Gurbete izinsiz çıkılmazmış

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
b%C3%BClb%C3%BCl_41249.jpg


Bazı duygular anlatilmaz yasanir sadece...
Bunlar hayatın içinde kendilerine bir tarif bulur, sözle ifade edilemezler.
Aklın ötesinde, bir iç inilti olan duygulardan birisi de gurbettir...
Gurbet!bazen kuytu sahillerin ıssız gecesinde Rabb’iyle beraber olan zâtların gönlünde bir iç yakarış olur,
bazen de gözlerden süzülen birkaç damla yaş… Hikmetinden sual olunmaz Yüce Yaratıcı’nın; O bizi bizden daha iyi bilir.diyen muhacirin kendi kendine verdigi tesselidir!

Gurbet!!Vatandan, yârdan, ana-babadan uzak kalmak gibi, kişilerin iç dünyasına göre farklı mânâlarda kullanılsa da o, Allah’ın davasına adanmış ruhlar için derin mânâlar ifade eder.

Gurbet, Allah’ı anlatmaya gönül veren insanların diyar diyar gezmesi; vatandan uzak, dostlardan ayrı kalmasıdır.
bu tılsımlı kelime, gönül erlerinin hayatlarının özeti, ömürlerini belli gâyeler doğrultusunda sarf eden insanların hayatlarındaki mânânın tarifidir.

Gurbet; insanlığın ilk çilesi, ilk ızdırabıdır. Ondandır ki, gurbet insanlıkla aynı yaştadır.

Hz. Âdem (aleyhisselâm) o kelimenin mânâsını belki de en derin yaşayandır. O, bir imtihan vesilesi olan yasak meyveye el uzatmasından sonra, Rabb’i tarafından gerçek vatanı olan Cennet diyarından imtihan dünyasına gönderilmiştir.
Gurbet ve imtihan, burada da yalnız bırakmaz İlk Nebi’yi. Hz. Âdem ve Hz. Havva kavuşabilmek için yıllarca birbirlerini ararlar bu dünya gurbetinde.

Hz. Nuh (aleyhisselâm) gurbet diyarına, gemiyle açılmıştı. Tebliğ etmesi emrolunan hak davaya kavmi inanmayınca, Rabb’i tarafından yaptırılan gemiye binmişti.
Kendisiyle insanlardan daha çok, hayvanlar gelmişti. Eğer insan yoksa gurbet yolunda, Yüce Mevlâ o kutsi davanın yol arkadaşlarını mahlûkattan seçiyordu. Gurbetsiz Nebi, gurbetsiz dava olamazdı.

Hz. Yunus (aleyhisselâm), Ninovalılar kendisine inanmadıkları için, onların aralarından ayrılmak istemişti.
İzinsiz ayrılması hoş karşılanmamış, bir sebeple denize atılmıştı.
Yine de Rabb-i Rahîm’in engin merhameti sayesinde O, bir balığın karnındaki muvakkat gurbetle muhafaza edildi. “Rabbim ben zulmedenlerden oldum.” deyince Allah Tealâ’nın (celle celâlühü) lütfuyla tekrar selâmete kavuştu.

Hz. Yusuf (aleyhisselâm) ise, kardeşleri eliyle salındı gurbet kuyusuna.
Yoldan geçen bir kervan gelip onu kuyudan çıkarsa da, aslında o bir başka gurbet yolculuğuna çıkarılmıştı. Babası Hz. Yakub (aleyhisselâm) O’na, O da babasına kavuşma hasretiyle yanıp tutuştu yıllarca.
Fakat Hz. Yusuf (aleyhisselâm) babasına kavuşunca dönmemişti. Dönemezdi de! O’nun bir davası vardı, davası da gurbetteydi.

Hz. İbrahim (aleyhisselâm), gurbeti en çok yaşayan peygamberlerdendi.
Kavmi inanmayınca, “Ben gidiyorum!” demiş ve yanına yeğeni Hz. Lut (aleyhisselâm) ile Sâre Annemiz’i alıp gitmişti.
Peygamberlerin atası gurbet ellerde diyar diyar dolaşmıştı: Mısır, Mekke… Gurbet içinde gurbeti ise, canından çok sevdiği oğlu Hz. İsmail (aleyhisselâm) ve Hacer Annemiz ile yaşamıştı.

Hz. Musa (aleyhisselâm) gurbetteki kavmini anavatanına getirebilmek için, büyük mücadeleler vermişti.
Ve neticede kavmiyle beraber anavatana dönmeye muvaffak oldu.
Tur Dağı’nda Rabb’iyle vuslata eren Hz. Musa, kavminin yanına döndüğünde onların Hak ve hakikatten uzaklaştığını görünce öz vatanında gurbeti yaşayacaktı. Kendilerini Firavun’un onca zulmünden kurtaran Hz. Musa’ya (aleyhisselâm) her durumda inanacaklarına dâir söz veren o kavim ona yüz çevirmişti.

Efendiler Efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem), Gönüller Sultanı, nasıl da uzaklaştırılmıştı vatanından! Çocukluğunu, gençliğini, hayatını verdiği diyardan.
Belki de hayatının en zor yolculuklarından biriydi Gönüller Sultanı’nın hicreti. O Nebiler Serveri (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamberliğin son halkası, Rabb’inin emriyle gurbeti yaşayan son Nebi olacaktı. Davası için o da gurbeti yaşamalıydı.
Mekke’ye veda ederken, bir dağın tepesinden mahzun ve kederli bir şekilde bakmıştı.
Kâinat, Nebi’nin (sallallahü aleyhi ve sellem) dudağından süzülen şu sözlere şahit olmuştu: “Mekke! Mekke! Bir gün döneceğim sana!”

Önden giden ashabının ardından Medine yollarına düşen Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem), en sevdiği arkadaşını da yanında götürmüştü.
Medine’yi yurt tutmuştu; ama kalbi Mekke’deydi.
Mekke fetholduğunda ise, sanki o sevgiliden vazgeçmişti.
Çünkü O’nun ufkunda gerçek vuslat, gönüllerin fethiydi. Onun gurbeti Mekke değildi; inanmayan insanların kalbine imanın girememiş olmasıydı.

Senin ardından gelen ‘Hatib’in hayatından da anlıyoruz gurbetin bizler için neler ifade ettiğini.
Eğer gidilmezse, Gönüller Sultanı Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) yolundan, O’na saygısızlık etmiş oluruz. Eğer uğrunda gönül verilen bir dava gurbetle taçlandırılmazsa, o dava yetim görünür, gurbeti olmayan bir vazife hakkıyla eda edilememiş sayılır.
Seni anlayan muhabbet fedaileri de gösterdiğin yolda Ashab-ı Kîram’ı (ra) örnek almaya çalışarak, dünyanın dört bir yanına dağıldılar ve her biri bir çınarın gölgesinde kendilerine yer buldular.Elhamdullilah....
Alinti.
 
Üst Alt