Gelincik ve Gönül Sızı-m

Gelincik insan ömrü gibidir...Dünü vardır.
Yaşamıştır...Bugünü vardır...Yaşıyordur.
Ama yarını belli değildir...belki de Gurbet Diyarinda-dir...
Cok fakir muhacir bir ailede 8. cocuk ne kadar el bebek buyur ise iste o kadar buyudum..
el bebek gul bebek hicc olamadim! ama yureklerde hep tasindim evin en kucugu oldugum icin hep bebek ve kucuk KIZ cocugu gibi
cok narin ve hassas bir gelincik gibi hassasiyet ile buyudum.



Hayattan Ne Öğrendim?zamanında zamani öğrendim.
Yarıştım onunla…Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla gelincik-ten öğrendim…

Dun gece cocuklarimi yatirdiktan sonra yatak odamin cam kenarindaki kucuk mindere oturdum..gece mehtapli ve Seven Gönlüm derde büründü bir an sanki...
Ben Kimim Allahim? Kimim ben?Bazen icimdeki BEN e bile bir yabanci oldugumu hissediyorum..
O an daha rah. annemin karninda iken ve ilk dunyaya geldigim gunu anlatigi sesi sanki kulaklarimda cigerimi parcalarcasina yankilandi...
Ailem ve yedi kardesim de Sirp egemenligi altinda kilise sesleri altinda dunyaya gelmisler..
Oysa takdir-i ilahiye bakin! benim Bir musliman ulkede Ezan sesleri altinda dogmami takdir edecekti...
Rah.annem her insanin dogdugu Yerin,topragin,, suyun,, havanin kisinin karakteri ve ruhaniyesi uzerinde etki yaptigini dusunuyordu..
Bu bebek Farkli olacak..Ozel olacak rabbbim!!
Ezan sesleri altinda dogacak, Ezan sesleri altinda buyuyecek ve Senin Rabbim Senin adini yuceltecek bir evlad...nasip et diye dualar edermis...
Ve bir gun nufus sayimi icin rah. Babam devlet memurlarinin oldugu bir mekana gittiginde kac cocugun var amca?
sorusuna 7 tane 7 parmak gostermeyi biliyorms ama daha dogmamis beni nasil anlatacagini bilemeyince garip babam
"7 bucuk!demis..." tabiki gulmusler anliyamamislar..
bucuk nasil olurdu...ve rah. Babam eline bir sopa alarak,topraga uzun bir cizgi cizmis!ve o sopayi ikiye kirarak.. bir parcasini cizginin bir yerine digerini obur yanina koymus...
dunya ahiret..diye ikiye ayirmis..ve ortada durarak karnini gostermis!!
memurlar anlamis.. Amcanin 8.cocugu yolda oldugunu...
iste gun o gundur hep iki dunya iki Alem arasinda bocaladim..
bir yanim hep goge yukselme sevdasinda iken diger yanim Dunya coplugune takilip kalmis aciz bir insandim..
hayatimda hep bir bucuk, bir yarim bir eksiklik bir hasret ile yasadim..
hep bir yanim hüzün, bir yanim ümit ,bir yanim korku bir yanim Ask ve Hep bir yanim DUA oldu Rabbim...
rah. Anneme verdigim ilk hediyem ezberledigim ilk duam ile bir Gelincik olduguicin rah. Annem adimi Gelincik koymustu..
o gun..gun o gundur Gelincikleri ve insanlari cook seviyorum..

kendimi bildim bileli Hep iyi bir insan,iyi bir kul, iyi bir evlad, iyi bir es ,iyi bir anne ,iyi bir kardes, Iyi bir arkadas olmaya calistim.. ....
peki olabildim mi?HAYIR!Hic bir zaman hic bir seyin en iyisi olamadim...
Hayatta hep bir hic koca hic oldum...
butun bunlardan biraz oldum da ..bazen icimdeki nefs denilen Hayvana bile esir olmus bir fani ..oldum.
İnsan yaratılışı gereği, gözünü açıp kapayıncaya kadar hatta daha da az bir süre bile yalnız başına değildir...
Allahu Teâla Adem [A.S]’ı yarattığında, nefsi de onunla beraber yaratmış; insanın cesedine aklı, imanı, ihlası, teslimiyeti koyduğu gibi nefsi de koymuştur.
Ey Rabbim! Sen bütün Kainatın tek yaratıcısı ben ise senin kulunum!BEN BUYUM ISTE...

Ruh, insana Yüce Allah’ı müşahede için verilmiştir. Ruhun Yüce Allah ile ayrı bir irtibatı vardır.
Cenab-ı Hak, ruhu özel olarak zatına nisbet etmiştir; öyle ki insanın yaratılışında ruh verilme safhasını anlatırken, “Ona ruhumdan üfürdüğüm zaman”
(Hicr. 29; Secde, 9; Sâd, 72) buyurmuştur.
Bu nisbetle Yüce Allah ruha ayrı bir şeref, farklı bir özellik, kudsî bir kuvvet ve yüksek kabiliyet vermiştir.
Hissetme, anlama, düşünme, sevme, kızma gibi bütün insanî özellikler bizlere ruh vasıtasıyla verilmiş harika nimetlerdir.
Ruhtaki bu özellikler sebebiyle insan kainatta Allah’ın halifesi yapılmış, mükellef olmuş, yerlerin ve göklerin kaçındığı manevî emaneti taşıma ehliyetini elde etmiştir...
BEN KIMIMIM?
Ey Rabbim! Sen bütün Kainatın tek yaratıcısı ben ise senin kulunum!BEN BUYUM ISTE...

Sen benim hüzün yanımsın. Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın. “Ne olur kal benimle” dedirtecek kadar yalvardığımsın. “Sensiz hayatı istemiyorum” diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın. Geceyle gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan soldan vuran yanımsın...
Bu bir veda, bir ayrılış değil,birbirinden kopuş hiç değil GELİNCİK!
Bu; bir tek buğday tanesinden, olgunlaşıp,başağa duruş,yeni tohumların,yeni ekinlerin müjdesi,yeni iman dolu yüreklere gebe,
iman doğumunun sancısıdır bilesin ki GELİNCİK...
Değişmez Sünnetullah bu. “Bu dava,öksüz,Bu dava yetim” Bu dava ; Hep güçsüz bedenlerin,kocaman güçlü yüreklerinde ,GELİNCİK’lerin minicik omuzlarında yüceldi.
Ayrılığın zorluğundan dem vurma .Gidenin mi,kalanın mı acısının yoğunluğunu, büyüklüğünü anlatmak imkansız...be GELİNCİK!
Gidenler yüreklerinde ekime hazır çimlenmiş tohumlarla gitmekte.Kalanlarsa yeni GELİNCİK’ leri gözleyip,yeni tohumların ekim ayını beklemekte.
Verimli, bereketli hasatların müjdesinde buluşmak duasıyla…
Selam ve muhabbetle kalin..

bir gelincik tarlasına benzeyen gülüşü gizem
bırak da öpeyim yalnızlığını...dedim!

Sen hiç gelincik gördün mü? Bir kere yapraklarına tutayım dedim, eriyip kaldı ellerimde...
O zaman ağlamadığıma ağlarım simdi...kendi ellerim ile sevdigimi yok ettim....

Ne sen Tahir olabilirsin ne ben Zühre...
Gelinciklerin ardına saklanabilir misin?
İncitmeden koparmadan rengini alabilir misin?
Kanatmadan öpebilir misin
Yapamazsın…Sen Tahir değilsin ki...hy..

Gelincik hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir...
Yol kenarlarında ekin tarlalarında ören yerlerinin dışında Hudâyî-nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin nahif ve zarif bir çiçek oluşudur...

Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını canlılığını ve güzelliğini yitirir...
Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar...
En küçük şiddet hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi bizce çok manidardır.

Bu ifadenin mefhûm-ı muhalifinden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli ona göre davranmalı gelinciğin hoyrat tavırlara şiddete haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar...

Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir...
Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.

Gelincik kelimesi bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.

Kitâb-ı Aşkİskender PALA s.4748

Savaşlar ve yıkımlar, ölümler ve kalanlar, acı ve keder üzerine inşa edilmiş yaşamların içinde açan bir gelincik gibidir kelimeler...
Ve kısacık ömrüne rağmen çok ama çok değerlidir. Öyle ya o kırmızı kanatları rüzgar katıp önüne götürecektir ya da muzip bir çocuğun ellerinde ziyan oluverecektir o güzellik...
Öyle kısacıktır ömür..o yuzden sevdiklerinizin kiymettini bilin....

Kelimelerimiz de gelincik kanatları gibi. Uçup gidiverecek gözler önünden...sevdiklerinize sevdiginizi soyleyin!
Rüzgar önünde bilmediğimiz topraklara yolculuk edecek, uzaklara çok uzaklara gidecek...
Her birimiz bu yüzden kendi gelinciklerimizin kanatlarını üfledik rüzgara doğru...
O bilinmedik toprakların üzerinde adını bile bilmediğimiz sevdigimiz insanların başlarına konsunlar diye...
Belli mi olur belki birinin gününe kocaman bir gülümseme katar...Kim bilir?

bir gelincik tarlasına benzeyen gülüşü gizem
bırak da öpeyim yalnızlığını...dedim!

Sen hiç gelincik gördün mü? Bir kere yapraklarına tutayım dedim, eriyip kaldı ellerimde...
O zaman ağlamadığıma ağlarım simdi...kendi ellerim ile sevdigimi yok ettim....
Alinti.

Ayrılık bu kadar acıtır, yaralar, kanatırmıydı hiç ? Geciken gözyaşı hiç bişey çözmez ! Biriken anılar susuyor, kurumuş dudaktan dökülen son bi söz Gitme...
Üç tarafı deniz ile çevrili bu ülke'de,sudan sebepten ayrılıklar için nedenler,niçinler aranmaz...
Ayrılığın zorluğundan dem vurma .Gidenin mi,kalanın mı acısının yoğunluğunu, büyüklüğünü anlatmak imkansız...be GELİNCİK!
Gidenler yüreklerinde ekime hazır çimlenmiş tohumlarla gitmekte.Kalanlarsa yeni GELİNCİK’ leri gözleyip,yeni tohumların KASIM ayı AYRILIGI beklemekte...

SÖZLERİN HÜKÜMDARLIĞINI ,SUKÜT DARBESİYLE SONLANDIR.
HADDİN-İ BİLEN, SORULDUĞUNDA BİLDİĞİNİ HAKÇA KONUŞAN,
SORULMADIĞINDA BİLSEDE HAKKA SIĞINIP SUS-AN GELİNCİK GIBI NAZLI VE NIYAZLI DIR..

bir gelincik tarlasına benzeyen gülüşü gizem
bırak da öpeyim yalnızlığını...dedim!
olmaz dedi öpersen ölürüm...
Sen hiç gelincik gördün mü? Bir kere yapraklarına tutayım dedim eriyip kaldı ellerimde...
ayni 24 saat ömrü olan Kelebek gibi..
O zaman ağlamadığıma ağlarım simdi...kendi ellerim ile sevdigimi yok ettim....
ağladım günlerçe aylarca,Hep yuregim aradi Seni...
artık gelmeyeceni bile bile yine bekleyeceğim..
her sene Agustos ayinda beklediğim..gibi..