- Katılım
- 11 Mart 2011
- Mesajlar
- 108
- Tepkime puanı
- 4
İLAHİ AŞKA DÂİR
''Kim Allah'a aşık olursa, herşey ona iştiyak duyar.''
Allah sevgisi bütün sevgilerin kaynağı imiş. Sevgi hissini de veren O'dur. Yegane âlim olan Allahın sonsuz ilminin tecellisiyle bu lütuflara kavuşur insan. Allahı dünya sevgilerinin tümünden daha üstün sevmeli ve bu sevgiyi kalplerde sürekli hissetmeli. O'nun şu kâinattaki yarattıklarını da yaratandan dolayı sevgiyle kucaklamalı.
Allaha iman etmiş bir kul, O'nun hoşnut olacağı bir sevgiyle sevebilmeyi yaratanından dilemelidir.
Resulullah (s.a.v) bir kere dua ederken şöyle buyurdu:
"Ya Rabbi! Bana Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve beni Senin sevgine yaklaştıracakların sevgisini ihsan eyle ve Kendi sevgini bana hararetten, susuzluktan yananların, soğuk suya kavuşmasını istemelerinden sevgili kıl. 1
Allahı sürekli hatıra getirmeli, vermiş olduğu sayısız nimetleri düşünerek O'nu hamd ile tesbih etmeli
"…Beni anın, Ben de sizi anayım…"2 buyruluyor.
Dünyevî hacet ve ihtiyaçlarımızı sadece Allahtan isteyerek çalışmalı. Bunun aksini yaparak (mânâ açisindan) dünyevî vesilelere bağlanmamali. O'nun lütuf ve ihsanına güvenmeli. Yüce Allaha gönülden bağlanmalı, lütuf ve ihsanlarını, fazlından hem dünyada ve hem de ahirette mükâfâtlandıracağını düşünmeli.
Allahın razı olacağı kul olma gayreti (O'na olan sevgi) ne yüce bir duygu ve ne güzel bir mutluluktur.
“Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.”3
Kalbimizde Allaha derin bir muhabbet ve sevgi oluşturabilirsek, her işimizde O'nu vekil edinirsek, her ne hayır gelirse Rabbimizden, her ne şer gelirse kendi nefsimizden olduğunu daha iyi kavrar, yegane dost, tek velî yalnızca Allahı hakkıyle seçme idrakine erebiliriz. İşte buna teslimiyet denir! Ve hakkıyle Hakk'a teslim olmuş oluruz.
Böyle bir idrakle hayatı ve yakınımızda veya uzağımızda zuhur eden olayları çok daha farklı algılamaya başlarız. Her şeyde bir ibret gizli olduğunu görür, kendimizle kendimizin ve başkalarıyla kendimizin eğitildiğini, her an imtihan halinde olduğumuzu idrak etmeye başlarız.
İki türlü idrak vardır. Birincisi şeytânî idrak, ikincisi rahmânî idraktir.
İlâhî aşk yolunun yolcusu, bu yolda istidat ve kabiliyeti ile ve Rabbinin lütuf ve ihsanı ölçüsünde rahmânî idrakı açık olup ilahî bir ilham ile zuhur eden olayları hakkıyle anlayabilir. Şeytanın vesvesesi de mümkün olmaz. Böyle bir kul, zaten şeytanın vesvesesini ayırt etme ve tesbit bilgisini kazanmıştır.
Kalbinde Allah sevgisinden bir emmare bulunmayan, dilinden kalbine inmemiş olan bir kulda her türlü vesvese bulunur. İsterse hayır yönünde olsun, her olayı Rahmânî idrak dışında algılar ve yorumlar. Hakk Teâlâ göz vermiş hakkıyle göremez, kulak vermiş hakkıyle duyamaz, akıl vermiş doğruyu bulamaz. Halkla hem haldir, Hakk ile olamaz. Kalbi taş gibi katıdır (halbuki taş Rabbinden gafil değildir) ilâhî aşktan nasipsizdir. Yüreği buz gibi soğuktur, Allah sevgisini diğer sevgilerden üstün tutamaz. İlâhî aşk hissinden yoksundur, Allah (cc)'ın ismi anıldığında tüm zerrelerinde hissedemez.
Mevlana ne güzel söylemiş:
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da
nedir bir sevgiye harcanmadıktan,
bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Hani yukarıda Hakk'a teslimiyetten bahsetmiştikya, bu teslimiyet İbrahimî bir teslimiyet olmalı.
Mevlana hazretleri derki;
''Allah için ateşe atılmak vardır. Lakin ateşe atılmadan önce kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır. Çünkü ateş seni değil İbrahimleri tanır ve yakmaz''
.................................................................
1- İmam Gazali, Kimya-yı Saadet
2- Bakara Suresi, 152
3- Bakara/107
İbrahimî bir duruşun olsun.
Seni Allaha yakınlaştırmaya engel olan tüm dünyevî sevgi putlarını bir bir kırmalısın. Kalbinde Allah sevgisinden daha baskın, birinci derecedeki başka sevgileri ikinci plana atabilmelisin.
Hz. İbrahim ateşe atılacağı sıra bakmışlar karınca su taşıyor. Karıncaya sormuşlar:
-Nereye götürüyorsun o suyu.
-Yangını söndürmeye.
-Yahu okadar suyla yangın sönermi hiç.
-Sönsede sönmesede safım belli olsun.
İbrahimî bir teslimiyetimiz olamasa dahi, karınca misali safımızı belirlemeliyiz. Önce nefislerimizin putlarını kırarak başlamalıyız safımızın belli olması için.
Hiç olmazsa yüreğimizde bir sızı olmalı, işlediğimiz her hata ve kusurlardan, günahlardan dolayı.
Rabbimize karşı pişmanlığın alameti olmalı bu sızı.
Kendi acziyetimizi ortaya koyarak, korku ve ümit arasında bağışlanma ümidiyle her an istiğfar ve tövbe üzere olunmalı. Rabbimize olan sevgimiz öyle olmalıki, bunun tezahürü olarak derin bir ızdırap duymalıyız hata ve kusurlarımız için. Her fırsatta nefsimizi kurban etmeliyiz, kulluğumuzu ispat etmek için.
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Şu üç şey kimde bulunursa, o kişi îmânın tadına erer:
1- ALLAH (celle celalüh) ve Resûlünün kendisine her şeyden daha sevimli olması.
2- Sevdiğini sırf ALLAH (celle celalüh) için sevmesi.
3- ALLAH (celle celalüh) kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına nefret etmesi.”
Yaratanına karşı yüreğinde sevgi ve muhabbet olan bir kul Rabbinden gafil olmaz, her an O'nu zikreder. O'na yakınlığı refah ve saadette şükürle, musibet ve belada sabirla olur. Zahiri halk ile batını Hakk ile olur. Halk ile beraberken onlarin malayani sözlerinden hazzetmez. Onların her sözü dünya ve dünyalık üzerine iken, Allah sevgisi kalbine nakşolmuş kişi böyle ortamlardan bunalır ve kaçar.
İlâhî aşka tutulmuş iman sahipleri, kalplerindeki îman nûrunun tezahürü gereği her an her dakika Allahı hatırlar, O'nu zikreder. Varlıkta da yoklukta da şükreder. Böyle bir şükür Allaha aşk ile bağlılığını artırır.
Bilmeyenler bilsin ki aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer.
Taş gönülden ne biter dilinde ağı tüter
Çok yumuşak söylese sözü savaşa benzer.
Aşk dolu gönül yanar yumuşar muma döner
Kararır taş gönüller sarp katı kışa benzer.
Allah sevgisinin alameti yedi şeyde belli olur:
1- Allahü teâlâyı seven, ölümden korkmaz.
2- Seven, sevdiğinin sevdiklerini, kendi sevdiklerine tercih eder.
3- Seven, her an sevdiğini düşünür, onu anar.
4- Seven, sevgilisinin sevdiği her şeyi sever.
5- Seven, bütün engellerden sıyrılır, sevdiğini çok anar. Uykusundan fedakârlık eder.
6- Sevene, bütün ibadetler kolay gelir. İbadetlere zevkle sarılır.
7- Seven, sevgilisinin dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilir.
''Kim Allah'a aşık olursa, herşey ona iştiyak duyar.''
Allah sevgisi bütün sevgilerin kaynağı imiş. Sevgi hissini de veren O'dur. Yegane âlim olan Allahın sonsuz ilminin tecellisiyle bu lütuflara kavuşur insan. Allahı dünya sevgilerinin tümünden daha üstün sevmeli ve bu sevgiyi kalplerde sürekli hissetmeli. O'nun şu kâinattaki yarattıklarını da yaratandan dolayı sevgiyle kucaklamalı.
Allaha iman etmiş bir kul, O'nun hoşnut olacağı bir sevgiyle sevebilmeyi yaratanından dilemelidir.
Resulullah (s.a.v) bir kere dua ederken şöyle buyurdu:
"Ya Rabbi! Bana Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve beni Senin sevgine yaklaştıracakların sevgisini ihsan eyle ve Kendi sevgini bana hararetten, susuzluktan yananların, soğuk suya kavuşmasını istemelerinden sevgili kıl. 1
Allahı sürekli hatıra getirmeli, vermiş olduğu sayısız nimetleri düşünerek O'nu hamd ile tesbih etmeli
"…Beni anın, Ben de sizi anayım…"2 buyruluyor.
Dünyevî hacet ve ihtiyaçlarımızı sadece Allahtan isteyerek çalışmalı. Bunun aksini yaparak (mânâ açisindan) dünyevî vesilelere bağlanmamali. O'nun lütuf ve ihsanına güvenmeli. Yüce Allaha gönülden bağlanmalı, lütuf ve ihsanlarını, fazlından hem dünyada ve hem de ahirette mükâfâtlandıracağını düşünmeli.
Allahın razı olacağı kul olma gayreti (O'na olan sevgi) ne yüce bir duygu ve ne güzel bir mutluluktur.
“Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.”3
Kalbimizde Allaha derin bir muhabbet ve sevgi oluşturabilirsek, her işimizde O'nu vekil edinirsek, her ne hayır gelirse Rabbimizden, her ne şer gelirse kendi nefsimizden olduğunu daha iyi kavrar, yegane dost, tek velî yalnızca Allahı hakkıyle seçme idrakine erebiliriz. İşte buna teslimiyet denir! Ve hakkıyle Hakk'a teslim olmuş oluruz.
Böyle bir idrakle hayatı ve yakınımızda veya uzağımızda zuhur eden olayları çok daha farklı algılamaya başlarız. Her şeyde bir ibret gizli olduğunu görür, kendimizle kendimizin ve başkalarıyla kendimizin eğitildiğini, her an imtihan halinde olduğumuzu idrak etmeye başlarız.
İki türlü idrak vardır. Birincisi şeytânî idrak, ikincisi rahmânî idraktir.
İlâhî aşk yolunun yolcusu, bu yolda istidat ve kabiliyeti ile ve Rabbinin lütuf ve ihsanı ölçüsünde rahmânî idrakı açık olup ilahî bir ilham ile zuhur eden olayları hakkıyle anlayabilir. Şeytanın vesvesesi de mümkün olmaz. Böyle bir kul, zaten şeytanın vesvesesini ayırt etme ve tesbit bilgisini kazanmıştır.
Kalbinde Allah sevgisinden bir emmare bulunmayan, dilinden kalbine inmemiş olan bir kulda her türlü vesvese bulunur. İsterse hayır yönünde olsun, her olayı Rahmânî idrak dışında algılar ve yorumlar. Hakk Teâlâ göz vermiş hakkıyle göremez, kulak vermiş hakkıyle duyamaz, akıl vermiş doğruyu bulamaz. Halkla hem haldir, Hakk ile olamaz. Kalbi taş gibi katıdır (halbuki taş Rabbinden gafil değildir) ilâhî aşktan nasipsizdir. Yüreği buz gibi soğuktur, Allah sevgisini diğer sevgilerden üstün tutamaz. İlâhî aşk hissinden yoksundur, Allah (cc)'ın ismi anıldığında tüm zerrelerinde hissedemez.
Mevlana ne güzel söylemiş:
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da
nedir bir sevgiye harcanmadıktan,
bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Hani yukarıda Hakk'a teslimiyetten bahsetmiştikya, bu teslimiyet İbrahimî bir teslimiyet olmalı.
Mevlana hazretleri derki;
''Allah için ateşe atılmak vardır. Lakin ateşe atılmadan önce kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır. Çünkü ateş seni değil İbrahimleri tanır ve yakmaz''
.................................................................
1- İmam Gazali, Kimya-yı Saadet
2- Bakara Suresi, 152
3- Bakara/107
İbrahimî bir duruşun olsun.
Seni Allaha yakınlaştırmaya engel olan tüm dünyevî sevgi putlarını bir bir kırmalısın. Kalbinde Allah sevgisinden daha baskın, birinci derecedeki başka sevgileri ikinci plana atabilmelisin.
Hz. İbrahim ateşe atılacağı sıra bakmışlar karınca su taşıyor. Karıncaya sormuşlar:
-Nereye götürüyorsun o suyu.
-Yangını söndürmeye.
-Yahu okadar suyla yangın sönermi hiç.
-Sönsede sönmesede safım belli olsun.
İbrahimî bir teslimiyetimiz olamasa dahi, karınca misali safımızı belirlemeliyiz. Önce nefislerimizin putlarını kırarak başlamalıyız safımızın belli olması için.
Hiç olmazsa yüreğimizde bir sızı olmalı, işlediğimiz her hata ve kusurlardan, günahlardan dolayı.
Rabbimize karşı pişmanlığın alameti olmalı bu sızı.
Kendi acziyetimizi ortaya koyarak, korku ve ümit arasında bağışlanma ümidiyle her an istiğfar ve tövbe üzere olunmalı. Rabbimize olan sevgimiz öyle olmalıki, bunun tezahürü olarak derin bir ızdırap duymalıyız hata ve kusurlarımız için. Her fırsatta nefsimizi kurban etmeliyiz, kulluğumuzu ispat etmek için.
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“Şu üç şey kimde bulunursa, o kişi îmânın tadına erer:
1- ALLAH (celle celalüh) ve Resûlünün kendisine her şeyden daha sevimli olması.
2- Sevdiğini sırf ALLAH (celle celalüh) için sevmesi.
3- ALLAH (celle celalüh) kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına nefret etmesi.”
Yaratanına karşı yüreğinde sevgi ve muhabbet olan bir kul Rabbinden gafil olmaz, her an O'nu zikreder. O'na yakınlığı refah ve saadette şükürle, musibet ve belada sabirla olur. Zahiri halk ile batını Hakk ile olur. Halk ile beraberken onlarin malayani sözlerinden hazzetmez. Onların her sözü dünya ve dünyalık üzerine iken, Allah sevgisi kalbine nakşolmuş kişi böyle ortamlardan bunalır ve kaçar.
İlâhî aşka tutulmuş iman sahipleri, kalplerindeki îman nûrunun tezahürü gereği her an her dakika Allahı hatırlar, O'nu zikreder. Varlıkta da yoklukta da şükreder. Böyle bir şükür Allaha aşk ile bağlılığını artırır.
Bilmeyenler bilsin ki aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer.
Taş gönülden ne biter dilinde ağı tüter
Çok yumuşak söylese sözü savaşa benzer.
Aşk dolu gönül yanar yumuşar muma döner
Kararır taş gönüller sarp katı kışa benzer.
Allah sevgisinin alameti yedi şeyde belli olur:
1- Allahü teâlâyı seven, ölümden korkmaz.
2- Seven, sevdiğinin sevdiklerini, kendi sevdiklerine tercih eder.
3- Seven, her an sevdiğini düşünür, onu anar.
4- Seven, sevgilisinin sevdiği her şeyi sever.
5- Seven, bütün engellerden sıyrılır, sevdiğini çok anar. Uykusundan fedakârlık eder.
6- Sevene, bütün ibadetler kolay gelir. İbadetlere zevkle sarılır.
7- Seven, sevgilisinin dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilir.