- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Şüphesiz, Kâinatın Efendisinin nurunu alnında İlâhî bir emanet olarak taşıyan atalarının tamamı hakkında fazla bir bilgimiz yoktur.
Atalarından en çok bilgi sahibi olduklarımız ise, ona zaman bakımından en yakın olanlarıdır.
Burada onların hayat ve şahsiyetlerine kısa bir göz atmak yerinde olacaktır.
Peygamber Efendimizin, asıl ismi Zeyd olan dördüncü kuşaktaki dedesi Kusay, mühim bir şahsiyetti. Kendisinin sâdece Zühre adında erkek kardeşi vardı.
Hz. Âdem'den beri devam edip gelen Nur-u Ahmedî'yi alnında taşıma şerefi, bu iki kardeşten Kusay'a ihsan edilmişti. Büyük oğul olduğu için, ailenin reisliği vazifesi de kendisine verilmişti. Küçüklüğünden beri kabiliyetiyle dikkatleri üzerinde toplayan Kusay, büyüyünce Mekke'nin ileri gelen şahsiyetlerinden biri oldu. Teşkilâtçılığı, idareciliği, adaletli kararlan ile kısa zamanda Mekke halkı arasında büyük bir itimat kazandı. Bu sebeple Mekke'nin idaresi ona verildi. Mekke'yi ilk defa mahallelere o böldü; her kabîleyi, kendilerine ayırdığı mahallelere o yerleştirdi. Mekke'nin en mühim işleri onun evinde görüşülüp karara bağlanırdı. Kabe'nin perdedarlığı, hacıların su ihtiyacının karşılanması, onların ağırlanması, savaşa giderken bayrak dikme ve Mekke Meclisini idare etmek gibi mühim işler, ona emanet edilmişti. Kabe'nin karşısında ve kapısı Kabe'ye bakan ilk ev, onun için inşa edilmişti. Bu ev, Mekke'nin bir nevi hükümet binası veya içinde Mekke Şehir Devletinin her türlü iş ve meselelerinin görüşüldüğü bir parlamento idi. Kusay'ın bu konağı, tarihte "Dârû'n Nedve" ismiyle şöhret bulmuş ve Hicret'ten yarım asır sonrasına kadar da muhafaza edilmiştir.
Kusay, Mekke'de istisnasız herkes tarafından sevilir, sayılırdı. Alnında taşıdığı Fahr-i Kâinat Efendimize âit nuru, onu bütün Mekke halkının sevgilisi ve can dostu hâline getirmişti.
Yaşlanınca, âdetleri üzere aile reisliği vazifesini en büyük oğlu Abdû'd-Dâr'a, "Sevgili oğlum!.. Seni bu kavme reis tâyin ediyorum." diyerek teslim etti.
Ne var ki, Abdû'd-Dâr, bu büyük vazifeyi yürütecek kabiliyete sahip değildi. Hayatı boyunca da babasının yerini dolduramadı. Çünkü, Fahr-i Kâinat Efendimizin kutsî nuru onun değil, küçük kardeşi Abd-i Menafin alnında parlıyordu. Onun da dört oğlu vardı: Haşîm, Abdû'ş-Şems, Muttâlib ve Nevfel.10
Atalarından en çok bilgi sahibi olduklarımız ise, ona zaman bakımından en yakın olanlarıdır.
Burada onların hayat ve şahsiyetlerine kısa bir göz atmak yerinde olacaktır.
KUSAY
Peygamber Efendimizin, asıl ismi Zeyd olan dördüncü kuşaktaki dedesi Kusay, mühim bir şahsiyetti. Kendisinin sâdece Zühre adında erkek kardeşi vardı.
Hz. Âdem'den beri devam edip gelen Nur-u Ahmedî'yi alnında taşıma şerefi, bu iki kardeşten Kusay'a ihsan edilmişti. Büyük oğul olduğu için, ailenin reisliği vazifesi de kendisine verilmişti. Küçüklüğünden beri kabiliyetiyle dikkatleri üzerinde toplayan Kusay, büyüyünce Mekke'nin ileri gelen şahsiyetlerinden biri oldu. Teşkilâtçılığı, idareciliği, adaletli kararlan ile kısa zamanda Mekke halkı arasında büyük bir itimat kazandı. Bu sebeple Mekke'nin idaresi ona verildi. Mekke'yi ilk defa mahallelere o böldü; her kabîleyi, kendilerine ayırdığı mahallelere o yerleştirdi. Mekke'nin en mühim işleri onun evinde görüşülüp karara bağlanırdı. Kabe'nin perdedarlığı, hacıların su ihtiyacının karşılanması, onların ağırlanması, savaşa giderken bayrak dikme ve Mekke Meclisini idare etmek gibi mühim işler, ona emanet edilmişti. Kabe'nin karşısında ve kapısı Kabe'ye bakan ilk ev, onun için inşa edilmişti. Bu ev, Mekke'nin bir nevi hükümet binası veya içinde Mekke Şehir Devletinin her türlü iş ve meselelerinin görüşüldüğü bir parlamento idi. Kusay'ın bu konağı, tarihte "Dârû'n Nedve" ismiyle şöhret bulmuş ve Hicret'ten yarım asır sonrasına kadar da muhafaza edilmiştir.
Kusay, Mekke'de istisnasız herkes tarafından sevilir, sayılırdı. Alnında taşıdığı Fahr-i Kâinat Efendimize âit nuru, onu bütün Mekke halkının sevgilisi ve can dostu hâline getirmişti.
Yaşlanınca, âdetleri üzere aile reisliği vazifesini en büyük oğlu Abdû'd-Dâr'a, "Sevgili oğlum!.. Seni bu kavme reis tâyin ediyorum." diyerek teslim etti.
Ne var ki, Abdû'd-Dâr, bu büyük vazifeyi yürütecek kabiliyete sahip değildi. Hayatı boyunca da babasının yerini dolduramadı. Çünkü, Fahr-i Kâinat Efendimizin kutsî nuru onun değil, küçük kardeşi Abd-i Menafin alnında parlıyordu. Onun da dört oğlu vardı: Haşîm, Abdû'ş-Şems, Muttâlib ve Nevfel.10