- Katılım
- 11 Mart 2011
- Mesajlar
- 108
- Tepkime puanı
- 4
«Allah Teala, kulunun bir şey yeyip de ona karşılık Kendisine hamdetmesinden veya bir şey içip de ona mukabil Kendisine hamdetmesinden razı olur»1
İnsan, Allah Teala'nın sayısız nimetlerine nail olmakta ve bunlardan bol bol faydalanmaktadır. Bu ilahî ikrama karşılık yüce Rezzakımıza hamdetmek dinî vazifelerimiz cümlesindendir. Bu mükellefiyeti kalbimizi dolduran bir ihlasla yerine getirmek, nimetin şükrünü eda etmeye ve ilahî ikramın devamına vesile teşkil eder. Rabbimizin ihsanları karşısında duygusuzca hareket edenler, bu nimetlerin kendiliğinden olduğunu iddia edenler, sarf ettiği cüz'î bir çalışma ile bu nimetleri hak ettiğini zannedenler ve bu fikir sapkınlığı içinde «Hamd» vazifesini ihmal edenler büyük bir nankörlük irtikap etmiş olurlar.
Hamd etme mükellefiyeti hayatımızın her safhasını kuşatmış bulunmaktadır. Zira maddi ve manevi sahada Rezzakımızın sayısız nimetlerine mazhar olmaktayız. İslam dini ile erdiğimiz hidayete, Kur'an ayetleri ile eriştiğimiz rahmete, renk ve tatları farklı bunca nimete karşılık «Elhamdülillah» dememek mazur görülmeyecek bir ihmal olur. Hayırlı bir işin başlangıcında veya bir nimetten faydalanmanın sonunda alemlerin Rabbi bulunan Allah'a hamdetmek, dinî vazifelerimiz cümlesindendir. İslamın şartlanndan bulunan namazın «Elhamdü lillah» ile başlaması, Kainatın biricik Efendisinin yemek ve içtiği suyun sonunda Allah Teala'ya hamd etmesi bu hususun açık belgesini teşkil etmektedir.
Rahman olan Rabbimizin «Yeryüzü» sofrasındaki nimetlerden her faydalanışımızda bu nimetlerin olgunlaşmada geçirdiği safhaları düşünmeli, ilahî bir kimyahane gibi çalışan ağaçların çiçek açıp meyveleri imal edişini tefekkür etmeli; toprakta boya, şeker ve koku bulunmadığı halde meyvedeki bu renk, tat ve kokunun nasıl hasıl olduğunun hayreti içinde «Elhamdülillâh» demelidir.
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği bilgilerle konuşmak, nasihatte bulunmak gerektiğinde önce Allah'a hamd etmeli, sonra konuşma yapmalıdır. Bu usul üzere yapılan hitabelerde, hitab edenin fasahati artar ve muhatabın irşadı kolaylaşır. Çünkü kalpler bir tarla ve yapılan konuşmalar da bir tohum gibidir. Gönüller, ilahî rahmetle sulanmayacak ve atılan tohumlar kalp sahasına ulaşmayacak olursa hidayet meyvelerini dermek mümkün olamaz. Bu hakikati tesbit eden bir hadis-i şerifte:
«Elhamdü lillah (cümlesi) ile başlanmayan her konuşma eksik (ve kusurlu) dur»2
buyrulmaktadır.
Bir tarlaya tohum saçacağımızda iman ufkumuzdaki gaflet bulutlarını dağıtmalı, zihnî melekelerimizi toparlayıp kulluğumuzu ve aczimizi itiraf etmeli ve
«Ey Rabbim, Zatına sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, haketmediğim halde bana bu araziyi verdin, bereketli yağmurlar indirip toprağı sulayıverdin ve zıraate elverişli hale getirdin. Ekilecek tohumları yeşertecek ve kemale erdirecek de Sensin. Rahmetini umuyor, ekinlerime bereket ihsan etmeni niyaz ediyorum»
diyerek tohum saçmaya başlansa, dinî emirlere uygun düştüğü için, içi hayırlı ve mahsulü bereketli olur.
Bir arsa üzerine bina kuracağı zaman,
«Ey keremine hudut çizilemeyen Rabbim, bahşettiğin bu yere ev yapma imkanı verdiğin için Zatına hamd-ü senalar olsun. Senin lütfün olmasaydı ben hiçbir şeye sahip değilolamazdim. İnşa edeceğim bu binayı rızana uygun hizmetlerde kullanmayı nasip eyle»
diyecek olursa başladığı iş hayırlı sonuçlanır.
Kişinin kazancı helal ve yapacağı iş meşru olsa bile:
«Hamd» (kelimesi) ile başlanmayan her iş sonsuzdur»3
................................................
1- Müslim, c.8, s.87
2Ebû Davud, c.4, s.261
3-İbni Mace, c.1, s.610
devam edecek
İnsan, Allah Teala'nın sayısız nimetlerine nail olmakta ve bunlardan bol bol faydalanmaktadır. Bu ilahî ikrama karşılık yüce Rezzakımıza hamdetmek dinî vazifelerimiz cümlesindendir. Bu mükellefiyeti kalbimizi dolduran bir ihlasla yerine getirmek, nimetin şükrünü eda etmeye ve ilahî ikramın devamına vesile teşkil eder. Rabbimizin ihsanları karşısında duygusuzca hareket edenler, bu nimetlerin kendiliğinden olduğunu iddia edenler, sarf ettiği cüz'î bir çalışma ile bu nimetleri hak ettiğini zannedenler ve bu fikir sapkınlığı içinde «Hamd» vazifesini ihmal edenler büyük bir nankörlük irtikap etmiş olurlar.
Hamd etme mükellefiyeti hayatımızın her safhasını kuşatmış bulunmaktadır. Zira maddi ve manevi sahada Rezzakımızın sayısız nimetlerine mazhar olmaktayız. İslam dini ile erdiğimiz hidayete, Kur'an ayetleri ile eriştiğimiz rahmete, renk ve tatları farklı bunca nimete karşılık «Elhamdülillah» dememek mazur görülmeyecek bir ihmal olur. Hayırlı bir işin başlangıcında veya bir nimetten faydalanmanın sonunda alemlerin Rabbi bulunan Allah'a hamdetmek, dinî vazifelerimiz cümlesindendir. İslamın şartlanndan bulunan namazın «Elhamdü lillah» ile başlaması, Kainatın biricik Efendisinin yemek ve içtiği suyun sonunda Allah Teala'ya hamd etmesi bu hususun açık belgesini teşkil etmektedir.
Rahman olan Rabbimizin «Yeryüzü» sofrasındaki nimetlerden her faydalanışımızda bu nimetlerin olgunlaşmada geçirdiği safhaları düşünmeli, ilahî bir kimyahane gibi çalışan ağaçların çiçek açıp meyveleri imal edişini tefekkür etmeli; toprakta boya, şeker ve koku bulunmadığı halde meyvedeki bu renk, tat ve kokunun nasıl hasıl olduğunun hayreti içinde «Elhamdülillâh» demelidir.
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği bilgilerle konuşmak, nasihatte bulunmak gerektiğinde önce Allah'a hamd etmeli, sonra konuşma yapmalıdır. Bu usul üzere yapılan hitabelerde, hitab edenin fasahati artar ve muhatabın irşadı kolaylaşır. Çünkü kalpler bir tarla ve yapılan konuşmalar da bir tohum gibidir. Gönüller, ilahî rahmetle sulanmayacak ve atılan tohumlar kalp sahasına ulaşmayacak olursa hidayet meyvelerini dermek mümkün olamaz. Bu hakikati tesbit eden bir hadis-i şerifte:
«Elhamdü lillah (cümlesi) ile başlanmayan her konuşma eksik (ve kusurlu) dur»2
buyrulmaktadır.
Bir tarlaya tohum saçacağımızda iman ufkumuzdaki gaflet bulutlarını dağıtmalı, zihnî melekelerimizi toparlayıp kulluğumuzu ve aczimizi itiraf etmeli ve
«Ey Rabbim, Zatına sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, haketmediğim halde bana bu araziyi verdin, bereketli yağmurlar indirip toprağı sulayıverdin ve zıraate elverişli hale getirdin. Ekilecek tohumları yeşertecek ve kemale erdirecek de Sensin. Rahmetini umuyor, ekinlerime bereket ihsan etmeni niyaz ediyorum»
diyerek tohum saçmaya başlansa, dinî emirlere uygun düştüğü için, içi hayırlı ve mahsulü bereketli olur.
Bir arsa üzerine bina kuracağı zaman,
«Ey keremine hudut çizilemeyen Rabbim, bahşettiğin bu yere ev yapma imkanı verdiğin için Zatına hamd-ü senalar olsun. Senin lütfün olmasaydı ben hiçbir şeye sahip değilolamazdim. İnşa edeceğim bu binayı rızana uygun hizmetlerde kullanmayı nasip eyle»
diyecek olursa başladığı iş hayırlı sonuçlanır.
Kişinin kazancı helal ve yapacağı iş meşru olsa bile:
«Hamd» (kelimesi) ile başlanmayan her iş sonsuzdur»3
................................................
1- Müslim, c.8, s.87
2Ebû Davud, c.4, s.261
3-İbni Mace, c.1, s.610
devam edecek