Hendek Kazı İşinin Tamamlanması.

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Hendek kazı işinde sahabîlerin gösterdikleri üstün gayret, gerçekten sadâkatlerinin, Allah'a ve Resulüne olan bağlılıklarının en açık bir delili idi. Çalışma sırasında ihtiyaçlarını görme durumunda kaldıklarında bile Peygamber Efendimizden müsaade almadan işlerinin başından kat'iyyen ayrılmıyorlardı. Bu durum elbette sahabîye yakışır bir fedakârlık ve feragat örneğiydi. Nitekim, Cenâbı Hakk da, gönderdiği âyetlerde, onların gerçek mü'minler olduklarına ve eşsiz sadâkatlerine şehâdet ediyordu: "Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki. Allah'a ve Resulüne îman etmişler ve toplu bir işte bulundukları vakit de Peygamber'den izin almadıkça bırakıp gitmezler. Doğrusu (ey Resulüm), senden izin isteyenler, Allah'a ve Resulüne îman eden kimselerdir. Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde sen de onlardan dilediğin kimseye izin ver; onlar için Allah'tan mağrifet dile. Şüphe yok ki, Allah, Gafûr'dur [çok bağışlayıcıdır], Rahîm'dir [merhameti boldur]."345

Resûli Ekrem'in ve Müslümanların ciddiyetle sarıldıkları bu işi, münafıklar ise hafife alıyorlardı. Oldukça gevşek davranıyorlar, canlan istediği zaman da Resûli Ekrem'den izin alma ihtiyacı bile duymadan çekip gidiyorlardı. Zaman zaman da canlarını dişlerine takarak çalışan îman, sadâkat, feragat ve gayret timsâli sahabîlerle istihza ediyorlardı; morallerini, huzurlarını bozmak için de gülüşüyorlardı.Cenâbı Hakk, indirdiği âyeti kerîmelerde onların uygun olmayan bu hareketlerinden bahsederek şöyle buyurdu:

"Peygamber'in çağrışım, aranızda birbirinizi çağırış gibi tutmayın (Dâvetine hemen koşun ve izinsiz ayrılmayın). İçinizden birini siper ederek çıkıp gidenleri Allah, muhakkak biliyor! Bunun için Peygamber'in emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ inmekten yahut kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar."346

Yorucu bir çalışma neticesinde, hendek kazı işi altı gün sürdü.347 Hendek beş arşın (3.40 cm) derinliğindeydi, genişliği ise en namlı süvarilerin dahi kolay kolay atlayıp geçemeyeceği kadardı. Sâdece tek bir yeri aceleye geldiğinden dar kalmıştı. Oradan atlılar geçebilirdi. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, orası hakkındaki endişesini, "Müşriklerin buradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum!" diyerek izhar etti.

Resûli Ekrem, çarpışma boyunca bu dar kısmı nöbet tutturup bekletecektir!

Ayrıca Peygamberimiz, hendeğin münasip kısımlarına giriş çıkış yerleri yaptırdı. Düşman gelip hendeğin önüne karargâhını kurunca, buralara nöbetçiler dikecek ve başına da Zübeyr b. Avvam Hazretlerini tâyin edecektir.

İSLÂM ORDUSU

İslâm Ordusu üç bin kişiden ibaretti. Bu, sayı bakımından düşman ordusunun üçte biri demekti. Sâdece 36 atlı vardı. Orduda biri Muhacirlerin, diğeri Ensâr'ın olmak üzere iki sancak bulunuyordu. Muhacirlerinkini Zeyd b. Harise, Ensâr'ınkini ise Sa'd b. Übade Hazretleri taşıyordu.348

Gx2TY.jpg

Sel Dağı

Resûli Kibriya, karargâhını Sel Dağı eteklerinde kurdu. Ordunun sırtı bu dağa geliyordu. Harbe katılmayan kadın ve çocuklar ise kale ve hisarlara yerleştirildi. Yiyecek maddeleri, kıymetli ve ehemmiyetli eşyalar da yine bu hisarlarda muhafaza altına alındı.

Peygamber Efendimiz için Sel Dağı eteklerinde deriden bir çadır kuruldu. Bu çadır, bugünkü Fetih Mescidinin bulunduğu yerde idi.

DÜŞMAN ORDUSU KARARGÂHI

Hendek, henüz yeni bitmişti ki ovayı düşman çadırlarının kapladığı görüldü.

Düşman, karargâhını Medine'nin kuzeyinde Uhud Savaşının cereyan ettiği sahada kurdu. Hendekle karşılaşmaları şaşkınlıklarına sebep oldu. O âna kadar böyle bir harb plân ve taktiği görmüş değillerdi. Haliyle bu durum, daha başından itibaren morallerini sarstı.

Hâlbuki, onlar, Medine'yi tamamen ele geçirecekleri hayâl ve ümidiyle çıkıp gelmişlerdi. Eli boş dönmeyi düşünmek bile istemiyorlardı.

Mücâhidler, 10 bin askerlik düşmanı görmekle asla korkmadılar ve tereddüt göstermediler. Kur'ânı Azîmüşşan, onların bu hâlini şöyle tasvir eder:

"Mü'minler, düşman birliklerini görünce, 'Allah'ın ve Resulünün bize va'dettiği (zafer) budur. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir.' dediler. (Mü'minlerin düşman birlikleri görmeleri) ancak onların îmanlarını ve teslimiyetlerini artırdı."349

BENÎ KURAYZA'NIN ANLAŞMAYI BOZMASI

Resûli Ekrem Efendimiz, deriden çadırında bulunuyordu. Yanında Hz. Ebû Bekir de vardı. Müslümanlar, hendek kenarında düşmanı gözetlemek ve nöbet tutmakta idiler. Bu sırada Hz. Ömer, Resûlullah'ın huzuruna vardı.

"Yâ Resûlallah!.." dedi, "Aldığım habere göre, Benî Kurayza Yahudileri anlaşmayı bozmuşlar ve düşmana yardım kararı almışlardır!"

Beklenmeyen bu haber, Peygamber Efendimizi fazlasıyla müteessir etti. Hâlbuki, bu kabilenin reisi Ka'b İbni Esed'le anlaşması vardı; bunun için o taraftan emin idi.

Üzülen Efendimizin dudaklarından şu cümleler döküldü: "Hasbünailahü ve ni'melVekil [Allah bize yeter; O, ne güzel vekildir]."350

Benî Kurayza, büyük bir Yahudî kabîlesiydi ve Medinei Münevvere dışında kuvvetli kalelerde oturuyorlardı. Resûli Kibriya Efendimizle anlaşmaları vardı. Buna göre, Medine için haricî bir tehlike söz konusu olduğu zaman Müslümanlarla birlikte şehri müdafaa edeceklerdi. Ayrıca, Peygamber Efendimizden habersiz de hiçbir askerî harekâtta bulunmayacak, Kureyşli müşriklere ve onlara yardım edenleri korumayacaklardı.351

Bu haber üzerine Peygamber Efendimiz, Zübeyr b. Avvam'ı durumu tahkik için Benî Kurayza Yahudilerinin yurduna gönderdi. Hz. Zübeyr, Kurayza Oğullarının kalelerini onardıklarını, harb tâlim ve manevlaralan yaptığını bizzat gördü. Gelip durumu Efendimize haber verdi. Resûlullah, bu fedakârlığı üzerine hakkında şöyle buyurdu:

"Her peygamberin bir havarisi vardır; benim havarim de Zübeyr'dir!"352

Hz. Ömer'in verdiği haber doğruydu. Benî Nadir Yahudilerinin reisi Huyeyy b. Ahtab, gelip Kurayza Oğullan reisi Ka'b b. Esed'i kandırmıştı. O da anlaşmayı bozmuştu.

Heyet Gönderilmesi

Resûli Kibriya Efendimiz, durumu tekrar inceden inceye tahkik etmek ve onlara nasihatte bulunmak üzere Evs Kabilesinin lideri Sa'd b. Muaz, Hazreç Kabilesinin lideri Sa'd b. Übade, Abdullah b. Ravaha ve Havvat b. Cübeyr'i, Benî Kurayza Yahudîlerine şu talimatı vererek gönderdi:

"Gidiniz, bakınız: Şu kavimden bize erişen haberin doğruluğunu bir kere de siz tahkik ediniz. Eğer doğru ise, onu bana halkın anlayamadığı biçimde kapalı bir dil kullanarak bildiriniz. Ben onu anlarım. Açıkça söyleyip de halkın kalbine korku ve za'f düşürmeyiniz! Şayet, onlar aramızdaki anlaşmaya sâdık bulunuyorlarsa, bunu halka açıkça ilân edebilirsiniz!"353

Bu güzide sahabîler, Benî FCurayza Yahudilerinin yurtlarına gittiler. Anlaşmayı bozmanın çirkinliğinden bahsederek onlara nasihatte bulundular. Fakat, onlar kulak asmadılar ve anlaşmayı bozduklarını açıkça ilân ettiler; hattâ, Resûli Kibriya Efendimiz hakkında ileri geri konuşacak kadar küstahlıkta bile bulundular.

Müslüman elçiler bu durumdan son derece rahatsız oldular. Kurayza Oğullarının öteden beri müttefiki olan Hz. Sa'd b. Muaz, "Sizinle cenk etmedikçe Allah canımı almasın!" diye hiddetli hiddetli konuştu.

Daha sonra Müslüman elçiler geri dönüp, durumu Resûli Kibriya Efendimize kapalı bir şekilde arzettiler. Peygamber Efendimiz onlara, "Haberinizi gizli tutunuz! Ancak bilene açıklayınız! Çünkü harb, tedbirden ve aldatmaktan ibarettir!" dedi.354

Artık Medine, çepeçevre düşman tarafından sarılmış demekti. Cenâbı Hakk, Kur'ânı Kerîm'de, bu hususa şöyle işaret buyurur:

"O vakit, kâfirler üstünüzden (vadinin üst ve doğu tarafından), bir de altınızdan (vadinin aşağı ve batı tarafından) size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, kalbler gırtlaklara dayanmıştı."355

Benî Kurayza 'nın Medine Üzerine Baskın Teşebbüsleri

Bu esnada Kurayza Oğulları, Huyeyy b. Ahtab'ı Kureyşlilere göndererek, Medine'ye geceleyin baskında bulunmak üzere müşriklerden 100, Gatafanlardan da 100 kişi istediler.

Onlar, bu kuvvetle birleşerek Medine kale ve hisarlarındaki kadın ve çocuklar üzerine baskın yapacaklardı.

Bu haber Müslümanları büyük bir telâşa düşürdü. Resûli Kibriya Efendimiz, derhâl geceleri Medine şehrini muhafaza etmek için Zeyd b. Harise Hazretlerini 300 askerle, Seleme b. Eslem'i de 200 askerle Medine'ye gönderdi. Bu kuvvetler, gece sokaklarda devriye gezip tekbir getireceklerdi.

Bu esnada, Benî Kurayza Yahudîleri, bir iki baskın teşebbüsünde bulundularsa da, muvaffak olamayıp geri çekilmek zorunda kaldılar.

Hz. Safiyye 'nin Bir Yahudîyi Öldürmesi

Benî Kurayza'nın ikinci baskın denemesi esnâsındaydı.

On kadar Yahudî, Peygamber Efendimizin halası Hz. Safiyye'nin de içinde bulunduğu Hassan b. Sabit'in köşkünü ok yağmuruna tuttular; hattâ, içeri girmeye kadar kalkıştılar. İçlerinden birisi köşkün kapısına kadar varıp içeri girmek istedi. Köşkte Hz. Safiyye ile birlikte birçok kadın ve çocuk da vardı.

Hz. Safiyye, bir Yahudînin köşkün etrafında dolaşıp durduğunu görünce, kadın olduğu bilinmesin diye başına sıkıca bir tülbent bağladı. Eline bir sırık alıp köşkten aşağı indi. Köşkün kapısını usulca açtı. Adamın arkasından yavaşça varıp, sırıkla başına bir darbe indirdi. Orada işini bitirdi. Sonra da başını kesip Yahudilere doğru fırlattı.

Bunun üzerine diğer Yahudilere korkuya kapılıp, "Bize, Müslümanların, ailelerini, yanlarında adam bulundurmaksızın,kimsesiz ve yalnız bıraktıkları haber verilmişti; hâlbuki öyle değilmiş!" diyerek dağıldılar.

Peygamberimizin Dar Gediği Bizzat Beklemesi

Beş yüz civarında mücâhidi Medine'ye gönderip şehri koruma altına alan Resûli Kibriya Efendimizin kendisi de, geceleri, düşmanın oradan geçebileceği düşüncesiyle hendeğin en dar yerini bizzat bekliyordu.

Hz. Âişe der ki:

"Resûlullah (s.a.v.), hendekteki gediği beklemek için gidip geldiği sırada soğuktan tir tir titriyordu. Yanıma gelip biraz ısındıktan sonra, 'Ben, düşmanın oradan başka bir yerden geçip gelebileceğinden korkmuyorum! Keşke bu gece, Müslümanlardan biri, benim yerime orayı beklese!' buyurdu. O anda bir silâh ve demir âleti şakırtısı işittim.

"Resûlullah (s.a.v.), 'Kim o?..' diye seslendi. "'Sa'd b. Ebî Vakkas...' diye cevap geldi.

"Resûlullah, 'Bu gediği sana havale ediyorum. Orayı sen bekle.' buyurdu.

"Kendisi de uyudu."

MÜNAFIKLARIN HENDEKTEN DAĞILMALARI

Münafıklar devamlı, "Evlâd ve iyalimizi yalnız bırakıp da burada sefaletle beklemek akıl kârı değildir." diyerek Müslümanlara şüphe ve vesvese vermeye çalışıyorlardı; bir kısmı ise, bizzat Resûli Kibriya Efendimizin huzuruna çıkarak, "Evlerimiz Medine'nin dışındadır; duvarları da alçak olup, düşman ve hırsızlara açıktır."356 diyerek hendekten ayrılma müsaadesi istiyorlardı. Peygamber Efendimiz, bunların bir kısmına müsaade etti.

Aslında münafıkların maksadı, böyle kritik bir anda ordudan ayrılarak Müslümanların maneviyatını bozmaktı. Bu, onların her zaman başvurageldikleri bir taktikti.

Nitekim, Sa'd b. Muaz Hazretleri, bir kısım münâfıkın Hz. Resûlullah'tan müsaade istediğini görünce, şöyle demekten kendini alamamıştı:

"Yâ Resûlallah!.. Bunlara izin verme! Vallahi, biz ne zaman bir musibete uğrasak, sıkıntıya girsek, onlar hep böyle yaparlar!"

Sonra da, müsaade isteyen bu münafık grubun yanına vararak, "Biz sizden her zaman böyle hareketler mi göreceğiz? Ne zaman bir musibete uğrasak, bir sıkıntıyla karşı karşıya gelsek, siz hep böyle yapar durursunuz!"357 diyerek onları azarlamıştı.

Cenâbı Hakk da, indirdiği vahiyle, onların, bu müsaade istemede samimî olmadıklarını şöyle açıklıyordu:

"O zaman onlardan bir güruh, 'Ey Yesrip [Medine] ahalisi, sizin için burada durmak yok; hemen dönün.' demişlerdi; onlardan bir kısmı da, 'Hakikaten evlerimiz açıktır.' diyorlar, Peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki, onların evleri açık değildir. Onlar kaçmaktan başka bir şey arzu etmiyorlardı!""8

--------------------------------------------------------------------------------

344 İbni Hişam, A.g.e., c. 3, s. 229; Buharı, Sahih, c. 5, s. 4647; Müslim,Sahih, c. 3, s. 1611; İbni Kesir, Sîre, c. 3, s. 188.
345 Nur, 62.
346 Nur, 63.
347 Ibni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 67. 348 İbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 67.
349 Ahzab, 22.
350 İbni Sa'd, A.g.e., c. 2, s. (37.
351 İbni Hişam, A.g.e., c. 2, s. 147150
352 İbni Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 106; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, c. 3, s. 314.
353 ibni Hişam, A.g.e., c. 3, s. 232.
354 Ibni Hişam, A.g.e., c. 3, s. 233.
355Ahzab, 10.
356 Ibni Kesir, Sîre, c. 3, s. 200.

 
Üst Alt