Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Dünya ve içindekiler geçicidir...!
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 13555" data-attributes="member: 2"><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Içinde yaşamakta olduğumuz dünya rahatlık ve saadet yeri değildir.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bir gün huzur bulsak birkaç gün huzursuz oluruz. Bizim hiçbir sıkıntımız olmasa bile sevdiklerimizden birinin sıkıntıları bizi üzer.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hasan-ı Basri hazretleri buyuruyor: Dünyada rahatlık bekleme, görürsen onu kârdan say. Yolda para bulmuş gibi.” Bir diğer tavsiyesi de şöyledir: Yarının sıkıntısını bugüne yükleme! Her günün sıkıntısı zaten kendine yeter. Âdem aleyhisselâm dünyaya sürgün olarak gönderildi. Mükâfat olarak, terfi ederek gelmedi.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Dünya eğer rahatlık yeri olsaydı, en fazla Peygamberler buna kavuşurdu. Halbuki en çok sıkıntıyı, üzüntüyü onlar çekmişlerdir.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Âdem aleyhisselâm asırlarca gözyaşı döktü. Nuh aleyhisselâm ile alay edildi, hakaretlere maruz kaldı. Gemi yapımında ne büyük sıkıntılar çekti.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> İbrahim aleyhisselâmı ateşe attılar, yakmak istediler. Kendi öz ve biricik evladını kurban etmekle emrolundu.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Oldukça ağır bir imtihandı bu. Denilseydi ki, çocuğunu birine kestir veya dağdan yuvarla parçalansın, yine daha kolay olurdu. Fakat emir kendi elinle kurban edeceksin.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Yakub aleyhisselâm Yusuf’una o kadar çok ağladı ki, mübarek gözleri kapandı. Yusuf aleyhisselâmın da imtihanı ağırdı; kuyuya atılması, köle olarak satılması, çirkin teklifle karşılaşması ve daha sonrasında da zindana girmesi...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Musa aleyhisselamın Firavun’dan çektikleri, memleketinden kaçışı, gurbet ellere gidişi, oralarda on sene çobanlık yapması gibi...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Eyyüp aleyhisselâmın hastalığı, bundan dolayı O’na iman edenlerin mürted olması ve O’nu terk etmesi, evlatlarının vefatı, bütün servetinin yok olması yanında senelerce yatağın esiri olması...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> <strong>PEYGAMBERİMİZİN ÇEKTİKLERİ</strong></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong> İsa aleyhisselâmın barınacak bir yuvasının olmaması ve fakirlikle hayat geçirmesi. Yahudilerden, putperestlerden gördüğü ezâ ve cefalar...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Zekeriyya aleyhisselâm ile Yahya aleyhisselâmın şehit edilmeleri...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bizim Peygamberimiz aleyhisselâmın çektiği sıkıntılar diğerlerinden daha fazla idi. Tâif seferinde gördüğü hakaret, çocuklara taşlatıldıkları, mübarek ayakkabılarının kanla dolması ve onlara beddua etmemeleri.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Uhud muharebesinde çok sevdiği amcaları Hazreti Hamza ve diğer eshabının şehit olmaları gibi dayanılması çok zor sıkıntılar...</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Demek ki, içinde yaşadığımız şu dünya keyif sürmek, rahat etmek yeri değildir. Nimetlerinde bile sade lezzet yoktur. Hem dişim olsun hem de ağrımasın dersek olmaz.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Dünyada rahatlık beklemek seraptan su beklemeye benzer. Hayal kırıklığından başka insana bir şey vermez.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bir adam arkadaşına dua eder ve der ki: “Allah sana dünyada hiç sıkıntı vermesin!” O da şöyle der: “Sen benim ölümümü istiyorsun! Dünyada yaşayıp da sıkıntı çekmemek mümkün mü?”</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> <strong>GÖZÜNÜ TOPRAK DOYURUR...</strong></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong> Nasıl rahatlığa kavuşulur. Değişen istikrârsız bir hayat yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin değildir. Herkes halinden şikayetçi, kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka nimetlerde. Gözünü toprak doyurur ancak.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bütün insanlarda korku vardır. Ölüm korkusu hastalık korkusu, fakirlik korkusu, sevdiklerinden ayrılma korkusu. Korku!.. Korku!.. Korkularla geçen bir hayatın ne tadı olur?</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hadis-i şerifte buyuruluyor: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen ve ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan ve nasıl yaşarsan yaşa, karşılığını göreceksin!..”</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Bir diğer hadis-i şerifte buyuruluyor ki: “Mü’min insan ne kadar nasiplidir; nimete kavuştuğu zaman şükreder sevap kazanır. Hastalıklara, sıkıntılara maruz kaldığı zaman da sabreder yine savap kazanır.”</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Sabredersek sıkıntılarımız azalır, rahatlarız, üstelik büyük sevap kazanırız. Sabretmezsek, hastalığımız, sıkıntılarımız artar, günâhkâr oluruz.</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Hazreti Ali (radıyallahü anh) birine şöyle nasihatte bulunur: “Sabredersen kalemin yazdığı olur, sevap kazanırsın. Sabretmezsen yine kalemin yazdığı olur, günah kazanırsın!”</span></span></span></p><p><span style="color: black"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"> Takdiri ilâhi ne ise o olur. “Dünya da, içindekiler de baki değildir. Ne gâm baki, ne sürur” demişler.</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 13555, member: 2"] [COLOR=black][FONT=Arial][SIZE=3]Içinde yaşamakta olduğumuz dünya rahatlık ve saadet yeri değildir. Bir gün huzur bulsak birkaç gün huzursuz oluruz. Bizim hiçbir sıkıntımız olmasa bile sevdiklerimizden birinin sıkıntıları bizi üzer. Hasan-ı Basri hazretleri buyuruyor: Dünyada rahatlık bekleme, görürsen onu kârdan say. Yolda para bulmuş gibi.” Bir diğer tavsiyesi de şöyledir: Yarının sıkıntısını bugüne yükleme! Her günün sıkıntısı zaten kendine yeter. Âdem aleyhisselâm dünyaya sürgün olarak gönderildi. Mükâfat olarak, terfi ederek gelmedi. Dünya eğer rahatlık yeri olsaydı, en fazla Peygamberler buna kavuşurdu. Halbuki en çok sıkıntıyı, üzüntüyü onlar çekmişlerdir. Âdem aleyhisselâm asırlarca gözyaşı döktü. Nuh aleyhisselâm ile alay edildi, hakaretlere maruz kaldı. Gemi yapımında ne büyük sıkıntılar çekti. İbrahim aleyhisselâmı ateşe attılar, yakmak istediler. Kendi öz ve biricik evladını kurban etmekle emrolundu. Oldukça ağır bir imtihandı bu. Denilseydi ki, çocuğunu birine kestir veya dağdan yuvarla parçalansın, yine daha kolay olurdu. Fakat emir kendi elinle kurban edeceksin. Yakub aleyhisselâm Yusuf’una o kadar çok ağladı ki, mübarek gözleri kapandı. Yusuf aleyhisselâmın da imtihanı ağırdı; kuyuya atılması, köle olarak satılması, çirkin teklifle karşılaşması ve daha sonrasında da zindana girmesi... Musa aleyhisselamın Firavun’dan çektikleri, memleketinden kaçışı, gurbet ellere gidişi, oralarda on sene çobanlık yapması gibi... Eyyüp aleyhisselâmın hastalığı, bundan dolayı O’na iman edenlerin mürted olması ve O’nu terk etmesi, evlatlarının vefatı, bütün servetinin yok olması yanında senelerce yatağın esiri olması... [B]PEYGAMBERİMİZİN ÇEKTİKLERİ [/B] İsa aleyhisselâmın barınacak bir yuvasının olmaması ve fakirlikle hayat geçirmesi. Yahudilerden, putperestlerden gördüğü ezâ ve cefalar... Zekeriyya aleyhisselâm ile Yahya aleyhisselâmın şehit edilmeleri... Bizim Peygamberimiz aleyhisselâmın çektiği sıkıntılar diğerlerinden daha fazla idi. Tâif seferinde gördüğü hakaret, çocuklara taşlatıldıkları, mübarek ayakkabılarının kanla dolması ve onlara beddua etmemeleri. Uhud muharebesinde çok sevdiği amcaları Hazreti Hamza ve diğer eshabının şehit olmaları gibi dayanılması çok zor sıkıntılar... Demek ki, içinde yaşadığımız şu dünya keyif sürmek, rahat etmek yeri değildir. Nimetlerinde bile sade lezzet yoktur. Hem dişim olsun hem de ağrımasın dersek olmaz. Dünyada rahatlık beklemek seraptan su beklemeye benzer. Hayal kırıklığından başka insana bir şey vermez. Bir adam arkadaşına dua eder ve der ki: “Allah sana dünyada hiç sıkıntı vermesin!” O da şöyle der: “Sen benim ölümümü istiyorsun! Dünyada yaşayıp da sıkıntı çekmemek mümkün mü?” [B]GÖZÜNÜ TOPRAK DOYURUR... [/B] Nasıl rahatlığa kavuşulur. Değişen istikrârsız bir hayat yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin değildir. Herkes halinden şikayetçi, kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka nimetlerde. Gözünü toprak doyurur ancak. Bütün insanlarda korku vardır. Ölüm korkusu hastalık korkusu, fakirlik korkusu, sevdiklerinden ayrılma korkusu. Korku!.. Korku!.. Korkularla geçen bir hayatın ne tadı olur? Hadis-i şerifte buyuruluyor: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen ve ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan ve nasıl yaşarsan yaşa, karşılığını göreceksin!..” Bir diğer hadis-i şerifte buyuruluyor ki: “Mü’min insan ne kadar nasiplidir; nimete kavuştuğu zaman şükreder sevap kazanır. Hastalıklara, sıkıntılara maruz kaldığı zaman da sabreder yine savap kazanır.” Sabredersek sıkıntılarımız azalır, rahatlarız, üstelik büyük sevap kazanırız. Sabretmezsek, hastalığımız, sıkıntılarımız artar, günâhkâr oluruz. Hazreti Ali (radıyallahü anh) birine şöyle nasihatte bulunur: “Sabredersen kalemin yazdığı olur, sevap kazanırsın. Sabretmezsen yine kalemin yazdığı olur, günah kazanırsın!” Takdiri ilâhi ne ise o olur. “Dünya da, içindekiler de baki değildir. Ne gâm baki, ne sürur” demişler.[/SIZE][/FONT][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Edebi, fikri, duygusal yazılarımız
Dünya ve içindekiler geçicidir...!
Üst
Alt