Mevlana Celaleddin Rumi Hz. anlatıyor:
Bir gün Lokmanın ağasına hediye olarak bir karpuz verdiler. O, hizmetçisine,
"Oğlum, git, Lokmanı çağır!"
dedi. Lokmanda derhal geldi. Ağası ona hediye olarak getirilen karpuzu kesiyor ve Lokmana bir dilim veriyor. Lokman ona verilen bu bir dilim karpuzu, bal-şeker gibi yiyor. Öyle bir yiyor ki, ağası onun bu lezzetle yemesinden kendini alıkoyamıyor, ve 2-ci dilimide Lokmana veriyor. Öylece ağası ona, 1,2,3,4.... demeden hep karpuz dilimi veriyor.
En sonunda sadece 1 karpuz dilimi kalıyor. Ağası,
"Bunuda ben yiyeyim, bakayım nasıl birşey, her halde çok lezzetli bir kapuzdur."
dedi. Çünkü, Lokman onu çok büyük bir lezzetle yiyor, öyle bir yiyor ki, görenlerin canı çekiyor.
Lokmanın ağası, son dilimi yer-yemez karpuzun bu acılığından sanki dilini bir ateş sarıyor, dilinde uçuklar çıkıyor, sanki boğazını bir ateş sarıyor.
Karpuzun bukadar acı olmasından dolayı şaşırıp-kalıyor. Sonraysa Lokmana diyor:
"Böyle bir zehiri nasıl o kadar lezzetle yedin? Böyle bir kahrı nasıl lutfettin? Bu nasıl bir sabırdır? Neden sabrettin? Sanki canına kastın var! Neden birşey söylemedin? Neden "bir az sabret, şimdi yiyemem" demedin?"
Lokmansa dedi ki:
"Senin nimetler veren elinden o kadar bereketlendim ki, senin bu bereketlerine karşı hep sana karşı utandım. Şimdi nasıl olurda senin elinle verdiğin birşeye, ey marifet sahibi, "bu çok acı yiyemem" derim?. Eğer bu kadarcık bir acıya sabredemeyip, isyan ediyorumsa, bütün zerrelerim toprağa karışsın. Şeker veren elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı durdurur mu hiç? Bu size, beni öğretene sevgimin gücündendir. Sevgiden acı tatlı olur, sevgiden bakır altın olur. Sevgiden bulanık, tortulu sular dumduru bir hal alır. Sevgiden dertler, şifa bulur. Sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişah köle olur."
Bir gün Lokmanın ağasına hediye olarak bir karpuz verdiler. O, hizmetçisine,
"Oğlum, git, Lokmanı çağır!"
dedi. Lokmanda derhal geldi. Ağası ona hediye olarak getirilen karpuzu kesiyor ve Lokmana bir dilim veriyor. Lokman ona verilen bu bir dilim karpuzu, bal-şeker gibi yiyor. Öyle bir yiyor ki, ağası onun bu lezzetle yemesinden kendini alıkoyamıyor, ve 2-ci dilimide Lokmana veriyor. Öylece ağası ona, 1,2,3,4.... demeden hep karpuz dilimi veriyor.
En sonunda sadece 1 karpuz dilimi kalıyor. Ağası,
"Bunuda ben yiyeyim, bakayım nasıl birşey, her halde çok lezzetli bir kapuzdur."
dedi. Çünkü, Lokman onu çok büyük bir lezzetle yiyor, öyle bir yiyor ki, görenlerin canı çekiyor.
Lokmanın ağası, son dilimi yer-yemez karpuzun bu acılığından sanki dilini bir ateş sarıyor, dilinde uçuklar çıkıyor, sanki boğazını bir ateş sarıyor.
Karpuzun bukadar acı olmasından dolayı şaşırıp-kalıyor. Sonraysa Lokmana diyor:
"Böyle bir zehiri nasıl o kadar lezzetle yedin? Böyle bir kahrı nasıl lutfettin? Bu nasıl bir sabırdır? Neden sabrettin? Sanki canına kastın var! Neden birşey söylemedin? Neden "bir az sabret, şimdi yiyemem" demedin?"
Lokmansa dedi ki:
"Senin nimetler veren elinden o kadar bereketlendim ki, senin bu bereketlerine karşı hep sana karşı utandım. Şimdi nasıl olurda senin elinle verdiğin birşeye, ey marifet sahibi, "bu çok acı yiyemem" derim?. Eğer bu kadarcık bir acıya sabredemeyip, isyan ediyorumsa, bütün zerrelerim toprağa karışsın. Şeker veren elinin lezzeti bu karpuzdaki acılığı durdurur mu hiç? Bu size, beni öğretene sevgimin gücündendir. Sevgiden acı tatlı olur, sevgiden bakır altın olur. Sevgiden bulanık, tortulu sular dumduru bir hal alır. Sevgiden dertler, şifa bulur. Sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişah köle olur."