İlkbaharda bir yolcu...

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,319
Tepkime puanı
118
Hayatın son noktasında insan bir hatıra oluyor.

Kuş olup uçup gitmiş gibi, konduğu dal bomboş kalıyor. Aradığın, evde yok. Odalarda yok. Gezdiği bahçeler ıpıssız. Her yer boş. Nere baksan bir boşluk. Yatak boş, dirseklerini dayadığı pencerenin mermeri boş. Yürüdüğü yollar boş. Sofrada bir boşluk var daima. Dolapta elbiseleri, altında ayakkabıları, içleri boş duruyor hep. Şemsiyesi askıda asılı, sapı soğumuş bekliyor..

Her boşlukta hayalini görüyorum. Oturduğu evin odasında, yarım asır kullandığı dikiş makinesinin “bir gün gelir” gibi bekleyişinde. Onun eskitemediğini şimdi zaman eskitiyor. Kullanmadan eskittiği eşyaları zamana meydan okuyor.

Bıraktığı boşluk hafızamı geri sarıyor. Fakat güç yetmiyor ki insan geri getirsin. Feza boşluğuna dağılıp giden sesler ayrışıp gelmiyor. Maziye dönüyor, hep geride kalıyor… Şarkılarda türkülerde duyuluyor sesleri… “Yâd eller aldı beni/ Dağlara saldı beni/ Dağlar dağladı beni/ Gören ağladı beni” Son türküsüydü bu. Bir daha duyulmadı. Zihnim kazıldıkça çıkıyor anılar dışarı.

Mazide kalan hafıza albümünde öyle bir kare vardı ki çok net ve dünyaya bedeldi. Hatırladıkça sonsuz bir güven ve teslimiyet örneği veriyor insana. Bir sabah vizitesini müteakip genç bir hemşire geldi odaya. “Haydi, ameliyata gideceğiz” dediğinde; görmeyen gözleriyle boşluğa doğru baktı. Yüzündeki soğukluk ve ciddiyet, emaneti teslim etme vaktinin geldiğini taşıyordu.

Oturumuna geldiği sedye üzerinde bir dağ gibi dikilmişti. Asansöre doğru ilerlerken arkasına bile dönüp bakmadı. Dünyayı geride bırakacağına hiç aldırış etmedi. O anda son kare olarak hafızamda bıraktığı resim, tevekkül ve teslimiyetti. Geri kalanlara en büyük örnek, unutulmaz manzara ve armağan buydu. Bir asansör kapısından girip gitti bir İlkbahar sabahında…

Musalla taşında uzanmış yatıyordu cesedi. Bakıyordu bir deniz bir denize. Sahilde doğmuş, deniz kenarında büyümüştü. Boğazın bazen çırpınan, bazen çarşaf gibi durgun sularında gider gelirdi Anadolu’ya. Dünya denizinden, ahiret okyanusuna yolculuk başladı. Bir müddet boğazla birbirine bakıştılar. Sonra kabir tünelinden girdi, sonsuzluk okyanusuna.

Uzun yılların kaynaştırdığı ünsiyetten ayrılmak istemez insan. Dünyaya her gelen bir iz bırakır gider. Kalanlar ve gelenler o izlerden yürürler, ararlar bir şeyler hep gidenlerden. Acı-tatlı hatıralar vardır hatırlarda. Şu gökyüzü altında dolaşırken, parıldayan yıldızlardan kayıp gidenlere baktıkça, bizim de bir gün şu dünya âleminden kayıp gideceğimizi düşünmeden edemiyor insan.

Değil mi ki sonunda bir hatıra oluyor insan. Şu gök kubbede kalacak olan hoş bir sedadır. Hayat haktadır. Hakkı arayıp bulmak ve Hakka tabi olmak, hakkı yaşamak, bırakılacak en güzel hatıradır, eserdir. Dünya ve ahiret mutluluğunun enerji kaynağıdır.

İlkbahar yolcusu; bir selvinin dibine kazılmış mezarının, mezar taşında; Yunus’un diliyle şöyle sesleniyor geride kalanlara: “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz” Tanış olup, sevmek ve sevilmek varken, kine, nefrete ve hoşgörüsüzlüğe yer verilmemeli.


Durmuş Göktekin
 
Üst Alt