İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir

imat

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
8 Mayıs 2011
Mesajlar
154
Tepkime puanı
4
islamda dostluk ve kardeşliğin önemi nedir, islamda kardeşlik, islamda dostluğun önemi, dostluk kardeşlik, islamda dostluk, islamda kardeşlik, gerçek dostluk, dostluğun temeli, hakiki dost, dostluğun yaşatılması

dstlk.jpg


İki din kardeşi, birbirini yıkayan iki el gibidir.Tıpkı muhacirler ve ensar gibi...


Dostluk; sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanır. Gerçek dostlar arasındaki muhabbet, fizikteki birleşik kaplar misâli, his ve fikirlerde aynîleşmeyi sağlar. Zîrâ gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattı gibidir. Bu cereyanla, yâni muhabbet akışı ile, dostların her hâli birbirine sirâyet eder.

Bu itibarla gerçek dostluk; ayrı bedenlerin bir kalp ile, yâni aynı duyuşlar içinde yaşamasıdır. Dostluğun yaşatılması da, dostların her hâdise karşısında aynı duygulara sahip olmasına bağlıdır.

Dolayısıyla duygu müşterekliğine sahip olmayanların, akrabâlık veya arkadaşlık gibi zâhirî veya tesâdüfî yakınlıklarının gerçek dostlukla alâkası yoktur. Nitekim Ebû Leheb, Hazret-i Peygamber’in öz amcası olduğu hâlde, O’na en uzak düşen bedbahtlardan biriydi. Bu yüzden dostuyla kalbî beraberliğe sahip olmayan, onun sevinciyle sevinip hüznüyle mahzun olmayanların dostluk iddiâları, dört duvar arasındaki kuru beraberlikler gibi, bir kıymet ifâde etmez.

Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakîkî muhabbet; cefâları safâ, zahmetleri de rahmet hâline getirir. Bu itibarla bir kimsenin muhabbetinin gerçek olup olmadığını anlamak için, sevdiğinin meşakkatlerine ne kadar tahammül gösterebildiğine bakmak kâfîdir.

Nitekim Cenâb-ı Hak da en çok, dostluğun zirvesinde yaşayan peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir.

Dostlarla kalbî beraberlik durumunda, onların sundukları en acı yemişler ve zehirle pişmiş aşlar bile tatlılaşır. Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle:

“Bir dosta, dostun cefâsı nasıl ağır gelir ki?.. Cefâ ve ıztırap bir şeyin içi gibidir. Dostluk onun kabuğuna benzer. Dostluğun belirtisi belâlardan, âfetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dostluk, (her ahvâlde karakteri değişmeyen bir) altın gibidir. Belâ ise ateşe benzer. Hâlis altın, ateş (yâni ıztıraplar) içinde saf bir hâle gelir.”

“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.”

İnsanı olgunlaştıran, çilelerdir. Bir sâhildeki taşlara baktığımız zaman, üzerinde hiçbir sivrilik ve pürüzün kalmamış olduğunu görürüz. Zîrâ dalgalar asırlarca onları döve deve bütün sivriliklerini âdeta torna etmiştir. Çileler de böyledir.

Bu bakımdan gerçek dostluk, hayatın sadece rahat zamanlarında, iyi günlerinde yaşanan dostluk değildir. Asıl dostluk, zor zamanlarda da gösterilebilen dostluktur ki insanın olgunluğunun da nişânesidir. Ensâr-Muhâcir dostluğu bunun en parlak misâlidir.

Öyle ki Ensâr-ı Kirâm, âdeta mal beyânında bulunarak, bütün varlıklarını ortaya koyup Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil gönülleri birer kanaat hazinesi hâlinde olan Muhâcirler de istiğnâ göstererek:

“–Malın ve mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, yeter!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. (Bkz. Buhârî, Büyû, 1)

Zîrâ onlar, dostluğun merkezine Mevlâ ve Rasûlü’nü yerleştirdiler. Bütün kalbler: “Allah bizden ne ister, Rasûlullâh bizi nasıl görmek ister?” diye ulvî bir heyecan içindeydi.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Allah ve Rasûlü’ne olan dostluğunun bir nişânesi olarak, Hicret gecesi suikastçiler tarafından öldürülmeyi göze alıp Efendimiz’in yatağına uzandı.

Yine Allah ve Rasûlü’ne bir vefâ borcu olarak genç sahâbîler, Efendimiz’in İslâm’a dâvet mektuplarını cellâtların önünde yürüyerek kralların huzûrunda okumayı canlarına minnet bildiler.

Yine Ensâr ve Muhâcirler, her hususta kendilerinden önce din kardeşlerinin huzur ve saâdetini düşünerek hareket ettiler. Ashâbdan Câbir -radıyallâhu anh- bu dostluk manzaralarından birini şöyle anlatır:

“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhâcirlere; «Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40)

Dostluk ve vefâ hissinin târihimizden şâheser bir misâli de Sinan Paşa ve Yavuz Selim Hân’ın dostluklarıdır.

Yavuz Selim Han, 22 Ocak 1517’de Memlûkleri, Ridâniye’de mağlûb ederek Mısır’ı fethetti. Fakat Mısır’a girmekle iş bitmedi. Memlûk askerleri, dehşet saçan sokak muhârebeleri ile mukâvemet ediyorlardı. Memlûk fedâîleri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. «Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız…» düşüncesinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arz etti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedâîleri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip, fedâîleri bertaraf edinceye kadar Sinan Paşa şehîd oldu.

Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzun idi:

“–Mısır’ı aldık, lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!..” diyordu. Bu sözleri ile, âlim ve ârif bir dostun kaybını, âdeta koskoca Mısır’ın fethine denk görüyordu.

Velhâsıl, asıl dostluk zor zamanlarda da sürdürülebilen dostluktur. Mevlânâ Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Sağlık ve âfiyet zamanında herkes dosttur. Ama dert ânında, gam vaktinde Allah’tan başka eş-dost nerede!”

İnsanların çoğu, saâdeti paylaşmakta beraber olmaya gönüllüdürler. Felâket, ıztırap ve zorluk zamanlarında ise ortada gözükmezler. Böyleleri dost değil, menfaatlerinin arkadaşıdırlar. Gerçek dostlar, safâda da, cefâda da zevk ve şevk ile beraber olurlar.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gerçek dostluğun fazîletini şöyle ifâde buyurur:

“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ Hazretleri onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven, (birbirlerinin dert ortağı olan) bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)
okisareti.gif
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
islamda dostluk ve kardeşliğin önemi nedir

Din kardeşliğinin önemi

Uhuvvet yani İslam kardeşliği nedir?

İslam dinine inananları, yani müslümanları müslüman olduğu için sevmek, inanmayanları yani kâfirleri kâfir oldukları için sevmemek çok önemlidir. Bazı İslam âlimleri bunu yani hubbi-i fillah, buğd-i fillahı imanın şartlarından önce olması gereken iki şarttan biri olarak bildirmişlerdir. Diğeri de gaibe iman etmek, yani görmeden inanmaktır.

Müslümanları sevmek şarttır. Ancak müslüman olabilmek ve müslüman kalabilmek için, doğru itikad bilgilerini bilmek ve buna göre inanmak da şarttır. Nasıl ki bugünkü hıristiyanların İsa aleyhisselamla, yahudilerin Musa aleyhisselamla bir alakalarının olmadığı gibi, kendilerine müslüman diyen bir kısım insanların da İslamiyet ile alakaları yoktur.
kardeslik.jpg

İnanmak önemli değildir, doğru inanmak ve bu doğru inancı, itikadı muhafaza etmek önemlidir. Yapmak önemli değildir, doğru yapmak önemlidir. Bu yüzden dinimizi, doğru olarak ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeliyiz. Sapıkların anladığı gibi veya kendi anladığımız gibi değil, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi yapmak mecburiyetindeyiz.

Bugün, bütün dünyadaki müslümanlar, üç fırkaya ayrılmıştır. Birinci fırka, Eshab-ı kiramın yolunda olan hakiki müslümanlardır. Bunlara (ehl-i sünnet) ve (Sünni) ve (Fırkai naciyye) Cehennemden kurtulan fırka denir. İkinci fırka, Eshab-ı kirama düşman olanlardır. Bunlara (Şii) ve (Fırka-i dalle) sapık fırka denir. Üçüncüsü, sünnilere ve şiilere düşman olanlardır. Bunlara (Vehhabi) ve (Necdi) denir. Çünkü bunlar ilk olarak, Arabistan’ın Necd şehrinde meydana çıkmıştır. Bunlara (Fırka-i melune) de denir. Çünkü bunların, müslümanlara müşrik dedikleri hem kitaplarda yazmakta hem de herkes bilmektedir. Müslümana kâfir diyene, Peygamber efendimiz lanet etmiştir. Hangi fırkadan olursa olsun, nefsine uyan ve kalbi bozuk olan, Cehenneme gidecektir. Müslümanları bu üç fırkaya parçalayan, yahudilerle ingilizlerdir.

Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinin başına gelecek bu acıklı hali haber vererek, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. Bunlardan, 72’si doğru yoldan saparak, Cehenneme gidecek. Bir fırkası, benim ve Eshabımın izinde, doğru yolda kalacaktır) buyurdu. Doğru yolda kalan bu fırkaya (Ehl-i sünnet) denildi.

Eshab-ı kiramın temiz hayatlarını kendimize örnek edinmeliyiz. Onlar gibi olarak, Allahü teâlânın rızasını kazanmaya çalışmalıyız. Onlar gibi olan müslüman, Allahü teâlânın emirlerine ve devletinin kanunlarına itâat eder. Emre uymamak günah olur. Kanuna uymamak suç olur. Olgun müslüman, günah yapmaz ve suç işlemez. Müslüman, iyi insan demektir. Müslümanların kardeş olduklarını bilir. Vatanını, milletini ve bayrağını sever. Herkese iyilik eder. Gayrı müslimlere, turistlere, kâfirlere de hiç kötülük yapmaz. Onların mallarına, canlarına, ırzlarına, namuslarına a(s.a.v.)aldırmaz. Kötülük yapanlara nasihat verir. Kimseye hile, hıyanet yapmaz. Münakaşa etmez. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Devamlı çalışır. Din bilgilerini ve fen bilgilerini iyi öğrenir. Çocuklarına, tanıdıklarına da öğretir. Gıybet, dedikodu yapmaz. Hep faydalı şeyler söyler. Helal kazanır. Kimsenin hakkına dokunmaz. Böyle olan müslümanı Allah da sever, kullar da sever. Rahat ve huzur içinde yaşar.
 

imat

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
8 Mayıs 2011
Mesajlar
154
Tepkime puanı
4
İslamda Dostluğun Önemi

0012.jpg

Dostluk,aralarında inanç, duygu, düşünce ve gaye benzerliği olan ve birbirini içtenlikle seven iki veya daha fazla insanın, herhangi bir menfaat gözetmeden samimiyet prensibi üzerine kurduğu bir yardımlaşma kurumudur. İnsanlar, çevresinde tanıdığı kimselerden bazılarını, kendisine yakın bularak ilişkiyi özelleştirme ve özel duygula-rını paylaşma ihtiyacı duyarlar. Ev,iş ve akraba çevresi içinde dostluklar, bazen bilinçli bir tercihle, bazen de kendiliğinden oluşuverir.

Kur’an-ı Kerim mü’minlerin, birbirleri ile dost olduklarını haber verir:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar birbirlerine iyiliği emreder ve kötülükten alı korlar. Namazı dosdoğru kılarlar ve zekatı verirler.

Atalarımız,“Arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim” demişlerdir. Dostluğun nasıl teşkil edileceğini Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), mübarek sözleri ve fiilleri ile en güzel şekilde ortaya koymuştur. Allah’ın Resulü bu konuda, “Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde sizden birisi seçeceği arkadaşa dikkat etsin. buyurmuşlardır. Bir hadis-i kutside de ahiret günü Allah’ın mü’minlere “Benim için birbirini sevenler nerededir? Onları, gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde gölgelendireceğim” hitabıyla sesle-neceği belirtilmektedir. Mü’min-ler, bütün dini emirleri, görevleri olduğu için yaparlar, fakat yalnız Allah için yapılan ve sevabı çok olan bir iş vardır: Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek.

Dostlar birbirlerine elbette yardımcı olacaklardır fakat sırf çıkar sağlamak için kurulan dost-luklar iyi niyetten uzak olduğu için hiçbir değer ifade etmez ve böylesi dostluklara menfaat çetesi demek daha uygun olur. Birbirle-rine kötü işlerde yardımcı olanlar aslında uzun vadede birbirlerine ihanet etmektedirler. Allah, “Muttakiler müstesna (dünyada iken kötülükte) dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler buyuruyor. Yürümeyen ve bozulan dostluk ilişkilerini incelerseniz temelinde mutlaka bir çıkar çatışması olduğunu göreceksiniz.

Allah’ı anarken bezen de Yüce Mevlamız diyoruz. Bu tabir, en büyük dost ve yardımcı anlamını ifade eder. Zaten Kur’an’da da Allah mü’minlere dost olduğunu haber veriyor. İman edenler ve davranışları dini ölçülere uygun olanlar, Allah’ın dostluğuna layık olan kimselerdir. Böyleler için herhangi bir korkuya yer yoktur,bunlar üzülenlerden de olmayacaklardır. Allah dostlarına dünya ve ahiret müjdesi yani mutluluğu va’d etmektedir. Allah’ın dostları doğal olarak bizim dostumuzdurlar.

Bir mü’min olarak dostu ve düşmanı iyi bilmek, bu konuda dikkatli olmak durumundayız.

İmanlı ve ihlaslı kimseleri sevme-ye ve onlarla dostluk kurmaya özel gayret sarf etmeliyiz.

Mutluluklar paylaşıldıkça artar, acılar paylaşıldıkça azalır. Mutlu anında da acılı anında da dostumuzun yanında olmalıyız ve varsa sıkıntısını gidermeye çalışmalıyız.

Eksikleri tamamlayarak,hataları örterek manevi desteğimizi sürdürmeliyiz. Şunu unutmayınız ki insan ancak dostları ile birlikte mutlu olabilir.

alıntı
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Öğretenler sağolsun.
:elinizesaglik:.
 
Üst Alt