- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Emanet EMN kökünden gelen bir kelimedir. Emn ise korku ve endişeden emin olmak demektir.
Emanet hıyanetin karşıt anlamlısı olarak isim şeklinde kullanıldığı gibi güvenilir olmak anlamında masdar şeklinde de kullanılır.
Ayrıca güvenilen bir kimseye geçici olarak bırakılan şey manasına da gelir.
Halk arasında yaygın olan manası da budur.
Emanet kelimesi ayet ve hadislerde birbirinden farklı anlamlarda kullanılmıştır.
İnsanın, gerek Allah'a, gerek ailesine ve gerekse bulunduğu topluma ve hatta insanlığa karşı görev ve sorumluluklarından tutunuzda korunmak için geçici bir süre yanında bırakılan eşyaya varıncaya kadar hepsine emanet denir.
Özet olarak söylemek gerekirse insanın sorumluluk alanına giren herşeye emanet denir.
Peygamberlerde bulunması gerekli beş nitelikten birinin "EMANET" olması, emanetin mana ve önemini ifade etmektedir.
Bu sıfat, Peygamberlerin her yönü ile güvenilir olduklarını ifade eder.
Esasen insanların güvenmediği bir kimsenin Peygamber olarak görevlendirilmesi düşünülemez.
Çünkü Peygamber, Allah ile kulları arasında elçidir.
Böyle bir kimse güvenilir olmazsa insanlar ona inanır ve söylediklerini dinler mi?
Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem, içinde doğup büyüdüğü toplum tarafından, daha Peygamber olarak görevlendirilmeden önce "el-Emîn-güvenilir-" olarak tanınmıştı.
Halk, adından daha çok onu bu ünvanı ile anardı.
Peygamber olarak görevlendirilip ihsanları Allah'ı tanımaya ve yalnız O'na ibadet etmeye çağırınca Mekke müşrikleri ona düşman oldular ve düşmanlıkları, onları Peygamberin hayatını ortadan kaldırmaya sevketti.
Onu öldürmek için bir araya gelen bu insanlar, birbirlerinden çok ona inanıyor, kıymetli eşyalarını, altın ve mücevherlerini ona emaneten bırakıyorlardı.
Mekke'den Medîne'ye hicret ettiği gece yanındaki emanetlerin sahiplerine verilmesi için Hz. Ali'yi bu sebeple yatağında bırakmıştı.
Peygamberimizin bu davranışı, onun emanete ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
Esasen O, halkın güvenini kazanmamış olsaydı insanlar kısa sürede inançlarını, âdet ve geleneklerini bırakarak onun etrafında toplanırlar mıydı?
insanın sorumluluk alanına giren her şey emanettir.
Bakınız Peygamberimiz ne buyuruyor:
İbn-i Ömer (r.a.) diyor ki: Peygamberimizin şöyle buyurduğunu duydum:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz.
Devlet Başkanı üslendiği görevden sorumludur.
Kişi ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan sorumludur.
Hizmetçi, efendisinin malının koruyucusu ve eli altında bulunanlardan sorumludur.
Dikkat ediniz, hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumludur"1
Hadis-i şerifte, kişilerin birbirlerine ve topluma karşı yükümlü bulundukları görevler noktasından "Çoban'' olarak ifade edilmesi, görevin kutsallığını ve içtenlikle yerine getirilmesinin gerektiğini ifade etmektedir.
Toplumun değersiz ve kıymetsiz aşırı istek ve arzularından uzak bulunan ve daima yaratılış saflığı ile yaşayan, koyunlarını güdüp gözetirken onlara karşı duyduğu derin şefkat ve merhamet duygusu, kişilerin görevlerini yaparken aranılan samimiyetin en temiz örneğidir.
Değerli mü'minler!
Hiç şüphe yok ki, insanın ilk sorumluluğu, kendisini yaratan ve akıl gibi üstün yetenekler veren Allah'a karşı olan sorumluluğudur.
Allah Teâlâ insanoğluna bu sorumluluğunu hatırlatmak üzere pekçok Peygamberler göndermiş ve bu Peygamberlerin bazıları ile de kitaplar indirmiştir.
Bu kitaplarda uyulması ve sakınılması gereken hususlar yer almıştır.
Allah Teâlâ'nın görevlendirdiği son Peygamber, Muhammed Mustafa (s.a.v.), indirdiği son kitap da Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın emanetini insanoğlunun taşıdığını bildirmektedir.
Şöyle buyuruluyor:
"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insanoğlu yüklendi.
O gerçekten çok zalim ve cahildir.''2
Burada yer ve göklerin taşımadığı, kabul etmediği emanetin dini yükümlülükler olduğunda şüphe yoktur.
Allah Teâlâ'nın sayısız nimet ve Iütuflarına mazhar olan insan, o nimetleri verene karşı bir takım yükümlülükleri olduğu hatırlatılmaktadır.
Allah'ın emir ve yasaklarına, gönderdiği son Peygamberin sünnet ve tavsiyelerine uymayan kimse yüklendiği bu emanete karşı görevini yapmamış olur.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Allah'a ve Peygamberine hainlik etmeyiniz ki bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.''3
Âyet-i kerime, Allah'a ve Peygamberine itaatsizlik yapılmamasını emrediyor.
Çünkü Allah'ın emirleri, Peygamberinin tavsiyeleri insanın hayat kaynadığıdır.
Nasıl olur da insan kendisine hayat veren emir ve tavsiyelere kulaklarını kapar onları dinlemez.
Böyle yaptığı takdirde Allah'a ve Peygamberine hainlik yapmış olur.
Allah'a ve Peygamberine hainlik yapan ise emanetlerine hıyanette bulunmuş olur.
Halbuki hainlik ve yalan müminde bulunmaz.
Nitekim Peygamberimiz:
"İki özellik vardır ki bunlar mü'minde huy haline gelmez. Bunlar, hıyanet ve yalandır."4