Efendimizin Amcasıyla Şam'a Gidişi (3)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
PEYGAMBERİMİZ, HİLFÛ'LFÜDÛL CEMİYETİNDE

Peygamber Efendimiz, 20 yaşında.
Son Ficar Harbinde, çok kimse hayatını kaybetmiş, oluk oluk kan akmıştı. Bununla, Arap kabileleri arasındaki düşmanlık duygusu daha da bilenmişti. Her an basit sebepler yüzünden büyük hâdiseler çıkabilir, adam öldürülebilir, kabileler birbirine saldırabilir duruma gelinmişti.
Mekke'de, dışarıdan gelen yabancılar için can, mal ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı. İsteyen, istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu. Âciz ve güçsüzler her türlü zulme mâruz kalıyor ve bunlara karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı.
Bu vahşet saçan manzaraya bir çâre bulunması gerekiyordu. İnsanlık haysiyetine yakışmayan bu hareketlerin önüne geçilmeliydi. Fakat, ne yapılmalıydı? Ne yapılabilirdi?
Namus ehlinin, haksızlık karşısında vicdanı ızdırap duyanların, cemiyetin emniyet ve asayişini düşünüp duranların halletmek istedikleri meselelerdi bunlar!..

Zebidîinin Gasbedilen Malı!
Bardağı taşıran son damla, Yemen'in Zebid Kabilesinden birinin bir deve yükü malının, şehrin ileri gelenlerinden As. b. Vâil tarafından gasbedilımesi hâdisesi oldu.
Zebidîinin yardım istemek maksadıyla çaldığı her kapı, yüzüne kapatılıyordu. Sonunda, Ebû Kubeys Dağına çıkarak,
uğradığı zulüm ve hakareti Kureyşlilere yüksek sesle bildirmeyi denedi ve bu yüksek tepeden şehir halkını yardıma çağırdı.107
Bu davet, cemiyetin perişan hâlini düşünen kafaları uyandırdı. Derhâl bir araya toplanarak, bu yolsuzluklara, bu gayrimeşru davranışlara çâre aramaya koyuldular. Bu konuda başı çeken ve Mekke'nin hatırı sayılır büyüklerini bir araya getirmeye teşebbüs eden ilk şahıs, Peygamberimizin amcası Zübeyr oldu.108
Haşîm, Muttâlib, Zühre, Esed, Haris, Teym Oğullarının ileri gelenlerinden birçoğunun iştirakiyle, Mekke'nin zengin, itibarlı ve en yaşlısı sayılan Abdullah b. Cud'a'nın evinde toplanıldı ve "Hilfû'lFüdûl" cemiyeti kuruldu.
Uzun uzadıya konuşup tartıştıktan sonra, şu maddeleri karar altına aldılar:
Mekke'de—ister ehlinden, ister dışından olsun—zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır.
Bundan böyle Mekke'de zulme asla meydan verilmeyecek, zâlime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır.
Mazlumlar zâlimlerden haklarını alıncaya kadar, mazlumlarla beraber hareket edilecektir.109
Cemiyet üyeleri, bu ahitleri üzerinde sebat edeceklerine dair de şöylece yeminde bulundular:
"Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya, Hira ve Sebir Dağı yerlerinden silinip gidinceye, Kabe'de istilâm ibâdeti [Kabe'nin tavafı sırasında Hacerû'lEsved'e el sürülmesi ve izdiham dolayısıyla bizzat el sürülemiyorsa uzak tan selâmlama işaretinin yapılması] ortadan kalkıncaya kadar bu ahdimizde sebat edeceğiz."110
Kurulan bu cemiyete "Hilfû'lFüdûl" adı verildi.
Sebebi şöyle izah ediliyor:
"Hilf' yemin, "Füdûl" ise fâzıllar demek.
Mekke'de bulundukları bir sırada Cürhümî Kabilesinden Fazl isminde iki kişi ile Katüra Kabilesinden Fudayl adında biri, "şehirde, zulme ve tecavüze meydan vermemek" hususunda yeminde bulunmuşlardı.
Kureyş ileri gelenleri de, bunlara benzer sebeplerden dolayı bir araya gelip karar aldıklarından, "Fâzıllar" hâdisesini hatırlama babında bu cemiyete "Hilfû'lFüdûl" denildi.111
Cemiyetin îfa ettiği ilk iş, Yemenli Zebidlinin, ticaret maksadıyla getirdiği malın Âs b. Vâil'den geri alınması oldu.
Sevgili Peygamberimiz de, henüz 20 yaşında bir genç olmasına rağmen, yaşlılardan teşekkül eden bu cemiyete amcalarıyla birlikte katılmış ve zulme karşı birleşmede oyunu müsbet olarak kullanmıştır.
Bu, Efendimizin genç yaşından beri derin düşünceye sahip olduğunun, zulme karşı nefret duyduğunun ve henüz o zamandan beri kavmi ve kabilesi arasında büyük bir itibara sahip bulunduğunun ifadesidir.
Şefkat ve merhamet timsâli zât, elbette peygamberlikle vazifelendirilmeden evvel de mazlumun imdadına koşacak, bu hususta gösterilen gayretlere yardımcı olacaktır. Çünkü, o, "güzel ahlâkı tamamlamak" maksadıyla gönderilmişti. Öyle ise, güzel ahlâka vasıta olan her gayrete kendisi de katılacaktı.

Nitekim, kendilerine İlâhî risâlet vazifesi verildikten sonra da, mezkûr cemiyete katılmış olmaktan duyduğu memnuniyeti şu ifadelerle beyan buyuracaktır:
"Abdullah b. Cud'a'nın evinde yapılan yeminleşmede ben de bulundum. Bence o yemin kırmızı tüylü develere sahip olmaktan daha sevimlidir! Ben, ona İslâmiyet devrinde bile çağrılsam icabet ederim."112
Resûli Ekrem Efendimizin bu sözü, günümüz Müslümanları için de bir ölçüdür: Zulme ve ahlâksızlığın her türlüsüne karşı, isim ve şekli ne olursa olsun, mücadele veren teşekkül ve cemiyetlere yardımcı olmak...

PEYGAMBERİMİZİN ŞAM'A İKİNCİ GİDİŞİ

Mekke halkının meşguliyetleri başında ticaret geliyordu. Ebû Tâlib de bir müddet ticaretle uğraştı. Ancak, kıtlık kuraklık yıllarının baş göstermesi, kabîle savaşlarının birbirini takib etmesi ve aile efradının fazla oluşu gibi sebepler yüzünden ticaret yapabilecek malî kuvveti pek kalmamıştı. Bu yüzden, Efendimizi de yanına alarak yaptığı Suriye seyahatinden sonra bir daha ticaret kervanlarına katılma imkânını elde edemedi. Mekke'nin içinde bazı işler yapmakla geçinip gidiyordu.
Mekke'de Nebîyyi Ekrem Efendimizin akrabalarından zengin bir dul kadın vardı: Hatice binti Hüveylid... O, servetiyle ticaret kervanlarına ortak oluyordu.
Peygamber Efendimiz, 25 yaşında bulunduğu sırada, Kureyş yine Şam'a göndermek üzere bir ticaret kervanının hazırlığı içindeydi. Bu kervana Hz. Hatice de, mallarıyla iştirak edecekti. Her seferinde olduğu gibi bu defa da mallarının başında gönderecek emin ve sağlam adamlar arıyordu.
Geçim sıkıntısı içinde kıvranıp duran Ebû Tâlib, bunu duydu. Himayesinde bulunan yeğeni Nebîyyi Muhterem Efendimizi yanına çağırarak, kendisine açılmak zorunda kaldı ve şöyle konuştu:
"Ey kardeşim oğlu!.. Mal ve mülk sahibi olmadığımı biliyorsun. Şiddetli kıtlık ve kuraklık, elimizi avucumuzu kuruttu; bizde ne ticaret bıraktı, ne de kalkacak, kımıldanacak güç ve derman... Bak, kavminin ticaret kervanı Şam'a gitmeye hazırlanıyor. Hüveylid'in kızı Hatice de, bu kervana yükleyeceği mallarla katılacak ve mallarıyla birlikte de kavminden bazı kimseler gönderecektir. Hatice, ticaretle uğraşan, serveti bol ve başkasının da bu servetten istifade etmesini isteyen bir kadındır. Senin gibi emniyet edilen temiz, vefalı bir insana, onun bu konuda ihtiyacı vardır. Gidip bu hususu kendisine anlatsan, herhalde dürstlüğün ve üstün meziyetlerinden dolayı seni başkalarına tercih edecektir!"
Bu konuşmasının ardından endişesini de üzüntü içinde belirtti: "Gerçi, seni Şam'a göndermekten çekiniyorum; Yahudilerin sana bir zarar vermesinden de korkuyorum! Ama ne yapayım ki, geçimimizi temin konusunda, bundan başka hatırıma gelen bir fikrim de yok."113
Amcasına, "Amcacığım, sen nasıl istiyorsan öyle yap." cevabında bulundu.
Ebû Tâlib'le Resûli Ekrem Efendimiz arasında geçen konuşma, Hz. Hatice'ye ulaştı. Nebîyyi Mükerrem'in doğru sözlü, güvenilir, emniyetli, üstün ahlâklı olduğunu bilen Hz. Hatice, hemen haber göndererek çağırttı, kendisine şöyle dedi:
"Ben, seni Şam'a gidecek ticaret mallarımın başında göndermek istiyorum. Senin doğru sözlü, son derece güvenilir ve güzel ahlâklı olduğunu biliyorum. Sana, kavmimden hiçbir kimseye vermediğim yüksek bir ücret vereceğim!"
Peygamber Efendimiz, teklifi amcası Ebû Tâlib'e haber verdi. Buna son derece sevinen amcası, "Bu, Allah'ın sana ihsan ettiği bir rızıktır!" diye konuştu.
Ebû Tâlib, ücreti tâyin etmeden yola çıkılmasını münasip görmediğinden, Efendimize, gidip bizzat Hz. Hatice'yle bu hususu konuşmasını söyledi. Ancak Peygamber Efendimiz, bunu istemediğini belli etti. Bunun üzerine Ebû Tâlib, kendisi bizzat giderek, "Ey Hatice!.." dedi, "Biz işittik ki, sen filânı iki erkek deve vermek üzere tutmuşsun. Biz, Muhammed için dört erkek deveden aşağısına razı olmayız!"
Efendimiz gibi son derece itimat edilir birini bulan Hz. Hatice, sevinç içinde, "Ey Ebû Tâlib!.." dedi, "Sen çok kolay ve hoşa gidecek bir ücret dilemiş bulunuyorsun! Bundan daha fazlasını isteseydin bile ben yine kabul ederdim!""4
Haliyle Ebû Tâlib, bu sözlerden fazlasıyla memnun oldu. Hz. Hatice, kölesi Meysere'yi de Resûlullah Efendimizin emrine verdi ve ona şu tembihte bulundu:
"Sana ne emrederse derhâl itaat edeceksin, hiçbir fikrine karşı aykırı iş görmeyeceksin, bir dediğini iki etmeyeceksin ve her hâlini bana bildireceksin!"
Kervanın yola çıkması için bütün hazırlıklar tammalandı. Ebû Tâlib ile Efendimizin halaları da, onu uğurlamaya geldiler ve kervanda bulunanlara onunla ilgilenmelerini rica ettiler.

...Ve kervan yola çıktı.
Ticaret kervanı üç aylık yorucu bir yolculuktan sonra, Şam topraklarına vardı. Kervana iştirak edenlerin her biri, Busra Panayırının münasip yerlerine tezgâhlarını kurdular. Kâinatın Efendisi ise, oradaki manastıra yakın bir zeytin ağacının altına indi.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt