedi bulunmayan törelerden kaynaklanan bu tür beklentileri, aklı başında olan her insan kınamaktadır.
Bazı anne ve babalar (büyükler), yaşamlarına çeki düzen verebilmeleri için gençlere yardımcı olmaları ve onları kanatlarının altına almaları gerekirken; belleri bükülecek hatta kırılacak oranda onlara baskı yapmaktadırlar. Gençler, bu tür yersiz beklenti ve baskılardan çok rahatsız olmaktadırlar.
Bu tür konular, rahatsızlık ve soğukluk oluşmasına yol açmakla birlikte yaşama ağır darbeler indirmektedir. Kesinlikle bu tür şeylerden kaçınmak gerekir. Büyükler bu tür konuları gündeme getirdikleri takdirde, gelin kız ve damat bey birbirlerini kollamalıdırlar. Bu tür üzücü konulara karışmamalarına ek olarak, birbirlerini de savunmalıdırlar. Eğer birine baskı yapılırsa, öteki buna engel olmalıdır.
Kız, erkek ve ailelerin, gelecekteki hayata çeki düzen vermek için işbirliği yapmaları gerekmektedir. Bu tür beklenti ve baskılar; işbirliği ve samimiyete aykırıdır. Yanlış rekabetler, yanlış yarışmalar, yanlış töre ve törenler; gençlerin kanatlanarak özgür bir yaşama doğru uçmalarına engel olmaktadır.
Dikkat! Kesinlikle Tören Düzenleyiniz
Nikâh veya düğün veyahut her ikisi için de tören düzenlemek kötü bir şey değildir. Hatta bu, çok güzel bir olaydır. Gençler, özellikle de kızlar, nikâh ve düğünleri için tören düzenlenmesini arzularlar. Bu arzuya olumlu cevap verilmesi gerekir.
İslam dinine göre, evlilik için tören düzenlemek sünnettir. Hazreti Ali (a.s) ile Hz. Zehra’nın (s.a) evlilikleri için, Peygamberimizin (s.a.a.) emriyle tören düzenlenmiştir.
Bizim gençlere öğüdümüz şudur: ( Nikâh ya da düğün veya her ikisi için) Kesinlikle tören düzenleyiniz. Törensiz düğün yapmayınız. Ancak hoş olmayan şeyler tören düzenlemenin aslı değil; bu konudaki yersiz beklentiler, gereksiz harcamalar, israf etmek ve günah işlemektir.
İnsanlığını yitirmemiş olan bütün insanlar, bu tür şeylerin hoş olmadığını çok iyi anlamakta, güzel bir törenle, güzel olmayan bir törenin sınırlarını net olarak belirleyebilmektedirler.
İnsan başkalarının görüş ve inançlarına bağımlılık ipinden kendisini kurtulabilirse; başkalarının kendisi hakkındaki duygularından endişelenmeden yalnızca kendi sorumluluğunu belirleyip bu sorumluluğa göre hareket ederse; işte o zaman mutlu bir insan olacaktır.
3- Cahiller ve Hasta Ruhluların Vesveseleri
Tatlı nişanlılık dönemlerini, samimiyet kokusu saçan yuvalarını ve sevgiyle dopdolu olan kalplerini fırtınalar ve acılarla değiştiren birçok gence şahit olduk. Bunların sebebi, yapıları itibarı ile başkalarını zehirlemeyi iş edinmiş akrep sıfatlı cahil vesveseciler veya cehenneme odun toplayıcısı olmak için, sorun yaratmak isteyen hasta ruhlu hilecilerdir. (Allah, gençlerin mutluluklarını gölgelemeye çalışan bu tür fitnecilere lanet etsin.)
Genç çiftler her zaman bu tür pisliklere dikkat etmelidirler. Tatlı hayatlarını, onların zehirli ısırıklarından ve kararmış kalplerinden korumalıdırlar. Belki de bu sinsi vesveseciler iyilik ister bir şekilde görüneceklerdir. Bu bakımdan daha dikkatli ve daha uyanık olmalıdırlar.
“Kız ve oğlanın, uyanık ve samimi olmaları” bu tür mutluluk düşmanları karşısında en iyi silahlanma şeklidir.
4- Anne ve Babayı Dikkate Almamak
Bazı çocuklar, eşlerini bulduktan sonra anne ve babalarını unutmakta veya onlarla çok az ilgilenmektedirler. Hatta bazen onlara edepsizlik bile yapmaktadırlar.
Bazen damat beyin annesi, gelini getirdikten sonra ya da nişan ve nikâhı yaptıktan sonra, oğlunun artık eskisi gibi kendisiyle ilgilenmediğini hissetmektedir. Bu konu, onun için çok ağır ve tahammülü güç bir konudur. Bazen tahammül sınırlarını da aşmaktadır. İşte o zaman kavgalar ve tartışmalar başlamaktadır.
Akıllı bir insan, iki tarafın nabzını da kontrol etmesini bilmelidir. Hem anne-baba hukukunu, hem de eşinin haklarını korumalıdır. Ne anne ve babayı eşe feda etmeli, ne de eşi anne ve babaya feda etmelidir.
Ben, gelin ile kaynana arasındaki kavgaların çoğunu, damadın dikkatsizlik ve ilgisizliğine bağlıyorum. Aynı şekilde damat ile kayınvalide-kayınpeder arasındaki kavgaların çoğunun da gelinin dikkatsizlik ve ilgisizliğinden kaynaklandığı kanaatini taşıyorum.
Eğer gelin kız ve damat bey konunun bütün yönlerine dikkat edip herkesin hakkını yerinde gözetirlerse; gelin ile kaynana arasındaki ya da damat ile kayınvalide-kayınpeder arasındaki kavgaların çoğu gerçekleşmeyecektir.
Gelin ve damat, anne-babalarının yıllarca zahmet çektiklerini ve çok zor şartlar altında kendilerini büyüttüklerini unutmamalıdırlar. Bunları unutup onlara karşı ilgisiz davranmak insafsızlıktır. Anne ve babayı rahatsız etmek; yüce Allah’ı rahatsız etmek demektir. Yüce Allah’ın hoşnutsuzluğu, çocukların yaşamlarına çok ağır darbeler indirir ve onları ahiret azabına duçar eder.
Anne ve babalar, çocuklarının hayatlarına bereket vesilesi olabilirler. Bu değerli sermayeyi elden kaçırmamak gerekir. Anne ve babalar, çocuklarının mutsuz olmalarını istemezler. Onlar, çocuklarının mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmelerini arzu ederler.
Genç kardeşlerim! Kalpleri yanık bu çok değerli nimetlerin kadrini biliniz. Sevdiğinize kavuşunca veli nimetlerinizi arkanıza atmanız insafsızlıktır. Çocuk sahibi olup onların zahmetlerini biraz çektikten sonra, anne ve babalarının kendileri için ne kadar çok zahmet çektiğini anlayan birçok genç gördük. Şu da bir gerçek ki; günümüz yaşam standartları, önceki yaşam standartlarının çok çok üstündedir. Bu bakımdan, anne ve babalarımız, bizleri daha zor şartlar altında yetiştirmişlerdir.
Öyleyse herkesin hakkını yerinde gözetiniz ve hiçbirine karşı ilgisizlik göstermeyiniz. Gelecekte pişmanlık ve üzüntünün şah damarınızı keseceği bir iş yapmayınız. Bir gün gelir uyanırsınız. Ancak anneniz ve babanızın öldüğünü anlarsınız. Artık elinizden hiçbir iş gelmeyebilir.
5- Gidiş Gelişlerde Aşırıdan Kaçmak
Kız, erkek ve ailelerinin bu dönemdeki ilişkileri samimi ve sıcak olmalıdır. Ancak aşırı gidilmemelidir. Bütün işlerde olduğu gibi; bu konuda da aşırıcılıktan kaçmak ve dengeli davranmak gerekir. Gidiş gelişler çok olursa, her iki taraf da yorulacaktır. Yorgunluklar, sevgiye darbe indirebilir. Özellikle bu dönem çok uzun olursa, daha da tehlikelidir.
Genellikle gençler şunu sormaktadırlar: “Nikâh ve düğün arasındaki nişanlılık döneminde ne kadar gidip gelmek gerekir? Kaç günde bir gidilmelidir? Haftada bir defa yeterli midir? ...”
Cevap olarak şöyle söylüyoruz: Belirli bir ölçüsü yoktur. Alt yapının ne kadar hazır olduğuna bakılmalıdır. Karşı tarafın bu konudaki tavırları çok önemlidir. Soğukluk doğuracak kadar az olmamalı ve yorgunluk verecek kadar da çok olmamalıdır. Ne kibirli ve ağır davranılmalı, ne de aşırıya kaçarak lâubalî olunmalıdır. Başkalarını zahmete düşürmemek gerekir. “Güzel olan ölçüyü, ölçü edinmek gerekir.”
Aynı zamanda bu tür gidiş gelişlerde karşı tarafa hiçbir sorumluluk yüklememek gerekir. Hiçbir kimse renkli sofralar ve değerli hediyeler beklentisi içinde olmamalıdır. Bütün bu durumlarda ve şartlarda birbirlerini gözetmelidirler. Aynı şekilde gelin kız ve damat bey, iffet ve hayâ sınırlarına dikkat etmek zorundadırlar. Özellikle başka kızlar ve erkeklerin de bulunduğu aileler içinde yaşıyorlarsa daha çok dikkat etmelidirler. İffet ve hayâ sınırlarına dikkat etmemek, gelin kız ve damat beyin, anne ve babalarının yanında saygısızlık etmiş olmalarına yol açar. Aynı zamanda öteki kızlar ve erkeklerin de bozulmalarına sebep olurlar.
6- Kötü Anıları Hatırlatmak
Nikâhtan önceki dönemde bazı sorunların yaşanmış olması ve her iki tarafın da bazı yanlışlar yapmış olmaları mümkündür. Kız isteme, evet cevabı alma, mihr belirleme, evlilik şartlarını konuşma, davetler verme vb. dönemlerde bazı üzücü durumlar gerçekleşmiş ve iki aile arasında tartışmalar çıkmış olabilir. Bazı büyükler ve yakınlar veya kız ile erkeğin kendileri bazı soğuk sözler söylemiş olabilirler. Veyahut akrep sıfatlı kişiler üzücü durumların ortaya çıkmasına neden olan zehirli sözler söylemiş olabilirler. Bu tür üzücü durumlar nikâhtan sonra yenilenmemelidir. Nikâh kıyılır kıyılmaz bu tür sorunlar kesinlikle unutulmalı ve nikâhtan sonraki dönemde gündeme getirilmemelidir. Eğer bir kimseye saygısızlık edildiyse ya da bir kimse kendisine hakaret edildiğine inanıyorsa; Allah rızası için karşı tarafı bağışlamalıdır.
İki gencin, ortak yaşamlarını daha yeni başlattıkları bu dönemde, iki ailenin büyükleri ve küçükleri, büyüklük göstererek soruna neden olan kişileri bağışlayıp konuyu unutmalıdırlar. Kesinlikle intikam alma peşinde olmamalıdırlar. Gelin kız ve damat bey de, adı geçen sorunlar hakkında kesinlikle hiçbir söz söylememelidirler. Çiğlik ve deneyimsizlik alameti olan bu tür cahilce olayları gündeme getirmek; iki eş arasındaki sevginin azalmasına neden olur. Bazen de yeni başlayan yaşamın varlığına ağır darbeler indirir.
7- Önceki Gönüllüler Hakkında Konuşmak!
Bazı kızlar ve erkekler veya aileleri (özellikle anneler ve büyük anneler) kendilerini yüceltmek, komplekslerini tatmin etmek vb. kötü duygularını yatıştırmak için; evliliğe razı olan önceki gönüllüler hakkında birbirlerinin yanında sözler söylemektedirler. Genellikle de sayılarını birkaç kat fazla söyleyerek birbirlerinin yüzlerine vurmaktadırlar. Bu tür davranışlar, kendilerini yüceltmemekle birlikte bazen düşmanlıklara bile neden olabilir ve birçok zararlara yol açabilir.
Gelin kız ve damat bey, kendilerini bu tür zararlı sözlere karşı korumalı ve aynı zamanda; yakınlarının bu konuda açıklama yapmalarına da engel olmalıdırlar. Aynı şekilde eğer bir kimseye ilgileri olmuşsa, hiçbir zaman eşlerine söylememelidirler. Yabancı kızlar ve erkekler hakkında birbirlerinin yanında kesinlikle söz söylememelidirler. Görünüşte küçük olan bu tür noktalardan gaflet etmek, büyük zararlara yol açabilir.
Şimdi burada Ayetullah Emini’nin bu konudaki sözlerine dikkat edelim:
“Kız ve erkeğin nikâh ile düğün arasındaki dönemde öğrenmek istedikleri en önemli konulardan biri de, eşinin sevgisinin seviyesidir. Kız ve erkek, eşinin kendisini ne kadar sevdiğini bilmek istemektedir. Bu konunun, onların gelecekteki yaşamlarında çok etkileri vardır. Bu bakımdan, kız ve erkek sevgilerinin seviyesini eşine açıklamak zorundadırlar. Sevginin seviyesinin az olduğunun anlaşılmasına neden olan sözlerden ya da davranışlardan kesinlikle kaçınmalıdırlar. Erkek, bütün kızları unutmalı ve yalnızca eşine ilgi göstermelidir. Kız da bütün erkekleri unutmalı ve yalnızca eşine ilgi göstermelidir. Yabancı erkeler ve kızları anlatmak, önceki gönüllüler hakkında söz söylemek, ayıp araştırması yapmak ve eleştirmek; soğukluk çıkmasına neden olan sebeplerden sayılır. Bu tür konulardan kesinlikle kaçınmak gerekir… Karı ve koca, gidiş gelişlerde ağır başlılıklarını korumak zorundadırlar. Cıvık ve kötü davranışlardan sakınmalıdırlar. Saygı kurallarına uymalıdırlar. Birbirlerine karşı yüzsüz olmalarına ve edep sınırlarının çiğnenmesine neden olacak işler yapmamalıdırlar.”[93]
8- Kızın Anne ve Babasının Yersiz Kıskançlıkları
Bazı anne ve babalar, yersiz kıskançlık ve bağnazlıklara kapılabilmekte ve kızlarının imam nikâhlı nişanlılarıyla arkadaşça ilişkiler kurmasına engel olmaktadırlar. Bu tür davranışlar, iki nişanlının birbirlerinden soğumalarına neden olmaktadır.
Böyle yapan anneler ve babalara şöyle söylüyoruz: Eğer sizler damat beyi beğendiyseniz; ona güveniyorsanız; onu yeteri oranda tanıyıp hiçbir baskı altında kalmaksızın kabul ettiyseniz; kızınız için uygun bir eş olarak gördüyseniz; artık birbirleriyle görüşmeleri için endişelenecek bir şey yok demektir. Ancak onu yeterince tanımıyorsanız; onu beğenmiyorsanız; ona güvenmiyorsanız; peki kızınızı niçin onunla nikâhladınız? İnsanın, minik yavrusunu kendisine güvenmediği ve uygun bir eş olarak görmediği bir kimseyle nikâhlaması mantıklı değildir!
Damadınız olan delikanlı, şimdi sizin kızınızın Allah katındaki ve yasalar karşısındaki eşidir. Kızınız da onun Allah katındaki ve yasalar karşısındaki eşidir. Bu bakımdan, nişanlılık dönemi ile düğünden sonraki dönem arasında hiçbir fark yoktur.
Eğer şöyle söylerseniz: “Eğer bu kız onun eşiyse, öyleyse eşini alıp evine götürsün.” “Onun eşi olmalı ancak bizim evimizde yaşamalı” bu doğru değildir.
Cevap olarak şöyle söyleriz: Yoksa birkaç sayfa önce “Nişanlılık Döneminin Gerekliliği” bölümünde konuyu geniş bir şekilde açıklamadık mı? Nikâh ile düğün arasında belli bir zamanın olması gerektiğini delilleriyle birlikte beyan etmedik mi?
Sonuç olarak, kızın annesi ve babası iki gencin durumlarını gözetmelidirler. İnşallah düğünden sonra gelin kız ve damat beyin bu tür davranışlar sergileyen anneler ve babalara karşı samimiyetle saygılı olabilmeleri ve onlara karşı kin gütmemeleri için; yersiz kıskançlıklar ve bağnazlıklarla, onların üzülmelerine ve soğumalarına neden olmamalıdırlar.
Kuşkusuz damat da, kız babasının evinde olduğu sürece ve resmi düğün gerçekleşmedikçe; buluşma, gezinti ve yolculuk gibi konularda kızın annesinden ve babasından izin alması gerektiği konusuna dikkat etmelidir. Onların hiçbir görüş sahibi olmamaları ve kız ile erkeği özgür bırakmaları gerektiği gibi bir beklenti içinde olunmaması gerekir. Çünkü onlar ailelerinin saygınlıklarını korumak zorundadırlar. Gençlerin bu saygınlığı çiğnememeleri gerekir. Onların içinde bulundukları durumu göz önünde bulundurmaları gerekir. Özellikle aile içinde başka kızlar ve erkekler de bulunuyorsa, kız ve erkek davranışlarına daha çok dikkat etmelidirler. Eğer davranışlarına dikkat etmezler ve iffet yasalarını çiğnerlerse, öteki gençlerin bozulmalarına neden olabilirler.
Biz, gelin ve damada ısrarla şöyle öğüt veriyoruz:
Bütün konularda annelerini ve babalarını hoşnut etmeli ve onların saygınlıklarını korumalıdırlar. Bu konudaki pervasızlıklar, ortak hayatlarına ağır darbeler vurulmasına neden olacaktır.
Gerçek Düğünü Gerdek Gecesi Yapın
(Kız ve erkek) Kardeşlerim! Biz sizin tavsiyelerinizi, annelerinize ve babalarınıza ilettik. Ancak size de ısrarla şöyle tavsiye ediyoruz:
“Gerçek düğünü gerdek gecesinde yapın.” Büyükler size güvenmişlerdir. Siz de onların güvenlerine saygı gösteriniz. Birbirinize karşı olan âşıkça duygularınızı paylaşınız. Ancak “gerçek düğünü” ve gerdek gecesine has olan konuları, o geceye bırakınız.”
Yüce Allah’tan siz aziz gençler için imanlı, takvalı ve sorumluluk bilinci içinde mutlu ve huzurlu bir yaşam dilerim.
Allah’ım! İki eş arasında sevgi karar kıl. Soylarını pak ve mutlu eyle. Rızklarını artır.
Mutluluklar
Alıntı
Ortak yaşam hususunda çok önemli bir role sahip olan konulardan biri de, nişanlılık dönemidir.
Bu dönem güzel bir şekilde geçirilir ve özel sorumlulukları da yerine getirilirse, sonraki dönemlerin daha sağlam ve daha verimli olması konusunda çok derin etkiler bırakacaktır.
Halk arasında şöyle söylenmektedir: “Nişanlılık döneminin bir günü; düğünden sonraki dönemin bir yılından daha güzeldir.” Bu söz abartılı bir söz olsa da, önemli bir gerçeği beyan etmektedir. Gerçekten de nişanlılık dönemi; düğünden sonraki dönemden daha önemli, daha tatlı, daha verimli, daha lezzet verici ve daha yapıcıdır. Bu dönemde, gelecekte yaşanacak olan hayatın temellerini atmak mümkündür.
Dördüncü bölümde, özel bir açıdan (askerlik ve tahsil dönemi için) çözüm yolu olan nişanlılık hakkında açıklamalarda bulunulmuştu.
Ancak şimdi nişanlılık dönemini bağımsız ve geniş bir şekilde incelemeye çalışacağız.
Nişanlılık dönemi ile kast ettiğimiz şey; nikâh ile düğün arasındaki süreçtir. Yani nikâh kıyılmış olmalıdır. Eğer nikâh için hazır değillerse ve uygun bir zamanda özel bir törenle nikâh kıymak istiyorlarsa; sürekli nikâhtan önce, geçici nikâh kıyabilirler.
Geçici nikâhın uyulması gereken bazı özel şartları bulunmaktadır. Bu şartlardan biri şudur: (Sürekli nikâhta da olduğu gibi) Kesinlikle kızın babasının izni olması gerekir. Bu bakımdan, burada nikâhsız bir nişanlılık hakkında konuşmadığımıza dikkat çekmek zorundayız.
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN GEREKLİLİĞİ
Birkaç açıdan, nikâh ile düğün arasında belli bir süre zaman dilimi olması gerekir:
1- Yıllarca bir aile içinde yaşamış ve adı geçen aile bireylerini (özellikle anne ve baba gibi) çok sevdiği için ayrılması zor olan bir kızı, aniden ailesinden ayırmak doğru değildir. Çünkü ruhsal bakımdan zarar görebilir. Ayrılığın doğal bir şekilde gerçekleşmesi için yavaş yavaş hazır hale gelmesi gerekir.
2- Şimdiye kadar yaşam sorumlulukları annelerinin ve babalarının omuzlarında olan kız ve erkek, bir anda hayatın bütün sorumluluklarını omuzlarına alma hazırlıkları yoktur. Bu bakımdan, ortak bir yaşamın sorumluluklarını kabul edebilmeleri için kendilerini hazırlayabilecek bir fırsatları olması gerekir. Bu konuda kuşların yaşam şekli, çok harika ve hikmet doludur. Anne kuş, yavrularını özgür bir şekilde uçabilmeleri için alıştırır. Kendilerini idare edebilmeleri için hazırlar. Yavruları hazır bir hale gelmedikçe, anne kuş onları kendinden uzaklaştırmaz.
3- Kısa bir süre öncesine kadar birbirlerine yabancı olan kız ve erkeğin, hazırlıksız bir şekilde bir anda bir arada bulunmaları ve bağımsız bir yaşama başlamaları zor olabilir. Birbirlerine ilgi duyabilmeleri ve birlikte yaşamaya hazır bir hale gelebilmeleri için, belli bir sürenin geçmesi gerekir.
4- Kız ve erkek (dördüncü bölümdeki tahsil ve askerliğin sürdürülmesi konusunda da açıklandığı gibi) bazı nedenlerden dolayı bağımsız ortak bir yaşama hazır olmayabilirler. Ancak nişanlı olmaya hazır olabilirler. Bu açıdan, adı geçen nedenler giderilinceye kadar nişanlı olmalı ve sonra evlenmelidirler.
5- Gelin ile damadın anneleri ve babaları da, çocuklarının düğününü yapabilmeleri için belli bir hazırlığa ihtiyaç duymaktadırlar. Nişanlılık dönemi, bu hazırlığı yapmak için onlara gerekli fırsatı sağlayacaktır.
Ve…
Nişanlılık Döneminin Faydaları
Bu Dönemde Kız ile Erkeğin Görevleri
Nişanlılık döneminin gerekliliği bölümünde açıklanan faydalara ve önceki bölümlerde beyan edilen nişanlılık döneminin evlilik için yararlarına ilave olarak; başlıca birçok faydaları da bulunmaktadır. Kız ile erkek, bu dönemde bazı görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Şimdi onlardan bazısını açıklamaya çalışacağız:
1- Daha İyi Anlaşabilmek İçin Birbirlerini Daha İyi Tanımaya Çalışmak
Kız ve erkek, seçim aşaması (altıncı bölümde açıklanmıştır) bölümünde birbirlerini yeteri oranda tanımış olsalar da, yine de nişanlılık döneminde, birbirlerini daha iyi, daha net ve daha özel bir şekilde tanımak zorundadırlar. Birbirlerinin huylarını, dünya görüşlerini ve ruhsal yapılarını daha güzel öğrenmeleri gerekir.
Gerçekte nişanlılık dönemindeki tanıma, seçim aşamasındaki tanımanın tamamlayıcısıdır. Bu yakın tanıma sayesinde, kendilerini ortak yaşam konusunda anlaşmak ve uzlaşmak için hazırlayacaklardır. İlk tanıma, seçim için idi. Bu tanıma ise, anlaşmak ve uzlaşmak içindir.
2- Düzeltmek ve Eğitmek
Bir kimse nişanlısında hoşuna gitmeyen bir özellik görüp düzeltmek isterse veya onda özel bir nitelik oluşturmaya çalışırsa; bu konular için en iyi dönem, nişanlılık dönemidir. Çünkü ilişkileri henüz normal bir hale gelmemiştir. Bu bakımdan birbirlerine karşı olağan üstü bir saygı ve bir sevgi duymaktadırlar. Sonuç olarak; birbirlerinin önerilerini kabul etmeleri daha ön planda gelir. Düzeltme ve değişiklik yapma alt yapıları, daha uygun bir haldedir.
3- Sevgi Artışı
“Aşk - Hayat Ekseni” bölümünde de açıklandığı gibi; mutlu bir evlilik yaşamının temel şartlarından biri de sevgidir. Sevginin alt yapısı, nikâhtan önce hazır hale getirilmelidir. Ancak nişanlılık dönemi, sevginin sağlamlaşması ve artması için çok iyi bir fırsattır. Nişanlı kişilerin davranışları, sözleri ve öteki tavırlarının tamamı sevginin artması ve azalması konusunda çok etkilidir. Bundan dolayı kız ve erkek, kesinlikle davranışlarına dikkat etmek zorundadırlar. Sevginin artmasına neden olan güzel davranışları yapmaktan çekinmemelidirler. Aynı zamanda sevginin azalmasına ve nefrete yol açan kötü davranışlardan da kaçınmalıdırlar.
4- Gelecek Yaşam İçin Umut Oluşturmak
Umut, mutlu ortak bir hayat konusunda çok önemli bir role sahiptir. Nişanlı kişiler, ümit dolu sözler ve güven dolu davranışlarla birbirlerinin umutlarını güçlendirmeye çalışmalıdırlar.
5- Gelecekteki Yaşamın Bağımsızlık Temellerini Atmak
Kız ve erkek evlenmeden önce, genellikle annelerine ve babalarına bağımlıdırlar. Bu bağımlılık, bağımsızlığa dönüştürülmelidir. Nişanlılık dönemi, bağımsızlığın temellerini atmak için çok uygun bir fırsattır.
Nişanlı kişiler, gelecek için plan yapmalıdırlar. Gelecekteki yaşamın hedeflerini ve ufuklarını belirlemelidirler. Bunlara ulaşabilme yollarını değerlendirmelidirler.
6-Birbirlerinin Duygularına Değer Vermek
Nişanlı kişiler, birbirlerinin duygularına dikkat etmek zorundadırlar. Birbirlerinin duygularına değer vererek uygun cevaplar vermelidirler. Bazı nişanlı kişiler, nişanlısının duygularına gerekli olan değeri vermemektedirler. Onu önemsememektedirler. Bu tür davranışların da, kendilerini daha üstün kılacağını sanmaktadırlar. Hâlbuki kesinlikle tam tersinedir.
Bu tür davranışlar, nişanlısının hislerinin incinmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak kin beslemesine yol açmaktadır. Belki de bu durum, yaşamlarına ağır darbeler vuracaktır.
Nişanlılık dönemi anıları, genellikle ömrün sonuna kadar unutulmamaktadır. Bu açıdan gelecekteki yaşam konusunda çok etkileri bulunmaktadır.
Sonuç olarak, nişanlı kişilerin davranışları kesinlikle hesaplanmış olmalıdır. Birbirlerinin kişiliklerine ve onurlarına zarar verecek tavırlardan kaçınmalıdırlar. Nişanlısına önem vermemek, ona karşı kırıcı davranmak ve kibirli olmak; onun kişiliğine ve duygularına ağır darbeler vurmak demektir.
Kız, nişanlısı karşısında değil, namahrem karşısında çok gururlu ve ağır başlı olmak zorundadır.
Nişanlısının, kendisine ağır başlı ve ilgisiz davranışından dolayı kalbi kırık birçok genç delikanlı görülmüş olması çok üzücüdür. (Örnek olması bakımından) Kalbi kırık gençler şöyle söylemektedirler: “Nişanlım için bir hediye almıştım. Bin bir çeşit umutla ve arzuyla onu görmeye gitmiştim. Ancak o, ilgisiz davranarak saygısızlık etti. Beni hoş karşılamadı. Kırık bir kalple evlerinden çıkıp gittim…”
Dindar ve iffetli kızlar, bu tür davranışların din ve iffetle ilgisi olmadığını, hatta haram bile olduğunu bilmek zorundadırlar.
Bir kızın, kendisine mahrem olan ve gerçekte kocası olan nişanlısı karşısında ilgisiz davranmasının ve kendini gizlemesinin hiçbir anlamı yoktur. Evet, iffetli ve namuslu kızların, nişanlılık dönemlerinin başlangıcında utandıklarını; nişanlılarına karşı sevgiyle ve samimiyetle davranamadıklarını; erkeklerin de bu konuya dikkat etmeleri gerektiğini; kesinlikle kabul ediyoruz.
Ancak bu durum çok çabuk bir şekilde giderilmedir. İlişkileri içtenlikle, sevgiyle ve aşkla dopdolu olmalıdır. Aynı zamanda birbirlerine de saygı göstermelidirler.
7-Hediye Vermek
Hediye vermenin; kalpleri kazanma ve sevgiyi artırma konusunda çok ilginç bir rolü vardır. Nişanlı kişilerin, bu harika ve önemli noktayı unutmamaları gerekir.
Hediyenin çok pahalı olması gerekmiyor. Yalnızca karşı tarafın hoşuna gidecek güzel bir şey olması yeterlidir. Bundan daha önemli olan konu ise; nazik bir şekilde vermektir. Hediye vermek, özel bir zevk ve incelik ister.
Şu konunun da unutulmaması gerekir: Hediye vermek, yalnızca erkeğin kıza vermesi şeklinde değil, iki taraflı olmalıdır. Yani kız da hediye vermelidir. Kuşkusuz erkek daha çok hediye vermelidir.
8- Sevgi Dolu Mektuplar Yazmak
Aşk ve sevgi dolu samimi mektuplar yazmak; nişanlı olan kişiler arasındaki sevginin artması ve ilişkilerinin sağlamlaşması konusunda çok güzel bir etkiye sahiptir. Hatta nişanlı olan kişiler, birbirlerine yakın olsalar ve birbirlerini sürekli görseler bile, yine de mektup yazmanın ayrı bir etkisi olacaktır.
Önce mektupları yazmalıdırlar. Görüştükten sonra ayrılacakları zaman, mektupları birbirlerine vermelidirler. Eğer yolculuğa çıkmak gerekir ve birbirlerinden uzaklaşırlarsa, mektuplar daha çok ve daha uzun olmalıdır. Evliliklerinin üzerinden yıllar geçmesine karşın; kendilerine mutluluk verdiği için nişanlılık dönemine ait mektupları saklayan ve onları okuyan birçok evli çift tanımaktayız.
9- Samimi Görüşmeler
Nişanlı olan kişiler, bu tatlı ve güzel dönemde, aşk ve sevgi dolu görüşmeler yapmak zorundadırlar. Bu görüşmeler, iki tarafın da umutlarını ve ilgilerini güçlendirecektir. Bu görüşmeler, namus kurallarına aykırı olmamakla birlikte, iki tarafın da namusunu güçlendirmeye neden olacaktır. Bu görüşmelerde, birbirleriyle sevgi dolu sohbetler yapmalıdırlar. Birbirlerine sevgi ve ilgi göstermelidirler. Gelecekteki yaşamları konusunda sohbetler yapmalıdırlar. Birbirlerine umut ve güven vermelidirler. Birlikte yolculuğa ve gezintiye çıkmalıdırlar. Bu dönemde yolculuk yapmak, çok önemli bir role sahiptir.
10- Kısa Yolculuklar
Kız ve erkek, nikâh ve düğün arasındaki bu çok değerli dönemde, daha iyi anlaşabilmeleri ve daha güzel uyum sağlayabilmeleri için; birbirlerini daha çok tanıma arzusuyla, yolculuğa çıkabilirler. Yolculuk kısa olsa da, insanın olumlu ve olumsuz yönlerinin ister istemez ortaya çıkacağı uygun bir ortam oluşturmaktadır. Sonuç olarak, daha iyi tanımak için çok iyi bir yöntemdir.
Bu dönemde yolculuk yapmanın çok önemli nedenlerinden biri de şudur: Henüz doğal yaşam başlamamıştır. Bu bakımdan her iki taraf da, eşinin yapıcı önerileri ve eleştirileri karşısında kendini düzeltmek için hazır bir konumdadır. Bu dönemdeki yolculuklar, kız ve erkeğin birbirlerinin ruhsal ve ahlaki yapılarını daha iyi tanımaları konusunda çok faydalı olmakla birlikte, çok harika, huzur verici ve romantiktir.
Bu tür yolculukların, anne ve babanın izni olmaksızın gerçekleştirilmeyeceği konusu ise, çok açıktır.
11- Birlikte Manevi Ortamlara Gitmek
Eşler arasındaki ruhsal, ahlaki ve duygusal anlaşmanın gelişmesine yardımcı olan ve bu dönemdeki coşkuya coşku katan yapıcı programlardan biri de; nişanlı kişilerin birlikte dini, ahlaki ve bilimsel toplantılara katılmalarıdır.
12- Evlilik Yaşamını İdare Etmenin İnceliklerini Öğrenmek Ve Bu Konudaki Kitapları Okumak
Bütün önemli işlerde olduğu gibi; bir kimseye eş olmak, yaşamı idare etmek ve çocuk yetiştirmek konuları da eğitim ve öğretim gerektirmektedir. Eğitim ve öğretim, evlenmeden önce başlamalı ve hayatın sonuna kadar sürmelidir.
Anneler ve babalar, çocuklarını çocukluk dönemlerinden başlayarak yavaş yavaş eğitmelidirler. Hayatın sorumluluklarıyla tanıştırmalıdırlar. Gelecek için gerekli olan alt yapıyı oluşturmalıdırlar.
Bazı anne ve babalar, sevgi unvanıyla çocuklarına ev işlerini yaptırmaktan ve gelecekteki yaşamda ihtiyaçları olan konuları tanıtmaktan kaçınmaktadırlar. Hâlbuki bu tür davranışlar; onlara duyulan sevgiyi gösterme yöntemi olmamakla birlikte, çok büyük zararlar da vermektedir.
Çünkü insan, doğasının çeşitli eğitim ve öğretimleri almaya hazır olduğu çocukluk ve gençlik dönemlerinde, gelecekteki yaşamda ihtiyaç duyacağı konuları öğrenmez ve kendisinde var olması gereken alt yapıları oluşturmazsa; sosyal hayata atıldığı ve hayatın sorumluluklarını omuzlandığı zaman, kendisini kaybedecektir. Anne ve babanın elleri onun üzerinden kaldırıldığı ve hayatın gerçekleriyle yüzleştiği zaman, umutsuzluğa kapılarak bunalıma girecektir. Kendisine olan güvenini yitirerek aşağılık kompleksine kapılacaktır.
Birçok genç, çeşitli meseleler konusunda, birçok bilgiye sahip olmakla birlikte, gelecekteki yaşamı ve evlilik konusunda hiçbir şey bilmemekte veya çok az şeyler bilmektedir. Günümüzdeki gençlerin, çeşitli meslek dallarını öğrenmek için övülmeye değer çaba sarf ediyor olmaları gerçekten de sevindiricidir. Bu bakımdan, geleceğe daha da umutla bakmaktayız.
Bütün meslek dalları hakkında çeşitli eğitim ve öğretim programları bulunmaktadır. Bu konular için birçok kitap ve öğretmene ulaşabilmek de mümkündür. Ancak nişanlı olmak, evlilik yapmak, yuva kurmak, hayatı idare etmek, çocuk yetiştirmek, kadın ile erkek arısında anlaşma sağlamak vb. gibi bir toplumun oluşumunun temeli ve hayatın gül bahçesi sayılan meselelere yeteri kadar önem verilmemesi çok üzücüdür. Bu konuları hafife almak ve onlara önem vermemek; (birçok konuda) telafisi olmayan sosyal bozukluklara neden olmaktadır.
Toplumumuz içinde (ve diğer toplumlar içinde) çeşitli bilimsel ve akademik konularda tahsil diploması olan birçok genç bulunmaktadır. Ancak sıra evlilik hayatını oluşturma konusuna geldiği zaman, şaşıp kalmaktadırlar. Yaşam merkezini oluşturmak, hayat fidanını dikmek ve varlık gülistanının bahçıvanlığını yapmak için; gerekli olan alt yapıları ve ilimleri bilmemektedirler. Onların elinden tutarak, kendilerini girdaplardan kurtaracak ve sahile çıkaracak kılavuzlar da çok azdır!
Bu bakımdan eş seçmek, evlilik yapmak ve hayatı yönetmek gibi konuların aslını bilmeyen gençler, kendi öz benliklerinde de bir eşin varlığına şiddetli bir şekilde ihtiyaç duydukları için; evlenmek ve yuva kurmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla denizin ortasına zorunlu olarak atlayan bir insanın durumuna düşmektedirler. Böylece “Nasıl olursa olsun” sözlerine benzer ifadelerle evlilik hayatına adım atmış olmaktadırlar.
İşte o zaman olacak olanlar oluyor: Bir tarafta perişan olmuş aileler, diğer tarafta çok acı verici tartışmalar! Rezil edici küfürler, onur kırıcı dayaklar… Yıpranmış sinirler, bunalımlı ruhlar, kırık kalpler, bozuk sindirim sistemleri… Yıkıcı fesatlıklar, boşa gitmiş yetenekler, berbat olmuş arzular, umutsuzluğa dönüşmüş umutlar, sinmiş istekler, ulaşılamamış hedefler, yenilgiye uğramış çabalar, üst üste yığılmış eziyet verici kederler, hasret uyandıran yasaklamalar, yaralanmış duygular, katılaşmış kalpler ve…
Bu gül bahçesinin dikenlerinin sonraki ürünleri de; edepsiz, terbiyesiz, ahlaksız, üzüntülü, yeteneksiz, hasta, zayıf, geri kalmış, uyumsuz, kötü vb. özelliklere sahip çocuklardır.
Allah’ım! Güçlü ve sihirli elini, gayb âleminden çıkararak, bizi içinde bulunduğumuz şaşkınlıklar ve sapıklıklar deresinden kurtar!
Bundan dolayı kız ve erkek, evlenmeden önce, gelecekteki yaşamı idare etmek için gerekli olan ilim ve bilimleri öğrenmelidirler. Bu konu hakkında ders veren merkezlere (varsa) başvurmalıdırlar. Bu konu hakkında yazılan kitapları okumalıdırlar.
Nikâh ile düğün arasında gerçekleşen nişanlılık dönemi; hazırlıkları tamamlayarak hedefe ulaşmak için çok uygun bir fırsattır.
Nişanlılık töresini toplum içinde canlandırmalıyız. Sosyal bir bilinç ve genel bir töre haline gelmesi için, modern iletişim araçları yardımıyla bilimsel değerlerini anlatmalıyız… Eğer her gencin hayatın gül bahçesinden bir gül koparmaya hakkı varsa; daha çiçek iken ve ergin bir hale gelmeden önce seçmesine izin verin. Eğer bir insan helal olan peynir ve ekmekle doymasını bilirse; insanlık şerefi, onu başkalarının sofrasına saldırmaktan alıkoyacaktır.
Eğer kendi çocuğumuz için bir bağ üzüm satın alıp kilidini de eline verirsek; hiçbir zaman hırsızlık yapmak için başkalarının bağına gitmeyecektir. Ancak susuzluğa ne kadar sabredilebilir?
Nişanlılık Döneminin Değeri:
1- Psikolojiye göre; doğal istemleri önlemek, ruhsal problemlere (komplekse) neden olmakta, insanın tabii dengesini bozmaktadır. Cinsel istemleri önlemek ise, bunların en zarar vericilerden biridir. Bazı psikologlara göre ise; ahlaki ve sosyal bozuklukların hepsinin nedeni, cinsel istemleri önleme sonucu oluşan problemlerdir.
Cinsel İstemlerden Yoksun Kalmanın Yansımaları:
Yoksun kalma dönemi geçildikten sonra, insan bu defa da onun yansımalarının etkisi altında ezilir. Bunlar, bazen zamparalık ve çok evlilik şeklinde ortaya çıkıyor. Bu bakımdan kadınların, kocalarına karşı güvensizlik duygusuna kapılmalarına neden oluyor. Bu da ailevi bozuklukların alt yapısını oluşturmaktadır. Bu tür sorunları çözmenin tek çaresi ise; cinsel ihtiyacı zamanında gidermektir.
Bu açıklamaları göz önünde tutarak şöyle sormak gerekir: Sosyal ve ahlaki bozukluklarla mücadele etmek için; silahlı kuvvetlere, yargı organlarına ve komitelere yatırım yapmak daha mı uygundur? Yoksa nişanlanmayı yaygınlaştırarak cinsel ihtiyaçları zamanında ve meşru yoldan gidermek mi daha uygundur?
Dolayısıyla “Nişanlılık, genç kuşağın ruhsal dengesinin garantisi ve ahlaki bakımdan toplumsal bozuklukları önleme etkenidir.”
2- Çocukluk döneminde anne kucağında, onun şefkatli öpücükleriyle tatmin olan sevme duyguları; gençlik döneminde genç kuşak için daha önemli ve daha baskın bir hale gelmektedir.
Genç kız ve delikanlı erkeğin, kaybettikleri bir şey bulunmaktadır. Bunu bulmadıkça da yalnızlık hissederler. Onlar, baştan aşağı sevgi ve aşkla dolu bir kalp peşindedirler. Daha açık bir ifadeyle; yanında huzur bulabilecekleri manevî bir sığınak aramaktadırlar. Hayat denklemlerini çözebilmek ve yok edici etkenler karşısında mücadele edebilmek için duygusal bir kalp aramaktadırlar. Bu ihtiyacın baskısı, cinsel ihtiyaç baskısından daha az değildir. Nişanlılık programı; bu ihtiyacı en güzel bir şekilde giderecek ve genç kuşağın ruhsal bakımdan sakinleşmesini sağlayacaktır.
Aile, iki insanın iki farklı kültüre ve iki farklı görüşe sahip oldukları küçük bir merkezdir. İnsanlar genellikle ulaşamadıkları arzularına erişmek için evlenirler. (Anne ve baba vasıtasıyla ulaşılamayan arzular.)
Böyle bir merkezde zıtlıkların olması çok doğaldır. Ayrılıkların ve boşanmaların genel nedeni ise; işte bu zıtlıklardır.
Nişanlılık dönemi, bu tür zıtlıkları çözmek için en uygun dönemdir. Çünkü zıtlıklar, aşk sayesinde uzlaşı haline dönüşecektir. Böylece kalıcı ve tatlı bir yaşamın alt yapısı hazırlanmış olacaktır.
Eğer ailevi zıtlıkların etkisini çocuklar üzerinde düşünecek olursak, insaflı bir şekilde nişanlılık döneminin mutluluk nedeni olacağını onaylarız.
3- İnsanlık şerefi ve kimliği, insanı kötü işleri yapmaktan alıkoyan etkenlerdir. Ancak karşısında sabretmenin mümkün olmadığı tatmin edilmemiş doğal ihtiyaçların baskısı, insanlık şeref ve kimliğini ayaklar altına alır. Genç kuşağın doğal ihtiyaçları zamanında meşru yoldan giderilirse, sosyal ve ahlaki bozuklukların çoğu ortadan kalkacaktır.
4- Gençlerin akıllarını tehdit eden bozuk fikirler, büyük bir tehlikedir. Eğer ülkemiz neşeli ve çalışkan akıllar istiyorsa, gençlerin cinsel sapkınlıklara düşmemesi için gerekli önlemleri almalıdır.
Sizler, kendinizi bir an olsun inançlı ve takvalı gençlerin yerine koyun. Bu susuzluğa kaç yıl sabredilebilir? Veya tahrik edici etkenler karşısında kaç yıl tahammül edilebilir? Laubali gençler kendilerini meşru olmayan yoldan tatmin etmektedirler. Ancak günah işlemek istemeyen bir kişiyi, sapık fikirler yalnız bırakacak mıdır?
Psikolojik deneyler; üzerinde bir saat düşünülen sapık fikirlerin (özellikle cinsel fikirler) aklın bütün güçlerini yok edebileceğini sabit kılmıştır. Sonuç olarak; dikkat etme, neşeli olma, konsantrasyon, ahlaki yücelikler, yenilikçi düşünceler ve keşfedici fikirler gibi özellikler yok olup gidecektir.
Nişanlılık dönemi, bütün bu hastalıkların ilacı olmasına karşın; anneler ve babalar yine de onu yasaklamaya devam mı edecekler?
Yalnızca slogan yeterli değildir. Modern iletişim araçlarının tamamı bu konuda seferber olmalıdır. Televizyon yayınlarında abuk-subuk ve zararlı programların yerine iki nişanlının tanıştıkları, birbirlerini seçtikleri ve gezmeye çıktıkları anı yayınlasalar kötü mü olur?
Nişanlanma töreni her türlü israftan uzak ve çok sade bir şekilde yayınlanırsa çok mu kötü olur? Anneler ve babalar, kızlarının ve oğlanlarının ellerini birbirlerine verdiği zaman hoca efendinin onlar için dua ettiği saati gösterseler fena mı olur?
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN SÜRESİ
Nişanlılık dönemi için belli bir süre tayin edilemez. Çünkü bu konu, bireylerin zevklerine ve isteklerine bağlıdır.
Ancak şöyle söylenebilir: Tahsili tamamlamak, askerliği bitirmek vb. özel durumlar olmazsa; kız ile erkeğin aileleri gerekli olan hazırlığı yapmışlarsa; 6 ile 9 ay arası, bu dönem için uygun bir zaman olarak görünüyor.
Yine ısrarla şöyle söylüyoruz: Bu dönem için özel bir zaman yoktur. Bu konuda önemli olan, daha öncede açıklanan gerekli hazırlıkların yapılmış olması ve bu dönemden en güzel şekilde yararlanılmasıdır.
NİŞANLILIK DÖNEMİNİN AFETLERİ
Bu dönemde, bazı afetlerin ortaya çıkma olasılığı vardır.
Bu tür olası afetler, çeşitli toplum ve aile yapılarına göre değişkenlik gösterebilir. İnsanların töreleri, ahlaki değerleri, edep ilkeleri, gelenekleri ve inançları farklı olduğu için; nişanlılık dönemi afetleri (genel olarak aile yaşamının afetleri) de farklıdır. Çünkü bu tür afetlerin; insanların ahlaki değerlerine, geleneklerine ve inançlarına bağımlılığı vardır.
Gerekli önlemin alınması için bu afetlerden bazılarını burada açıklayacağız:
1-Bahaneler Üretmek
İnsanın özelliklerinden biri de şudur:
Hayal kuşu çok yükseklerden uçar. Onu kontrol altına alıp dengelenmezse, hiçbir sınırla yetinmez. Hakikatlerin üzerinden rahat bir şekilde geçer. Gerçek olmayan rüyalar âlemine dalar gider…
Öte taraftan insanın kıyaslama yeteneği de çok güçlüdür. Kendisinin sahip olduğu şeyi, başkalarının sahip olduğu şeyle veya hayal âlemi sayesinde kendisine ulaşan şeyle kıyaslar.
Bu kıyaslamalarda genellikle hayale kapılarak yanlış yapar. Gerçekleri olduğu gibi görmez. Kendisinin sahip olduğu şeyi küçük sanır. Başkalarının sahip oldukları şeyleri veya hayal âleminde kurduğu şeyleri ise büyük sanır.
İnsanın çeşitlilik isteyen ruhsal yapısı da, bu konunun böyle olması için ona yardım eder. Sonuç olarak; üzüntüler, hasretler ve umutsuzlukların pençesine düşer. Kendisinin sahip olduğu şeyi, başkalarının sahip olduğu şeylerle veya hayal âleminde kurduğu şeylerle değiştirmek ister.
İnsanda üçüncü bir durum daha bulunmaktadır. O da şudur: Kendisine helal olan, sahip olduğu şeye karşı fazla ilgisi olmaz. Ancak kendisine haram olan sahip olmadığı şeye karşı ise, çok hırslanır. “İnsan, yasaklandığı şeye karşı hırslıdır.”
Örnek olarak; normal bir zamanda herhangi bir yemeğe karşı fazla ilgisi olmadığını kabul edelim. Günler geçse ve o yemek de evde olsa, yine de onu yemez. Ancak eğer hastalanır ve doktor aynı yemeği ona yasaklarsa, ona karşı şaşırtıcı bir istek duymaya başlar. Ya da oruçlu olduğu ve yemek yemenin yasak olduğu günlerde, yiyecek ve içeceklere karşı olağan üstü bir şekilde ilgi duymaya başlar. Ancak yasağın kaldırıldığı iftar vaktinde ise; artık eski ilgisi kalmaz…
Bu aslında; “hayal gücü”, “var olan şeylere kanaat etmeme durumu”, “yasaklara karşı hırslı olmak” ve “insanın çeşitliliği sevmesi” gibi konulardır. Bu hususların da başka bir kitapta incelenmesi gerekir. Ancak biz, “Nişanlılık Döneminin Afetleri” başlıklı konumuzu özellikle incelemeye devam edeceğiz. Lütfen dikkat ediniz:
İnsan, birçok konuda, yanlış tanımaya ve algılamaya duçar olmaktadır. Örnek olarak; eşyaları uzaktan gördüğünde, aklı onların resmini çekmektedir. Sonra onları kendi belleği içine göndermektedir. Daha sonra inceleme ve analiz etmeye koyulmaktadır. Netice olarak, onlardan elde etmiş olduğu sonuç (genellikle) eşyaların hakikatiyle fark etmektedir. Ancak onları yakından açık ve net bir şekilde görüp inceleme ve analiz etme olanağı gerçekleştiği zaman; uzaktan görüp değerlendirdiği şeyle farklı olduğunu anlayacaktır.
Renkli filmlerde gördüğümüz kişilerin ve manzaraların görüntüleri, bu konuya örnektir. Eğer kişileri ve manzaraları önce görmüş olsaydık veya sonra görecek olursak; gerçek durumlarının filmde göründüğü şeyle farklı olduğunu anlarız. Özellikle film görüntüleri büyük ve renkli olursa, aynı zamanda uzaktan da görmüş olursak; farklılık daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Bu konuya başka bir örnek de şudur: Projektörlerin aydınlattığı tiyatro sahnesinde oyun oynayan kişileri, epeyce uzaktan görmekteyiz. Eğer onları önce görmüş olsaydık veya sonra görecek olursak ve onlarla sohbet edersek; uzaktan renkli ışıklar altında görülen yüzle yakından ışık olmaksızın görülen yüz arasında çok fark olduğunu anlarız.
Aynı şekilde kendisine çok ilgi duyduğumuz elimizde olmayan bir şey veya bir kimseye, ulaşıp elimize geçirdiğimiz zaman; çok önemli bir konu olmadığını anlarız.
Bütün insanlar yaşamlarında buna benzer olayları tecrübe etmişlerdir. Bu tür farklılıklara şahit olmuşlardır. Hakikati fark etmişlerdir.
Şimdi, eğer insan (kadın ya da erkek) heves ve şehvet gözlüğünü takar, cinsel konulara heves ve şehvet dolu renklerle bakar ve onları “yükseklerden uçan hayal gücü” ile de yorumlarsa; benliği üzerinde ne tür yalancı resimlerin rol oynayacağı çok açıktır.
Musibetler, yalancı resimleri gerçekteki eşiyle kıyasladığı zaman başlayacaktır. Eşi çok güzel ve çekici olsa bile, yine de adı geçen resimlere ulaşamayacağı çok açıktır. İşte o zaman; soğukluklar, umutsuzluklar ve bahanelerin başlayacağı zamandır. (Fesat, edepsizlik, rezalet, alçaklık vb. şeyleri seks filmleriyle yaymaya çalışanlara Allah lanet etsin! Bu tür sahnelerin (ister film, ister fotoğraf, ister canlı bir şekilde olsun) genç-yaşlı bütün insanlarımızın başına ne belalar getirdiğini yüce Allah daha iyi bilmektedir!) Eşler arasında umutsuzluğa ve pişmanlığa neden olan en önemli etkenlerden biri; kendi eşini başka kızlarla ya da başka erkeklerle kıyaslamaktır. Bu kıyaslamalarda genellikle şu yanlış sonuca varılmaktadır: “Başkaları, kendi eşlerinden daha iyidir.”
Halk arasında meşhur olan çok eski bir atasözü vardır. “İnsan komşusunun tavuğunu, kaz görürmüş.” İşte bu atasözü yanlış kıyaslama, kanaatsizlik, boş hayal ve yasak olan şeye hırslanmak konularını çok güzel bir şekilde açıklamaktadır.
Eğer insan mutluluk ve huzur istiyorsa; bu tür kıyaslardan uzak durmalı ve kendi eşiyle kanaat etmesini bilmelidir. Kanaat hakkında açıklanan faziletler, ekonomik alanın yanı sıra, “kendi eşiyle kanaat etme” konusunu da içine almaktadır. Hatta bu konuda kanaat etmek, ekonomik konularda kanaat etmekten daha önemlidir.
Aile hayatının zarar gördüğü konulardan biri de (ister erkek olsun, ister kadın olsun) cazip ve çekici olan şeylere ilgiyle bakmaktır. Yani insan yüzlerce kız ve erkeği, çeşitli elbiseler içinde ve çeşitli boylarda görmektedir. Görüntüleri aklının bir köşesinde yer etmektedir. Hayal kuşu bu görüntülerin uçmasını sağlayarak çok süslü bir hale getirmektedir. Eşine bakıp adı geçen görüntülerle kıyasladığı zaman; eşinin onlardan daha alt seviyede olduğunu ve onların daha çekici olduklarını sanmaktadır… İşte o zaman umutsuzluklar, hasretler, pişmanlıklar ve belalar baş göstermektedir.
İslam önderleri, insanların harama bakmalarını defalarca yasaklamışlardır. Lütfen bunlardan birine dikkat edelim:
“Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından biridir. Küçük bir bakışın, çok uzun bir hasreti ve üzüntüsü vardır.”
Göz kaçamağı ve harama bakma konuları, yalnızca erkeğe has konular değildir. Bu konular kadınlar için de geçerlidir.
(Kız ve erkek) Kardeşlerim! Mutlu ve huzurlu olmak istiyorsanız; gözlerinizi, fikirlerinizi ve hayallerinizi yabancı erkek ve kadınlardan uzak tutunuz. Yalnızca kendi eşinizle ilgileniniz. Eşinizi hiçbir kimseyle kıyas etmeyiniz. Eşinizle yetinmesini biliniz. Başkalarının, eşinizden daha üstün olduklarını sanmayınız. Hayır, onlar da birer insandırlar. Bu bakımdan bazı eksiklere, noksanlara ve özelliklere sahiptirler.
Eğer eşinde bazı eksikler görüyor ve bütün yönleriyle mükemmel bir kimse olarak bulmuyorsan; başkalarının da böyle olduklarını ya da biraz daha eksik olduklarını veya biraz daha fazla olduklarını bilmelisin. Nitekim kendin de bu şekildesin. Yani sen de mükemmel ve olağan üstü değilsin.
Aslında yüce Allah insanları bazı hikmetlerden dolayı çeşit çeşit yaratmıştır. Terbiyeleri, eğitim yerleri ve kalıtsal etkenler de farklıdır. Bu bakımdan insanların ruhsal yapıları ve ahlakları da değişiktir. Vesveseye kapılma. Mükemmel olan bir kimseyi asla bulamazsın.
Bütün insanların (uygulama alanında kabul etseler de) batıl bildikleri ve yalnızca batıl törenlere has olmayan rekabet konusunun, bizim konumuzla da ilgisi bulunmaktadır. İnsanın eşini, başkalarıyla kıyaslaması gerçekte bir tür rekabettir.
Dikkat!
İnsan eşini başkalarıyla yalnızca cinsel çekicilik ve dış görüntü konularında kıyaslayıp kanaat etmemektedir. Bu tür “batıl kıyaslamalar”, “kanaatsizlikler” ve “sahip olunmayan şeye hırslanmak” konuları; manevi, ahlaki ve ilmi meselelerde de görülmektedir. Yani şöyle söylemektedir: “Eşim, falanın eşinden veya falan kızdan ya da falan erkekten ilmi, ahlaki ve manevi bakımdan daha düşüktür… İmanlı ve mükemmel olan falan kız veya falan erkek, keşke benim eşim olsaydı… O benim eşimden daha anlayışlıdır. Daha deneyimlidir. Daha imanlıdır. Daha bilgilidir. Daha hünerlidir. Daha hamarattır…”
Bu tür kıyaslamalar batıldır. Hasret, üzüntü ve umutsuzluktan başka bir sonucu da bulunmamaktadır. Belki de hayal kuşu, komşunun tavuğunu kaz göstermiştir. Gerçekten eşinin manevi bakımdan yükselmesini istiyorsan, bu konuda ona yardım et. Gelişimi için gerekli olan alt yapıları hazırla. Onu kınamak ve ona hakaret etmek, ahlaki kurallara aykırıdır.
Bu hususta, yani; bahaneler üretmek, yanlış kıyaslamalar yapmak, hırslı olmak ve kanaat etmemek konuları hakkında birçok örnekler bulunmaktadır. Şimdi biz burada bunlardan birini aktarmaya çalışacağız:
Dikkat Edilmeye Değer Bir Örnek
Cevat, iş kurumlardan birinde kadınlar bölümüne bakmaktaydı. Her gün yüzlerce kızla ve kadınla yüz yüze gelmekteydi. Bir gün yanıma gelerek şöyle dedi: “ Eşimden razı değilim. İstediğim özelliklere sahip değil. Bu konudan oldukça rahatsızım. Hayata karşı umutsuzluğa kapıldım…” Sonra da eşinin eksiklerini ve noksanlarını saydı. Razı olmamasının nedenlerini açıkladı. Ben, onun yaşam şeklinden haberdardım ve eşini yakından tanıyordum. O, aslında çok iyi bir insandı. Cevat’ın sözlerini inceleyip üzerinde düşündükten sonra şöyle dedim:
Evlilik sorunlarını ve hoşnutsuzluklarını çözebilmen için sana bir önerim var. Önce onu uygulamalısın. Sonra öteki çözüm yollarına geçelim. Önerim şudur: Hemen çalıştığın bölümden ayrıl. Kızlarla ve kadınlarla yüz yüze gelmeyeceğin başka bir bölümde çalışmaya başla.
Cevat şaşırarak şöyle dedi: “Bu konunun, benim sorunumla ne alakası var?”
Ona şöyle dedim: Sen, her gün birçok kızla ve kadınla karşı karşıya gelmektesin. Onlarla çalışmaktasın. Belki onların her birinde eşinde olmayan bazı özelliklere şahit olmaktasın. Bu özellikler, imanlı ve takvalı biri olmana karşın; ister gerçek olsun ister hayal ürünü olsun, senin üzerinde etkiler yapmaktadır. Farkında olmadan etkilenmektesin. Sonra eşini onlarla kıyaslamaktasın. Onların eksiklerinden haberdar olmadığın ve yalnızca iyi özelliklerini gördüğün için; bunlara ilave olarak eşinin de eksiklerini bildiğin için; eşinin onlardan eksik olduğu sonucuna varıyorsun. Bu bakımdan üzüntü ve umutsuzluklara kapılıyorsun. Belki de kendin bu olayın farkında bile değilsin. Ancak nefsin, işini yapmaktadır. Hiçbir kimse, karşı cinsle veya namahremle yüz yüze geldiği zaman etkilenmediğini iddia edemez.
Hz. Yusuf bile yüce Allah’a şöyle söylemiştir: “Eğer onların düzenini benden savmazsan, onlara meylederim ve cahillerden olurum.” Bu bakımdan, sen de kendini etkilenmekten uzak sanmamalısın. Hayatın alt üst olmadan önce, o bölümden ayrılmasın. Öte taraftan, senin bunca kızla ve kadınla yüz yüze gelmen, eşinin kıskançlık duygularını etkilemektedir. Eşinin genç namahrem kızlarla ve kadınlarla sürekli temas halinde olması, onun için çok zordur. Diline getirip söylemese de, bu konu onun üzülmesine ve rahatsız olmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı, belki de hayatı sana ve kendisine zehir etmektedir.
İlk başta Cevat’ın bu öneriyi kabul etmesi çok zor olmuştu. Ancak onu, denemek için de olsa bir süre işi terk etmesi konusunda ikna etmiştim.
Cevat, işinden istifa ederek erkekler bölümünde çalışmaya başlamıştı… Yaklaşık iki ay sonra yanıma geldi. Sevinçli ve hoşnut bir şekilde şöyle dedi: “Bu deney çok iyi bir şekilde sonuçlandı. Evlilik hayatımın güzelleşmesi konusunda çok etkili oldu…”
Ona şöyle dedim: Eğer evlilik hayatının huzurlu ve mutlu olmasını istiyorsan, eşini hiçbir zaman başkalarıyla kıyaslama.
Sonra öteki sorunlarını da inceledik. Şimdi açıklanan olayın üzerinde birkaç yıl geçmesine karşın; çok mutlu ve çok güzel bir evlilik hayatı geçirmektedir.
(Kız ve erkek) Kardeşim! Allah’tan kork, kanaatkâr ol ve eşini sıkı tut. “Eşini yanında tut ve Allah’tan kork.” Eşini bütün dünya bile olsa değiştirme. Bu arzu ettiğin eşin ta kendisidir. İşte budur ve bundan başka da yoktur.
Kuşkusuz gelişme ve kalkınma potansiyeli her zaman bulunmaktadır. Eşinin gelişmesi konusunda çaba sarf et. Ancak onun gücünün üstünde olan şeyleri isteme. Çünkü onun kapasitesi sınırlıdır. Nitekim kendin de böylesin. Sen, gül bahçesindensin ve bu gül de sana nasip olmuştur. Onu koru. Solmasına ve kurumasına izin verme. Sen başkalarının noksanlarından haberdar değilsin ve yalnızca uzaktan iyi yönlerini görmektesin. Eğer sahnenin arka yüzünü de görebilseydin; eşinin arzu ettiğin öteki eşlerin birçoğundan daha güzel ve daha iyi olduğunu anlardın.
Dikkat!
Kuşkusuz karı ve koca, kalplerinde başkalarının yer bulmaması için; birbirlerine karşı içlerini ve dışlarını süslemelidirler. Birbirlerine çekici görünmelidirler. Birbirlerinin gözünü doyurmalıdırlar. Süslenmek, temizlik, dış güzellik ve övülmüş manevi sıfatlarla bezenmek; kalpleri kazanma ve sevgi oluşturma yolunda atılabilecek çok önemli adımlardır. Dış güzellik ve iç güzellik konuları; insanı cezbeden çekici etkenlerin başında gelir. Bu konuların olmaması ise, itici ve tiksindirici etkenlerin başında gelir.
2-Yersiz Beklentiler
Bazen şu tür beklentilere şahit olunması çok üzücüdür: Kız ve erkek veya aileleri, birbirlerinden olmayacak şeyleri istemektedirler. Birbirlerine ağır yükler yüklemektedirler. Bu bakımdan tatlı günleri, acı günlere dönüştürmektedirler. Genellikle maddi yaklaşımın ürünü olan ve hiçbir akli mesnedi bulunmayan törelerden kaynaklanan bu tür beklentileri, aklı başında olan her insan kınamaktadır.
Bazı anne ve babalar (büyükler), yaşamlarına çeki düzen verebilmeleri için gençlere yardımcı olmaları ve onları kanatlarının altına almaları gerekirken; belleri bükülecek hatta kırılacak oranda onlara baskı yapmaktadırlar. Gençler, bu tür yersiz beklenti ve baskılardan çok rahatsız olmaktadırlar.
Bu tür konular, rahatsızlık ve soğukluk oluşmasına yol açmakla birlikte yaşama ağır darbeler indirmektedir. Kesinlikle bu tür şeylerden kaçınmak gerekir. Büyükler bu tür konuları gündeme getirdikleri takdirde, gelin kız ve damat bey birbirlerini kollamalıdırlar. Bu tür üzücü konulara karışmamalarına ek olarak, birbirlerini de savunmalıdırlar. Eğer birine baskı yapılırsa, öteki buna engel olmalıdır.
Kız, erkek ve ailelerin, gelecekteki hayata çeki düzen vermek için işbirliği yapmaları gerekmektedir. Bu tür beklenti ve baskılar; işbirliği ve samimiyete aykırıdır. Yanlış rekabetler, yanlış yarışmalar, yanlış töre ve törenler; gençlerin kanatlanarak özgür bir yaşama doğru uçmalarına engel olmaktadır.
Dikkat! Kesinlikle Tören Düzenleyiniz
Nikâh veya düğün veyahut her ikisi için de tören düzenlemek kötü bir şey değildir. Hatta bu, çok güzel bir olaydır. Gençler, özellikle de kızlar, nikâh ve düğünleri için tören düzenlenmesini arzularlar. Bu arzuya olumlu cevap verilmesi gerekir.
İslam dinine göre, evlilik için tören düzenlemek sünnettir. Hazreti Ali (a.s) ile Hz. Zehra’nın (s.a) evlilikleri için, Peygamberimizin (s.a.a.) emriyle tören düzenlenmiştir.
Bizim gençlere öğüdümüz şudur: ( Nikâh ya da düğün veya her ikisi için) Kesinlikle tören düzenleyiniz. Törensiz düğün yapmayınız. Ancak hoş olmayan şeyler tören düzenlemenin aslı değil; bu konudaki yersiz beklentiler, gereksiz harcamalar, israf etmek ve günah işlemektir.
İnsanlığını yitirmemiş olan bütün insanlar, bu tür şeylerin hoş olmadığını çok iyi anlamakta, güzel bir törenle, güzel olmayan bir törenin sınırlarını net olarak belirleyebilmektedirler.
İnsan başkalarının görüş ve inançlarına bağımlılık ipinden kendisini kurtulabilirse; başkalarının kendisi hakkındaki duygularından endişelenmeden yalnızca kendi sorumluluğunu belirleyip bu sorumluluğa göre hareket ederse; işte o zaman mutlu bir insan olacaktır.
3- Cahiller ve Hasta Ruhluların Vesveseleri
Tatlı nişanlılık dönemlerini, samimiyet kokusu saçan yuvalarını ve sevgiyle dopdolu olan kalplerini fırtınalar ve acılarla değiştiren birçok gence şahit olduk. Bunların sebebi, yapıları itibarı ile başkalarını zehirlemeyi iş edinmiş akrep sıfatlı cahil vesveseciler veya cehenneme odun toplayıcısı olmak için, sorun yaratmak isteyen hasta ruhlu hilecilerdir. (Allah, gençlerin mutluluklarını gölgelemeye çalışan bu tür fitnecilere lanet etsin.)
Genç çiftler her zaman bu tür pisliklere dikkat etmelidirler. Tatlı hayatlarını, onların zehirli ısırıklarından ve kararmış kalplerinden korumalıdırlar. Belki de bu sinsi vesveseciler iyilik ister bir şekilde görüneceklerdir. Bu bakımdan daha dikkatli ve daha uyanık olmalıdırlar.
“Kız ve oğlanın, uyanık ve samimi olmaları” bu tür mutluluk düşmanları karşısında en iyi silahlanma şeklidir.
4- Anne ve Babayı Dikkate Almamak
Bazı çocuklar, eşlerini bulduktan sonra anne ve babalarını unutmakta veya onlarla çok az ilgilenmektedirler. Hatta bazen onlara edepsizlik bile yapmaktadırlar.
Bazen damat beyin annesi, gelini getirdikten sonra ya da nişan ve nikâhı yaptıktan sonra, oğlunun artık eskisi gibi kendisiyle ilgilenmediğini hissetmektedir. Bu konu, onun için çok ağır ve tahammülü güç bir konudur. Bazen tahammül sınırlarını da aşmaktadır. İşte o zaman kavgalar ve tartışmalar başlamaktadır.
Akıllı bir insan, iki tarafın nabzını da kontrol etmesini bilmelidir. Hem anne-baba hukukunu, hem de eşinin haklarını korumalıdır. Ne anne ve babayı eşe feda etmeli, ne de eşi anne ve babaya feda etmelidir.
Ben, gelin ile kaynana arasındaki kavgaların çoğunu, damadın dikkatsizlik ve ilgisizliğine bağlıyorum. Aynı şekilde damat ile kayınvalide-kayınpeder arasındaki kavgaların çoğunun da gelinin dikkatsizlik ve ilgisizliğinden kaynaklandığı kanaatini taşıyorum.
Eğer gelin kız ve damat bey konunun bütün yönlerine dikkat edip herkesin hakkını yerinde gözetirlerse; gelin ile kaynana arasındaki ya da damat ile kayınvalide-kayınpeder arasındaki kavgaların çoğu gerçekleşmeyecektir.
Gelin ve damat, anne-babalarının yıllarca zahmet çektiklerini ve çok zor şartlar altında kendilerini büyüttüklerini unutmamalıdırlar. Bunları unutup onlara karşı ilgisiz davranmak insafsızlıktır. Anne ve babayı rahatsız etmek; yüce Allah’ı rahatsız etmek demektir. Yüce Allah’ın hoşnutsuzluğu, çocukların yaşamlarına çok ağır darbeler indirir ve onları ahiret azabına duçar eder.
Anne ve babalar, çocuklarının hayatlarına bereket vesilesi olabilirler. Bu değerli sermayeyi elden kaçırmamak gerekir. Anne ve babalar, çocuklarının mutsuz olmalarını istemezler. Onlar, çocuklarının mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmelerini arzu ederler.
Genç kardeşlerim! Kalpleri yanık bu çok değerli nimetlerin kadrini biliniz. Sevdiğinize kavuşunca veli nimetlerinizi arkanıza atmanız insafsızlıktır. Çocuk sahibi olup onların zahmetlerini biraz çektikten sonra, anne ve babalarının kendileri için ne kadar çok zahmet çektiğini anlayan birçok genç gördük. Şu da bir gerçek ki; günümüz yaşam standartları, önceki yaşam standartlarının çok çok üstündedir. Bu bakımdan, anne ve babalarımız, bizleri daha zor şartlar altında yetiştirmişlerdir.
Öyleyse herkesin hakkını yerinde gözetiniz ve hiçbirine karşı ilgisizlik göstermeyiniz. Gelecekte pişmanlık ve üzüntünün şah damarınızı keseceği bir iş yapmayınız. Bir gün gelir uyanırsınız. Ancak anneniz ve babanızın öldüğünü anlarsınız. Artık elinizden hiçbir iş gelmeyebilir.
5- Gidiş Gelişlerde Aşırıdan Kaçmak
Kız, erkek ve ailelerinin bu dönemdeki ilişkileri samimi ve sıcak olmalıdır. Ancak aşırı gidilmemelidir. Bütün işlerde olduğu gibi; bu konuda da aşırıcılıktan kaçmak ve dengeli davranmak gerekir. Gidiş gelişler çok olursa, her iki taraf da yorulacaktır. Yorgunluklar, sevgiye darbe indirebilir. Özellikle bu dönem çok uzun olursa, daha da tehlikelidir.
Genellikle gençler şunu sormaktadırlar: “Nikâh ve düğün arasındaki nişanlılık döneminde ne kadar gidip gelmek gerekir? Kaç günde bir gidilmelidir? Haftada bir defa yeterli midir? ...”
Cevap olarak şöyle söylüyoruz: Belirli bir ölçüsü yoktur. Alt yapının ne kadar hazır olduğuna bakılmalıdır. Karşı tarafın bu konudaki tavırları çok önemlidir. Soğukluk doğuracak kadar az olmamalı ve yorgunluk verecek kadar da çok olmamalıdır. Ne kibirli ve ağır davranılmalı, ne de aşırıya kaçarak lâubalî olunmalıdır. Başkalarını zahmete düşürmemek gerekir. “Güzel olan ölçüyü, ölçü edinmek gerekir.”
Aynı zamanda bu tür gidiş gelişlerde karşı tarafa hiçbir sorumluluk yüklememek gerekir. Hiçbir kimse renkli sofralar ve değerli hediyeler beklentisi içinde olmamalıdır. Bütün bu durumlarda ve şartlarda birbirlerini gözetmelidirler. Aynı şekilde gelin kız ve damat bey, iffet ve hayâ sınırlarına dikkat etmek zorundadırlar. Özellikle başka kızlar ve erkeklerin de bulunduğu aileler içinde yaşıyorlarsa daha çok dikkat etmelidirler. İffet ve hayâ sınırlarına dikkat etmemek, gelin kız ve damat beyin, anne ve babalarının yanında saygısızlık etmiş olmalarına yol açar. Aynı zamanda öteki kızlar ve erkeklerin de bozulmalarına sebep olurlar.
6- Kötü Anıları Hatırlatmak
Nikâhtan önceki dönemde bazı sorunların yaşanmış olması ve her iki tarafın da bazı yanlışlar yapmış olmaları mümkündür. Kız isteme, evet cevabı alma, mihr belirleme, evlilik şartlarını konuşma, davetler verme vb. dönemlerde bazı üzücü durumlar gerçekleşmiş ve iki aile arasında tartışmalar çıkmış olabilir. Bazı büyükler ve yakınlar veya kız ile erkeğin kendileri bazı soğuk sözler söylemiş olabilirler. Veyahut akrep sıfatlı kişiler üzücü durumların ortaya çıkmasına neden olan zehirli sözler söylemiş olabilirler. Bu tür üzücü durumlar nikâhtan sonra yenilenmemelidir. Nikâh kıyılır kıyılmaz bu tür sorunlar kesinlikle unutulmalı ve nikâhtan sonraki dönemde gündeme getirilmemelidir. Eğer bir kimseye saygısızlık edildiyse ya da bir kimse kendisine hakaret edildiğine inanıyorsa; Allah rızası için karşı tarafı bağışlamalıdır.
İki gencin, ortak yaşamlarını daha yeni başlattıkları bu dönemde, iki ailenin büyükleri ve küçükleri, büyüklük göstererek soruna neden olan kişileri bağışlayıp konuyu unutmalıdırlar. Kesinlikle intikam alma peşinde olmamalıdırlar. Gelin kız ve damat bey de, adı geçen sorunlar hakkında kesinlikle hiçbir söz söylememelidirler. Çiğlik ve deneyimsizlik alameti olan bu tür cahilce olayları gündeme getirmek; iki eş arasındaki sevginin azalmasına neden olur. Bazen de yeni başlayan yaşamın varlığına ağır darbeler indirir.
7- Önceki Gönüllüler Hakkında Konuşmak!
Bazı kızlar ve erkekler veya aileleri (özellikle anneler ve büyük anneler) kendilerini yüceltmek, komplekslerini tatmin etmek vb. kötü duygularını yatıştırmak için; evliliğe razı olan önceki gönüllüler hakkında birbirlerinin yanında sözler söylemektedirler. Genellikle de sayılarını birkaç kat fazla söyleyerek birbirlerinin yüzlerine vurmaktadırlar. Bu tür davranışlar, kendilerini yüceltmemekle birlikte bazen düşmanlıklara bile neden olabilir ve birçok zararlara yol açabilir.
Gelin kız ve damat bey, kendilerini bu tür zararlı sözlere karşı korumalı ve aynı zamanda; yakınlarının bu konuda açıklama yapmalarına da engel olmalıdırlar. Aynı şekilde eğer bir kimseye ilgileri olmuşsa, hiçbir zaman eşlerine söylememelidirler. Yabancı kızlar ve erkekler hakkında birbirlerinin yanında kesinlikle söz söylememelidirler. Görünüşte küçük olan bu tür noktalardan gaflet etmek, büyük zararlara yol açabilir.
Şimdi burada Ayetullah Emini’nin bu konudaki sözlerine dikkat edelim:
“Kız ve erkeğin nikâh ile düğün arasındaki dönemde öğrenmek istedikleri en önemli konulardan biri de, eşinin sevgisinin seviyesidir. Kız ve erkek, eşinin kendisini ne kadar sevdiğini bilmek istemektedir. Bu konunun, onların gelecekteki yaşamlarında çok etkileri vardır. Bu bakımdan, kız ve erkek sevgilerinin seviyesini eşine açıklamak zorundadırlar. Sevginin seviyesinin az olduğunun anlaşılmasına neden olan sözlerden ya da davranışlardan kesinlikle kaçınmalıdırlar. Erkek, bütün kızları unutmalı ve yalnızca eşine ilgi göstermelidir. Kız da bütün erkekleri unutmalı ve yalnızca eşine ilgi göstermelidir. Yabancı erkeler ve kızları anlatmak, önceki gönüllüler hakkında söz söylemek, ayıp araştırması yapmak ve eleştirmek; soğukluk çıkmasına neden olan sebeplerden sayılır. Bu tür konulardan kesinlikle kaçınmak gerekir… Karı ve koca, gidiş gelişlerde ağır başlılıklarını korumak zorundadırlar. Cıvık ve kötü davranışlardan sakınmalıdırlar. Saygı kurallarına uymalıdırlar. Birbirlerine karşı yüzsüz olmalarına ve edep sınırlarının çiğnenmesine neden olacak işler yapmamalıdırlar.”[93]
8- Kızın Anne ve Babasının Yersiz Kıskançlıkları
Bazı anne ve babalar, yersiz kıskançlık ve bağnazlıklara kapılabilmekte ve kızlarının imam nikâhlı nişanlılarıyla arkadaşça ilişkiler kurmasına engel olmaktadırlar. Bu tür davranışlar, iki nişanlının birbirlerinden soğumalarına neden olmaktadır.
Böyle yapan anneler ve babalara şöyle söylüyoruz: Eğer sizler damat beyi beğendiyseniz; ona güveniyorsanız; onu yeteri oranda tanıyıp hiçbir baskı altında kalmaksızın kabul ettiyseniz; kızınız için uygun bir eş olarak gördüyseniz; artık birbirleriyle görüşmeleri için endişelenecek bir şey yok demektir. Ancak onu yeterince tanımıyorsanız; onu beğenmiyorsanız; ona güvenmiyorsanız; peki kızınızı niçin onunla nikâhladınız? İnsanın, minik yavrusunu kendisine güvenmediği ve uygun bir eş olarak görmediği bir kimseyle nikâhlaması mantıklı değildir!
Damadınız olan delikanlı, şimdi sizin kızınızın Allah katındaki ve yasalar karşısındaki eşidir. Kızınız da onun Allah katındaki ve yasalar karşısındaki eşidir. Bu bakımdan, nişanlılık dönemi ile düğünden sonraki dönem arasında hiçbir fark yoktur.
Eğer şöyle söylerseniz: “Eğer bu kız onun eşiyse, öyleyse eşini alıp evine götürsün.” “Onun eşi olmalı ancak bizim evimizde yaşamalı” bu doğru değildir.
Cevap olarak şöyle söyleriz: Yoksa birkaç sayfa önce “Nişanlılık Döneminin Gerekliliği” bölümünde konuyu geniş bir şekilde açıklamadık mı? Nikâh ile düğün arasında belli bir zamanın olması gerektiğini delilleriyle birlikte beyan etmedik mi?
Sonuç olarak, kızın annesi ve babası iki gencin durumlarını gözetmelidirler. İnşallah düğünden sonra gelin kız ve damat beyin bu tür davranışlar sergileyen anneler ve babalara karşı samimiyetle saygılı olabilmeleri ve onlara karşı kin gütmemeleri için; yersiz kıskançlıklar ve bağnazlıklarla, onların üzülmelerine ve soğumalarına neden olmamalıdırlar.
Kuşkusuz damat da, kız babasının evinde olduğu sürece ve resmi düğün gerçekleşmedikçe; buluşma, gezinti ve yolculuk gibi konularda kızın annesinden ve babasından izin alması gerektiği konusuna dikkat etmelidir. Onların hiçbir görüş sahibi olmamaları ve kız ile erkeği özgür bırakmaları gerektiği gibi bir beklenti içinde olunmaması gerekir. Çünkü onlar ailelerinin saygınlıklarını korumak zorundadırlar. Gençlerin bu saygınlığı çiğnememeleri gerekir. Onların içinde bulundukları durumu göz önünde bulundurmaları gerekir. Özellikle aile içinde başka kızlar ve erkekler de bulunuyorsa, kız ve erkek davranışlarına daha çok dikkat etmelidirler. Eğer davranışlarına dikkat etmezler ve iffet yasalarını çiğnerlerse, öteki gençlerin bozulmalarına neden olabilirler.
Biz, gelin ve damada ısrarla şöyle öğüt veriyoruz:
Bütün konularda annelerini ve babalarını hoşnut etmeli ve onların saygınlıklarını korumalıdırlar. Bu konudaki pervasızlıklar, ortak hayatlarına ağır darbeler vurulmasına neden olacaktır.
Gerçek Düğünü Gerdek Gecesi Yapın
(Kız ve erkek) Kardeşlerim! Biz sizin tavsiyelerinizi, annelerinize ve babalarınıza ilettik. Ancak size de ısrarla şöyle tavsiye ediyoruz:
“Gerçek düğünü gerdek gecesinde yapın.” Büyükler size güvenmişlerdir. Siz de onların güvenlerine saygı gösteriniz. Birbirinize karşı olan âşıkça duygularınızı paylaşınız. Ancak “gerçek düğünü” ve gerdek gecesine has olan konuları, o geceye bırakınız.”
Yüce Allah’tan siz aziz gençler için imanlı, takvalı ve sorumluluk bilinci içinde mutlu ve huzurlu bir yaşam dilerim.
Allah’ım! İki eş arasında sevgi karar kıl. Soylarını pak ve mutlu eyle. Rızklarını artır.
Mutluluklar
Alıntı