- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)
Bediüzzaman, 14 Mayıs 1950'de başlayan Demokrat Parti devrini, 23 Ağustos 1953'e kadar kaldığı Emirdağ'da karşılamıştı. Halkın yüzde elliden fazlasının oyunu alarak mecliste 408 milletvekilliği kazanıp ezici bir çoğunlukla hükümet kuran Demokrat Parti devrinde yine tam anlamıyla rahat bir hayat geçiremedi. Daha önce kendisine her nevi zulmü reva görmüş olan Cumhuriyet Halk Partisinin saldırı ve iftiraları, çok partili demokratik hayata geçildikten sonra Demokrat Partiyi desteklediği için yine devam etti. CHP yanlısı yarı resmi gazeteler, sık sık aslı olmayan haberler ve iftiraya dayalı abartılı propagandalarla karalama kampanyasına devam ettiler. Bununla, hem insanları Risale-i Nurlardan uzaklaştırmayı, hem de iktidardaki Demokrat Partiyi yıpratmayı hedefliyorlardı. Bir yandan demokratların Risale-i Nurlara karşı cephe almasını sağlamaya çalışıyorlar, bir yandan da baskı yapmaya yönlendirdikleri Demokratlarla Nur Talebelerinin arasını açmaya çalışıyorlardı. Öte yandan ise mahkemeler dava açmaya devam ediyordu. 1951 yılında Emirdağ'da şapka meselesinden Bediüzzaman'a bir dava açılmış ve ifadesi alınmıştı. Bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı hakkında bir dava daha açılmıştı. Bediüzzaman bu davanın duruşmasına katılmak için İstanbul'a gitti. Sirkeci'deki Akşehir Palas Oteli'ne yerleşti.
O yıllarda adliye binası olarak hizmet veren ve bugün Büyük Postahane olarak anılan binada, 22 Ocak 1952 tarihinde yapılan duruşmaya katıldı. Bu duruşma ertesi gün bir gazetede “Seksenlik Pîrin Duruşması” başlığıyla yer almıştı. Yargılamaya 19 Şubat 1952 tarihinde yapılan ikinci bir duruşmayla devam edildi. Duruşmayı kalabalık bir topluluk izlemişti. Celse sonunda izleyenlerin alkışları arasında salondan ayrılan Said Nursî, ikindi namazını kılmak için Sultanahmet Camii'ne gitti. 5 Mart 1952'de yapılan son duruşmada, dava konusu kitabın 1943 yılında Denizli Mahkemesinden beraat kararı aldığı ve bu kararın da Yargıtayca onaylanmış olduğu anlaşıldığından mahkeme heyeti, “men-i muhakeme” kararı vererek davayı sonuca bağladı. Mahkeme salonundaki kalabalık dinleyici grubu, kararı yine alkışladı.
Gençlik Rehberi davasının beraatle sonuçlanmasının ardından İstanbul'dan ayrılan Said Nursî, Emirdağ'a döndü. 1953 yılının bahar mevsimin'in başında, Eskişehir yoluyla tekrar İstanbul'a gitti ve Bayezıt'taki Marmara Palas Oteli'nden ayrılarak Fatih, Çarşamba'da ahşap bir eve taşındı. Burada hem risalelerin neşriyatıyla meşgul oldu, hem de İstanbul'da kısa gezintilere çıkarak bazı ziyaretlerde bulundu.
O yıl, İstanbul'un fethinin 500. yıl dönümüydü. Bediüzzaman, fetih yıl dönümü için düzenlenen törende hazır bulunmuştu. Bu arada Fener Rum Patrikhanesini ziyaret ederek Patrik Athenagoras ile görüştü. Bediüzzaman, Ortodoks Rum Patriğine Hazret-i İsa'nın gerçek dinini kabul edip, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamber, Kur'ân-ı Kerîm'in de Allah'ın kitabı olduğunu tasdik etmeleri hâlinde, ehl-i necat, yani ahiretleri açısından kurtuluşa erenlerden olacaklarını bildirdi.
İstanbul'da yaklaşık üç ay kadar kalan Bediüzzaman, 1953 yılının ortalarında Emirdağ'a döndü. 23 Ağustos 1953'te, yerleşmek üzere Isparta'ya geldi. Isparta'da açılan bir davanın, daha sorgu hâkimliğinde iken reddedilmesiyle artık onun hayatında mahkemeler devri kapanmış oldu.
Ancak, CHP yanlısı komitenin ve gazetelerin Bediüzzaman ve Demokrat Parti aleyhindeki propaganda ve baskıları her geçen gün yoğunlaşıyordu. Günlük gazetelerden bütün gelişmeleri takip eden Bediüzzaman ise çektiği telgraflarla Demokratların müspet icraatlarını tebrik ediyor, sık sık yazdığı mektuplarla onlara yardımcı olmaları konusunda talebelerini uyarıyordu. Seçimlerde oy kullanmanın önemi üzerinde durarak, demokratlara verdiği desteği açıktan açığa ortaya koyuyordu. Bu arada “tek parti istibdadı"ndan yana olanların çevirdiği entrikaların tuzağına düşmemeleri için de iktidar partisini devamlı uyarıyordu.
Bediüzzaman, ezanı aslî şekline çevirip, millî eğitim müfredatına din derslerini koyup, Kur'ân kurslarının açılmasını serbest bırakıp, kapalı olan türbe ve camileri onarıp açarak daha önce yapılan dinî tahribatı tamire yönelen Demokrat Parti iktidarıyla bir nebze olsun rahat nefes almıştı. Risale-i Nur'lar artık serbestçe her yerde bulunuyor, muhtaçların ellerinde dolaşıyordu.
Böylece Bediüzzaman, kendisine yapılan bütün haksızlıklara rağmen, hukukî bir zeminde kalarak verdiği hukuk savaşından, kelimenin tam anlamıyla zaferle çıkmıştı. Uzun süre devam eden ve sürekli kamuoyunun gündeminde yer alan Bediüzzaman'ın mahkemeleri, Risale-i Nur'un ilânı hükmüne geçmiş, Anadolu insanı aradığını nerede bulacağını bu sayede öğrenmişti. Artık, gençlerin ve mekteplilerin iman hakikatlerinden hakkıyla istifade edebilmesi için yeni yazıyla yazılan Risaleler matbaalarda sürekli basılıyor, yurdun her yanına dağıtılıyor ve her geçen gün imanını onunla kurtaranlara yenileri ekleniyordu. Bu arada “Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı” isimli otobiyografik çalışma talebeleri tarafından kaleme alınmış ve bizzat kendisi tarafından kontrol edildikten sonra gerekli düzeltmeler yapılarak Risale-i Nur Külliyatına dâhil edilmişti.
Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını daha önce sürgün ve mahpus olarak gittiği yerlerdeki dostlarını ziyaretle geçirecekti. Merkez Isparta olmak üzere, sık sık kısa seyahatlerle Afyon, Emirdağ, Eskişehir, Eğirdir ve Barla'ya gidiyordu. Eski mekânlarını ziyaret ediyor, dostlarıyla görüşüyor, talebelerine “ders"ler yapıyordu.
2 Aralık 1959'da Ankara'ya yaptığı ziyaret, artık Bediüzzaman'ın veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu.
O yıllarda adliye binası olarak hizmet veren ve bugün Büyük Postahane olarak anılan binada, 22 Ocak 1952 tarihinde yapılan duruşmaya katıldı. Bu duruşma ertesi gün bir gazetede “Seksenlik Pîrin Duruşması” başlığıyla yer almıştı. Yargılamaya 19 Şubat 1952 tarihinde yapılan ikinci bir duruşmayla devam edildi. Duruşmayı kalabalık bir topluluk izlemişti. Celse sonunda izleyenlerin alkışları arasında salondan ayrılan Said Nursî, ikindi namazını kılmak için Sultanahmet Camii'ne gitti. 5 Mart 1952'de yapılan son duruşmada, dava konusu kitabın 1943 yılında Denizli Mahkemesinden beraat kararı aldığı ve bu kararın da Yargıtayca onaylanmış olduğu anlaşıldığından mahkeme heyeti, “men-i muhakeme” kararı vererek davayı sonuca bağladı. Mahkeme salonundaki kalabalık dinleyici grubu, kararı yine alkışladı.
Gençlik Rehberi davasının beraatle sonuçlanmasının ardından İstanbul'dan ayrılan Said Nursî, Emirdağ'a döndü. 1953 yılının bahar mevsimin'in başında, Eskişehir yoluyla tekrar İstanbul'a gitti ve Bayezıt'taki Marmara Palas Oteli'nden ayrılarak Fatih, Çarşamba'da ahşap bir eve taşındı. Burada hem risalelerin neşriyatıyla meşgul oldu, hem de İstanbul'da kısa gezintilere çıkarak bazı ziyaretlerde bulundu.
O yıl, İstanbul'un fethinin 500. yıl dönümüydü. Bediüzzaman, fetih yıl dönümü için düzenlenen törende hazır bulunmuştu. Bu arada Fener Rum Patrikhanesini ziyaret ederek Patrik Athenagoras ile görüştü. Bediüzzaman, Ortodoks Rum Patriğine Hazret-i İsa'nın gerçek dinini kabul edip, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamber, Kur'ân-ı Kerîm'in de Allah'ın kitabı olduğunu tasdik etmeleri hâlinde, ehl-i necat, yani ahiretleri açısından kurtuluşa erenlerden olacaklarını bildirdi.
İstanbul'da yaklaşık üç ay kadar kalan Bediüzzaman, 1953 yılının ortalarında Emirdağ'a döndü. 23 Ağustos 1953'te, yerleşmek üzere Isparta'ya geldi. Isparta'da açılan bir davanın, daha sorgu hâkimliğinde iken reddedilmesiyle artık onun hayatında mahkemeler devri kapanmış oldu.
Ancak, CHP yanlısı komitenin ve gazetelerin Bediüzzaman ve Demokrat Parti aleyhindeki propaganda ve baskıları her geçen gün yoğunlaşıyordu. Günlük gazetelerden bütün gelişmeleri takip eden Bediüzzaman ise çektiği telgraflarla Demokratların müspet icraatlarını tebrik ediyor, sık sık yazdığı mektuplarla onlara yardımcı olmaları konusunda talebelerini uyarıyordu. Seçimlerde oy kullanmanın önemi üzerinde durarak, demokratlara verdiği desteği açıktan açığa ortaya koyuyordu. Bu arada “tek parti istibdadı"ndan yana olanların çevirdiği entrikaların tuzağına düşmemeleri için de iktidar partisini devamlı uyarıyordu.
Bediüzzaman, ezanı aslî şekline çevirip, millî eğitim müfredatına din derslerini koyup, Kur'ân kurslarının açılmasını serbest bırakıp, kapalı olan türbe ve camileri onarıp açarak daha önce yapılan dinî tahribatı tamire yönelen Demokrat Parti iktidarıyla bir nebze olsun rahat nefes almıştı. Risale-i Nur'lar artık serbestçe her yerde bulunuyor, muhtaçların ellerinde dolaşıyordu.
Böylece Bediüzzaman, kendisine yapılan bütün haksızlıklara rağmen, hukukî bir zeminde kalarak verdiği hukuk savaşından, kelimenin tam anlamıyla zaferle çıkmıştı. Uzun süre devam eden ve sürekli kamuoyunun gündeminde yer alan Bediüzzaman'ın mahkemeleri, Risale-i Nur'un ilânı hükmüne geçmiş, Anadolu insanı aradığını nerede bulacağını bu sayede öğrenmişti. Artık, gençlerin ve mekteplilerin iman hakikatlerinden hakkıyla istifade edebilmesi için yeni yazıyla yazılan Risaleler matbaalarda sürekli basılıyor, yurdun her yanına dağıtılıyor ve her geçen gün imanını onunla kurtaranlara yenileri ekleniyordu. Bu arada “Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı” isimli otobiyografik çalışma talebeleri tarafından kaleme alınmış ve bizzat kendisi tarafından kontrol edildikten sonra gerekli düzeltmeler yapılarak Risale-i Nur Külliyatına dâhil edilmişti.
Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını daha önce sürgün ve mahpus olarak gittiği yerlerdeki dostlarını ziyaretle geçirecekti. Merkez Isparta olmak üzere, sık sık kısa seyahatlerle Afyon, Emirdağ, Eskişehir, Eğirdir ve Barla'ya gidiyordu. Eski mekânlarını ziyaret ediyor, dostlarıyla görüşüyor, talebelerine “ders"ler yapıyordu.
2 Aralık 1959'da Ankara'ya yaptığı ziyaret, artık Bediüzzaman'ın veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu.