- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Emanet İslâm, mensuplarından Allah ve kul haklarının muhafazası için uyanık olmalarını istemiştir
Bunun sayesinde müslüman ifrad ve tefritten de kurtulmuş olur İslam müslümandan "Emin" olmasını talep etmiştir
İslâm nazarında emanetin çok geniş bir alanı vardır O, çeşitli manaları hâvîdir
Emanetin esas noktası, kişinin yapmakla sorumlu olduğu tüm vazifelerin şuurunda olmasıdır
Kısacası, gelecek hadiste açıklanacağı üzere Allah'a karşı sorumlu olduğunun idraki içinde bulunmasıdır "Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden mes'ulsünüz Devlet başkanı bir çobandır Güttüğünden mes'uldür Erkek, evinde çobandır O, evdeki ailesinden mesuldür Kadın, kocasının evinde çobandır O, güttüklerinden mesuldür Hizmetçi, efendisinin evinde çobandır O da güttüklerinden mes'uldür"(105)
Hadis ravisi İbn Amr der ki: Ben bunları Resulullah'tan işitirken gelecek cümleyi de eklediğini tahmin ediyorum "Kişi babasının malı üzerinde çobandır O da, güttüğünden mes'ul dür"
Halk tabakası "Emanet" kelimesini en dar manasında ele alıyor Onlar emaneti, eşya olarak anlıyorlar Halbuki İslâm'daki emanet mefhumu daha kapsamlıdır
Emanet, müslümanların birbirine tavsiye ettikleri şeyi yerine getirebilmeleri için Allah'tan talep ettikleri vecibedir Öyleki, bir sefere çıkınca, müslüman din kardeşi ona şöyle duada bulunur: "Dinini, emanetini ve amellerinin hitamını Allah'a havale ediyorum
(Bunları korumasını talep ediyorum)" Enes (ra)'ten: Resulullah (sav) her hutbesinde mutlaka:
"Emanete riayet etmeyenin îmanı, verdiği sözü de yerine getirmeyenin dini yoktur" hadisini tekrarlamışlardır
Dünyada en büyük saadet, hayat bunalımından, âhirette de cehennem azabından korunmak olduğu için Resulullah (sav) kötü olan bu iki durumdan Allah'a sığınarak şöyle duada bulunurlardı: "Allah'ım; açlıktan Sana sığınırım Çünkü o ne kötü bir arkadaştır Hıyanetten de Sana sığınırım Çünkü o da ne kötü dosttur"(106)
Açlık dünya kaybı, hiyanet de âhiret kaybıdır Resulullah (sav) Peygamberlikten önce kavmi arasında "El - Emin" olarak lakab almıştı Musa Aleyhisselam'ın üzerinde de, sâlih bir zatın iki kızının hayvanlarını suladığı zaman, emanet alâmetleri görülüyordu Musa (as) iki kıza yardımcı olup namazlarım muhafaza ederek iffet ve şerefini korumuştur
Kur'an'ı Kerîm şöyle der: "Bunun üzerine Musa onların davarlarını suladı Sonra gölgesine çekilip şöyle dedi: "Ey Rabbim! Doğrusu ben, bana hayırdan (yemekten) ne indirirsen ona muhtacım
Derken o iki kadından biri utançla yürüyerek Musa'ya geldi Dedi ki: "Bize su çekiverdiğinin ücretini sana ödemek için babam seni çağırıyor"
Bunun üzerine Musa o ihtiyar adama varıp Firavun'dan kaçış meselesini ona anlatınca Musa'ya şöyle dedi: "Korkma zâlimler kavminden kurtuldun
O, iki kadından biri dedi ki: "Babacığım onu davarları otlatmak için çalışmak üzere tut Çünkü tuttuğun ücretlilerin içinde en hayırlısı, güvenilir ve güçlüsü bu adamdır"(107)
Bu hadise Musa'ya (as) Peygamberlik gelmeden ve Firavun'a tebliğ için gönderilmeden önce idi Allah elçilerinin ahlâkça ve yaradılışça insanların en şereflileri oluşlarına şaşmamak lâzım
Yokluk içinde ve gurbette dâhi faziletlere sarılan, gerçekten güçlü ve güvenilir bir insandır
Allah ve kul haklarına riayet edebilmek için varlık ve yoklukta dahi değişmeyecek ve sarsılmayacak bir ahlâk ve yaratılışa ihtiyaç vardır, işte emanetin cevheri budur
Emanetin bir manası da herşeyi yerli yerine koymaktır Ehil olmayana makam verilmez
Vazifeler yetenekli kişilere devredilir İdari mevkiler ve umuma ait işler çok yönlü bir şekilde mes'uliyeti gerektiren hususlardır
Ebu Zerr (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) 'a beni bir göreve tâin etmez misiniz? dedim O, elini omuzuma koyarak; "Ya Eba Zerr! istediğin iş bir emanettir Sen ise zayıfsın O, kıyamet gününde sahibi için perişanlık ve pişmanlıktır Ancak bu görevi hakkıyla alıp yerli yerinde kullanan müstesnadır "(108)
Bir kişinin iş ve görevi için yetenekli olması, iyi bir insan olması için şart değildir Çünkü bir insanın yaşantısı dürüst, îmanı da kâmil olmakla beraber herhangi bir vazife veya işte maharet sahibi olmayabilir (Bu hususta ehil olmaması onun dini za'fına delalet etmez)
Yusuf (as)'ı görmüyor musun? O, Peygamberlik ve takvasına rağmen sadece mâlî idareye ehil olduğunu söylemekle yetinmeyip bilakis hem mâlî konularda çok bilgili, hem de emniyetli ve dürüst olduğunu beyan etmek suretiyle vazife talep etmiştir
Yusuf şöyle dedi: - "Beni Mısır hazinelerine memur et Çünkü ben iyi korur, iyi bilirim"(109)
Ebu Zerr (ra) Resulullah'tan memuriyet talep edince onu yetenekli görmediği için onu görev almaktan sakındırmıştır İslâm'daki memuriyet mefhumu görev başına en ehil kişilerin getirilmesini gerektirir
Rüşvet veya meyil neticesi, daha ehliyetli biri varken başkasını görev başına getirmemiz büyük bir cinayet sayılır Resulullah (sav) şöyle buyurur: "Kim daha ehil biri varken başka birini bir bölük (iş) başına getirirse, Allah'a, Peygamberine ve müslümanlara hıyanet etmiş sayılır"(110)
Yezid bin Ebi Süfyan şöyle der: Ebu Bekr beni Şam'a gönderirken şöyle tavsiyede bulundu "Ey Yezid! - Resulallah (sav) "Kim müslümanların başına geçtikten sonra meyil eseri olarak birini göreve getirirse Allah'ın lanetine müstahak olur Allah onu cehenneme koymak için, ne bir farz , ne de bir sünnet ibâdetini kabul eder" (111)
Emanete riayet etmeyen bir millet içinde meyil ve rüşvet eseri olarak maslahatlar yok olur Göreve lâyık olmayanlar iş basma getirildiği için ehil olanların liyakâti kaybolur Hadisler, böyle olayları âhir zamanda meydana gelecek olan fitne sebepler olarak bildirmiştir
Adamın biri Resulullah'a gelerek: "Kıyamet ne zaman" dedi Resulullah (sav) ''Emanet zâyi edildiği zaman, sen kıyameti bekle" buyurdu Adam: "Emanet nasıl zayi olur?" dedi Resulullah: "Görev (yönetim) ehil olmayanlara teslim edildiği zaman sen kıyameti gözle" buyurdu(112}
Emanetin manalarından biri de kişinin mükellef olduğu vecibelerin en güzel şekilde îfâ edebilmesi için tüm imkânlarını harcamasıdır
Evet, işte böyle bir (emanet) İslâm'ın değer verdiği emanettir İslâm kişiden işlerini ihlasla ve en güze şekilde yapmasını ister
Mes'ul bulunduğu tüm kul haklarım îfâ etmek için gece ve gündüz demeden çalışmasını ister, kişinin (basit de olsa) mükellef bulunduğu işi hafife alması tüm cemiyette tefritin meydana gelmesine, tüm millet içinde fitne-fesad'ın yayılmasına sebep o Elbette ki hafife alınan bu vecibelerin doğuracağı netice kötülük ve günahları bir değildir
Bunların en çirkini: Dini, tüm müslümanları ve beldeleri musibetlere duçar eden hıyanettir Resulullah (sav) şöyle buyurur:
"Allah (cc) kıyamet gününde gelip-geçmiş tüm insanları bir araya toplayacağı bir zamanda her hâine onunla tanınması için bir sancak diker ve "işte bu falanca şahsın yaptığı hıyanettir" denilecektir(113)
Başka bir rivayet de şöyledir: "Her hâinin yanıbaşında, yaptığı hiyanet miktarı yükselecek olan sancak dikilecektir Dikkat edin! Devlet başkanının yaptığı zulümden dolayı ondan daha büyük hâin yoktur"(114)
Yani müslümanların idaresini eline geçirdikten sonra ihmalinden dolayı haklarının kaybolmasına sebep olmaktan daha büyük bir hiyanet düşünülemez
Emanete hıyanetin çeşitlerinden biri de kişinin getirildiği makamı kötüye kullanmasıdır Bu kötülük, şahsına veya akrabasına herhangi bir menfaati celb etmekle doğar Halkın malından yemek büyük cinayettir
Bilindiği gibi devletler veya şirketler çalıştırdıkları işçilere "Belirli ücret" tâyin ederler Her ne suretle olursa olsun bu tayin edilen ücretten daha fazlasını (hileli yollarla) almaya çalışmak harama teşebbüs etmektir
Resulullah (sav) şöyle buyurur: "Birini herhangi bir yere tâyin ettiğimizde ona belirli bir ücret de tâyin ederiz Kim bunun haricinde birşey alırsa hiyanet etmiş olur"(115)
Çünkü aldığı bu fazlalık fakir ve zayıfların haklarından ve kamunun menfaatinden alınmış bir hırsızlık sayılır "Kim böyle hainlik ederse kıyamet günü aşırdığı malı boynunda taşıyarak getirir Sonra da herkese kazandığı iyilik ve kötülüğün karşılığı ödenir Ve hiçbirine zulmedilmez" (116)
Fakat görevinde Allah'ın hududuna riâyet eden, vazifesinde hiyanet etmekten haya eden kimse, i'la-ı kelimetullah ve din uğrunda savaşan kimselerden sayılır Resulullah (sav) şöyle buyuru: "Me'mur hak ölçüsüyle alır, hakka bağlı olarak da verirse Allah indinde, görev yerinden eve dönünceye kadar Allah yolunda çarpışan mücahidler gibi sayılır"(117)
İslâm, iş hususunda iffetli bulunmak ve şüpheli kazançları terketmek konusunda çok titizdir Ümeyra'nın oğlu Addi şu hadisi duyduğunu rivayet eder; "Kimi iş başına getirirsek o da iğne veya daha kıymetli bir şeyi gizlerse kıyamet gününde onu yanında taşıdığı halde Allah'ın huzuruna gelir" Ravi diyor ki: Sıması hâlâ hayalimde olan ensardan siyah bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Beni görevden al" dedi -"Sana ne oluyor ki böyle istiyorsun?" "Ey Allah'ın Resulü! Bu hususta şöyle dediğini bizzat duymuştum" Resulullah: "Evet, ben dediğimi şimdi de söylüyorum: Kimi bir şeyde görevlendirirsek az çok ne varsa getirsin, yapabileceği işi alsın Yapamayacağını da almasın"(118)
Resulullah (sav) "Ezd" kabilesinden İbn el-Letbiyye adında birini zekat toplama işiyle görevlendirmişti Adam Resulullah'a geldiğinde:"Bu size bu da bana hediye edildi" dedi Hadis ravisi diyor ki bu durum karşısında Resululluh kalktı Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Ben Allah'ın bana emrettiği hususlarda, sizden birine görev veriyorum O da bana gelip "Bu size bu da bana hediye edildi" diyor Doğru ise, anne babasının evinde otursun da ona hediye gelsin Allah'a yemin ederim ki, kim haksız yere bir şey alırsa kıyamet gününde Allah'ın huzuruna onu taşıyarak gelecektir Sakın kıyamet gününde Allah'ın huzuruna bağıran deve, koyun ve inek taşıyarak gelen kimseyi görmeyeyim Sonfa da iki koltuk beyazlığı görülünceye kadar ellerini havaya kaldırarak "Allah'ım tebliğ ettim mi?" buyurdu (119)
Emanetin bir çeşidi de Allah'ın sana bahşettiği duyu organ nimetleri, mal ve çocuklardır Bunları Allah'ın murad ettiği istikâmette görevlendirip bu hususlara dikkat edip, bunların birer emanet olduğunun şuuruna varman gerekir
İmtihan gayesiyle Allah (cc) bunlardan herhangi birini senden alırsa onlar senin mutlak rnülkünmüş gibi sızlanıp dehşete düşme Allah (cc)'ın bunlarda senden daha fazla hakkı vardır Cihad yolunda verilmesi gerekiyorsa cimrilik yapmaya hakkın olmadığı gibi diğer hayır yerlerinden esirgeyip onları ma'siyette kullanma hakkın da yoktur Allah (cc) şöyle buyurur: "Ey îman edenler! Allah ve peygamberlerine hainlik etmeyin Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin, biliniz ki mallarınız ve evladınız ancak bir fitnedir Allah katında ise büyük mükafat vardır"(120)
Emanetin bir çeşidi de içinde bulunduğun meclisin hukukuna muhafaza edip konuşulan sır ve haberleri ifşa etmemendir Bazı kişilerin dolaşan sözleri, söylenmiş olsun veya olmasın dikkat etmeden ifşa etmeleri yüzünden nice bağlar kopmuş ve maslahatlar yokolmuştur Resulullah (sav) şöyle buyurur: "Biri diğerine bir söz söyleyip ayrılırsa artık bu söylenen söz onun yanında bir emanet sayılır"(121) Meclislerinde söylenen söz edeb ve ahlâk kaideleri çerçevesinde kaldığı müddetçe muhafaza edilmeye lâyıktır Fakat edeb ve ahlâk kaideleri dışına çıkıyorsa bunun muhafaza edilmesi gerekmez Bir müslüman, bulunduğu bir toplantıda fâsıkların başkalarına zarar gayesiyle komplolar tertiplediklerini görürse imkân dâhilinde bunu önlemeye çalışmalıdır Resulullah (sav) şöyle buyurur: "Üç durum dışında meclislerin içinde söylenen, sizlere emanettir:
1 Haram yere kan akıtmak,
2 Başkasının namusunu ihlal etmek,,
3 Haksız yere mal gasbetmek"(122)