Dilin afetleri

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
Dilin afetleri - (dilimizle düştüğümüz günahlar)
RAHMETLİ Şerife ninem Arapçayı anadili gibi iyi bilirdi. Çünkü hem babası, hem eşi, hem kayınpederi ve hem de oğlu müftüydü.

Onlardan Arapçayı ve dini ilimleri öğrenmişti. Otoriter bir kadındı. Kimseye eyvallahı olmazdı. Fakirlere günlük erzak dağıtırdı. Saygındı. Söyledikleri uygulanırdı. Bazen bizleri oturtur, bizlere kitap okur ve okuduklarını tercüme ederdi. Bir gün çok ilginç ve unutamadığım bir örnek aktarmıştı. Hayvanların hayatından ilginç bilgileri konu alıyordu bu kitap.

Bu ilginç bilgiyi sizinle paylaşayım dedim.
Bir kuş varmış. Bu kuşun adını da yazıyordu kitap ama unuttum. Bu kuş gagasıyla yerden yem toplarken çok itinalı davranırmış. Yutacağı yemi gagasına aldıktan sonra şöyle bir tartarmış. Yere koyar, bir sağa bir sola çevirirmiş. Enine, boyuna, sertliğine, yumuşaklığına bakarmış. Yemeğe niyetlendiğinde de gagasına alırmış ve sonra da kuyruğunun altına doğru götürüp bakarmış. Ben bu yiyeceğimi rahat hazmedebilir miyim, rahat hazmedemez miyim diye hesaplarmış. Rahat hazmedebileceğine kanaat getirince de o yemi yutarmış. Hazmedemeyeceği hiçbir yemi yemezmiş.

Şerife ninem bu hikâyeyi aktardıktan sonra şöyle derdi: Söyleyeceğiniz sözü söylemeden evvel, önce iyice tartın. Bakın bu kuş bile bir yemi nasıl hazmedeceğini tartıyor. Siz de hesabını veremeyeceğiniz sözü kullanmayın, boş laf etmeyin. Çünkü söz kullanılmadan önce sizin esirinizdir, siz onu kullandıktan sonra da siz onun esiri olursunuz. Ben bu örneği duyduktan sonra, kuş kafalı sözünü çok anlamsız buldum.

Bu örneği neden verdim; şundan dolayı, birçok sıkıntının sebebi dilimizden çıkan hesapsız sözlerdir. Çoğu kez tartmadan konuşuyoruz. Sözlerimiz tartılınca da terazinin bozuk olduğunu söylüyoruz.

Buna çağımızda ‘dilin şehveti' diyorlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında bu konuda uyarmıştı. Çevresindeki arkadaşlarından biri soruyordu: “Ey Allah'ın Resulü! benim hakkımda en korktuğunuz şey nedir”. Hz. Peygamber (s.a.v.) eliyle dilini tutup “İşte şu” cevabını verdi. (Tirmizi, Zühd, 6)
Başka bir seferinde ise “Allah'a ve ahret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun veya sussun” buyurdu. (Tirmizi, kıyamet, 51: hd. 2502)

Hayırlı ve faydalı söz bir ibadettir. Kötü ve çirkin söz ise günahtır. İnsan güzel sözden ötürü sevap kazanır, ama çirkin, yakışıksız ve şerre teşvik eden sözden ötürü de sorumluluk altına girer.
Eskiler “Dilin afetleri vardır, bunlardan sakınmazsan başın sıkıntıdan kurtulmaz”, “Hem dünyada ve hem de ahrette iyilik ve kötülüklerin kadar sözlerin de teraziye konur” demişlerdir.

İşte sakınılması gereken sözlerden, hükümlerden bir kısmı:
- Başkalarını aşağılayıcı, alçaltıcı sözden sakınmalıyız.
- Başkası hakkında ‘Cennettedir' veya ‘Cehennemdedir' gibi Yüce Allah'ın vereceği kararı biliyormuşçasına hüküm vermekten sakınmalıyız.
- Başkalarını helakta görmek, sadece kendinizi ve çevrenizi kurtulmuşlardan görmek sakıncalı hükümlerdendir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir kanıdan sakındırıp şöyle buyuruyor:
- “Bir kimsenin insanlar helak oldu dediğini duyarsanız, bilin ki, o kendisi herkesten çok helak olandır.” ( Müslim, Birr, 139, hd: 2623; Muvatta, Kelam, 2)

- Söz atışmasından, münakaşa ve ağız kalabalığından sakınmak lazım. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Haklı olsan da münakaşa etme” buyurur. Elbette ki hak aramak, savunma yapmak ile çirkin sözle münakaşa farklıdır. Bir hadiste ise şöyle buyurur. “Ben haklı bile olsa, münakaşayı terk edene cennette bir yer garanti ediyorum.” (Ebu Davud, edep, 7)

- Yüce Allah'ın hakkında kullanılabilecek sıfatları başkaları hakkında kullanmak sakıncalı ve imani açıdan tehlikelidir. Yine Yüce Allah hakkında -örnekleme niyetiyle bile olsa- fıkra anlatmak, cennet ve cehennemle ilgili fıkralar veya aşağılayıcı sözler kullanmak sakıncalı sözlerdendir.

- Müstehcen ve mahrem olan şeyleri yaymak, konuşmak, alenileştirmek ve rahatça kullanılır bir hale getirmek doğru değildir.

- Başkasını ayıplamak Kuran-ı Kerim ayetiyle yasaklanmıştır. “Birbirinizi ayıplamayın” (Hucurat, 11) buyurulmuştur. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) “Bir kimse kardeşini bir suçundan dolayı ayıplarsa, o suçu işlemeden ölmez” haberini vermiştir.

- Latife şaka yaparken başkasını aşağılamak veya kendini aşağılatmak sakıncalı hallerdendir. Mizahla anılmak kişinin ciddiyetini, itibarını azaltır. Her şeyin ölçüsü güzeldir. Aşırısı ise zararlıdır.

- Düşmanlıkta sınırı aşmak İslam da hoş görülmemiştir. Kuran-ı Kerim, “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi adil davranmaktan alıkoymasın” buyurmuştur. Onun için Hz. Peygamber (s.a.v.) “Allah'ın en çok buğz ettiği kimse, düşmanlığı en şiddetli olan kimsedir” haberini vermiştir. Bizler, birini tenkit ettiğimizde işi kişiselleştirip onu yok edecek kıvama getiriyoruz. Halbuki kişiler değil yanlış fikirler tenkit edilmelidir.

- Başkasını gayrimeşru yaşamakla suçlamak en ciddi günahlardandır. Elbette gayrimeşru yaşamak doğru değildir, günahtır ama bunu ilan ederek alenileştirmek ve günaha karşı direnci kırmak -her yerde konuşulur hale getirmek- de bir o kadar sorumluluk taşır. İslam fıkıhçıları üç kişi zina eylemini aleni olarak görse bile konuşamaz derken, setredilmiş şeyi ifşa etmenin sakıncasını belirtmiş oluyorlar. Yanlış yapanın tevbe etmesi, yanlışı görenin ise iyi niyetle uyarıyı yapması gerekir. Siyaset bilimci Maverdi der ki: “Başkasının sırrını açıklamak, kendi sırrını açıklamaktan daha çirkindir. Zira bu bir tür koğuculuktur.”

DÜNYA hayatında başımıza gelen belaların çoğu dilimizle düştüğümüz hatalardandır. Ahirette de dilimiz bütün organlarımızı azaba uğratabilir. Bu hafta da dilimizin musibetlerine dikkat çekmek istiyorum.

Dilin ikiyüzlülüğü, bunu eskiler münafıklığın işareti saymışlar. Güçlü olan, maddi imkanları bulunan, siyasi imkanı fazla olan insanların etrafında bu türden insanlar daha çoktur. Hz. Ömer'in oğluna diyorlar ki: “İdarecilerimizin yanına geldiğimizde başka, dışarıda başka konuşuyoruz. Günaha girer miyiz” Hz. Ömer'in oğlu; “Biz Peygamberimizin zamanında bunu münafıklık sayardık” cevabını veriyor.

- Kötülüğü emretmek, iyilikten sakındırmak
Kuran-ı Kerim bunu münafıkların alameti sayıyor. (Tevbe, 67) Halbuki iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak dinin farz kıldığı işlerdendir. Bazı insanların şahsi beklenti veya yatırım için kötülükleri veya şer olan şeyleri reklam ettiğini görüyoruz. Bundan sakınmak gerekir. İyi ve güzel olanı öne çıkarmak hem dini hem vicdani bir sorumluluktur.

Hz. Peygamber (s.a.v) eski milletlerin kötülüğe seyirci kaldıkları için helak olduklarını anlatıyor. Bunu duyan sahabeden biri soruyor. İçlerinde iyi insanlar olduğu halde mi helak oldular? Hz. Peygamber ‘evet' cevabını veriyor. Gerekçesini ise şöyle belirliyor. “İyiler kötülere sessiz kaldılar. Allah'a isyana seyirci oldular. İyiliğe teşviki önemsemediler. Böylece helak oldular.”

- Ağır ve çirkin söz
Muhatabımız kim olursa olsun, ağır ve çirkin sözü hak etmemektedir. Yumuşak ve dengeli söz ibadettir. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Cennette öyle köşkler var ki, dışından içi görülür.” Arkadaşları sorarlar: Bu köşkler kimin için? Peygamberimiz şöyle cevap verir: “Güzel söz söylene, fakirlere yardım edene, insanlar uykuda iken kalkıp namaz kılana ve güler yüzlü olana.”
Size karşı çirkin söz söyleyene aynı ağırlıkta cevap vermemek nefsinize ağır gelir. İslam bu nefis imtihanını başarmamızı istiyor.

- Başkasına laf atmak
Bazen hiçbir gereği yokken konuşulan bir insan hakkında karalayıcı sözler söyleriz. Sanki başkasının övülmesi bizi rahatsız eder. Herkeste bir kusur olsun isteriz. Herkes lekelensin de, bir ben temiz kalayım deriz. Bu elbette sağlıklı olmayan bir ruh halidir.

- Beddua etmek

Kızdığımıza, kendimize, çocuklarımıza beddua etmek sonuçta bizleri üzebilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Çocuklarınıza ve kendinize beddua etmeyin. Olur da kabul edilecek zamana denk gelir de çok üzülürsünüz” buyurur.

Başka bir seferinde de: “İki kişinin duası ile Allah arasında perde olmaz” İkazını yapar. Kızdığımıza da; lanet olsun, yok olsun, başına bela gelsin, elleri kurusun gibi çirkin sözler dememeliyiz.Zira bu beddualar dönüp bizlere geri dönebilir. Ağzımızdan böyle bir söz çıktığında hemen tövbe etmek gerekir.

- Zalime sözle destek vermek

Zalim bir insana sözü ve eylemleriyle destek veren onun zulmüne ortak olur. Bazen, güçlü ve belalı birinin şerrinden korunmak için ona yumuşak söz söyleriz. Bununla onun kötülüğünden güvende olmayı hedefleriz. Bazı İslam alimleri, zalimin eylemine destek mahiyetteki bu tavrın, kişiyi şirke kadar götürebileceğini söylerler. Zalim övülmez. İnkarcı övülmez. İnsanların hakkını yiyen övülmez. Gaddar övülmez. Belki tam aksine uygun sözlerle ikaz edilir, irşat edilir.

- Tehdit etmek, korkutmak
Hz. Peygamber (s.a.v.) “Bir mümini silahla ürküten bizden değildir” buyurur. Tehdit, şantaj, korkutmak, zorlamak, bunları sözle ifade etmek veya eyleme çevirmek haram kılınmıştır. Peygamberimiz bir mümini haksız yere ürkütenin kıyametin dehşetinden güvende olmayacağını hatırlatır.

- Üçüncü biri varken iki kişinin gizli konuşması
Peygamberimiz bunu hoş görmüyor. Bu durum üçüncü kişiyi üzer, endişeye ve güvensizliğe iter. Acaba hakkımda bir şeyler mi planlanıyor veya bunlar bana güvenmiyorlar mı gibi şüpheler doğurabilir. Dikkat edilirse, Hz. Peygamber, bizim hayatın rutin akışındaki birçok alışkanlığımızı dinin onaylamayacağı davranışlar olarak niteliyor. Bizim Müslümanlığımız maalesef bu denli şaibeli ve problemlidir.

- Gereksiz övgü
Alimler bunu da dilin belalarından sayarlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Sizi yüzünüze karşı övene toprak serpin” derlerken hak edilmeyen övgünün fitneye sebep olduğuna işaret ediyor. Yalan övgü yalan şahitlik sayılır. Ancak hak eden ve hayırlı iş yapan kişiyi övmek bu standardın dışındadır.
Dilin afetleri elbette bunlarla sınırlı değildir. Allah'ın hoşlanmayacağı, başkasını rahatsız edecek, kamu vicdanını yaralayacak, kulağı tırmalayacak her söz fitne sayılır. Söz önemlidir elbette ama sözün sahibi de bir o kadar önemlidir. Çünkü bir insandan sürekli olarak kötü ve çirkin söz çıkıyorsa o kişinin iç aleminde, kalbinde bir sıkıntı vardır demektir. Söz ve yüz, ruhun aynasıdır.

Önemli bir nokta da çirkin söz söyleyen ve sonra özrünü beyan eden, sözünü geri alan ve hata ettim diyen kişinin affedilip affedilmemesi meselesidir. Bence insanların samimi bir dille yaptığı özür kabul edilmeli hatası sürekli yüzüne vurulmamalıdır. Affetmek, affedilene yeni bir sayfa açma şansı verilirken, affedeni de yüceltir.

Son sözü Hz. Mevlana'ya bırakalım: “Dün şeyh, elinde bir mum, şehri dolaşıyor ve diyordu. Artık hayvanattan canım sıkıldı, insan istiyorum. Bu tembel, lapacı yoldaşlardan bıktım, usandım.”
Dedim ki: Biz aramışız, ama bulunmuyor. Dedi ki: Ben de bulunmayanı istiyorum.

 
Üst Alt