Hicretin 9. Senesindeki Mühim Bazı Hadiseleri - 2

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81

HZ. ÜMMÜ GÜLSÜM'ÜN VEFATI

(Hicret 'in 9. senesi)

Resûl-i Ekrem Efendimizin kerîmesi ve Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Ümmü Gülsüm, Hicret'in 9. senesinde vefat etti.1074 Yıkanıp kefenlendikten sonra, namazını bizzat Peygamber Efendimiz kıldırdı.1075 Defnedildikten sonra kabrinin başında bir müddet oturdu. Bu sırada gözlerinden yaşlar aktığı görüldü.

Hz. Ümmü Gülsüm, Peygamber Efendimizin en küçük kızı, Hz. Fâtıma'nın büyüğü idi. Annesi Hz. Hatice Müslüman olduğu sırada Müslüman olmuştu.

Hz. Osman'ın, Hz. Ümmü Gülsüm'den çocuğu olmamıştı.

SAKİF KABÎLESİ HEYETİNİN MEDİNE'YE GELİŞİ

(Hicret 'in 9. senesi Ramazan ayı)

Urve b. Mes'ud, Sakif Kabilesinin en çok sevilen reislerinden biri idi. Mekke'nin fethinden sonra Hicret'in 9. senesinde Medine'ye gelerek Müslüman olmuştu. Sonra da kabilesini İslâm'a davet etmek üzere Peygamberimizden izin istemişti. İzin verilince de Taife dönerek kabilesini İslâm'a davet etmişti. Ancak hakkı kabul etmemekte direnen Sakiffliler tarafından ok yağmuruna tutularak şehid edilmişti.1077

Urve'nin şehid edildiği haberini alan Peygamber Efendimiz, "Urve de Yasin Ehli* gibi kabilesini Müslüman olmaya davet etti ve sonunda şehid oldu."1078 diye buyurmuşlardı.

Sakifliler Baskı Altında

İşte, bu şehâdet hâdisesinden sonra Peygamber Efendimiz, Sakiflilerin takibini daha da artırmıştı. Bu vazifeyi, Müslüman olan Havazinlilerin Reisi Mâlik b. Avfa yaptırıyordu. Mâlik, Sakiflileri öylesine baskı altında tutuyordu ki, bir ara kalelerinden dışarı çıkamaz olmuşlardı.

Yasin Ehli, kavmini, Hz. İsa'nın Havarilerinin dâvetine icabete çağırmış, ancak kavmi tarafından şehid edilmiş olan, Antakya halkından Habib-i Neccar'dır.

Nitekim, bu takib kısa zamanda tesirini göstermişti. Sakifli-ler, dalâlet ve şirk üzere yaşadıkları müddetçe rahat yüzü görmeyeceklerini kesinlikle anlaşmışlardı.

Ancak Müslüman olurlarsa rahat edebileceklerinin idrakine varan Sakifliler, işte Hicret'in 9. yılı Ramazan ayında Medine'ye, Peygamberimize bir heyet gönderdiler.1079

Çadır Kurulması

Peygamber Efendimiz, okunan Kur'ân'lan duyabilmeleri, Müslümanların cemaat hâlindeki huşu ve huzur içinde kıldıkları namazları görebilmeleri maksadıyla bu heyet için mescidin yan tarafında çadırlar kurdurdu.1080 Devamlı surette kendileriyle meşgul oldu, konuştu, İslâmiyeti anlattı.

Gizlice Kur 'ân Öğrenen Biri

Osman b. Ebî Âs, heyette bulunanların yaşça en küçüğü idi.

Diğer arkadaşları çadırlarına gittikleri sırada bu genç, Peygamberimizin yanına gidiyor, dinî sohbetlerini dinliyor, diğer arkadaşlarının haberi olmadan Kur'ân okumasını öğreniyordu. Hz. Resûlullah'ı bulamadığı zamanlarda ise Hz. Ebû Bekir'den ders alıyordu.

Heyettekiler Peygamberimizle konuşup Müslüman oldukları sırada Osman b. Ebî Âs, Kur'ân okumasını öğrendiği gibi, bir hayli de ezber yapmıştı. Heyettekiler kendileri için namaz kıldıracak bir imam istediklerinde de, Peygamberimiz, kendilerinden olan bu genci vazifelendirdi.

Sakif Heyetinin Yurtlarına Dönmeleri

Bir müddet kaldıktan sonra, Abd-i Yalil başkanlığındaki Sakif heyeti, Müslüman olarak Medine'den yurtlarına döndü. Olup bitenleri anlatınca, Sakifliler de Müslüman oldular.1082

Lat Putunun Yıktırılışı

Sakifliler, kendi putları Lafı elleriyle kırmak istemediklerinden, Peygamberimiz, bu putu yıkmak için Ebû Süfyan b. Harb ile Muğire b. Şu'be'yi gönderdi.1083

Daha düne kadar, Lat ve Uzza önünde eğilen Ebû Süfyan, şimdi kendi eliyle aynı putu kırıp dağıtmaya gidiyordu! Çünkü, gönlündeki şirk putu kırılmış, onun yerine saf, tertemiz tevhid bayrağı dikilmişti. Bunun için gitmekte tereddüt göstermedi.

Ebû Süfyan ile Muğire b. Şu'be, Taife varıp Lat putunu kırarak darmadağın ettiler.1084

Sakif Oğullarının putu Lâfın da tevhid nuruyla darmadağın edilmesinden sonra, Arabistan, putlardan ve puthânelerden tamamıyla temizlenmiş oluyordu. Artık bütün yollar, tevhid âlemine uzanıyor, bütün gönüller oraya bağlanmış oluyordu!

BENÎ HİLÂL HEYETİ

Resûl-i Ekrem'e bîat etmek üzere Medine'ye gelen heyetler arasında Benî Hilâl Kabilesi temsilcileri de bulunuyordu. Bunlar. Abd-i Avf b. Asram ve Kabisa b. Muharık adında iki kişi idi.

Abd-i Avf, arkadaşıyla gelip Peygamberimizin huzurunda Müslüman olunca, Efendimiz, "İsmin nedir?" diye sordu.

"Abd-i Avf tır." dedi.

Peygamber Efendimiz, "Sen, Abdullah'sın." buyurarak ismini değiştirdi.1086

Halktan Yardım İstemek Caiz mi?

Hilâl Oğulları temsilcilerinden Kabisa b. Muharık, bir ara Peygamberimize, "Yâ Resûlallah!.. Ben, kavmimden birisine kefil olup borçlandım. Bu hususta bana yardım et!"1087 diyerek yardım talebinde bulundu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kabisa'nm isteğine, "Olur! Biraz bekle! Bir yerden zekât inallarından gelirse borcunu öderim!" diye cevap verdi; sonra da, "Ey Kabisa!.. Bilesin ki, halktan bir şey istemek, şu üç durumdan birinde bulunan kimseden başkasına doğru değildir: 1) İki kişinin (veya iki kavim ve kabilenin) arasını bulmak için borçlanan, 2) Malı bir âfet sebebiyle mah-volan, 3) Kavim ve kabilesinden aklı başında üç adamın şehâdetiyle fakir olduğu tebeyyün eden! Ey Kabîsa, dilenmenin bundan ötesi haramdır." diye buyurdu.1088

Böylece, Kabisa'nın bu isteği, içtimaî hayatta mühim bir e-sas ve ölçünün ortaya konmasına vesile oldu.

İslâm nazarında dilencilik, ihtiyacı olmadan bir kimseden bir şey istemek, en kötü ahlâktan biri sayılmıştır. Bu hususta Re-sûl-i Ekrem Efendimizin birçok hadîsi mevcuttur.

ABDULLAH B. UBEY'IN ÖLÜMÜ

Abdullah b. Übey b. Selül, münafıkların reisi idi. Hz. Resû-lullah'ın azîz şahsiyetini nazarlardan düşürmek, İslâmiyetin inkişafına mâni olmak ve Müslümanları birbirine düşürmek için elinden gelen gayreti ömrü boyunca göstermekten geri durmamıştı. Bu menhus maksadını tahakkuk ettirmek için de birçok iftirada bulunmuştu. Müslümanların tesanüde en çok muhtaç olduğu bir zamanda bu adam tesanütlerini bozucu hareketlerde bulunurdu. Fakat, Cenâb-ı Hakk'ın inayeti ve Resû-lullah'ın tedbir ve himmeti ile bu teşebbüsleri hep akim kalırdı.

Başında bulunduğu nifak şebekesinin yaptıklarından dolayı haklarında âyet-i kerîmeler, hattâ "Münâfıkûn" adında müstakil bir sûre nazil olmuştu.

Bu sebeple, Hz. Resûlullah, bunlara karşı hep ihtiyatlı davranır, hâl ve hareketlerini kontrol altında bulundurur ve İslâm camiasının ittifak ve tesanüdünü bozucu plânlan karşısında hep tedbirli olurdu.

İşte, İslâm camiasının birliğini bozmak için eline geçen her fırsatı kullanmaktan geri kalmayan bu adam, Hicret'in 9. senesi Zilkade ayında öldü.1089

Peygamberimizin, Cenaze Namazını Kıldırması

Abdullah b. Übey, münafıkların reisiyken, oğlu Abdullah son derece samimî ve müttakî bir Müslümandı. Bu, "ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran" Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve hikmetinin bir tecellîsiydi. Baba münafıkların reisi, oğul mücâhid bir Müslüman...

Babasının ölümü üzerine oğlu Abdullah, Hz. Resûllah'ın huzuruna çıkarak, "Yâ Resûlallah!.. Gömleğini bana versen de, babamı onunla kefenlesem..." dedi; sonra da, "Yâ Resûlallah!.. Onun namazını kılıp istiğfarda bulunsanız!.."1090 diye ricada bulundu.

Garibtir ki, hayatı boyunca İslâmiyet aleyhinde plânların tasavvuru ve tahakkukuyla meşgul olan bu adamın kefelenmesi için, Resûl-i Ekrem Efendimiz, sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Abdullah'a verdi ve, "Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz, namazını kılayım!"1091 diye buyurdu.

Hz. Ömer 'in ikazı

Cenaze hazırlanmıştı. Peygamber Efendimiz namazı kılmaya kalkarken, Hz. Ömer arkasından ridâsına yapıştı ve, "Yâ Resûlallah!.. Allah sizi münafıklar üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?"1092 dedi.

Peygamber Efendimiz, gülümseyerek, "Ben, istiğfar etmek veya etmemekte serbest bırakılmışım. Ben de tercihimi yaptım! Allah Teâlâ, 'Habibim!.. Bu münafıklara, sen ister istiğfar et, istersen istiğfar etme (etmen de, etmemen de müsâvîdir). (Eğer) onlar için 70 defa istiğfar etsen, Allah onları asla affetmeyecektir.' (Tevbe, 80) buyurmuştur."1093 dedi.

Daha sonra Resûlullah (s.a.v.), Abdullah b. Übey'in cenaze namazını kıldı ve kabri başına kadar da gitti.1094

Nazil Olan Âyet

Aradan çok zaman geçmeden, Peygamberimize, münafık ö-lüleri hakkında Cenâb-ı Hakk tarafından şu kesin emir verildi:

"Münafıklardan ölen hiçbir kimse üzerine, hiçbir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma! Çünkü onlar, Allah'ı ve Resulünü tanımadılar ve fâsık olarak can verdiler."1095

Bundan sonra Peygamber Efendimiz, hiçbir münâfıkın cenaze namazını kılmadı, kabrinin başında da durmadı.1096

Hikmet

Peygamber Efendimizin, böylesine ömrünün her safhasında İslâm cemaatini bölmek gayretiyle yaşayan bir adamın cenazesine karşı bu alâkasının şüphesiz birçok hikmeti vardı.

En mühim hikmeti, onun etrafında toplanmış olanların samimî îman etmelerini temin etmekti. Nitekim, Resûl-i Ekrem Efendimize, gömleğini niçin verdiği ve cenaze namazını niçin kıldığı sorulduğunda, şu cevabı vermişti:

"Gömleğim ve onun üzerine kıldığım namazım, kendisini Rabbimden gelecek azabtan kurtaramayacaktır; fakat ben, bu sayede onun kavminden bin kişinin samimî Müslüman olmasını umuyorum!"

Gerçekten de, Resûl-i Ekrem'in, Abdullah b. Übey'e bu derece lûtufkâr davranmasını gören bin kişi, samimiyetle Müslüman olmuştur.1098

Bunu gören Hz. Ömer de, davranışından pişmanlık duymuş ve, "Allah ve Resulü elbette daha iyi bilir!" demiştir.



 
Üst Alt