İbâdette Gönül Hoşluğu Esastır

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
İbâdette Gönül Hoşluğu Esastır

Hazreti Fatıma (Radıyallâhu Anhâ) validemiz sadaka olarak vereceği madenî paraları güzelce siler, temizler, parlatırdı. Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) niçin böyle yaptığını sorunca ‘‘Bu paraları Allah yolunda sadaka olarak vermeye niyetlendim, bunlar daha fakirin eline geçmeden Allâh-u Te‘âlâ kabul buyuracağı için onları güzelce temizliyorum’’ diye cevap vermiştir.

Bu, Allah (Celle Celâluhû)nun bir şiarı olan tasadduku severek ve gönül hoşluğuyla yerine getirmeye güzel bir misaldir.

Allâh-u Te‘âlâ’nın buyruklarını sev(ebil)mek, muhabbetle, gönül hoşluğuyla ‘‘Ya Rabbi bütün buyrukların başım gözüm üstüne, yeter ki sen buyur’’ diyebilmek, imanın âlî derecelerinden bir derece, her mü’minin ulaşması gereken bir mertebedir. Ehlullâh’ın büyüklerinden Yunus Emre Hazretleri (Kuddise Sirruhu) bu manayı ne güzel anlatır;

Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül yahut diken
Ya hıl’atu, yahut kefen
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘’Namaz, gözümün nurudur’’ derken namaza ne kadar kıymet vermemiz gerektiğini, namazın ne kadar ehemmiyetli olduğunu bize gösteriyor. Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarı namaz, bizim acaba neyimiz oluyor? Ali Haydar Efendi Babamız (Kuddise Sirruhû) tesbih Allâh-u Te‘âlâ’yı zikretmeye vesile olan bir alet olduğu için, onun göbekten aşağıya tutulmasına razı olmazdı. Allâh-u Te‘âlâ’yı hatırlamaya vesile olan bir şey ehlullâhın gözünde ne kadar kıymetli oluyor! Habibi hatırlatan her neyse, o da mahbub oluyor.

“Kim Allah’ın buyruklarından razı, hoşnut olursa, ondan razı olunur, ona da hoşnutluk vardır. Kim Allah’ın buyruklarından hoşnut olmazsa, ondan da hoşnut olunmaz’’ buyurmuş büyüklerimiz. Fıkıh âlimlerimiz kurbanlık bir hayvanın nasıl olması gerektiğini, hangi hayvanların kurbanlık olamayacağını belirlerken, yüce Mevlâ’mızın kurban emrine layık bir hayvanı tayin etmek için çok hassas davranmışlar, böylece bu ilahi emre yakışır bir tazimi göstermekte azami gayret etmişlerdir. Böyle yapmalarındaki maksat, şiara layık olan hürmeti göstermektir. Yoksa işi yokuşa sürüp, Müslümanların işini zorlaştırmak değildir. Bütün dinî meselelerde olduğu gibi kurban meselesinde de ince eleyip sık dokumuşlar, işi ciddiyetle ele almışlardır.

Şüphesiz ki bu -Allah’ın şiarlarına ta‘zîm etmek- kalplerin takvası, Allâh-u Te‘âlâ’dan korkup saygısızlıktan sakınmasıdır. Asıl önemli olan bedenimiz olan kalıpların değil, kalplerin takvasıdır. Zira kalpler Allâh-u Te‘âlâ’nın tecelligâhıdır. Allâh-u Te‘âlâ’nın şiarlarına ta‘zîm kalple olur. Yüce Mevlâ’mız, sadece kalıbımız olan bedenlerimizin kendisine itaat etmesini değil, kalplerimizin kendisine boyun eğmesini murâd ediyor. Zira insanlar mecbur kalınca zorba bir güç karşısında da –zâhiren de olsa- o güce itaat edebiliyorlar; ama aynı zamanda kalplerinden ona buğz edebiliyorlar.

İnsanların bedenleri esir alınabilir ama kalpler asla esir alınamaz. Allâh-u Te’âlâ bizden hem özümüzle, hem sözümüzle kısacası her şeyimizle kendisine tam bir bağlılık istiyor. Namaz kılan bir mümin hem kalıbıyla, hem kalbiyle Allâh-u Te‘âlâ’nın huzurunda durabiliyorsa, gerçek manada namaz kılıyor, demektir. Sadece kalıbın namazda olup kalbin başka diyarlarda gezmesi, zâhiren namaz kılmak sayılır.

Sizin için o kurbanlık hayvanlarda belli bir süreye kadar birtakım faydalar vardır; sonra da varacakları yer Beyt-i Atik (Ka’be)’dir.

Biz her ümmete, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allâh’ın ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşrû kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O halde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!
 
Üst Alt