Günahlar için dua, günaha düşene merhamet ve dua, günaha düşmemek için dua.
Günaha düşen kimsenin amelini hoş görmemekle beraber şahsına merhamet nazarıyla bakmamak, kişinin günaha düşmemek konusunda nefsine güvendiğinin bir işaretidir. Bu ise tevazuya uygun değildir. Kişinin, “Ya günaha düşen ben olsaydım!” demesine engel olur.
Resulullah (s.a.v.) ;
“Sizden biriniz diğer kardeşinizin aynasıdır. Öyleyse onda bakana eziyet verecek kötü bir hal görürse, onu ondan gidermeye baksın (tövbesine yardımcı olsun).” buyurmuş.(Buharî, Edebü’l-Müfred, 238; Tirmizî, Birr, 18, 1929)
Abdullah ibn Mesud (r.a.) der ki:
“Bir kardeşinizi günaha bulanmış görünce, ‘Allahım onu perişan et, ona lanet et’ gibi ifadelerle beddualar ederek şeytana yardımcı olmayın. Allah’tan, kendinizle beraber onun için kurtuluş ve afiyet isteyin.''
Ebu Hüreyre r.a. rivayet etmiştir ki, içki yüzünden ceza verilen bir kimseye oradakilerin beddua etmesi üzerine
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Böyle söylemeyiniz, kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayınız! ‘Allahım onu affet, onu doğru yola ilet. Allah sana acısın.’ deyiniz.”
İbrahim en-Nehai (r.a.) buyurmuştur ki: “Kardeşin bir günah işlediği zaman onunla alakayı kesip terk etme. Çünkü kardeşin bugün günah işlediyse bile belki yarın o günahı terk eder.”
Müminler için istiğfar etmek Arş’ı taşıyan meleklerin de görevidir (Mümin, 7-9).
Allah dostları da bu konuda Rasulullah (s.a.v.)’e ve meleklere uyarlar. Hata içinde gördükleri mümin kardeşlerine hayır dua ederler, affedilmeleri için Allah’a yalvarırlar, onların gaflet uykusundan uyanması için gece gündüz çalışırlar.
Hz. Ali r.a. der ki: “Kimde Allah’ın sünneti, Rasulullah s.a.v.’in sünneti ve Allah dostlarının sünneti yoksa onda hayır namına bir şey yoktur.
Allah’ın sünneti, kulların gizli hallerini ve ayıplarını örtmektir. Rasulullah (s.a.v.)’in sünneti, insanları idare etmektir. Allah dostlarının sünneti ise, insanların eza ve sıkıntısına sabretmektir.”
Ariflerden Ebu Abdullah-ı Meğaribi (k.s.), “Kim, günaha düşenlere rahmet gözüyle bakmazsa o kimse hak yoldan çıkmıştır.” der.
Günaha düşen kimsenin amelini hoş görmemekle beraber şahsına merhamet nazarıyla bakmamak, kişinin günaha düşmemek konusunda nefsine güvendiğinin bir işaretidir. Bu ise tevazuya uygun değildir. Kişinin, “Ya günaha düşen ben olsaydım!” demesine engel olur.
Resulullah (s.a.v.) ;
“Sizden biriniz diğer kardeşinizin aynasıdır. Öyleyse onda bakana eziyet verecek kötü bir hal görürse, onu ondan gidermeye baksın (tövbesine yardımcı olsun).” buyurmuş.(Buharî, Edebü’l-Müfred, 238; Tirmizî, Birr, 18, 1929)
Abdullah ibn Mesud (r.a.) der ki:
“Bir kardeşinizi günaha bulanmış görünce, ‘Allahım onu perişan et, ona lanet et’ gibi ifadelerle beddualar ederek şeytana yardımcı olmayın. Allah’tan, kendinizle beraber onun için kurtuluş ve afiyet isteyin.''
Ebu Hüreyre r.a. rivayet etmiştir ki, içki yüzünden ceza verilen bir kimseye oradakilerin beddua etmesi üzerine
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Böyle söylemeyiniz, kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayınız! ‘Allahım onu affet, onu doğru yola ilet. Allah sana acısın.’ deyiniz.”
İbrahim en-Nehai (r.a.) buyurmuştur ki: “Kardeşin bir günah işlediği zaman onunla alakayı kesip terk etme. Çünkü kardeşin bugün günah işlediyse bile belki yarın o günahı terk eder.”
Müminler için istiğfar etmek Arş’ı taşıyan meleklerin de görevidir (Mümin, 7-9).
Allah dostları da bu konuda Rasulullah (s.a.v.)’e ve meleklere uyarlar. Hata içinde gördükleri mümin kardeşlerine hayır dua ederler, affedilmeleri için Allah’a yalvarırlar, onların gaflet uykusundan uyanması için gece gündüz çalışırlar.
Hz. Ali r.a. der ki: “Kimde Allah’ın sünneti, Rasulullah s.a.v.’in sünneti ve Allah dostlarının sünneti yoksa onda hayır namına bir şey yoktur.
Allah’ın sünneti, kulların gizli hallerini ve ayıplarını örtmektir. Rasulullah (s.a.v.)’in sünneti, insanları idare etmektir. Allah dostlarının sünneti ise, insanların eza ve sıkıntısına sabretmektir.”
Ariflerden Ebu Abdullah-ı Meğaribi (k.s.), “Kim, günaha düşenlere rahmet gözüyle bakmazsa o kimse hak yoldan çıkmıştır.” der.