Her İşin Başı Sağlık mı

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Âhir zaman ümmetinin sınavlarından biri olsa gerek, her sene daha önce adını duymadığımız bir hastalık ortaya çıkıyor.
Her yeni sürüm hastalıkla beraber insanların tedbir, teşhis ve tedaviye yönelik yaklaşımları da farklılaşıyor.

"Hormonlu gıdalar her şeyin sorumlusudur. C vitamini her derde deva olduğu gibi uzun yaşamanın sırrı üç beyazdan kaçınmaktır.
Aşı yaptırmanın gerekli mi yoksa tehlikeli mi olduğu devlet büyüklerinin yorumlarına göre değişebilir."

Yeni yeni hastalıklarla beraber her Türk'ün kanında olan hekimlik sevdası galeyana gelir ve hastalardan çok, doktorluk taslayanlar görülmeye başlar.
Neredeyse bir paranoya hâlini almaya başlayan hasta olma endişesi, belki de ölüm korkusundan kaynaklanıyordur. Oysa insanlar, hasta oldukları için ölmez, doğdukları için ölürler. Dünyaya gelmiş olmanın kaçınılmaz sonucudur ölüm...

Hastalık sebebiyle acı çekme endişesi de bu korkunun sebeplerinden olabilir.
Oysa Rahman olan Rabbimiz, sabır nimetini her ağrıya yetecek miktarda verir. İnsan bu nimeti geçmişte çektiklerini düşünerek ve daha sonra çekebileceği acıları aklına getirerek harcar. Oysaki geçmişin bütün sıkıntıları kaybolmuş, geriye bu sıkıntılardan kazanacağı mükâfatı almak kalmıştır.

Geçmişi "Âh ben neler çektim!" şeklinde şikâyet edip teessürle değil, şükürle hatırlamak gerekir.
Gelecek de henüz gelmediğinden, muhtemel sıkıntılar için şimdiden endişe etmek, sabır nimetini olmamış bir hâdise için israf etmek, dövülmeden ağlamaya başlamak demektir.

Hastalık, insanın acziyetini, bedeninin itiraf etmesi demektir. Sâir zamanlarda başarıyla tamamlanan işlerde bir enâniyet hissedilebilecekken, insan bir bardağı bile kaldırmaya gücü yetmediğinde, anlar ki, "Yapan ben değilmişim; bir yaptıran var." İnsanın acziyetini, güçsüzlüğünü ve yetersizliğini fark etmesi, mutlak güç sahibi olan Rabbini hatırlayıp O'na ilticâ etmesi demektir.

"Mahlûkat, acziyeti nispetinde rahmete mazhardır." Hastaya karşı çevresindeki insanların muâmelesindeki şefkat artışı, fark edilmeyecek gibi değildir.
Demek ki, hastalık anı ekstra bir merhamete lâyık olmaktır.

Hastalık, tercih edilen bir durum değil, isâbet eden bir hâldir. İnsanın aslında kendine değil Yaratan'a ait olduğuna, varlığı üzerindeki tasarruf hakkının sınırlı olduğuna delildir.

Ne bir baş ağrısına sözümüz geçer, ne de durduk yere içimize çöreklenen can sıkıntısını engelleyebiliriz.
İnsan, kendi varlığını, merhametlilerin en merhametlisine teslim ederse, her türlü hastalığa sabır ve mukavemet gösterebilecektir.
"Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat" mısrâından da anlaşılacağı gibi, hastalar için zaman, sağlıklı günlerine nazaran çok daha yavaş ilerliyor gibi görünür.
Ömür bereketlenmiş gibidir. Dolayısıyla hastalık ânında yapılan ibadetler, şükür ve duâlar diğer zamanlarda yapılanlardan daha kazançlıdır.
Sağlam bir insanın bir saatlik ibadeti, hasta için bir günlük ibadet yerine geçebilir.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in, hastalıkların günahlara kefaret olacağına dair hadisi, hastalar için ayrı bir müjdedir.

Sağlıklı olmak, var olmanın olmazsa olmaz şartı mânâsına gelmemelidir. "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü, belki bedenî rahatsızlıkların insanın akletme,
fikir beyan etme, özgür düşünme kabiliyeti üzerindeki olumsuz tesirlerinden söz etmektedir.
Oysaki tam aksine vücudun hastalığı, sabredilirse, rûha şifa olabilir. İnanmış bir insan, hastalık fırsatını tefekkür ederek teşekküre dönüştürebilir.
Hem ömür boyu bedenî bir hastalığa müptelâ olan kişilerin birçok fikrî çalışma yapmaları, çok değerli eserler üretmeleri de bu sözün fazlaca bir mânâsı olmadığını göstermektedir.

Netice olarak, yaşadığımız sürece hastalık gibi birtakım sıkıntılara mâruz kalmamız, dünyada bulunuş sebebimiz olan imtihanımızın bir icabıdır.
Bazen hoşumuza gitmeyen bir şey, hakkımızda hayırlı olabilir. Bazen bedenin düçar olduğu hastalıklar, rûha şifâ olabilir.
"Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş" sırrınca, başa gelen her sıkıntıyı isyana düşmeden sabır, tefekkür ve tevekkülle karşılamak,
musibet anlarını da kazanca dönüştürecektir...

Helalin fazlası hesap, haramın fazlası azaptır.
 
Üst Alt