Dünya ve içindekiler geçicidir...!

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Içinde yaşamakta olduğumuz dünya rahatlık ve saadet yeri değildir.
Bir gün huzur bulsak birkaç gün huzursuz oluruz. Bizim hiçbir sıkıntımız olmasa bile sevdiklerimizden birinin sıkıntıları bizi üzer.

Hasan-ı Basri hazretleri buyuruyor: Dünyada rahatlık bekleme, görürsen onu kârdan say. Yolda para bulmuş gibi.” Bir diğer tavsiyesi de şöyledir: Yarının sıkıntısını bugüne yükleme! Her günün sıkıntısı zaten kendine yeter. Âdem aleyhisselâm dünyaya sürgün olarak gönderildi. Mükâfat olarak, terfi ederek gelmedi.

Dünya eğer rahatlık yeri olsaydı, en fazla Peygamberler buna kavuşurdu. Halbuki en çok sıkıntıyı, üzüntüyü onlar çekmişlerdir.
Âdem aleyhisselâm asırlarca gözyaşı döktü. Nuh aleyhisselâm ile alay edildi, hakaretlere maruz kaldı. Gemi yapımında ne büyük sıkıntılar çekti.
İbrahim aleyhisselâmı ateşe attılar, yakmak istediler. Kendi öz ve biricik evladını kurban etmekle emrolundu.

Oldukça ağır bir imtihandı bu. Denilseydi ki, çocuğunu birine kestir veya dağdan yuvarla parçalansın, yine daha kolay olurdu. Fakat emir kendi elinle kurban edeceksin.
Yakub aleyhisselâm Yusuf’una o kadar çok ağladı ki, mübarek gözleri kapandı. Yusuf aleyhisselâmın da imtihanı ağırdı; kuyuya atılması, köle olarak satılması, çirkin teklifle karşılaşması ve daha sonrasında da zindana girmesi...
Musa aleyhisselamın Firavun’dan çektikleri, memleketinden kaçışı, gurbet ellere gidişi, oralarda on sene çobanlık yapması gibi...
Eyyüp aleyhisselâmın hastalığı, bundan dolayı O’na iman edenlerin mürted olması ve O’nu terk etmesi, evlatlarının vefatı, bütün servetinin yok olması yanında senelerce yatağın esiri olması...

PEYGAMBERİMİZİN ÇEKTİKLERİ

İsa aleyhisselâmın barınacak bir yuvasının olmaması ve fakirlikle hayat geçirmesi. Yahudilerden, putperestlerden gördüğü ezâ ve cefalar...
Zekeriyya aleyhisselâm ile Yahya aleyhisselâmın şehit edilmeleri...
Bizim Peygamberimiz aleyhisselâmın çektiği sıkıntılar diğerlerinden daha fazla idi. Tâif seferinde gördüğü hakaret, çocuklara taşlatıldıkları, mübarek ayakkabılarının kanla dolması ve onlara beddua etmemeleri.
Uhud muharebesinde çok sevdiği amcaları Hazreti Hamza ve diğer eshabının şehit olmaları gibi dayanılması çok zor sıkıntılar...
Demek ki, içinde yaşadığımız şu dünya keyif sürmek, rahat etmek yeri değildir. Nimetlerinde bile sade lezzet yoktur. Hem dişim olsun hem de ağrımasın dersek olmaz.
Dünyada rahatlık beklemek seraptan su beklemeye benzer. Hayal kırıklığından başka insana bir şey vermez.
Bir adam arkadaşına dua eder ve der ki: “Allah sana dünyada hiç sıkıntı vermesin!” O da şöyle der: “Sen benim ölümümü istiyorsun! Dünyada yaşayıp da sıkıntı çekmemek mümkün mü?”

GÖZÜNÜ TOPRAK DOYURUR...

Nasıl rahatlığa kavuşulur. Değişen istikrârsız bir hayat yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin değildir. Herkes halinden şikayetçi, kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka nimetlerde. Gözünü toprak doyurur ancak.
Bütün insanlarda korku vardır. Ölüm korkusu hastalık korkusu, fakirlik korkusu, sevdiklerinden ayrılma korkusu. Korku!.. Korku!.. Korkularla geçen bir hayatın ne tadı olur?

Hadis-i şerifte buyuruluyor: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen ve ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan ve nasıl yaşarsan yaşa, karşılığını göreceksin!..”

Bir diğer hadis-i şerifte buyuruluyor ki: “Mü’min insan ne kadar nasiplidir; nimete kavuştuğu zaman şükreder sevap kazanır. Hastalıklara, sıkıntılara maruz kaldığı zaman da sabreder yine savap kazanır.”
Sabredersek sıkıntılarımız azalır, rahatlarız, üstelik büyük sevap kazanırız. Sabretmezsek, hastalığımız, sıkıntılarımız artar, günâhkâr oluruz.
Hazreti Ali (radıyallahü anh) birine şöyle nasihatte bulunur: “Sabredersen kalemin yazdığı olur, sevap kazanırsın. Sabretmezsen yine kalemin yazdığı olur, günah kazanırsın!”
Takdiri ilâhi ne ise o olur. “Dünya da, içindekiler de baki değildir. Ne gâm baki, ne sürur” demişler.
 
Üst Alt